29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

B U L M A C A 1 G 2 I 3 F 4 E 5 E 6 B 7 K 8 İLKER MUMCUOĞLU B 9 K 10 K 11 C 12 D 13 A 14 F 15 F 16 G 17 C 18 E 19 C 20 F 21 D 22 C 23 G 24 L 25 E 26 H 27 C 28 E 29 E 30 E 31 A 39 E 33 A 34 E 35 C 36 B 37 C 38 K 39 C 40 H 41 J 42 K 43 H Feyza HEPÇİLİNGİRLER 24 Eylül Pazartesi Türkçe Günlükleri Aykaç. Getirelim; ama önce “el bezi”nin kendisine bir açıklama getirmeliyiz. “El bezi” mi, “elbezi” mi? Yazım kılavuzlarımızın kiminde ayrı, kiminde bitişik. Sözcükler küçükse bitiştirme eğilimi ağır basıyor. Son günlerde Garanti Bankası’nın bir reklamında gözüme çarptı. “Bonusu en bol kredi kartı” gibi bir söz; ama ikinci ve üçüncü sözcükler bitiştirilmiş ve “enbol” olmuş. Böyle bir sözcüğümüz yok. “En” ve “bol” diye iki ayrı sözcüktür onlar. Ufak tefek olmaları bitişik yazılmalarına gerekçe oluşturmaz. “El” ve “bez” sözcükleri bitişik mi yazılmalıdır, sorusu, bileşik sözcük oluşturmuşlar mıdır, ile aynı anlama geliyor. Bence hayır, “el” de, “bez” de kendi anlamını koruyor. O zaman ayrı yazmak daha doğru. Gelelim Eren’in el bezi sorununa. Eren, Murat Bey’in üç yaşına yeni basacak oğlu. El bezi gerektiğinde Eren’in annesinin yakınları, “Eren’in el bezisini verir misin?” diyorlarmış; Aykaç da “‘El bezisi’ olmaz, ‘Eren’in el bezini demek gerekir.” diye direniyormuş. “‘El bezi’ diye açık yazdığımda daha iyi görülecektir; ‘bez’e getirdiğimiz ‘i’, iyelik eki. Bu iki sözcüğü belirtisiz ad tamlaması yapan da bu ek zaten. ‘Erenin’ tamlayanını koyduğumuzda ‘el bezi’ sözü tamlanan görevine giriyor. Bu görevi nedeniyle yine iyelik eki alması gerek. Ancak aynı ek, Türkçede (çok ender durumlar dışında) üst üste gelmez. Bu yüzden sözcük, yeniden iyelik eki alarak ‘bezisi’ olmaz. Doğrusu ‘Eren’in el bezi’ olmalı. Yani siz haklısınız. Haklılığınızı şu örneklerle de kanıtlayabilirsiniz. ‘El bezi’ yerine ‘resim defteri’ desek, bu deftere de ileride Eren sahip olsa ‘Eren’in resim defterisi’ mi diyeceğiz? ‘Eren’in okuma kitabı’ da iyi bir örnek olabilir. Eren bir okuma kitabına sahip olduğunda bu kitabı anlatmak için ‘Eren’in okuma kitabısı’ mı denecek? İbrahim Erkal’ın ünlendirdiği ‘Canısı’ diye bir şarkıda üst üste iki iyelik eki vardı; benim bildiğim kadarıyla başka bir yerde de yok.” Murat Bey’in mektubuna yanıtım böyleydi; ancak bu yanıt, o kadar da doyurmamış Eren’in anne tarafını. Şöyle karşı çıkmışlar: (Düzeltmeden, bana iletildiği biçimiyle aktarıyorum.) “sayın feyza hanım ya da beye şunu da sorar mısın? elbezinin önüne tamlamayı yaptığını düşündüğümüz ereni koymadığımızda ne oluyor.yani erenin diyemediğimizde elbezinin kimin olduğunu yani iyelik ekini nereye takacağız.bizim seslenme tarzımızı doğru yansıtırsan cevabı daha doğru alırsın diye düşünüyorum.Biz erenin elbezisini ver demiyoruz.elbezisini ver diyoruz.dolasyısıyla sen soruyu sorarken iyelik ekini erene yüklüyorsun....” Cevap veriyorum: Başta “Eren’in” diye bir tamlayan olması ya da olmaması durumu değiştirmez. Türkçede aynı ekleri üst üste getirmekten alabildiğine kaçınırız. Çünkü kulağımızda hoş bir tını bırakmaz. Aynı ek olmadığı halde, “Tuncelililer” derken “li”leri yinelemek bile hoş gelmez kulağa. Sözgelimi, yaklaşan bayramı kutlamak için, eskiden olduğu gibi bayram kartları gönderecek olsak birbirimize, ailenin soyadının sonuna, bütün aileyi kastettiğimizi bildirmek için bir “ler” eklemek yeter, değil mi? Bizim ailenin soyadı Baran olsaydı rahatlıkla, “Sevgili Baranların bayramını kutlarız.” diye yazılabilirdi. Peki, aynı çoğul eki, “Hepçilingirler” soyadının sonuna getirilir mi? Biz hiç “Hepçilingirlerler”i kutlayan kart almadık; bundan sonra da almayız. İki tane çoğul eki arka arkaya gelmiyor çünkü. İki tane iyelik eki de arka arkaya gelmez. ? [email protected] Yıldız Teknik Üniversitesi Türk Dili Böl. Çukursaray Binası Kat: 2 Barbaros Bulvarı 34349 Yıldız / İST. 44 H 45 B 46 C 47 A 48 G 49 L 50 H 51 L 52 C 53 H 54 E 55 B 56 H 57 H 58 K 59 E 60 M 61 H 62 E 63 F 64 G S 65 E 66 K 67 F 68 E 69 A 70 I 71 E 72 M 73 H 74 E 75 H 76 M 77 J 78 J 79 I 80 F 81 L 82 G 83 D 84 F Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru bir şairin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, aynı şairin dizeleri ve yayımlandığı derginin adı ortaya çıkacaktır. Tanımlar ve sözcükleriniz: A. “... Alkaya” (anarşist şair). 31 69 47 33 13 B. Ünlü bir çizgi roman. 36 8 55 6 45 C. “Ne olurdu bir kadın elleri avucumda / Bahsetse yaşamanın tadından başucumda ......” (Necip Fazıl Kısakürek). 11 37 46 17 22 27 35 52 19 39 D. Finlandiya’daki Turku kentinin İsveççe adı. 12 83 21 E. İkinci Yeninin Papazı Ece Ayhan’ın kült şiirlerinden biri. 18 5 65 28 25 68 4 54 74 32 71 34 59 29 30 62 64 1 16 82 23 48 H. Başucumdaki Müzik ve Konuştuğumuz Gibi Uzaklara adlı yapıtları da yaratan yazar. 53 57 56 43 26 44 50 40 61 73 75 I. Bir Rus savaş uçağı. 70 2 79 J. Monarşist eğilimli, günlük İspanyol haber gazetesi. 78 41 77 K. Edebiyat tarihimize 1631’de IV. Murad’a ve 1640’tan önce 1. İbrahim’e sunduğu birer risale ile geçen, bu risalelerde Osmanlı devletinin gerileme nedenlerini açıklayan, ünlü devlet adamı. 50 42 9 10 7 66 38 eyhan Kurt’un benimle paylaştığı Türkçeye ilişkin anılar okurlarımla da paylaşılmayı hak ediyor. 14 yaşında Fransa’dan Türkiye’ye geldiğinde Türkçe tek sözcük bilmiyormuş Seyhan Kurt. Mersin’de yerleştirildiği yatılı okulda Türkçe öğrenmeye başlamış; ancak kimi sözcüklere dili dönmüyor, sözgelimi “yılan” yerine “ilan” diyormuş. Mersin sokaklarında gezerken duvarlarda, elektrik trafolarında gördüğü ve utangaçlığından kimselere soramadığı bir yazının anlamını sökmek için iki yıl uğraşmış. Çünkü “İLAN YAPIŞTIRMAK YASAKTIR” yazıyormuş oralarda. Türklerin duvarlara yılan yapıştırma isteğini de bu isteğin yasaklanmasını da anlamakta zorluk çekmiş. Bunun “kültürel” ve “dinsel”; ama yine de gerçeküstü bir yasak olduğunu düşünmüş. Okuldaki resim öğretmeni, “Sen atölyeye gidedur ben hemen geliyorum.” dediğinde de oturup ağlamaya başladığını anımsıyor. Öğretmenin, gitmesini mi, durmasını mı istediğini anlayamadığı için ne yapması gerektiğine bir türlü karar veremiyormuş. Trafik dersinde sürekli, “Karşıdan karşıya geçerken sağa sola bakın.” dediklerinde de bir başka kararsızlık yaşarmış. “Ben karşıdan, karşıya geçersem eski yerime gelmiş olmaz mıyım?” diye zihni karışırmış hep. Mektubunu, “Böylesine zor öğrendiğim, bu olağanüstü şiirsel, bu zarif dilin bu kadar kolay bozulması son derece yaralayıcı geliyor bana.” diye bitirmiş Seyhan Kurt. Hayır, “50 yıl sonra Türkçe diye bir dil kalmayacak.” diyen şom ağızlılara inanmayın. Türkçe ne “badire”ler atlatmış şimdiye dek. Türkçeden başka hangi dil, 600 yıl hor kullanılmaya, yüzüne bakılmamaya dayanabilirdi? Hangi dil, üst kültür alanından kovulup ev içlerine, mahalle aralarına hapsedildiği halde yok olup gitmez, capcanlı bir dil olarak ayağa kalkar, yeniden yazı dili, edebiyat dili haline gelebilirdi? 500 600 yıl değil, yalnızca 50 yıl, yazı dili olmaktan uzaklaştırılıp konuşma dili olmaya zorlansa bugün hayran olduğumuz dillerden hangisi yaşamaya devam edebilirdi acaba? Türkçenin sahip olduğu gücün, aslında kendi gücümüz olduğunu bilelim yeter. 25 Eylül Salı H L. Aziz Nesin in bir oyunu. 81 51 49 24 M. İffet, namus. 76 60 72 F. Paul Bowles’in, sinemaya da uyarlanan bir romanı. 3 80 l4 20 84 67 15 63 G. İskendername ve Cemşid ü Hurşid adlı mesnevileri de yaratan, XIV. yüzyıl divan şairi. 920. sayının çözümü: A. BUST, B. ANNA KARENİNA, C. HUDUDU, D. ÇDM, E. EKŞİMİK, F. DOR, G. EŞLEM, H. RED KİT, I. GÜZEL IRMAK, J. İZZET, K. SYYL, L. İGUANANIN GECESİ. Şiir: “aşk henüz gidilmemiş bir ülkedir diyorsun/ ne kadar uzak gitsen çıkamazsın geceden Ayten Mutlu” erkes anı yazabilir; dahası yazmalı. Boşuna mı yaşanıyor bunca hayat? Üstelik kim, kimin yaşadığını anlatabilir ki? Rasgele bir tomar anı kitabı seçtim kitaplığımdan. Muhterem Orhan’ın kitabı yeni geldi. Etki Yayınlarından çıkmış, “Bir Mülkiyelinin Anıları” alt başlığıyla. Senih Özay’ın, değinmeyi hep ertelediğim, bir süre sonra da unuttuğum kitabı, “Anılarım, Ağzımı Hayır’a Açtığım Davalarım” (Aşina Kitaplar, 2006) adını taşıyor ve bu addan anlaşıldığı gibi avukatlık anılarını içeriyor. Esprili bir dille anlatılmış, sımsıcak anılar…İstanbul’u anlatmayı çok seven İlhan Eksen’in “Çok Dinli, Çok Dilli Mozaiğin Dağılışı” alt başlığını taşıyan “Dünkü İstanbul” (Everest Yayınları, 2007), yine adından anlaşılacağı gibi, “İstanbul’un gitgide elimizden kayıp giden, son izlerinin de silinmekte olduğu günlerini anlatıyor.” “Belki son kalan birkaç parçasını korur, yok olup gitmesine engel oluruz.” diye. Yıldırım Keskin’in “Zaman Akarken”i, “Edebiyat ve Diplomasi Anıları”nı içeriyor. Karşılıklı konuşmaların, olay anlatımlarının çokluğu, roman gibi zevkle okutuyor kitabı. Anılar güzeldir; yaşamın sıcaklığını taşır çünkü. Hele tatlı tatlı anlatılmışsa… 27 Eylül Perşembe Ç ok sıcak, çok içten bir mektup yazarak Eren’in “el bezi” sorununa çözüm getirmemi istemiş Ramazan Murat CUMHURİYET KİTAP SAYI 921 SAYFA 39
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle