29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CHE GUEVARA Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara. Bakma şimdi durgunsa, bir şahan gibi duruyorsa, Yorgundur, savaşlar görmüştür, çeteciler barındır mıştır Yani satılmış değillerdir hiç tüfek patlamıyorsa. Alaçamın, mor meşenin ardına silah çatıp yatmağa, Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara. Bizim de halkımız vardır Che Guevara Unutulmuş, uzak tarlalar yalazında. Sazıyla, türküleriyle kardeşliğe vurgun, Bütün ulusların halkları gibi, Ve yalnız büyük fırtınalarla kımıldayan, Bizim de halkımız vardır Che Guevara. Bizim de ozanlarımız vardır Che Guevara. Sağ çıkmış güneşsiz taş odalardan. Yüreğiyle barışa, sevgiye yönelmiş, Çelik öfke bir yanı, bir yanı uysal mavi Eğilmeden dimdik geçmiş demir kapılardan Bizim de yiğit insanlarımız vardır Che Guevara. Bizim de delikanlılarımız vardır Che Guevara. Yokluklardan bir yol kopup gelmiş, Üç zeytin, az ekmek üniversitelerde. Düzen çarpar önce, alkol vurur, Öfkeli dolanırlar caddelerde Ve başkaldırırlar akılları suya erende. Çünkü Vietnam hepimizin Vietnam' ı Kongo hepimizin Kongo'su, Bir kez özsu yürümüştür dallara, Patlayacaktır ağır sancılarla karanlıklar Varmak için o güzel yarınlara Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara. Metin Demirtaş/ Ankara, Ekim,1967 bir şiirdir. Sorgu,soruşturma ile ilgili bir anınız var mı? İfademi alan basın savcısı Cemil Gündaydı. (Bunu Dr. Çetin Yetkin' in 1970 yılında Bilgi Yayınevi' nden çıkan Siyasal İktidar Sanata Karşı kitabından öğrendim) Vahap da “Fidel Konuşuyor” yazılarından dolayı ifade veriyor. Her şey bitti, ben biraz da gülümseme olsun diye, “Sayın Savcı Antalya'da denizin kıyısından yükselen karşı dağlara bir bakın, gerçekten 'Bizim de dağlarımız vardır' dedirtecek kadar güzeldir..' gibi bir şeyler söyledim. Nazik bir insandı, “hadi ordan” der gibi bıyık altından güldüğünü anımsıyo var, kiradasınız, tek maaşla hayatınızı sürdürüyorsunuz, Resmi bir kurumda iyi bir işim vardı, sözleşmeli idim. Sözleşmem feshedildi. Aylarca iş aradım. “İşsizlik o en büyük hapisane” Evet, 'Voltada Bir Türkü' şiirimden söz ediyorsun. Okur musun? Bir açıklama önce: Bu şiirim 1968 Nisanı’nda İstanbul'da MAY sanatedebiyat dergisinde 'Tahliye' adıyla yayımlandı. Adı sonradan değişti, Voltada Bir Türkü oldu. Günün dolar bir gün sen de/ Özgürlüğü bir gelin gibi takıp koluna/ Çıkarsın./ Başlar yeni maceran güneşte/ Başlar işsizlik, o en büyük hapisane/ Her gün kapanan kapılar önüne/ Başkaldıran öfkenle dikilsen de/ Kâr etmez/ Çünkü bir şeyler almak/ Çarşılardan evlere/ Çünkü çocuklar dur bilmez/ / Havasız koğuşlara alışılır/ Yatılır of demeden hücrelerde/ Hiçbir şey öldürmez insan yüreğini/ Öldürür eğilmek bir ekmek uğruna/ Üç kuruşluk adamlar önünde. REKLAM NESNESİ... Söylemek istediğiniz başka bir şey var mı? Che, emperyalizme karşı ölümüne bir kavgaya girişti. Sistem şimdi onun imgesinin içini aklınca boşaltıp, bir reklam nesnesine dönüştürmek istiyor. Emperyalistler kendilerine kafa tutanları, boyun eğmeyenleri affetmezler. Mustafa Kemal'i de affetmediler örne ğin... Che'yi öldürenler şimdi biliyor musun ondan kestikleri bir tutam saçı ve parmak izlerini satışa çıkardılar. Kapitalizm için her şey metadır. İnsan bunu bildiği halde 'vay anasını..' demekten yine de kendini alamıyor. Ve içinden bir çığlık yükseliyor: “Bize bunu da mı yapacaktınız!..” Bu söz Ayşe Emel Mesci'nindir: Karnavallar üstüne ve Che'nin de adı geçen bir denemesini okumuştum Cumhuriyet' te. “Paris' te bir cadde boyunca dalgın yürüyordum” diyor Ayşe Emel Mesci. Gözü bir reklam panosuna takılıyor, Che'nin bilinen ünlü fotoğrafı, altında bir içki markası ve şu sözler: “O da bunu içerdi” Che, “ biriki daha fazla Vietnam..” diyordu. Sovyetler ayaktaydı, sosyalistler için bir moral değerdi. O yıllarda sıkılı yumruklarımızla emperyalizme karşı yürürdük hiç değilse.. Irak' ta bir milyon Müslüman katledildi. Ses yok!.. “Kahrolsun komünizm,kahrolsun komünistler” diye üstümüze yürüyenler, yurtsever gençlerin, aydınların katilleri bu cinayetlerin dolaylı ortağıdır. Irkçı, dinci, karanlık suratlı, yaba elli bir takım adamlar “Müslümanları öldürüyorlar!.. diye cuma namazından sonra ortalığa dökülür, bağırıp, çağırırlardı, bugün sus puslar.. İkiyüzlülüğün bu kadarı… İnsan ütopyasız yaşayamaz. Sömürünün olmadığı, eşitlikçi, kardeşçe yaşanılacak bir dünya özlemi insanlığın bilincinde hep var olacaktır. Bu hasreti duymak, 'İnsanım' diyenlere özgü bir erdem. Böyle bir gelecek için insanlığa yol gösterecek, esin vereceklerden biri de Che’dir. Che ve onun ışıyan yıldızı,destansı anısı. ? ? lerimizin olduğunu, şimdilik sakin duruyorsa bunun önemi olmadığını, dallara su yürüdüğünü, karanlıkların ağır sancılarla…” Böyle diyor raporunda. Tabi bu dizeyi söyleten bilincin bir birikimi, bir de art öyküsü var. Biraz açar mısınız?... İlkokulu doğduğum köyde bitirdim. Benim öğrencilik yıllarımda ( 40' lı yıllar) sınıfa “İstiklal Harbi” gazileri gelir, (özel olarak çağrılırdı) anılarını anlatırlardı. Köyümüzde “İstiklal Harbine” katılmış gaziler vardı. Birini anayım, 1985 yılında hayata gözlerini yumdu. İlköğretmenim Aksu Köy Enstitülü Abdullah Aksakal' ın babası Sarıbaş Abdullah. Ondan “İstiklal Harbi” anıları dinledik. Anlatılanlardan oluşmuş naif bir antiemperyalist bilinç diyebilirsiniz buna. Bu anılar yeri geldiğinde akıyor zihne. Bir de Dadaloğlu' nun ünlü deyişi var biliyorsun… ‘DAĞLAR BİZİMDİR’... “Ferman padişahın ise dağlar bizimdir” Evet, 'dağlar bizimdir' Bizim mi? Dağları da sattılar, delik deşik ettiler, ediyorlar. Antalya'da denizin kıyısından yükselen ve her sabah bizlere ergen güzelliğiyle 'Günaydın' diyen Tahtalı dağın başına gelenleri bilirsin. Dinamit gümbürtülerinden salt o dağa özgü (endemik ) bitki örtüsünün korkup yerin altlarına saklandığı söyleniyor. Neyse... Konuyu dağıttım. Dadaloğlu' nun dizesine de bir gönderme var. Kuşkusuz ben bunları düşünerek, bilerek yapmadım. Sözler, sözcükler, imgeler, gövdemin büyük kan dolaşımında dolaşmıştır. 'Organik' rum. Saffet Uysal ile yaptığınız bir söyleşide, “Şiirimin iki belirgin sesi vardır (yanlış anımsıyorsam düzelt lütfen) biri yüksek tonlamalı, kalın, biri, ince ve lirik…” Evet, anımsıyorum böyle bir değerlendirme yapmıştım kendi şiirime ilişkin.Yani iki özelliğine bir vurgu yapmak istemiştim sanırım... İnsan kendi şiiri üstüne konuşur mu? Konuşmuşum! 'Yüksek tonlamalı' diye nitelediğiniz şiirinizin tipik örneği Che şiiriniz. Ben böylesi şiirleriniz de de, lirizmin baskın olduğunu görüyorum. Teşekkür ederim. Lirizmi ıskalamak şiiri kuru,düz söze götürür. Öğretici (didaktik) şiirleri ayrı tutuyorum. Şiirlerinizi en son 2004 yılında Can yayınevi’nce yayımlanan “Hazırol Kalbim” adlı bir kitapta topladınız. Sanırım 1974 yılında Cem yayınevi’nden çıkan ilk kitabınızın adı da “Hazırol Kalbim” idi. Toplu şiirlerimdir. Bir ömrün özeti. Feyza Hepçilingirler Cumhuriyet Kitap'ta Türkçe Günlükleri (Benim dil okulumdur.) köşesinde “Hazırol” değil, “Hazır Ol” biçiminde ayrı olmalıydı,dedi. Kendisine teşekkür ederim. Benim bilmezliğim. Dilerim bir ikinci baskı yapar da, (Umutsuz bir dilek.) yanlışı düzeltme fırsatı doğar. Niye umutsuz bir dilek olsun?.. Televizyonlarda kimi kimi zırvaları 'Şiir' diye ağlak, salya, sümük okuyorlar. Pir Sultan'ı, Karacaoğlan'ı, Yunus'u, Emrah'ı bağrından çıkarmış bir halka nasıl bir hakaret!.. Tahliye olup çıktınız. Sonra?.. Önemli olan sonrası, hayatınızın düzeni değişiyor. Evli ve iki çocuğunuz 921 SAYFA 9 CUMHURİYET KİTAP SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle