28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? inanılmasını sağlayabiliyorsa, o da bu durumda toplumdaki işlevini yerine getirmiş demektir. 'HEPİMİZ AYRIKSIYIZ' 'Keşke Gerçek Olsa'nın bir bölümünde Arthur ile Lauren'in bir diyaloğunda Lauren Arthur'a insanların farklılığı sevmediğini, bundan rahatsız olduklarını söylüyor.. Bu görüşe direnen Arthur itiraz edince de Lauren'ın yanıtı “gerçekçi bir insan değilsiniz” oluyor. Gerçekçi olmak, kalıplar, sınırlar… Ayrıksılık… Yazarına uyarlayarak sorarsam ayrıksı mı Marc Levy? Her ne kadar kendinizi dışarıda bırakmaya çalışsanız da ben yapıtlarınızla bire bir ilişkinizi anlama gayretiyle sormak istiyorum. Tabii bütün insanlar birbirinden farklıdır, ayrıksıdır. Beni çeken her zaman karşımdakinin farklılığı olmuştur. Karşımızdakinin farklı olması kendi farklılığımızın tamamlayıcı bir öğesidir. Farklı olmak başkalarından üstün olmak anlamına gelmez asla. Buna inanan, kendi niteliğinin diğerlerinden üstün olduğunu düşünen insanlar başkasının farklılığı olmasa kendi farklılığının bir anlamı olmayacağını fark edemeyen insanlardır. Başkasının farklılığına duyulan anlayış, saygı, kendi farklılığımızın bekçisidir, nöbetçisidir. İnsanın başlıca evrimi budur. Başkasının farklılığını reddetmek, görmezden gelmek insanı korkuya ve hoşgörüsüzlüğe sürükler. Farklı olanla ilgilenmeye başladığınız andan itibaren insan kendi türünü zenginleştirir. O nedenle hepimiz ayrıksıyız. Yazar için de bu bir güzelliktir. Yapıtlarıma yansıdığını düşünüyorsanız buna mutlu olurum. En sevdiğiniz, kendinize en yakın hissettiğiniz yazar kimdir? Romain Gary. Türk yazarlardan kimi okudunuz? Orhan Pamuk'un İstanbul'unu okudum ve ilginç buldum. 'KENDİNİ KADINDAN ÜSTÜN GÖREN, KADINDAN KORKANDIR. TANRI'YI KULLANAN DA RİYAKÂR' Farklılıklar demiştiniz.. Farklıdan öte zıtların romanı olarak nitelemek olası sanırım bir “Sonsuzluk İçin Yedi Gün”ü mesela. Doğru. Romanda Tanrı, Şeytan, aşkın müsebbibleri ya da neden olucuları mı demeli… Kendilerinin aşka düşmeleri de hayli ironik… Mesaj sormalı bu kitap için öyle bir kaygısı olsa da olmasa da yazara, felsefesini irdelemeli… 'Sonsuzluk İçin Yedi Gün', aşırı sağcıların ortaya koydukları meseleye insanlıkla, sevgiyle ve mizahla yaklaşmayı denediğim bir kitaptır. Tanrı’ya inanan herkes Tanrı’nın dünyayı yarattığına da inanır ve dünyanın da renkli olduğunu görmek için gözlerimizi açmamız yeterlidir. Ve farklılığı da yaratan Tanrı’dır. Tanrı hepimizin benzer, tek, ünik olmamızı isteseydi öyle olurduk. Bu kadar farklı dilleri konuşan, farklı renklerde insanı bir araya koyduğuna göre Tanrı’nın bunların birbirini yoketmesini düşünmesi mümkün müdür? Olamaz. Tanrı’nın yaptığı şeyleri, Tanrıyı kullanarak yıkmaya çalışan insanlar Tanrı adına söyleyecek hiçbir lafı olmayan insanlardır, riyakâr insanlardır. Tanrı’nın yarattığı ilk farklardan bir tanesi kadınla erkek arasındaki farktır. Kadının erkekle aynı farklılığa ve güce eşit olmadığına inanan herkes kendini kadından üstün gören, muhteSAYFA 18 melen kadınlardan çok çok korkan insanlardır. Mizah ve insani bir yaklaşımla bu noktaları ortaya, öne çıkardığım bir romandır. Farklılıkların birlikteliği.. Kozmopolitlik.. Kentlerinizi mesela bu bağlamda ele alabiliriz sanırım. Londra'da yaşıyorsunuz. Sonra İzmir ve İstanbul'a ilginizi biliyoruz. Kozmopolit kentlerde yaşamayı tercih etmeniz de bundan mı? Kesinlikle. Özellikle yabancı ülkelerde yaşamayı tercih ettim. Şu anda Londra'da yaşıyorum. Çünkü yabancı bir ülkede yaşadığınızda her gün bir insanlık dersi alıyorsunuz. Her zaman bir insana burada evimdesiniz, benim ülkemdesiniz denilmesinden rahatsızlık duydum. Son romanımın kapağında da bütün romanı özetleyen cümle bu konuya göndermede bulunuyor; 'Hepimiz bir başkasına göre yabancıyız'. Son kitabımı özetleyen cümledir bu. Özellikle herkesin farklı ülkelerden geldiği, yabancı olduğu kentlerde yaşıyorum doğru. İzmir'i, İstanbul'u çok seviyorum. Çünkü birlikte dua etmeyen insanların yan yana dua ediyor olmaları fikrini çok seviyorum. Farklılığı, hoşgörüyü seviyorum. 'SON ROMANIM İZMİR'DE BAŞLIYOR' Büyükbabanızın İzmirli olması, ve sizin de Türk kanı taşıması… Türk karakterleri yazmayı düşünüyor musunuz? Elbette hatta şu anda yazmakta olduğum romanım İzmir'de başlıyor. İçeriğinden biraz bahseder misiniz? Şimdilik sadece kadın kahramanın İzmirli bir arkeolog olduğunu söyleyebilirim. Son yayınlanan romanınız''Sizi Tekrar Görmek'ten bahsedelim öyleyse biraz. Roman, Arthur'un iç bocalamaların itirafı, aşkını yüreğinde daha bir tescillemesiyle başlıyor.. Doğru. Önceleri arta kalanların üstü örtülü travmasına odaklanılırken birden Arthur'u daha bir barışık,, daha bir duygusallaşmış halde okuyoruz.. Romanın devamı ilki kadar sert anlarla dolu değil… İç hesaplaşmalarla sonuca yürüme, kaderin belki akışına bırakma eğilimi daha bir önde… Evet. Devam romanı olmasından mı? Tabii üçlemenin ikinci romanı olmasından. Şöyle anlatayım, bir konçerto gibi düşünün, bu üçlemede de bir konçertoda olduğu gibi üç hareket var. Genelde ikinci hareket en sakin olandır. Bilinçlenmenin ortaya çıktığı harekettir bu. Ve en güç olanıdır aynı zamanda, çünkü orada kahramanların yararına olmaktan çıkar. Bir konçertoda üçüncü harekette genellikle bütün orkestra birlikte çalar. Ama ikincide sadece iki enstrümanın çaldığı bir perküsyon vardır burada da öyle. Üçüncü kitapta sesler artacak. 'NEREDESİN ve MUTLAK SEVGİ… ÜZERİNE İYİ DÜŞÜNÜLMELİ' Peki ya “Neredesin”.. Susan ve Phi lip… Ayrı düşmüş, zorunlu/zorunsuz seçimlerin ve peşinen getirdiği sorumlulukların ötelediği, savurduğu ve yürekte kökleştirdiği aşklara alegori diyebilir miyiz? Ve daha dramatik hatta? Daha dramatik çünkü çok daha sert gerçeklikle donatılı. O romanda anlatmak istediğim kurtarmakla iyileştirmek arasında büyük bir fark olduğu. Tıpkı sevmekle mutlu etmek arasında büyük fark olduğu gibi. Susan görünüşte çok hayat kurtaran birisi ama sevme yetisi yok. Kendinden vermenin en büyük kanıtı olan sevme eyleminde kendinden vermek, hayatını tehlikeye atmak ve hayatını paylaşmak ile aynı şey değil. Tüm karakterler o zorluk ve sertlikten paylarını tüm gerçekliğiyle çeşit çeşit alıyor. Kimi mutlak evsiyor kiminde ise öyle bir yetiden eser yok. Üzerinde çok fazla düşünülmesi ve vakit harcanması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum bu nedenle. Bir de insanın çocuğu olduğunda çocuk dünyaya geldiği gün bütün hayatınızın bundan böyle o çocuğa bağlı olduğunu anlıyorsunuz. Çocuğun hayatının size bağlı olmadığı kadar sizin hayatınız o çocuğa bağlı oluyor. Annelik ya da babalığın paradoksu çocuğun bir gün sizden uzaklaşacak olması ama siz asla çocuktan uzaklaşmazsınız. Ve de bu mutlak sevme biçiminin aşkta da olduğunu anlamak için insanın çok fazla vakit harcaması gerekiyor. Bunu mesela büyükannelerimizin büyükbabalarımızın bizden çok daha iyi anladığına inanıyorum çünkü bizden çok daha az boşanma eylemi göstermişler. Belki mutlak sevgi belki sevgiye mutlak tutunma ne derseniz deyin bizden daha iyi anlamışlar. 'OĞLUM İLHAM KAYNAĞIM. EN ÇOK ONUN İÇİN YAZIYORUM' Sevgisine mutlak tutunduğunuz bir kişinin de yazar olmanızda büyük etkisi olan oğlunuz olduğunu biliyoruz. Tamamıyla onun etkisiyle yazar oldum. O benim ilham kaynağım. Ona anlattığınız hikâyeleri kitaplaştırma isteğiyle başlamış her şey öyle mi? Dokuz yaşındaydı. Ona vermek istediğim fikirleri, öğretmek istediklerimi de yazdım/yazıyorum sanırım. Dediğim gibi o benim ilham kaynağım. En çok onun için yazıyorum. Bir babanın oğlu için söyleyebileceği en güzel cümleyi kurdunuz. Teşekkür ederim. ? [email protected] Sizi Tekrar Görmek/ Marc Levy/ Can Yayınları/ 288 s. Marc Levy ve Gamze Akdemir birlikte... CUMHURİYET KİTAP SAYI 921
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle