Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
58 Cumhuriyet Bayramı Adsız kahramanlardır onlar... 29 Ekim 2012 Pazartesi Kuruluşa değen kadın eli 1 ZEKİ SARIHAN 9181922 yılları arasında dört yıl süren Kurtuluş Savaşı, Türkiye tarihinde o zamana kadar yaşanmamış gönüllü bir seferberlikle kazanıldı. Kurtuluş Savaşı’nın gerçek kahramanları kadınlardır. Onların yurt savunmasına gönüllü olarak atılmalarının nedeni, adına “vatan” denen bu büyük evin yabancı haydutlar tarafından saldırıya ve talana uğramasıdır. Evleri “ev” yapanlar gibi vatanları da vatan yapan, onu gözü gibi koruyan, güzelleştiren, sıcaklaştıran kadınlardır. Mitinglerde, Meliha, Naciye, Zeliha, Sabahat, Münevver Saime, Hayriye Melek, Şükufe Nihal, Nakiye hanımlar ‘Vatan için ölüme hazırız’ diye bağırmışlardı... Antep’ten Aydın’a... skerden kaçan oğlunu eve almayan Mudurnulu Fatma Kadın, casusluk yaptığı için oğlunu vuran İnegöllü köylü ana, cepheye gönüllü yazılan kızlar... Ve silah kuşanıp savaşan kadınlar... Antep’te Fransız askeri koluna baskın yapan kuvvetlerin içindeki Yirik Fatma, Çukurova’nın savaşçı kadınları, Aydın kuşatmasında efelerle birlikte silah kuşanan Çete Ayşe, Şerife, Aliyeler. Sakarya Savaşı’nda onbaşı rütbesiyle cepheye koşan Halide Edip Hanım, Maraş’ta Fransızlarla siper savaşında kahramanlaşan Bitlis Deftardarı’nın eşi, bütün kadın savaşçıların simgesi Erzurumlu Kara Fatma olarak anılan, Ankara’da atının sırtında bir efsane gibi dolaşan, yüzlerce kadın ve erkeğe komuta etmiş Fatma Seher Hanım, boynunkeklere, hem yabancılara karşı yüksek sesle ilan ettiler. Bu mitinglerde konuşanların yarıya yakını kadındır. Türk kadınlarını bu kürsülerde Halide Edip, Meliha, Naciye, Zeliha, Sabahat, Münevver Saime, Hayriye Melek, Şükufe Nihal, Nakiye hanımlar temsil ettiler. Onlar savaşların ve Türk devriminin kazandırdığı yüksek bir bilinçle dünyanın gidişini anlıyorlar ve ona göre bir mücadele yolu öneriyorlardı: Türkler bu badirenin altından kalkacak bir tarihsel birikime ve deneyime sahiptiler. Hakkını almak için A Cumhuriyetin adsız kahramanları köylü kadınlardır. Mustafa Kemal Paşa’nın dediği gibi “Ordunun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Milletin hayat kabiliyetini tutan hep kadınlarımızdır. Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, mahsulâtı pazara götürerek paraya çeviren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber, sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip, cephenin mühimmatını taşıyan hep onlar, hep o ulvi, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadınları olmuştur.” (21 Mart 1923) Kurtuluş Savaşı’ndan yaklaşık 80 yıl önce Tanzimat’la başlayan yenileşme ve modernleşme hareketi, Türk kadınlığını da içine almış bulunuyordu. Onlar, kentlerde de yavaş yavaş kafeslerin ardından çıkarak toplumsal hayata katıldılar. Hilali Ahmer hastanelerinde hemşire, okullarda öğretmen, fabrikalarda işçi, bakanlıklarda memur olmaya başladılar. Gazetelerde yazılar yazıyor, hatta kendileri kadın dergileri çıkarıyor, bağımsız bir vatanda, özgür ve modern bir halkın bireyleri olmak için dernekler kuruyorlardı. Kadınlar, mütareke imzalandıktan hemen sonra İstanbul’da kurulan Milli Kongre’de 13 dernekle temsil edildiler. 7 Nisan 1919 tarihli Memleket gazetesi “Türk kızı da Milli Mücadele’ye atılmalıdır” diye yazıyordu. İzmir’in işgali üzerine üniversitede yapılan toplantıda kız öğrencilerin temsilcileri, vatanı savunmakta erkeklerden geri kalmayacaklarını ilan ettiler. Yurdun dört bir yanından İstanbul’a çekilen telgraflar arasında “Ayşe, Fatma” imzalarını taşıyanlar da vardı. Üsküdar ve Bursa kadınları “Vatan için ölüme hazırız” diyorlardı. İşgale karşı İstanbul’da düzenlenen mitinglerde kadınlar ve kızlar açık yüzleriyle ilk kez kürsülere çıktılar. Kendilerine düşen büyük görevin farkındaydılar. Bunu hem er Adsız kahramanlar daki altını satarak işgalcilere karşı savaşmak için tüfek alan Aydınlı Emire Ayşe, Osmaniye’nin Raziyeler köyünden Kırmızı Müfreze’nin uçan savaşçısı Tayyar Rahmiye, Fransız birliğini pusuya düşüren Kılavuz Hatice, birlikleri dolaşıp askerlere yemin ettiren garip kadın Gül Hanım, yeni evlendiği Halil Efe’yle vatana duyduğu aşkı birleştirip çete olarak dağlara çıkan ve şehit olan Gördesli Makbule, 25 kişilik kadın birliğinin komutanı Ayşe Kadın, Afyon savaşlarına katılan Adile Hanım, üniversite öğrencisiyken cepheye koşan asker Saime, İnönü Savaşları’nda Alay Kumandanı Halit Bey’le birlikte savaşan 12 yaşındaki Türk Jandark’ı Küçük Nezahat… ayağa kalkan bir milleti hiçbir güç yenemezdi. İslam ve Türk dünyası gibi bir büyük müttefikleri olacaktı. İnsanlık, milliyetler ve devrimler çağına girmişti. İstanbul’da ve Anadolu’da yeni kadın örgütleri ortaya çıktı. Kadınlar, Sivas Anadolu Kadınları Müdafaai Vatan Cemiyeti’nde örgütlenerek cephe için yardım topladılar ve dışarıya karşı Türk kadınının da sesini duyurdular. “Vatan aşkı belalıdır” diyordu Makbule Hanım, ‘Vatan aşkı belalıdır’ Sivas’taki bir toplantıda, “Vatan aşkı öyle can yakıcıdır ki, ona olan muhabbet ve aşkımızdan hiçbirimiz vazgeçemeyiz ve vazgeçmemeliyiz. Onun her zulmüne, her kahrına tahammül etmek, her evladının borcudur.” Münire Hanım, bu mücadeledeki kadınları “Yavrusunu koruyan dişi aslan”a benzetiyor, başkan Melek Hanım vatanı yaralı bir anaya benzeterek “Hasta anaya kız evlat bakar” diyordu. Fehime Hanım, insanı insan yapan değerlerin başında bağımsızlık geldiğini, dinin bile ancak böyle yaşanabileceğini yetkinlikle açıklıyordu. Dernek, Amasya, Konya, Kayseri, Viranşehir, Eskişehir, Erzincan, Yozgat, Niğde, Pınarhisar, Burdur, Kangal, Aydın, Balıkesir’de şubeler açtı. Kastamonu kadınları Müdafaai Hukuk Hanımlar Cemiyeti’ni kurdular. Şehirde bir hastane bile açtılar. Ülke halkının yarısının diğer yarısı üzerinde göçmen konumunda olduğu bu dönemde Hilali Ahmer Kadınları’nın özverisi de kadın emeğine ve örgütlenmedeki becerisine olumlu bir örnektir. Bu kadınlar, sandık ve sepetlerinde ne varsa göçmenlerin, hastaların, yaralı askerlerin ihtiyaçları için kullandılar. Özellikle İnönü Savaşları’ndan sonra Anadolu’da adeta bir kadınlar ordusu harekete geçti. Kastamonulu Hatice’nin gelinliğini giymeyi reddederek onu Hilali Ahmer’e bağışlaması, bu özveriye verilen örneklerden yalnızca biridir. Anadolu kadını, kağnıların başına geçti. Sovyet yardımı silahları ve cephaneyi Karadeniz limanlarında teslim aldı. Küre, Kastamonu, Çankırı dağlarını aşırarak Batı Cephesi’ne ulaştırdı. Seydilerli Şerife Bacı gibi niceleri yol boylarında kaskatı donarak bu Cumhuriyet için can verdi. Komutan Nurettin Peker, onların bu işi “Değirmene gider gibi” doğal bir görev olarak yerine getirdiklerini yazmaktadır. Mustafa Necati onları efsanelere konu olmuş Kartacalı kadınlara benzetmektedir. Bu dönemde ulaştırma kollarında büyük çoğunluğu kadın olan 35 bin kişinin çalıştığı belirtilmektedir. Amerikalı Ann Bridge’ın kaleminde bunlar “heykelleşmiş görüntüler”, Fransız kadın muhabir Schlilen ise “vatana adanmış vücutlar” olarak ifade edilmektedir. Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey’le birlikte, Haziran 1921’de, İnebolu’dan Ankara’ya giden Fransız Dışişleri Komisyonu Başkanı Franklin Bouillon geçtiği yerlerdeki bu görüntüye bakarak “Savaşı siz kazanacaksınız” öngörüsünde bulunmuştur.