05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ahmet Ada'dan 'Kantolar' Zamanın ruhunu içeriklendiren bir kitap rinden "Soyut", "Yeni Dergi", "Papirüs"te yazdığına göre pek de üstünde durulacak bir olasılık değil bu.) Peki, imkânsızlıklara bağlamayalım; ‘sabır’ diyelim. Ama ilk şiiri "Soyut" dergisinde yayımlandığında henüz 19 yaşında olan bir genç şair adayı, nasıl becerebilir ki sabretmeyi? (Üstelik sabır, kişinin ‘maya’sındadır. Gençliğinde dahi sabırlı olan bir 47’li, ilerleyen yıllarda, nasıl olur da ‘en çok şiir yayımlayan şair’ unvanını kimselere kaptırmaz, geriye doğru sayarsak, kim bilir kaç senedir!) Neyse, anlamak ille de gerekmez. Bence, lirik bir şair olarak başladı ve de öyle devam etti Ahmet Ada. İlk üç kitabı 1980, 83, 85. Derken beş yıllık bir ara. Devamı, iki kitap: 1990, 92. Üç yıllık bir ara daha. Sonrasında dört kitap var: 1995, 96, 98, 99. Bir beş yıllık ara daha: 2003, tek kitap. Hemen ardından, yine bir tek kitap: 2004. (Aynı yıl, ayrıca, şiir üstüne bir kitap.) Derken, 2006’da "Kantolar"… Bence müthiş bir halk adamı Ahmet Ada. Kimi çağdaşları (ve meslektaşları) gibi, örneğin ansiklopedi yazarlığı, reklam yazarlığı, gazetecilik, yayıncılık türünden işler işlememiş. 18 yaşındayken terk etmek zorunda kalmış liseyi. Devlet Su İşleri Ceyhan Şubesi’nde 3 yıl, bilmem ki neredeki Marangozlar İstihlak Kooperatifi’nde 16 yıl, işte bir yerlerdeki otomobil ticaretiyle iştigal eden bir şirkette 5 yıl çalışmış ve sonunda, iyi etmiş, emekli olmuş. Biyografisinden öğrendiğimize göre 13 yıllık bir emeklidir ve de iyiden iyiye ‘azmış’ bir şiir adamıdır. YENİ İDDALAR... Bir de şunu görüyoruz: Madem ilan etmiştir meşruiyetini, öyleyse gitse gerektir: Her kitabında, farklı bir menzile… (İyi bir şeydir bu; çoğaltımcılıktan kurtarır şairi, farklı kulvarların, yeni iddiaların öznesi kılar.) Nitekim öyle olmuştur: Yerli yerinde ve rahat durmasını bilemeyen, hemen her kitabında farklı şeyler sunmanın saygıdeğer çabasında olan şairimiz, gazellerinden (Taş Plâk Gazelleri, 1995) nice zaman sonra, bu kez de, yazmış olduğu kantoları kitaplaştırdı."Kantolar" (Şiir’den, 2006), farklı bir kitap: Önceki Ahmet Ada lirikleri kadar lirik pek çok şiir barındırıyor içinde, fakat nasıl yapıyorsa yapıyor, o lirikleri, epik bir çevrim içinde sunmayı beceriyor. Şu dizeler, "Kantolar"dan. "Bombalar değil sardunya saksıları / Bu gerçekten de lirik dizeler, içinde yer aldıkları "Kantolar"ın epik bir topİstiyoruz. Çiçekli kadın şapkaları. / Üstümüzde kalacak bulutlu bir gökyüzü, / Ve sonra usul usul ölebileceğimiz bir (Trajedi) kış" *** "Denize doğru oturup konuşuruz / Ey insanoğlu, bulutlar neden alçalır? / Nar neden çatlar? Ağacın ölü gölgesi, / Kuşun zarif uçuşu, derenin küçük türküsü / Sürekli bir olanaktır insana" (Yaz Kantosu) *** "Sonra çırılçıplak buluyoruz kedimizi / Bize dinginliği bağışlayan yağmuru / Dinleyerek yürüyoruz eski bahçeye. / Deniz çağırıyor kıyıları döven dalgalarla / Kapıların sürgülerinden geçiyor sesi / Rüzgâr kunduralarını yitiriyor / Denizin kıyısında yalınayak" (Güz Kantosu) lam olmasına engel de değil. Ada’nın son kitabı bu yanıyla ilginç ve önemli. Yılın şimdiden iyi şiir kitapları arasındaki yerini almış olan "Kantolar"da zannımca merak edilecek bazı noktalar da var: MERAKLI NOKTALAR * "Buz Tanesinin Söylediği" başlıklı şiir, 41 dizeden ve 3 boşluktan oluşuyor. Şiirin orta bölmesinde yer alan 15 dizelik bir toplamda, "deniz" sözcüğü tam 8 kez tekrarlanmış. * Bir şiirde "indirimli satışlar", bir başka şiirde "taksitli satışlar"… * Karşılıklı iki sayfa… Soldaki sayfada yer alan "Arkadaşım Öldü" başlıklı şiirden bir dize: "Bir yanım deniz bir yanım dünya". Sağdaki sayfada yer alan "Yaşamayı Uzatan Kevser’e" başlıklı şiirde ise "Sağ yanında deniz sol yanında muhabbet kuşu" diye bir dize var. * "Ölü Evi" başlıklı şiir, İ.Berk’in "Ölmüş Bir Şairin Sevgili Karısını Görmeye Gitmek" başlıklı şiirinden sonra, "Kantolar"a bir şeyler mi katıyor, yoksa bir şeyler mi eksiltiyor ondan? * Ölenin terliklerinin ya da pabuçlarının benim görebildiğim kadarıylakitapta üç kez kullanılmış olması nasıl değerlendirilmeli? * Fevkalade bir imge olarak yakalanmış "pars"ın neredeyse sınırsız tekrarı, epik bir kitap bütünlüğü içinde bakıldığında, ‘tutarlılık’ olarak mı değerlendirilmeli, yoksa ‘creativite’yi tekzip eden bir yineleme olarak mı? * Bazı sözcükler, şiirde, özellikle dikkat çeker. Örneğin "yabancılaşma" sözcüğü… Not almadığım için sayı belirtemiyorum, pek çok "yabancılaşma" sözcüğüyle karşılaştım kitapta. Epik bir kitap bütünlüğü içinde bakıldığında, iyi bir şey midir bu, yoksa iyi olmayan bir şey midir? * Belirttiğim bu husus, kitap boyunca birkaç kez karşılaştığım "sakalın uzaması" ifadesi için de geçerli. Verdiğim örneklerden çoğu için dedim ki: "Ahmet Ada yılların şairidir, böyle ‘hata’lara düşmez, demek ki kasten ve taammüden yapmış. Demek istediğim şu: Uzun şiirlerin üstelik epik bir toplamı oluşturan uzun şiirlerin ‘çıkmaz’ı mı desek bunlara, yoksa tersine, ‘doğası’ mı.. hatta, ‘olmazsa olmazı’ mı?" İşte bitiriyorum: Ahmet Ada’nın "Kantolar"ı, yalnızca 2006 boyunca değil, sonraki yıllarda da söz ettirecek kendinden. Farklı bir kitap. Zamanın ruhunu içeriklendiren bir boyutu olduğu söylenebilir. Dahası, öteki kitaplarına göre, söylem açısından bir ‘kırılma’yı da işaretliyor. Yalnızca okumuş olmaktan dolayı değil, merak ettiğimi söylediğim noktalar üzerinde beni düşündürmüş olmasından dolayı da, iyi ki edinmişim diyorum, "Kantolar"ı. ? Kantolar/ Ahmet Ada/ Şiirden Yayınevi/ 97 s. KİTAP SAYI 852 Ahmet Ada’nın "Kantolar"ı, yalnızca 2006 boyunca değil, sonraki yıllarda da söz ettirecek kendinden. Farklı ve önemli bir kitap. ? Sina AKYOL ahir Abacı’nın "Yarına Doğru" dergisini çıkarmaya hazırlandığı dönemdi. Nihat Behram’ın "Hayatımız Üstüne Şiirler" kitabı yeni yayımlanmıştı. Abacı Malatya’da, Ada Kayseri’de yaşıyordu. Ben ise Ankara’daydım. Mektuplaşıyorduk aramızda; "Yarına Doğru"nun geleceğine odaklıydı mektuplarımız. Behram’ın kitabını çok sevmiş, önemli bulmuştuk. Derginin ilk sayısında üçümüz de birer yazı yazacaktık, kitap üstüne. Kadim dostum Ahmet Ada ile tanışmamız o mektuplaşma günlerine rastlar. Ülkemizin şiir yayıncılığında önemli bir yeri olduğuna inandığım "Hâkimiyet Sanat" gazetesinin bir yayınıydı Ada’nın ilk kitabı. "Gül Doğsun Gün Üstüne" idi adı (Ocak, 1980). İşte adı geçen kitabın ilk şiiri, "Yer altı": "Işık diye gökyüzünü kemirenler vardır Kapanık havalarda sessizliği biçenler Ölüler vardır şaşkın dumanlar içinde Yeleleri kırkılmamış dalgalarla gelen Kökler vardır kimselerin bilmediği Sıradağlar acı çanak göller İğdiş bir uykuda unutulan Sayısız düşünceler düşler vardır Kurumlu, kof gürültüde yiten Her biri bıçaklanmış şarkı sanki Ya da dize, donatılan fişekten" İlk şiirini 1966’da yayımlayan Ada’nın ilk kitabı 14 yıl sonra çıkabilecektir. Neye yormalı bunu, merkezden uzakta olmanın yol açtığı imkânsızlıklara mı? (Dönemin önde gelen dergileSAYFA 18 T *** "Denize yakın oturuyoruz, sessizliğe / Değiyor elimiz, adalar oldukça uzakta, / Suya değiyor elimiz, yaprağa, / Kuşlar ağaçlarla dolu, ağaçlar / Kuşlarla, ışığa koşuyor nar ağacı / Güneşin oltası uzanıyor / Ölümsüz yapıtlarına denizin" (Bahar Kantosu) *** "Ey serin çarşıları ufala ufala dolaşanlar! / Ey burukluk, ey incelik! / Dile biçim veren ustalık! / Nasıl bir araya getirilir binlerce kare / Ve nasıl yaratılır tambur sesi" (Denize Baktık) *** "Isınan toprak, göğün ormanı, ormanın / kuşları, yıldızlar ve ay, gümüş pullu / balıklar, hepsi ama hepsi yan sokakta / oturan, kırık kaldırım taşlarını geçip / denize yürüyen gövdenle barışık." (Saatler) CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle