05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

B U L M A C A 1 G 2 B 3 A 4 J 5 D 6 G 7 İLKER MUMCUOĞLU I 8 I 9 A 10 I 11 C 12 B 13 F 14 I 15 J 16 17 E 18 B 19 I A 20 E 21 A 22 H 23 B 24 D 25 H 26 K 27 A 28 J 29 H 30 F 31 F 32 G 33 K 34 G 35 A 36 D 37 B 38 H 39 K 40 A Feyza HEPÇİLİNGİRLER D Türkçe Günlükleri Galiba, kişilerin Sait Güler, Latife Keşal, Osman Melek, Süha Melek diye soyadlarıyla da verilmesi yarattı bu etkiyi. Önce, “... o uykuya dalar dalmaz üstüne sinen deniz kokusu merdivenleri sarmaya başlardı. Sanki terini bir acı gibi içinde tutardı da uyuyunca tere ve acıya söz geçiremezdi” (s.34) gibi, “Sokağa çıkar çıkmaz başıma üşüşen insanlardan kurtulmanın tek yolu, donuk susmaların ustası olmaktı” (s. 37) gibi tümcelerin altını çizmeye başladım. Sonra baktım ki bundan çok daha fazlası var. Üzümü, “Yumurta biçimli, eti beyaz, buğulu kabuğu yakut, çekirdekleri çift sayılı; iki gözlü, çok dillidir” diye tanımlaması, hem dili, hem üzümü iyi bildiğini gösteriyordu yazarın. “Dile ilk değişte baskın bir toprak tadı veriyordu. Genizden aşağı hızla kayarak zınk diye çakılıyordu insanın bağrına. Kırılgan, cam bir kazık oluyor, cam tadında hiçleşiyordu birden” (s. 97) demesinden yazarın şarabı da çok iyi bildiği anlaşılıyordu. Yalnız bu kadar mı? Roman ilerledikçe yazar balık konusunda da kesin konuşuyordu, at konusunda da. Roman kişilerinden birini, “... hangi kayanın altında orfoz uyur, uskumru akını ne zaman başlar, turnabalıkları neden yolunu şaşırır, bütün bunları bilmekle kalmaz, zamanı balığın algısıyla aynı tartımla duyumsar” (s. 159) diye anlatıyor, dedenin ağzından atın nasıl olması gerektiğini, bilgisinden kuşku duyurmayacak biçimde aktarıyordu: “Dişleri düz, ince; alt dudağı üst dudağından daha uzun olmalı bir atın. Burnu yukarı çekik görünmeli ki rahatça soluklansın; alnı aynı böyle yassı, kulakları uzun görünmeli (...) tırnakları uzun ve siyah, ökçesi değirmi olmalı; hayası, kirpiği, yelesi, kuyruğu siyah olmalı ki atın hünerinden kuşku duyulmasın.” (s. 107) Daha önce öyküleriyle sesini duyurmuş, öyküleriyle ödüller kazanmış Sema Kaygusuz’un ilk romanı bu. İlk roman olduğu için, biraz süslü, biraz özentili olmasını doğal karşılamaya hazırdım okumaya başlarken. Oysa, “Her adımda değişmesi gerekirken hep aynı görüntüyü veren paspartusuz bir orman taşıyordu sırtında” tümcesindeki “paspartusuz orman” tamlamasında olduğu gibi zaman zaman zorlama izlenimi veren sözcükler kullansa da genel eğilimi bu değil. Değişik, unutulmaya yüz tutmuş; hatta tümden unutulmuş, az bilinen sözcükleri uyudukları yerden çıkarıp kullanmayı seviyor. Az kullanılan sözcükler arasında eski olanlar da var, yeni olanlar da: “pelür, fosforışıl, ufunet, bungun, fırlak, fışkı, ebleh, arduvaz, içkin...” Hiç duymadığım, ilk kez bu romanda karşılaştığım, “pürç, helis, lığ, çekmen” gibi sözcükler de geçiyor romanda. Yerel sözcükler midir bunlar, bilmiyorum. “Ben kendimi pürç sanırdım” (s. 129) denmiş örneğin. “Helisle kestiğin sağ kolun mu?” (s. 132) diye sorulmuş, “lığ” sözcüğü “lığlı toprak” biçiminde kullanılmış. Yeni anlamlar kazandırarak parlattığı sözcüklerin, taze benzetmelerin, alışılmadık söyleyişlerin de üzerinde durulmalı. Daha doğrusu, üzerinde durulacak çok şey var daha; ama başka bir gün. Bugünlük ancak bu kadar... ? [email protected] Yıldız Teknik Üniversitesi Türk Dili Bölümü Çukursaray Binası Kat: 2 Barbaros Bulvarı 34349 Yıldız / İstanbul SAYFA 47 41 K 42 B 43 A 44 E 45 A 46 D 47 B 48 B 49 F 50 29 Mayıs Pazartesi 51 B 52 F 53 H 54 A 55 A 56 F 57 K 58 K 59 A 60 A 61 A öze, “Ben Paris’teyken...” diye başS lamanın moda olduğu günlere yetişemedim; içimde kalmış. Anlatacağım şey şu: Ben Paris’teyken bir gün top sesleriyle uyandım. O gün yaşadığım şaşkınlığı her 29 Mayıs’ta anımsarım. Ne oluyordu? Niçin toplar atılıyordu? Sordum, öğrendim: Paris’in 2. Dünya Savaşı’nda Almanlar tarafından işgal edildiğini Fransızlara unutturmamak için atılırmış bu toplar. “Ey Fransızlar, unutmayın ki sevgili Paris’imiz bir zamanlar Almanların işgalinde kalmıştı” anlamına gelirmiş. Bu, anayurduna duyulan bağlılığı perçinleyen, başkentini sevgiyle sahiplenmeyi sağlayan bir anımsatmadır. Peki, bizimki nedir? Her 29 Mayıs’ta İstanbul’u yeniden fethetmek, İstanbul’un bir zamanlar bizim olmadığını, başkalarına ait bir kenti, onların elinden kan dökerek aldığımızı anlatmaktan başka ne işe yarar? Hatta, bir zamanlar bizim olmadığı gibi, günün birinde de bizim olmayabileceğini düşündürmez mi? İlhan Selçuk’un eski bir yazısını anımsıyorum. “Fransızlar Paris’i, İngilizler Londra’yı fethettikleri tarihi bayram olarak kutluyorlar mı?” diyordu ve hâlâ İstanbul’un fethini kutlamanın İstanbul’un bizim olduğuna inanamamak anlamına gelip gelmediğini soruyordu. Şimdi bir araştırma yapılsa, İstanbul’un da tıpkı Paris gibi düşman işgalinde kaldığını kaç kişi bilir? O işgalden kurtulduğu tarihi kaç kişi anımsayabilir? Özellikle gençlerin hiç unutmaması gereken tarih, 29 Mayıs değildir; 6 Ekim’dir. Yalnız şu var ki 6 Ekim takma palabıyıklı sahte Osmanlı leventleri ile kutlanamadığı gibi, gemileri karadan yürütme müsamerelerine de pek uymaz. 6 Ekim’in unutturulmaya, 29 Mayıs’ın canlandırılmaya çalışılmasının nedeni, keşke sadece bu olsa... 62 C 63 G 64 B 65 E 66 F 67 F 68 B 69 D 70 K 71 B 72 E 73 B 74 E 75 F 76 C 77 C 78 C 79 E 80 81 F O Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa, bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Albert Camus’nün bir oyununun adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, yazarın bir sözü ortaya çıkacaktır. Dikkat: “A/16” ve “O/80” harfleri ipucu olarak yerlerine konmuştur. Tanımlar ve sözcükleriniz: A. En tanınmış müzikal oyunlardan biri. 60 55 27 3 45 59 61 21 35 54 40 9 43 B. “Casablanca” filminde “Ilsa” rolünü de oynamış olan, unutulmaz aktris. 37 47 48 71 68 73 C. “Murat ...” (karikatürist). 11 76 77 78 62 D. Kapadokya bölgesindeki tarihi vadi. 46 24 50 5 36 69 E. “... ve Kadınlar Taburu” (Perulu yazar Mario Vargas Llosa’nın bir romanı). 79 74 17 65 20 44 72 F. Otokritik. 49 67 31 56 52 75 30 66 81 13 G. “Yaşar Nabi ...” (Varlık Dergisi’nin kurucusu olan yazar). 32 1 34 63 6 H. İngilizce “deneme” anlamındaki sözcük. 25 29 53 22 38 I. İpek gibi düz ve parlak bir kumaşın üzerinde bulunan tel tel iplik. 8 7 19 10 14 J. Sahip. 15 4 28 K. Çek Cumhuriyeti’nde, Tuna’nın kolu olan bir ırmak. 57 39 26 58 41 70 33 850. sayının çözümü: A. Yiddiş, B. Edib, C. İtici, D. Sd, E. İddet, F. Leyla Erbil, G. Eşber Yağmurdereli, H. Tb, I. Ah Bayım Ah, J. Bruce, K. Artım, L. NBA, M. Cici, N. Aft. Şiir: “ ‘bir tedhişçiyim ben’/ dedi, ‘...cebimde Butler Yeats!’/ Defalarca birleştirdiği bir bulmacaydı/ hayatı” 12 42 23 51 2 18 64 30 Mayıs Salı ugünkü Cumhuriyet’te de var. İlhan B Selçuk bir kez daha soruyor: “Bir devlet yurdun en büyük kentini vaktiyle savaşarak nasıl ele geçirdiğini anımsatarak bayram yapar mı?” Radikal’de Türker Alkan da Yunanlıların baklavayı sahiplenmesinden girmiş konuya ve sözü İstanbul’un fethi kutlamalarına getirmiş: “Birkaç açıdan bu işte bir sakatlık var sanıyorum. Birincisi ve en önemlisi, İstanbul’u alışımızı her sene anmamız, İstanbul’un ‘bizim’ olup olmadığı konusunda tereddüt duymak anlamına gelmez mi? Bana sorarsanız İstanbul o kadar bizden bir kenttir ki bir zamanlar Bizans’ın başkenti olduğu aklıma bile gelmez. Ama İstanbul’un bir zamanlar Yunanlılara ait olduğunu her yıl bütün dünyaya anımsatmanın ne âlemi var, anlayabilmiş değilim doğrusu. ‘Baklavayı siz değil biz icat ettik’ diye kavgaya tutuş, sonra git, ‘İstanbul aslen bir Yunan kentiydi’ diye her sene davul zurnayla dünyaya ilan et.” 1 Haziran Perşembe ema Kaygusuz’un “Yere Düşen DuS alar” (Doğan Kitap, Mart 2006) romanı uzun süredir elimde. Notlar alarak, alt çizerek okuyorum; bu yüzden uzadı okuma süresi. Yabancı bir roman okumaya başladığım izlenimine neden kapıldığımı düşündüm önce. Romanın bir adada geçmesi, Rumca adların varlığı mıydı böyle düşünmeme yol açan? Yok. CUMHURİYET KİTAP SAYI 852
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle