29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O K U R L A R A Ayla Yazgan’ın anılarını aktardığı “Hem İçinden Hem De Dışından Baktım” adlı yapıt, ülkemizin bugünlere nasıl getirildiğini bütün çıplaklığıyla göz önüne seriyor. Yazgan 1968 kuşağından... 12 Mart öncesinde ve sonrasında Ankara'da yaşanan olayların birinci dereceden tanığı. Çünkü eşi fotoğraf sanatçısı Abdi Yazgan TİP içinde gecegündüz çalışan önemli bir isim. Hem Kızılay'da bulunan stüdyosu hem de evi, sol çevrelerde tanınan isimlerin uğrak yeri. Gecegündüz saatlerce süren tartışmalar ve çalışmalara, konuşmalara birebir tanık olmuş Ayla Yazgan ve o yıllarda yaşadığı acı tatlı olayları ve çektiği sıkıntıları anlatmış yapıtında... Londra'da bulunan Aflame Books adlı yayınevi Ernesto Che Guevara için yazılmış şiirlerin toplandığı bir antoloji hazırlıyor. Bu antolojide Metin Demirtaş da 'Che Guevara' adlı şiiriyle yer alıyor. 'Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara' diye başlayan şiirini ve antolojiyi konuştuk Metin Demirtaş'la. Son dönem Fransız edebiyatının önemli yazarlarından olan Marc Levy'nin üçlemesinin ikinci romanı “Sizi Tekrar Görmek”, Can Yayınları tarafından yayımlandı. Yazarın serinin ilk kitabı olan “Keşke Gerçek Olsa”nın yanı sıra “Neredesin”, “Gelecek Sefere” ve “Sonsuzluk İçin Yedi Gün” adlı yapıtları da yine Can Yayınları'nca okurlarla buluşturulmuştu. Gamze Akdemir “Sizi Tekrar Görmek”in tanıtımı için Türkiye'ye gelen Marc Levy ile Beyoğlu'nda bir söyleşi gerçekleştirdi. Bol kitaplı günler… TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] dada, her akşam evden çıkarken, elimde çöp torbası olur; bertaraf etme işinden ben sorumluyum. Aşağı iniliyorsa, dörtbeş sokak katetmeden çöp bidonu çıkmaz karşıma, bazen iskele yakınına dek eşlik eder torba bana. Yukarı yönelecek, tepeyi kuşatan yürüyüş yolunu seçeceksem sorun baş gösteriyor, o bölgede çöp bidonu yok hiç, zaten Heybeli'yi düpedüz bok götürüyor ayrı konu. Bir seferinde, kendime uygun bir nokta buldum sanısına kapıldım (kaldı ki yol boyu, her yerde, öylesine bırakılmış çöp torbaları görüyordum). Şehit Hakkı Burak sokağın Müstecip Onbaşı'yla kesiştiği köşede, içi dışı pislikten geçilmeyen, çöktü çökecek bir viranenin eteğinde, ortasından kesilmiş iri bir plastik bidonunun içine çöp torbasını yerleştirip yoluma devam ettim. İkiüç gün sonrasındaydı, gene o güzergâh üzre, elimde gene bir çöp torbası, gene aynı yarım bidona eğiliyordum ki, arkamdan, sokağın çapraz köşesindeki evin üçüncü katından, dönüp gördüm, ben yaşlarda, tıpkı benim gibi beyaz sakallı bir beyefendi seslendi: “Oraya çöp torbası bırakmayın, ben o bidonda martılara su veriyorum”. İki kolumu havaya kaldırarak, “Özür dilerim” dedim: “Çevrede çöp bidonu bulamıyorum.” Hayli sinirli bir edâyla, “Aşağıya, caminin oraya inin” diye yanıtladı, “sizi tanıyoruz, yakışmıyor bu”. Doğrusu, o tonda bir çıkışla karşılaşmak da, çevre kirliliği konusunda duyarsızlıkla suçlanmak da canımı sıkmıştı. “Ben aşağıya değil yukarıya gidiyorum” diye sürdürdüm, alttan alarak: “Acaba bu taraftaki sokaklardan birinde çöp bidonu var mı?” Bir yandan da çöp torbamı iki seferdir içinde tek damla su göremediğim, kendi başına bir çöp statüsündeki yarım bidonun içinden çıkarıp yeniden elime almıştım. Beyefendi, ikinci kez tekraklama gereksinmesi duydu o sırada: “Sizi tanıyoruz, yakışmıyor size bu.” Sözü uzatmadan, elimde torbam uzaklaşmaya başladım, duyuyordum yürürken, arkamdan sözü uzatıyordu. Beyefendi, şüphesiz haklıydı. Çöpünü sakınmasızca görüş alanının içindeki herhangi bir noktaya saçıp giden insanlardan gına gelmiş olmalıydı. Bir de, teorik olarak da uygar davranış göstermesi gereken birinden aynı duyarsız hareketin geldiğini görünce herhalde dayanamamıştı. Gelgelelim, “sizi tanıyoruz” (yanılmıyorsam yanında bir hanımefendi vardı), “yakışmıyor bu” sözünü ikinci defa, üstelik özür dilemiş, yol göstermesini rica etmiş biri karşısında sarf etmiş olması, yürüyüşün devamında aklıma takılmakta gecikmedi. Hani diklenmiş, terslenmiş olsam amenna, en açık biçimiyle özür ve yardım dilemiştim sonuçta. Biraz daha oyalanacak, sözü uzatacak olsaydım, arkamdan atışlarını sürdürdüğüne bakılırsa, A Enis BATUR Pervasız Pertavsız Tanınırlık üzerine denemeI üçüncü defa leitmotivcümlesini yüzüme çarpacaktı belki deayrıca, ben uzaklaştığımda bunu yapmadığı kesinlenemezdi. Yürüyüş yolum, hızlı tempoyla katedersem otuz beş dakika gerektiriyor. Üç noktada yavaşlıyor, bazen de duruyorum, olağanüstü panoramik kesitlere, orada akşam ışığının oynaşmasına doymak bilmediğim için, kısacası bir saati aştığım oluyor o güzergâhta. Genellikle ipod'un kulaklığından, yüksek sesle, Cecilia Bartoly ya da Glenn Gloud eşlik ediyor bana, sık sık ayaklarım yerden kesiliyor. Bu küçük, özel, tapınaksız ayin töreni ada tansığının vazgeçilmez parçalarından biri. O gün, yaşadığım olay, daha doğrusu olayın yarattığı bir yan kıvılcım, yürürken bu denemenin çatısını çıkarmama yol açacakmış. Çamların arasından süzülürken, tanınırlık durumuna kilitlendi zihnim, yürüdükçe peş peşe dizildi paragraflar, yolun sonuna yaklaşırken, Şafak civarında durdum, Büyükada'nın, Nizam'ın karşısında bir sigara yaktım, taslağın son noktasına doğru içyürüyüşümü sürdürdüm. “Sizi tanıyorum”, allasen, ne demektir? Kim olduğunuzu (aslında adınızı sanınızı), ne yaptığınızı (yaklaşık olarak) biliyorum anlamına gelse gerektir. Yoksa, söz konusu beyefendi bana çıkışırken, “Sizin gibi uygar görünümlü birine yakışmıyor bu davranış” demekle yetinirdi. Pekiştirmişti durumu ama, pekiştirmeyi yeğlemişti: “Sizi tanıyorum”, kabaca yerlemlerinizden ya da hüviyet bilgilerinizden haberdarım mesajını taşıyordu. Akıl yürütürken, kendimi sık sık makaraya alıyorum ister istemez malum, işimizin yüzü ciddidir, tersi gülünç. Çamların arasında, içimden “İşte” diye geçirdim: “Gene paranoid bir deneme kurmaya başladın”. Dönüp baktım, kimse gelmiyordu arkamdan. Ünlü insanlar, tanındıklarının bütünüyle bilincindedirler; o kadar ki, bunu düşünmeleri gerekmez, durumlarını giymiş, üzerlerinde taşımaya alışmışlardır. İyikötü herkesin bildiği insanlardan söz ediyorum burada. Heybeli ölçeğinde de baksak, ülke ölçeğinde de, sonuç değişmez: Fatih Terim'i, İbrahim Tatlıses'i, Deniz Baykal'ı tanımayan yoktur “ünlü”den bunu anlıyorum. Tanınırlık, farklı bir statü getiriyor bana kalırsa. İdil Biret'i, Murat Belge'yi, Celâl Şengör'ü on binler tanıyor da, milyonların varlıklarından haberleri yok. Bir “tanınan”ın ne'sini tanıyor on binler? Adını biliyorlar, yüzüne aşinalar, “piyanist” ya da “bilim adamı” olduğunu söyleyebilirlerbilgi yarışmasında ya da bulmacada sorulduğunda yanıtı hemen yapıştırır çoğu. Bir bölüğü çıkarmakta güçlük çeker, ekranda yüz karşılarına geldiğinde “Kimdi bu adam” diye belleklerinde eşelenmeye koyulur. Attilâ İlhan'ı gördüğünde “Milletvekili değil miydi bu?” diye yanındakine sorar ya, sonuç olarak tanıdıklık kategorisine sokmaktan başka çaremiz kalmaz o arayışı. ? İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk? Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız ? Yayın Yönetmeni: Turhan Günay ? Sorumlu Müdür: Güray Öz ? Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı ? Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. ?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişliİstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 ? Baskı: İhlas Gazetecilik A.Ş. 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna İstanbul Tel:0 (212 454 30 00 ? Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden / Reklam Müdürü: Eylem Çevik? Tel: 0 (212) 251 98 74 75 0 (212) 343 72 74 ?Yerel süreli yayın ? Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 921 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle