01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 Ekim 2012 Pazartesi Cumhuriyet Bayramı 53 Yetti artık! C SEVGİ ÖZEL umhuriyetimiz 90 yaşına yürürken Dil Devrimi’nin 80., Harf Devrimi’nin 84. yılını kutluyoruz. Çoğul söylüyoruz; evet, her şeye karşın yılgınlığa yenilmeden kutluyoruz; kutlayacağız! Atatürk’le ve Cumhuriyetin değerleriyle hesaplaşmanın, ulusal bayramlardan rahatsızlığın saklanamadığı bir sürece girdik; her şeye karşın umutsuzluğu kuşanmadan, Cumhuriyetin kazanımlarıyla övünerek, bu kazanımları çoğaltarak yürümeyi sürdüreceğiz! Bu ülke, ‘bitecek sanıldığı yerde’ tıpkı Kurtuluş Savaşı’ndaki gibi yeniden toparlanır, aklın ipini koparanlara pırıl pırıl Türkçesiyle ‘Yetti artık!’ der. Türk Dil Kurumu, hep sözde “milliyetçi”lerin takıntısı olmuştur; Atatürk’ün yanında Dil Devrimi’ni “Türk rönesansı” diye tanımlayanlar, 1950’den sonra döneklik yapmış, karşıdevrim 1983’te Kenan Evren’lerin hukuk tanımazlığından yararlanıp Ata’nın “vasiyetnamesi”ni çiğneyerek kurumlarını kapattırmıştır. Devrim düşmanları, yenileşen dille düşüncenin de yenileşeceğini; özgür düşünceli bir toplumun din ve ırk baskısını tanımayacağını biliyordu. Çoktandır yabancı dille eğitim alan, Türkçeyle arka arkaya iki tümce kurama Atatürk, Türk Dil Tetkik Cemiyeti üyeleriyle birlikte... Yıllarca perde arkasında kirli oyunlar kurgulayan karşıdevrim, artık kendini saklamıyor; ama devrimci ruhtan çekiniyor; hâlâ Atatürkçü düşüncenin şahlanmasından korkuyor. Kullanılan dil, herkesi ele veriyor. 26 Eylül’de 80. Dil Bayramı’nı, devrim ruhunun yaralandığı, Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nun olmadığı bir ortamda kutladık. Dil Devrimi ve Atatürk’ün Dil ele veriyor yan iki kuşak yaşama atıldı; bütün esenleşme sözleri dinselleşti; okullar başarı dileğiyle değil, besmeleyle açılıyor; kadınların kapanması özgürlük sanıldı; “türban”lı 4+4+4’lük eğitim ucubesi doğdu; bugün laik eğitim birilerine göre bitti; aklın ipini koparan kafalarda gerici, gericilik, “irtica” aklanıyor. “Milliyetçi muhafazakâr”lıkla övünenler, “milliyetçilik”i soyundular; “ulusalcılık”ı darbeyle eşleştirdiler; Türkçesi tutuculuk olan “muhafazakârlık”ın gericilik aşamasına geçtiler. Kullandıkları dile bakıyoruz; Arapçaya, Osmanlıcaya hayranlar; dil ucuyla söyledikleri “muasır medeniyet”i, dün “batıl batı” diye aşağılıyorlardı; bugün ya “muasır medeniyet”in doğup yükseldiği ülkelere ya “muasır”ın “m”si bulunmayan coğrafyalara turistik gezi sanıp çoluk çocuk koşuyorlar. Atatürkçülüğü silerken Atatürkçülükle özdeş olan Kemalizmi, içini boşalttıkları ulusalcılığa gönderme yaparak “statükoculuk” yaptılar; inanç ve köken sömürü sünü katladılar. Atatürk’ün ulusçuluk anlayışı,“Panislamizmi, Pantürkizmi ve ümmetçilik”i reddeder; eğitimle bireyin düşünce biçiminin çağdaşlaşmasını öngörür. Atatürk ulusçuluğu, bireyin dinini ve ırkını değil, kendini özne sayar. Arap abecesi ve ArapçaFarsça karışımı Osmanlıca, yüzyıllarca dinle ilişkilendirilmiş, okuryazar olamayan halkın din baskısıyla sömürülmesine yol açmıştır. Harf ve Dil Devrimleri, dil ile din bağını koparmıştır. Bu iki devrime düşmanlığın özü budur; 4+4+4’lük eğitim ucubesi, bu düşmanlığın ürünüdür. 66 aylık çocuğu, ana babaların özgür seçimini engelleyerek altyapısı allahlık, üst kapısı olmayan binalara sokmak, Kuran kurslarını MEB çatısı altına almak, 89 yaşındaki çocuğa “siyer” öğretmek, eski yazı ve dili diriltmek, İngilizcenin yanında Arapçayı yapıştırmak, ülkeyi geçmişin karanlıklarına sürükleyecek tuzaktır; çocuklarımıza ihanettir! Atatürk ulusçuluğu, ulusal ve evrensel değerleri, evrensel bilgi ve sanatla harmanlamayı öngörür. Atatürk, 1919 Aralığı’nda Ankaralılara şöyle seslenmiştir: “Bireyler düşünür olmadıkça, kitleler istenilen yöne herkes tarafından çekilebilir.” Yaşadığımız bu karanlık dönemin özeti budur. Sakın karamsar olduğumuzu düşünmeyin; gerçekleri görmeyenleri uyarmak için sahnelenen kara oyunu anlattık; herkes bilsin; bu kirli oyun “bir gün mutlaka” bozulacak. Ataol Behramoğlu,“Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum/ Zinciri altında kımıldayan/ Bitecek sanıldığı yerde başlayan…” diyor ya, işte can alıcı nokta budur. Bu ülke, “bitecek sanıldığı yerde” tıpkı Kurtuluş Savaşı’ndaki gibi yeniden toparlanır, aklın ipini koparanlara pırıl pırıl Türkçesiyle “Yetti artık!” der. Biz umutluyuz! İngilizcenin yanına Arapça
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle