Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
40 Cumhuriyet Bayramı 29 Ekim 2012 Pazartesi Bülent Ortaçgil: ‘Devrimi içselleştiremedik’ B SEVGİCAN YAĞCI AKSEL ülent Ortaçgil müzikte 40 yılı geride bıraktı. Bu süre boyunca Türkiye’nin tarihi belki de defalarca baştan yazıldı. Ortaçgil tarihimize yalnızca tanıklık etmedi; müziğiyle orada kendisine kalıcı bir yer de açtı. Bülent Ortaçgil’le müzikten siyasete yaşam serüvenini ve bu serüvenin sahne arkasını, 89 yaşındaki Cumhuriyetimizi konuştuk. hareket durağından, Ankara’dan başlasak? Ankara benim için belli bir yaşa kadar son derece önemli. Orada doğdum, ilkokul 3’e kadar Anafartalar İlkokulu’nda okudum. Çocukluğum Ulus’ta geçti. Üç katlı kâgir bir evde. O evdeki “tahtaboş” daha sonra değirmenlerde kullanılmıştır. Dedem suyun öte tarafından gelmedir. Sanıyorum Balkan Savaşı sırasında yer değiştirme ile gelmiş ve bu ev tahsis edilmiş. Üst katta anneannemle dedem, orta katta biz, alt katta akrabalar, taşlıktaki müştemilatta dedemin kız kardeşi otururdu. Anlaşılan bir arada yaşamak aileyi koruma mekanizmasıydı. I Nasıl ayrıldınız Ankara’dan? 9 yaşındayken, askeri tıp doktoru olan babamın görevi gereği ABD’ye gittik. 1 yıl sonra döndük. Dönüşün benim açımdan önemi Türkiye’ye yapılan ilk jet seferiyle I Rotanız “denize doğru” ama biz ‘Devrimi yapanlar devrim öncesi koşullarda yetiştiler. İnsanlar, içinde devrim yapmazsa, devrimin değiştirdiği dünyalar toplum tarafından benimsenmiyor. Cumhuriyet kurulmasaydı bölünmüş, işgal edilmiş hayatlar yaşıyor olacaktık. İnsanı bilim yapmaya, estetik kurmaya taşıyan Cumhuriyettir. Bazı şeylerin değeri kaybedilince anlaşılır.’ yolculuk etmekti. Giderken pervaneliyle 26 saat filan uçmuştuk. Uçak korkum ondandır. Sonra babam tayin oldu; İstanbullu olduk. Deniz giderek daha büyük bir keyif olmaya başladı. Son yıllarda hayatıma bir de Bozburun girdi. I Son albümünüz Sen de deniz temalı… Evet her şey denizle özdeşleşiyor, deniz yoluyla anlatılıyor. Bozburun’da denizle iç içe yaşıyoruz. Nasıl tarif etsem sana; az elementli bir yaşantı, çok değişken yok, kocaman bir deniz var, çok büyük bir panoramadan ona bakıyorum. 15 kilometre öteyi görüyorum. Bozburun’da hiçbir şey yapmam ama günün nasıl geçtiğini de bilmem. I “Hiçbir şey yapmam” derken ne çok şey birikmiş. Güzel nasihatler bile veriyor Ortaçgil şarkıları... Nasihat verecek yaşa geldim; hayat birikimim oldu demek ki. Aslında insan yönlendiren, insan şekillendirmeyi becerebilen biri değilimdir. I “Yönlendirme” deyince müzik güçlü bir politika aracı olabiliyor. Müziğinizde politika nerede duruyor? Burası çok çözülmüş, çok berrak bir alan değil benim hayatımda. Apolitik insan olmaz. Sanatta da kafandaki dünyayı algılama özetine göre üretirsin. Ancak sanatın tamamen bir güncel politika eleştirisi ya da politik bir güç olarak kullanılması bana hiçbir zaman sevimli gelmemiştir. Bunu estetik olarak yüksek seviyede yapanlar elbette var. Ben söylemek istediklerimi kendi sözlerimle anlatmayı tercih ettim. Sosyal gerçekçiliğin dayatmalarına da inanmadım; doğru müzik tariflerine de, “şartların gerektirdiği sanat” lafına da. Müzikte devrimcilik notalarda aranmalı. tarafından benimsenmiyor. Geçenlerde Selahattin Duman Türkiye’deki okuma seviyesi için 1+1+1 demiş. Toplumda uçurum var. Olaylara aynı bakmak, Cumhuriyeti aynı biçimde anlamak, müziği aynı şekilde duymak mümkün değil. I 4+4+4 uçuruma çare mi? Türkiye’de her şey intikam hesabına göre gerçekleştiriliyor. Bu formül de öyle. “Önce siz yaptınız, şimdi biz yapacağız” anlayışı keskin ve yıkıcı. Ama ayrıntılarıyla bilmiyorum. Şunu söylememe izin ver; Türkiye’de herkes her işin uzmanı oldu. Ciddi bir dezenformasyon var. Herkes fikrini I Yıllardır aynı ekiple çalıyorsu söylesin ama Uğur Mumcu’nun dediği gibi, “bilgi sahibi olmadan fikir nuz. Nasıl başardınız bunu? Çevrem mümkün olduğunca değiş sahibi olanlar” kanaat önderi olmamesin isterim. Çocuklar benim arka sın. Her tepkinin karşı tepkisi de olur. daşım, kardeşim ama haddinden fazla Dini inancı kuvvetli olanlar talepleriberaber olmayız. Bu başarıda benim nin karşılanmadığından yakındılar. payımı soruyorsan Türkiye’deki en Şimdi bir şekilde çoğunluktalar. Kürt hareketi de böyle. Başka dile, kültüre demokrat insanlardan biri olmamdır. sahip insanları yok saymanın acısını çekiyoruz. Yine de şunu çok iyi anlademokrat olarak I Toplum mak lazım. Cumhuriyet kurulmamıyız? Bence Türkiye bu işi çok içselleşti saydı bölünmüş, işgal edilmiş remedi. Devrimi yapanlar devrim ön hayatlar yaşıyor olacaktık. İnsanı cesi koşullarda yetiştiler. İnsanlar, dünya seviyesinde düşünmeye, bilim kendi içinde devrim yap yapmaya, estetik kurmaya taşıyan mazsa, devrimin değiştir Cumhuriyettir ve insanlar bazı şeylediği dünyalar toplum rin değerini onu kaybedince anlar. Bülent Ortaçgil