Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
64 Cumhuriyet Bayramı GAMA Holding Onursal Başkanı Erol Üçer: 29 Ekim 2012 Pazartesi ‘Dünyaya Cumhuriyet ile açıldık’ nkara’nın dünya çapında marka haline gelen inşaat şirketlerinden GAMA Holding’in onursal başkanı Erol Üçer, Cumhuriyet değerleriyle yetişen ilk kuşağın mensubu. Ankara iş dünyasının duayenleri arasında yer alan Üçer, on yıllardır eğitime yaptığı katkılar ile de biliniyor. 84 yaşındaki Üçer ile GAMA’nın Sögütözü’ndeki holding merkezinde 89 yaşındaki Cumhuriyetimizin o kuşak için ne anlam ifade ettiğini konuştuk. İşte sohbetimizden yansıyanlar: A MERT TAŞÇILAR Cumhuriyetolmasa memur kalırdım umhuriyet olmasaydı bir yerde memur olaC caktım belki de. O memuriyet de ne kadar imkân sağlayabilecekti orası meçhul. İthal malı bir şey değil ki Cumhuriyet, insanlar yapıyor bunu. Yani Türkiye’yi “Cumhuriyet olmasaydı” diye düşünemiyorum. Öyle bir şeyi hafızam almaz. Cumhuriyet olmalıydı. Ve oldu ki bugün Türkiye bu gelişme ivmesini gösterebildi. Sancılarımız var, eksikliklerimiz var ancak kolay bir şey değil. Türkiye dağılmış bir imparatorluktan yeniden dünyaya geliş gibi kademe kademe oluşturuldu. Hiçbir zaman “tamam yeter” demeyeceğiz; her zaman için daha iyiyi istemeliyiz. Ben 1940’ların ortalarında teknik üniversiteye girme şansına eriştim. 1928 doğumluyum; Atatürk dönemini de yaşadım. Disiplini ailemizden öğrendik. O zaman bir teknik üniversite vardı o da İstanbul Teknik Üniversitesi’ydi. Türkiye’nin gelişme dönemine denk gelmişti. İkinci Dünya Savaşı bitmiş, Marshall Planı devreye girmişti. Özellikle Türkiye civarını kalkındırmak için devreye sokulmuş bir plan. Ve Türkiye’de o dönemde büyük projeler ve gelişme hamleleri oldu müteahhitlik ve mühendislik bakımından. Tabii bu hareketler bizi çok ilgilendirdi. Bizim itibarımız çok iyiydi. Her yerde aranıyorduk. 1950’lili yıllar da böyle geçti. Mühendislerin itibarı yüksekti Erol Üçer ‘Atatürk dönemi Türkiye’ye olabildiğince çok şeyler katmıştır. Gelişmiş ülkelerin güzel tara arını ülkemize getirmiştir. Sanayide öncülük yapılmış, şeker fabrikaları açılmış, tekstil fabrikaları açılarak ülkenin gelişimine katkı sağlanmıştır.’ lerin seviyesi aynıydı; aramızda varlık farkı yoktu. Size ilginç bir anımı anlatıyım. Ablam Diyarbakır’da okurken müzik dersinde Batı müzikleri eğitimi alırdı. Evde de gelir söylerdi. Ve biz Batı müziği ile evde Diyarbakır’da tanıştık. Peki ablamın müzik öğretmeni kimmiş biliyor musunuz? Orkestra şefi Gürer Aykal’ın babası. Öyle bir nesildi bizi yetiştirenler. Çocukluğumuz sıkıntılarla geçti. İkinci Dünya Savaşı’nda hep vesikalarla alışverişimizi yaptık. Ulaşım zordu ve benim babam asker olduğu için Anadolu’nun birçok yerine gitmek durumunda olduk. Sadece demiryolu vardı; karayolu diye bir şey yoktu. Mühendis olduktan sonra 1951 senesi SilifkeMut yolunun yapımında çalıştım. Elde yalan yanlış birkaç makine var. Gece gündüz çalışarak bir şeyler yaptık ancak bu hiçbir zaman bize zor görünmedi. Aksine zorluklar bana iş yapma zevkini ve sabrını öğretti. Tabii gençtik ve bizi motive eden birçok şey vardı. Güneydoğu’da o dönem bugünkü problemler yoktu. Nereye giderseniz gidin kesin bir güvenlik vardı; şimdiki gibi de ğildi. Öte yandan, bir dam üzerinde 1520 kişi yatıyorduk; canınız Allah’a emanet!. Yani bunlara bakıyorum şimdi, korkmamışım da ürkmemişim de, 2122 yaşında genç bir adamım. Ancak iyi ki bunlar olmuş diyorum. Çünkü bunlar bizi hayata daha güçlü bir şekilde hazırladı. Korkmadık bir şeyden, her zaman bir yolu bulunur, bir mücadele şekli bulunur düşüncesindeydik. Bu Cumhuriyetin disiplin ve inancının getirdiği bir şeydi... Başta NATO ve ABD olmak üzere Batı’nın Türkiye’deki yatırımları ile onların araçlarını gördüğümüz zaman bizleri, teknolojmizi daha da geliştirme heves ve heyecanı sardı. Cumhuriyetin bize verdiği fırsatlar, bizimle birlikte özellikle Koç Grubu gibi büyük holdinglerin gelişimini de sağladı. Şu anda dünyada saygın bir firma haline gelmemizi Cumhuriyetin bu fırsatarına borçluyuz. Tabii ki eleştirilebilir ancak işin özü şudur: Türkiye bu Cumhuriyet ile birlikte çok şey kazandı. Cumhuriyet olmasaydı ne olurdu? Bundan daha iyi olamazdı. Çünkü Cumhuriyet ideal bir yönetim tarzı. Atatürk ve arkadaşları bir Cumhuriyeti kurarak, her şeye açık dünyaya açık bir Türkiye kurmuştur. Doğaldır ki o günün şartları bazı şeylerde zorlamaları beraberinde getirmiş olabilir. Ancak Atatürk dönemi Türkiye’ye olabildiğince çok şeyler katmıştır. Gelişmiş ülkelerin güzel taraflarını ülkemize getirmiştir. Sanayide öncülük yapılmış, şeker fabrikaları açılmış, tekstil fabrikaları açılarak ülkenin gelişimine katkı sağlanmıştır. Batı’dan heves ederdik Önce Elazığ’da okula başladım. Diyarbakır’da da 4. ve 5. sınıfları okudum. Gaziantep’te de okudum. O zamanlarda hatırlıyorum da eğitimde hiçbir aksama yoktu. Öğretmenlerimiz vatansever ve hizmete çok hazırdı. Öğrenci Batı müziğini Diyarbakır’da tanıdık Çalışmaktan yorulmadık Zorluklar hayata bağladı Türkiye’yi dünyaya açtı