04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mehmet Yaşin ile 'Yakınname' üzerine “Ben gidiyorum” demeyi kendimi bildim bileli çok seviyorum Okuldan çıkıp, tramvayla veya troleybüsle oralara gider, biraz dolaşır, bir telaş, bir korku geri dönerdim. Geç kaldığım için eve binbir yalan uydururdum. Ortaokul çağlarına gelince, Emirgan’ı, Taksim’i, Beyoğlu’nu, Sarıyer’i keşfettim. Vapura binip karşıya geçme cesaretini henüz edinememiştim. Onun için karşı sahiller benim için çok uzaklardaki diyarlar gibiydi. Lise çağlarımda ise yakın kentlere doğru yelken açmaya başladım. Üniversite ile birlikte başlayan gazetecilik yaşamım bana gerçek gezilerin kapısını araladı. Artık sınırları aşacak olgunluğa kavuşmuştum. Her gezinin bir başka heyecanı vardı. Her gezi öncesinde gözümü bir türlü uyku tutmazdı. Hâlâ da tutmuyor. Böyle başladı böyle devam ediyor. Hâlâ "ben gidiyorum" demeyi çok seviyorum, hâlâ yola çıkmak beni çok heyecanlandırıyor. KALEMLE BULUŞMA... Gazetedeki köşesinde her hafta bizleri farklı coğrafyalara, farklı iklimlere doğru seyahate çıkarırdı Mehmet Yaşin. Geçen sene yayımladığı Uzakname kitabı ile ülkemiz sınırları dışından izlenimlerini aktarmıştı, şimdi ise Yakınname ile kendi coğrafyamızın keşfine çıkartıyor bizleri. Yaşin ile serüvenin başından yola çıkarak, günümüze gelen bir söyleşi gerçekleştirdik, keyifli okumalar... ? Erdem ÖZTOP evgili Mehmet Yaşin, Nâzım, "Yolculuklar başlamaz, yürek çağırmasa" der bir şiirinde; Meşa Selimoviç ise ‘Derviş ve Ölüm’ adlı eserinde "Geniş yeryüzü onlara dar geldi. Yüreklerinde yalnızlık ve sıkıntı duydular" diye yazar. Peki siz anlatın istiyorum, gezi tutkunuzun başladığı yılları, bu istencin çıkış noktasını… Klasik söylemle genetik midir, bilemiyorum. Ama "ben gidiyorum" demeyi kendimi bildim bileli çok seviyorum. Gezi tutkumun başladığı yıllar çok uzak geçmişe, ilkokul çağlarına dayanıyor. İstanbul’da, Ortaköy’de oturuyordum ve yakın çevremi, örneğin Beşiktaş’ı, Kuruçeşme’yi, Arnavutköy’ü çok merak ediyordum. Şimdi çok yakın olan bu semtler o yıllarda çok uzaklardaydı nedense. S Peki kalemle buluşma anı nasıl oldu? Her gittiğiniz yerde günlükler tutuyor muydunuz örneğin? Kalemle buluşma gazetecilikle birlikte başladı. Gördüklerimi yazmam istendi. İlk başta çok korktum. Onca kelimeyi nereden bulacaktım? Neyi nasıl yazacaktım? Gördüklerim okuyucuyu ilgilendirir miydi? O heyecanla bir çok şeyi unuttuğumu fark ettim. Onun için günlük tutmaya başladım. Neredeyse 25 yıldan beri gittiğim yerleri çeşitli boyutlardaki defterlere yazarım. Zaten yolculuklarımda en sevdiğim an, akşam olunca bir bardak içki eşliğinde bir masanın başında notları yazmaya başladığım andır. Bu notları yazarken düzgün cümle kurma kaygısına kapılmam. Çala kalemdir bu notlar ama günün hemen her dakikası kayıtlıdır. O notları okuyunca o gün hemen gözümün önünde canlanır. Yeni yeni dijital ses alıcı kullanmaya başladım. Bu not defterlerimi bir kenara koydum demek değil. Her ne kadar sesli kayıt yapsam da notlarımı yazmayı hâlâ sürdürüyorum. Uzakname’den sözü alalım, bu çalışmanızın başlangıcını anlatır mısınız biraz? Bildiğiniz gibi gezi yazılarım Hürriyet Gazetesi’nin Pazar ekinde yayınlanıyor. Gazetede yer sınırlıdır. Her şeyi size sunulan alan içinde anlatmak zorundasınızdır. Bana ayrılan yere tam 8 bin 500 harf sığıyor. Diyelim ki New York’a gittim. Bu muaz zam dünya başkentini bu kadar harfle anlatmanın zorluğu beni her hafta baş edilmesi zor bir strese sokuyor. 8 bin 500 harfi kullanıp düzgün kelimeler, onlarla edebiyat tadı veren cümleler kuracağım. Ve bu cümlelerle New York’u eksiksiz anlatacağım. Bu ilk başlarda bana imkansız gibi geliyordu. Sonra çeşitli çözümler buldum. Gezi dönüşü bilgisayarımın başına geçip önce dilediğim uzunlukta bir yazı yazıyorum. Sonra o yazıyı gazetenin istediği ölçülere indiriyorum. İşte Uzakname’deki yazıların çoğu yazılarımın "kırpılmamış" hali. Uzakname, adından da anlaşılacağı gibi, sınırlarımızın dışında gerçekleştirdiğim gezilerin toplamı. Alaska’dan Patagonya’ya, Londra’dan Saygon’a. Gazete yazılarının okunduktan sonra unutulduğunu biliyorum. Çok az kişi onları toplar. Ben de bu kadar gayret, emek sarfettiğim yazıların hemen tüketilmesine, geride bir şeylerin kalmamasına razı olamadım. Bir şeyler kalsın arzusu beni yazılarımı kitaplaştırmaya doğru itti. Peki, Uzakname’de malum ülkemiz sınırlarını aşan gezi izlenimlerini bizimle paylaşmıştınız. Yakınname programda var mıydı, yoksa iki çalışma da program dahilinde miydi? Tabii ki Yakınname de programın içindeydi. Hatta öncelik ondaydı. Şuraya da gideyim, buraya da gideyim derken Yakınname ertelendi, Uzakname öne geçti. Aslında her iki kitap hazırlık aşamasındayken benim gezilerim devam etti. Şimdi her iki kitapta yer almayan yazılarıma formül arıyorum. Belki üçüncü kitabım bir karma gezi kitabı olacak. Belki de eğer yeni baskılar olursa hem Uzakname’ye hem Yakınname’ye yeni eklemeler yapacağım. Doğrusu ne yapacağıma henüz karar vermedim. Nedim Gürsel, Yakınname için yazdığı önsözde "gezi edebiyatından herkesin kolayca benimseyebileceği hedonist bir yaşam felsefesi çıkarıyor" diye bir ifadeye yer veriyor sizin için. Nasıl değerlendirirsiniz Gürsel’in bu cümlesini? Çok da yanlış değil gibi geliyor. Yaşamdan haz almak için gezmek, yemek, görmek, heyecanlanmak herkesin arzu ettiği eylemler değil mi? Aynı tür hazcılığı ben Gürsel’in gezi yazılarında da görüyorum. O bütün bunlara bir de cinsellik öğesini katıp, hazzı daha da doruklara taşıyor. GEZİ EDEBİYATIMIZ Gelelim gezi edebiyatımız hakkındaki düşüncelerinize. Nasıl bakıyorsunuz Türk edebiyatında gezi edebiyatının geçmiş ve gelişim sürecine? Tanzimat dönemi gezi edebiyatı açısından oldukça fakir bir dönem. Çok isim saymak mümkün değil. Örneğin Mühendis Faik’in "Okyanus Seyahatnamesi". Bir başka isim de Ömer Lütfi’nin "Ümit Burnu Seyahatnamesi". Gezi yazılarına edebiyat tadı Ahmet İhsan ile girmeye başlar. Onu Ahmed Midhat Efendi izler. Namık Kemal’in Londra izlenimlerini anlattığı "Terakki1873" Gezi edebiyatımızın en önemli yapıtları arasında yer almaktadır. Gezi edebiyatında Cenap Şehabettin’nin de yeri ayrıdır. Gezi yazarlığı Cumhuriyet’le birlikte atağa geçmiştir. Peki ya şimdilerde? Sanıyorum çok az üretiliyor bu tür! Sizin kitaplar yazmanızda bu duruma bağlı herhangi bir keyifsizlikten/hoşnutsuzluktan söz edilebilir mi? Gerçekten de az üretiliyor. Son dönemlerde Enis Batur, Nedim Gürsel, Aydın Boysan gezi yazıları konu ? KİTAP SAYI 852 SAYFA 26 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle