28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Acem Özler'in ‘Yaş Kırk, Artık’ı üzerine.. Demek yaşı kırkı bulmuş Acem’in ? Gültekin EMRE ubat 1980'de Berlin'e ayak bastığımda daha ortada darbe falan yoktu ama ülkemizdeki gidişatın durumu hiç de iyi değildi. Bir askeri darbe olasılığından öte, kardeş kavgasının nasıl ve ne zaman sona ereceğini sorup duruyordu birbirlerine korku içinde yaşayan insanlar. Öldürülenlerin sayısı giderek her gün artıyordu ve yaşamak inanılmaz zorlaşmıştı tüm Türkiye'de. Berlin, benim için, başlarda tam bir soru işaretiydi. Ağabeyimden başka tanıdığım hiç kimse yoktu. Bir de İttihat ve Terakki'nin önemli liderlerinin tarihe gömülü Berlin yaşamları vardı belleğimde. Kentin önemli kütüphanelerinde geçmişimizin izini sürerken bir yandan da Türkiye'deki dergilerde şiirlerimi yayımlıyordum. Türkiye Yazıları dergisinin yazı kurulu üyesiydim ve ilk şiir kitabım Kurşuni Bir Siperde bu derginin yayınları arasından çıkmıştı. Berlin'i keşfetme çabasına girmiştim gurbetteki yazgımla el ele tutuşup, bir yandan da içinde yaşadığım toplumun dilini çözmeye çalışıyordum. Kentin zengin kültürü ve tarihiyle yavaş yavaş ilişki kurmaya başlamıştım. Sonra burada şiir yazan gençlerle tanıştım. Berlin benim için çöl olmaktan çıktı ve kentin tüm olanaklarından hızla yararlanmaya başladım bilinçli bir biçimde. Gençlerle birlikteliğim 17 sayı çıkarabildiğimiz Parantez dergisinde (Nisan 1986Ekim 1987) iyice perçinlendi. Aralarından kitaba yönelenler de oldu Acem Özler gibi. Acem Özler'in Eski Bir Bellekle’de (1992) yer alan şiirleri yeni bir şairi muştuluyordu. Gurbetin süzülmemiş duygularını ve hazımsız gözlemlerini değil, yaşanmış ve özümsenmiş bir dünyayı ele alıyordu bu ilk kitap. Zamanın eskitemediği pek çok şiir bu kitapta hâlâ taptaze duruyor, okur önüne çıkmayı sürdürüyor. ‘Eski Bir Bellekle'nin en gözde şiirlerinden biri “Unuttum”dur bence. Bu şiirdeki samimi, yalın ve içe işleyen şu dizeler benim unutamadığım dizelerdendir: “Nerden başlar çizilmeye/ bir kadın nasıl çizilir/ unuttum”, “Göğüsleri hangi yanına düşer gecenin”, “Bir kadın nasıl düş görürdü/ üstünü nasıl açardı/ sırtı nasıl üşürdü”, “Nerden başlar özlenmeye/ nerden yaşamaya bir kadın”. (O sırada hazırladım Yarım Damla Almanya'daki Türk Şiiri Antolojisi'ni(1993). Almanya'da yaşayan bizimkileri ve şiir dünyasını keşfetmiştim böylece. Benim gibi başkaları da merakla bekliyordu aralarından kimlerin sıyrılıp sivrileceğini. İçlerinde umut bağladıklarım vardı ve gelişmelerini gün gün izliyordum. Aradan onca yıl geçti. Benim bel bağladıklarımda tıs yok Acem'in dışında. Şimdi böyle bir seçki yapmaya kalksam, şiirini alacağım şair bulmakta zorlanırdım mutlaka.) Bir de baktık ki öğrencilik biteli çok olmuş. Bu genç şairin de bir işi var. Üstelik sevdiği kızla da evlenmiş. 2 çocuklu mutlu bir aile kurmuş. Günlük yaşamın çarkı, dünya sorunları, kültürsanat etkinliklerinden nasiplenme... Yani hayat hızlı bir biçimde bildiği yolda akıp gidiyor. Bir de Ş zamanı terk edenlere” sesleniyor Acem Özler: “Yaş kırk, artık/ anımsamanın ince, yumuşak eli/ her gün bir resim uzatır sana/ ve sen o resme bakar bakar durursun/ hem tanıdık, hem yabancıdır sana, artık/ bundan böyle bir ihtimal daha yok:/ bak o resme!” Bir resmin çağrıştırdıklarını anımsatıyor bize şair: Belleğimizin deBİLGE BİR HAVA rinliklerinde gizlenen anılara, resimlere elveda derDemek yaşı kırkı bulmuş Acem Özler'in kenki hüznü de yanına alAcem'in! Dünyaya, kendi“Eski Bir mayı ihmal etmiyor. Yıllara ne sorgulayıcı bakışlarını Bellekle”de (1992) anlamlı göndermeler geçyöneltmiş. Edip Canseyer alan şiirleri mişle hesaplaşmanın doğal ver'den tema olarak etkibir sonucu elbette: “yaş lenmiş, şiirler bunu belli yeni bir şairi kırk, korksa da kaybetediyor. Bu olumsuz bir pumuştuluyordu. mekten, kendini bulur”. an olarak yazılmıyor onun Gurbetin İşte orada “ve herkes kenşairlik hanesine. Tersine bir süzülmemiş di içindeki gül kadar solbüyük şairi nasıl iyi özümduygularını ve gundur”. Kendini bulur sediğini ve onun üstünden hazımsız “en karanlık yerinde gecekendi şiirini nasıl kurduğugözlemlerini nin”. “eskiden” kurduğu nu da gözler önüne seriyor değil, yaşanmış “düşleri” yaşarken, “şimbaşarılı bir biçimde. Bir de ve özümsenmiş di” yaşayacağı “kadar düş” Hilmi Yavuz'dan biçim dübir dünyayı ele kurar. Ömür de öyledir bizeyinde etkilenmiş, teknik alıyordu bu ilk raz “tekrar tekrar geçip olarak. Acem Özler, kendigitmesi” gibidir “bir yasiyle, çevresiyle, dünyayla kitap. “Yaş Kırk, zın”. Soruları da ihmal etbir hesaplaşmaya girişmiş. Artık”, Özler'in mez kırk yaşı civarındaki Yaşadıklarını, deneylerini, yeni şiir kitabı. sorgulama yolundaki şair: dünyayı, sevdalarını, arka“bir şenlikten kalma bir daşlıklarını, içinde yaşadığı hüzün mü hayat?” Oysa “bir ihtimal daülkeyi, geldiği toplumu, göçmenliğini, ha yoktur” ve yaş kırktır, bu kesindir ardevrimci mücadeleyi, gelecek kaygısını, tık ne kadar hüzünlü olsa da. Çünkü günlük yaşamı, dilini, dünya görüşünü.. “ateşin hafızası kül”dür. Oysa “bir felagözden geçirme, sorgulama gereği duyket” yaşanmıştır geçmişte, Auschwitz'de muş ve bunları uzun şiirlere dökmüş. Ruve dünyanın pek çok ülkesinde; gelecek hunun derinliğine sorgulayıcı yolculuklaise pusludur daha. Geri dönüp baktığınra çıkmış tek başına. Böylece kendini deşda yirmili yaşına bir felaketi yaşadığını me çabaları da şiirinde boyutlu ve solukfark ediyor; bedenin ve “hayallerin” hışlu bir biçimde yer almış. Şiirle ilişkisini mına” uğradığını düşünüyor bugün. Bu hiç kesmemiş ve şiiri hayatının merkezi şu demektir açıkçası: “belden yukarısı bilmiş bunca yıl debisini göstermeyen bir devrimi/ belden aşağısı kadını isterdi/ ırmak gibi durmuş yanımda. Susmuş ama dehşetle isterdi”. Et, kemik ve duygu bu sinmemiş; tersine çok şey biriktirmiş. Diişte! “kimi zaman mutsuz bir geçmişin lini, anlatımını, kurgusunu bulmuş; şiirini hüznü”nü taşıyarak, “kimi zaman mutlu belli bir düzeyde tutmayı başarmış. Yaşabir geleceğin heyecanı içinde”. Anımsamın felsefesini sorgulamış “gerçeğin hafınan ise yurduna ve gözyaşlarına dairdir. zası hayaldir/ hayalin hafızası gerçek” diBu durumda “bir bakış aynadan ne olayerek. Şiirlerinde aşka derin bağlılığını da rak döner”? Şu iki dize de bu soruya yasergilemiş en duyarlı bir biçimde, bu da nıt yerinedir diye düşünüyorum: “ben hemen dikkat çekiyor. Sağlam ve kalıcı sende ölebilirdim/ sen bende yaşamasaybir aşka ömrünü adamış: “bak, gitmeni dın”. istemiyor yağmur/ bir ömür daha kal Günü gelince herkes kendisiyle, geçmibende”. şiyle, yaşadıklarıyla, ailesiyle, çevresiyle, Dizelerinin pek çoğuna belli bir felsefi işiyle, yaşadığı kentle, ülkesiyle, inançlayoğunluğu da teslim etmiş. Dipten gelen rıyla, hayalleriyle, kırgınlıklarıyla.. bir dibir dalga gibi kendini dışa vuran aforizma dişmeye (siz buna yine de hesaplaşma, benzeri bir tavır da şiirlerinin sıkı dokusorgulama, nefes alma, değin) girişir gelesunu pekiştirmiş. Bu tutum da kendini ceğine daha farklı bakmak için. Sorgulakolayca ele veriyor: Onun bu tavrı, şiirine maları onu bir yere götürür ya da götürhem bir ağırbaşlılık, hem de bilge bir hamez. Ama kendi içinde öyle sorular buva vermiş. Üstelik bunlar onun şiirlerine lup çıkarır ki kendi bile şaşıp kalır buna: yön verici, ayna tutucu başlık da olmuş“bir yanlışı mı doğru yaşa”dım, “yoksa lar: Örneğin, “akan suyun peşinden ko“bir doğruyu mu yanlış yaşa”dım diye de şulmaz” gibi. Bir başka örnek: “tenhalaşır düşünür bulur kendini. Bir yerlerde bir bütün kadınlar ve bahçeler”. “güller dalkırılma, burkulma, kopma olmuştur belki gın, kediler ürkek olur bahçelerde”. Şu de. başlık da son derece dikkat çekici: “açmasından daha uzundur solması bir gü“HÜZÜN” lün”. Siz, “yolu bilmesine biliyorsunuz da/ yine de içinizdeki tenhalıktan geçin”. Acem Özler, içinde bulunduğu durum İşte kendi iç ve dış felsefesini yerli yerine gereği “hüzün, biraz daha hüzün” diyor. oturtmuş başlıklar ve şiirler! Türk şiiri 70'li ve 80'li yıllarda “hüzün” Yaş kırka gelince kendine ve “şimdiki sözcüğünden çok çekti: Önüne gelen şair bakıyorum ki Acem Özler yolun yarısını çoktan geçmiş ve saçlarına ak düşmeye başlamış. İlk şiir kitabını yayımlayalı on beş yıl olmuş. Bu arada çeviriler yapmış, şiirler yayımlamış. Bir gün 13 uzun şiirden oluşan 288 sayfalık ‘Yaş Kırk, Artık’ kitabıyla çıka gelmesin mi! hüznü kullandı şiirinde yerini bulsun bulmasın. Bir moda oldu çıktı bu sözcükle şiire başlamak, ya da içi boş duyarlıklı (!) dizeler oluşturmak. Hüzün, bir konumu, bir saptamayı belirliyordu belki ama kimi zaman içeriksiz kalakalıveriyordu şiirin ortasında. O hüzünlü şiirlerden hiçbir hüzün kalmadı geriye. Acem Özler, hüznü kendince yeniden devreye sokuyor, yeni bir enerjiyle ve yaşadıklarına uyarlıyor. Öyle olunca “eski ve eksiktir bütün fotoğraflar”. Burada beş şiirle Zülfü Livaneli'ye, gençliğini çok etkilemiş biri olarak, gönderme yapıyor: “hüzün, biraz daha hüzün/ hüznün hafızasında buluştuk/ hüznün hafızasında sardık yaraları”. Acem Özler, ‘Yaş Kırk, Artık'ta yer yer halk şiiri tadı ve duyarlığında dize düşürüyor: “Acem der ki bu cihanda/ toprağın hafızasında/ kim aradı, kim buldu/ teselli”. GEÇMİŞİN RENKLERİ Almanya'dan farklı bir ses diyorsam, inanın bana, bu doğrudur. Bildik sızlanmalı göç ve göçmenlik duyarlığı yok bu şiirlerde. Kendi şiirini yavaş yavaş kurmuş bir şairin duyarlı, içten dünyası var. Yaşadıklarını, duyumsadıklarını bizimle paylaşan, artık orta kuşaktan sayılan bir şair var karşımızda. Canla başla sarıldığı şiirden, sımsıkı sarıldığı hayattan ve bir de doyamadığı aşkından başka bir şeyi olmayan, bir şairin yüreği var elimizin altında. İşte geldik ve gidiyoruz. Nereden geldik, nereye gidiyoruz? Bu soruyu yanıtlamak hiç de kolay değil kitabın bütününe yayılan başka sorular gibi. Herkes kendi geldiği ve gitmekte olduğu yeri kendince bilebilir ancak. Bir de şunu unutmamak gerekiyor kitabın içine sinen geçmişin pastel renkleri arasında yitip gitmesine meydan vermememiz gereken: “yazıkgünah ve ayıp” arasına sıkışmış bir gençlik var karşımızda. Bu yakıcı üçgen hâlâ hükmünü sürdürüyor, sözünü geçiriyor. Bu gibi başka üçgenlere sıkışıp kalmış, baskı altındaki hayatlara da dönüp bakılıyor yaş kırka gelince. Gençlik hataları günahıyla sevabıyla yatırılıyor masaya ve orasından burasından didiklenmeye başlıyor vakti gelince. Hüzünlü bir bakış bile kurtaramıyor felaketlerle boğuşmuş geçmişi. Ama geçmişin sorgusu sürerken gelecek de ihmal edilmiyor elbette. Bir yerlerde bizi bekleyen geleceğe de göndermeler var gören göz için bu şiirlerde. Geçmiş olur da gelecek olmaz mı? Umut olmaz mı? Yeni bir hayatın kapısı açılmaz mı önümüzde? Geçmişi unutmayalım, ama geleceği de. Bu iş böyle uzar gider felsefe, siyaset arasındaki ömrün sırat köprüsünden geçişi: Şunlar da unutulmasın diye yaşanmıştır bir zamanlar çok canlar yakmış olan oligarşi, gençlik acıları, yalnızlıklar, düş kırıkları, hayaller, yüreği paralayan kırgınlıklar, dönemin dünyasına uygun düşen masallar, bir şeylerden büyülenmeler, birileriyle kavgalar, yüreği paramparça eden umutsuz, ani karşılık görmeyen aşklar, darmadağın olan yol arkadaşları!... Peki sizin yaşınız kaç? ? Yaş Kırk, Artık/ Acem Özer/ Yom Yayınları/ 288 s. KİTAP SAYI 921 SAYFA 10 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle