22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Osman Şahin'in öyküleri Yurdunu yüreğinde taşıyan bir öykücü lümlerinde okuyan öğrencilerin çoğundan daha fazla sözün ve yazınsal güzelliklerin ayrımına varmıştı. Bunlardan tanımsız bir haz duyuyordu. Buna bir de köy enstitülü oluşunu ekleyeyim. Aradan yıllar geçti. Sanırım 1970 yılının sonbaharıydı; Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nun çeşitli sanat dallarında açtığı yarışma sonuçlanmıştı. Öykü dalında büyük ödülü kazananlardan biri, “Kırmızı Yel” adlı öyküsüyle Osman Şahin'di. Acaba bu Osman Şahin, benim öğrenciliğinden tanıdığım, tiyatro sevdalısı Osman Şahin miydi? Öykü, Cumhuriyet Gazetesi’nin sanat ve edebiyat ekinde yayımlanınca yazarının tanıdığım Osman Şahin olduğunu anladım. Osman Şahin'e, öykücülüğümüzün kapısını açan Kırmızı Yel nasıl bir öyküydü? Neyi, nasıl anlatıyordu? Kestirmeden söyleyeyim, terimsel anlamıyla tam bir olay öyküsü. Yazarın daha sonra yazacağı öyküler için de bir “örnekçe” oluşturan bir öykü. Şöyle de denebilir: Şahin'in öykü ırmağı, Kırmızı Yel'le açtığı yataktan akıp gitmiştir hep. Kuşkusuz her yeni öyküsüyle bu yatağa derinlikler, yeni boyutlar kazandırmıştır. Şunu özellikle belirteyim: Olay anlatma onun için amaç değil, insanı anlatmada, yansıtmada bir araçtır. Yeri kusuz bu geniş kuşatımlı soruları yanıtlama, başlı başına ayrı, uzun bir çalışma yapmayı gerektirir. Ruhbilimsel ve toplumbilimsel verilerden yararlanmayı gerektirir. Buracıkta şu kadarını söylemekle yetineyim: Osman Şahin'in öykü kişileri, doğanın, feodal yapının, törelerin kıskacına sıkışıp kalmış insanlardır. Ezilen, acı çeken, korkunun ateşinde kavrulan kişilerdir. Kulluktan yurttaşlığa geçememiş, yokluğu, yoksulluğu, kulluğu yazgı olarak bellemiş kişilerdir. Bunun için de öykülerin izlek haritası, okurun yüreğini burkan ezimler, ezinçler, insan yüreğinin kovuklarında barınan kötülükler, ölümler, öldürümlerle, işkenceler, acı çektirmelerle dokunmuştur. Türü ne olursa olsun her yazınsal yaratım bir somutlamadır. Bu da insanoğlunu iç ve dış dünyasını tanımayı, bu iki dünyayı tümleşik bir örüntü içinde vermeyi, algılamayı zorunlu kılar. Osman Şahin, bu gerçeğin ayrımında olan bir öykücü. İnsanın duygu evrenini, bu evreni biçimlendiren toplumsal koşulları çok iyi okuyor: Çünkü yaşama dıştan, kitapların penceresinden değil, yaşamın içinden bakıyor. Başarısı da buradan geliyor kanımca. Olaylara, durumlara, insan ilişkilerine yaşamın içinden bakma derken Gorkı'nin Edebiyat Yaşamım adlı yapıtında söyledikleri geliyor aklıma: Edebiyatçılar Derneği'nin Çankaya Belediyesi'nin katkılarıyla düzenlediği “ Ankara Öykü Günleri” 1923 Mayıs tarihleri arasında yapıldı. Bu yılki onur ödülü Osman Şahin'e verildi. Törende Emin Özdemir, Osman Şahin'in öykülerini değerlendiren bir konuşma yaptı.Konuşma metnini aşağıda sunuyoruz.) ? Emin ÖZDEMİR erler ki ozanların, yazarların gerçek yurdu, yapıtları, yaratılardır. Dilin toprağında oluşturulan, sınırlarını, yaratıcısının düşleri, özlemleri, daha doğrusu yüreğinin sesiyle çizilmiş bir yurttur bu. Aynı zamanda, yaratma bağlamında sanatçının bir tür tanımıdır da; çünkü her büyük sanatçı, yurdunu yüreğinde taşıyandır. İşte bugün ödüllendirdiğiniz Osman Şahin de bu soy sanatçılar zincirinin halkalarından biridir. Osman Şahin'i nerede, ne zaman tanıdım? Soru, yarım yüzyıl öncesine götürüyor beni. Yıl 1958, Gazi Eğitim Enstitüsü'nün Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde asistanım. Öğrencilerin düzenleyecekleri kültürel etkinliklerde onlara yardımcı olma, asistanlık görevlerimin arasındaydı. Osman Şahin'i bu tür etkinliklerin birinde tanıdım. Belleğim beni yanıltmıyor, doğru anımsıyorsam Çehov'un kısa oyunlarından birini, Düğün ve Jübile ile Eugene O'neill'in tek perdelik Yağ adlı oyununu bir tiyatro sanatçısının kılavuzluğunda arkadaşlarıyla birlikte oynamaya hazırlanıyorlardı. Oyunun bütün yükü, sanki Osman'ın omuzlarındaydı. Hiç duraksamadan her şeye koşturuyordu. Güleç yüzlü, yumuk gözlü bu genç adamın, kabına sığmayan, devingen bir hali vardı. Bu yanıyla dikkatimi çekmişti. Bir de beden eğitimi bölümünde öğrenci oluşuyla. Nedeni de söyleyeyim; öteden beri süregelen yaygın bir kanı vardır: Beden eğitimini seçen öğrenciler, genellikle sanatsal etkinliklere kapalıdır, bunlar bu tür etkinliklerden hoşlanmaz, haz almaz; çünkü bedensel güdüleri, güzelduyusal açıdan bir kabuklaşmaya uğratmıştır onları. Kuşkusuz bir genelleme, genellemeden de öte bir önyargıydı bu. Osman, bunu yıkan tipik bir örnekti. Enstitünün öteki bölümlerinde, edebiyat, resim, müzik böSAYFA 6 D Fotoğraftakiler: (Soldan, sağa) Emin Özdemir, Özcan Karabulut, Osman Şahin, Talip Apaydın, Gökhan Cengikkan, 20Mayıs 2007. geldiği için belirteyim, bizde kimi eleştirmenler, olay öyküsüne nedense hor bir anlam yüklemişlerdir: Onlara göre olayların yırtıcılığı içinde insan öğesi yitip gider; okuyucunun merakını kamçılayıp onu diken üstünde tuttuğu için de bu tür öykünün okur üzerinde derinlikli bir etkisi olmaz, yüzeysel, gelip geçici bir etki bırakır. Belirtmek bile fazla, öykünün kurgusal örüntüsü içinde “olay” öğesini insan öğesinden ayrı düşünemeyiz; çünkü her olay gerçekte insanın eyleme dönüşmüş istekleri, düşleri, özlemleri ve tutkularıdır. Nitekim, Osman Şahin'in yazınsal çıkışını hazırlayan “Kırmızı Yel”de olsun, onu izleyen daha sonraki yapıtlarında, (Acenta Mirza, Ağız İçinde Dil Gibi, Acı Duman, Selam Ateşleri, Ölüm Oyunları, Fıratın Sırındaki Kan/ Bucaklar…) yer alan öykülerinde olsun olay öğesi böyle bir işlevle kullanılmıştır: İnsanı, insana anlatma. Peki, kimlerdir Osman Şahin'in öykü kişileri? Ortak özellikleri nelerdir? Kuş (…)Kitaplarda da insanların bunalımlarından, aptallıklarından ve çektikleri acılardan söz ediliyordu; evet, kötü, kinli insanları da anlatıyordu kitaplar ama bunların yanı sıra daha önce benzerini bile göremediğim temiz, doğru sözlü, sağlam kişilikli, güçlü ve hakikatin utkusu ya da yiğitliğin güzelliği uğruna kendi öz canını vermeye hazır insanlar da vardı kitaplarda. Kitapların önüme serdiği dünyanın tinsel zenginliği ve yenilikleriyle sevinçten başım dönmüştü önceleri. Kitapların bana insanlardan daha yakın, daha ilginç, daha yararlı olduğunu sandım ve yanılmıyorsam yaşamın gerçekliklerine kitapların penceresinden bakmak, gözleri kamaştırmış, körleştirmişti beni. Ancak öğretmenlerin en akıllısı ve en yeğini olan yaşam, beni o hoş körlüğümü giderdi. Yaşama, yaşamın içinden bakma, gözlemci gerçekçilikten beslenen toplumcu bir yazar olma konumuna kavuşturuyor Osman Şahin’i. Anlattığı insanlar kadar, bu insanların doğup büyüdüğü Torosları, Aşağı Fırat vadisini, bu yörenin tepelerini, koyaklarını, düzlüklerini, ağaçları, kuşları, börtü böceğiyle iyi tanıyor. Tanıyor derken Octavio Paz'ın bir sözünü anımsıyorum. Şairlerden söz ederken diyor ki, “Şairlerin yaşamöyküsü yoktur; onların yaşamöyküsü yapıtlardır.” Bu salt şairlere özgü bir saptama değildir. Kimi öykücüler, romancılar için de söyleyebiliriz. Bu yönden Osman Şahin'in yazdıklarına onun yaşamöyküsü diye de bakabiliriz. Öykülerinin damarlarında kendi yaşamından, gözlem ve tanıklıklarından ağdırdığı, kurmacaya dönüştürülmüş “yaşanmışlıkların kanı” dolaşır. Osman Şahin'in öykü kişileri arasına “doğa”yı da katabiliriz. Tıpkı insanlar gibi doğa da devinir, konuşur, olayların akışını yönlendirir. İki yüzüyle yansır onun öykülerinde doğa: Zalim ve dost. Zalimdir, insanın önüne aşılması güç koşullar kor, acıklı durumların içine savurur tutsak alır onu; kimi zaman da can alıcı kimliğine bürünür, can alır. Bu yönüyle Jack London'ın kimi öykülerindeki o yabanıl çağırışı yaratan doğayı anıştırır. Aynı zamanda dosttur doğa, açan çiçeğin renginde, öten kuşun sesinde, otun kokusunda gizemli gücüyle var oluşun güzelliğini duyumsatır insana Osman Şahin, doğanın bu iki yüzünü, canlı betimlemelerle yansıtıyor öykülerinde. Anlatımını şiirselliğin özsuyuyla besliyor, yoğunlaştırıyor. Öyle ki onun öykülerinde açan çiçekler, “bütün güçleriyle güneşin tadını haykırırlar”, “Çiçeklerin çıldırtıcı kokuları anıları uyandırır.”, Arılar, “çiçek sofrasına” oturmuşlardır. “ Rüzgâra saçını taratan orman, uğuldar”, “Rüzgâr seli, ormanın ince telli pürlerine” akar. Her yan, “çiçek, reçine, çürümüş ot, yaprak” kokar. Bunları gördükçe usta romancımız Yaşar Kemal'le Osman Şahin arasında anlatımsal bir kan bağı olduğunu düşünürüm. Acaba derim, Osman Şahin, Yaşar Kemal'in anlatım bağlamında yeğeni midir? Öykülerindeki yoğunlaştırılmış şiirselliğin yanı sıra Osman Şahin'in biçemini belirleyen bir başka özellik de anlatımının dokusuna destansı söylemi incelikle yerleştirmesidir. Geleneksel halk anlatılarına özgü sözün soluğunu kendi soluğuyla kaynaştırmasıdır. Bir alıntı: “ (…) Bu eşkıyalardan Çukan adında biri vardı ki onun kadar doğayı birebir yaşayan, dağlarla bütünleşen eşkıya az bulunur. Gözleri fırıl fırıl döner, zifiri gecede, sürülmüş kara tarlanın yüzündeki kara karıncayı görürdü. Kelebeğin sesini duyabilir, baykuş ötüşü ötebilir, şahin gibi ince çığlık atabilirdi. Günlerce pusuda beklemeye, her türlü tehlikeye alışmış, ölümle senli benli olmuş bir eşkıyaydı. Öykü kişilerinin eylemlerini, düş ve düşünme güçlerini onların doğal, toplumsal çevreleri biçimlendirir; öykülerin dil ve anlatım örüntüsünü oluşturmada da bu çevrenin payı vardır. Bunu nasıl sağlıyor Osman Şahin? Doğal ve toplumsal coğrafyayla sözün coğrafyasını çağrışımlar, anıştırmalar yoluyla örtüştürüp, anlatılanlarla anlatım arasında tümleşik bir doku yaratarak Kimin söylediğini şimdi anımsayamıyorum. Derler ki: “Ulusların değil, dillerin yazarları, ozanları vardır.” Türkçe de büyük yazarlar, ozanlar yetiştiren güçlü bir dildir. Yeter ki onun toprağına sağlam basalım, yeter ki onun soluğunu yapıt ve yaratılarımıza yansıtmaya, sunduğu anlatım olanaklarını incelikle kullanmaya çalışalım. Türkçenin yazarı, ozanı olabilmenin baş koşulu budur. Yazdığı, yarattığı dilin soluğuyla kendi soluğunu örtüştürmedir. Osman Şahin de bu gerçeğin bilincinde olan, Türkçenin toprağında soluyup yurdunu yüreğinde taşıyanlardan biridir… ? KİTAP SAYI 921 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle