05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? Küllerinden Doğan Tarih za tarihi bilgisi koymak gibi bir amacın peşinde; başta İstanbul Beyazıt Kütüphanesi, Ankara’daki Milli Kütüphane ve Kastamonu Kütüphanesi olmak üzere “kütüphaneler kazan, o kepçe” dolaşıp durmuş yıllarca. Beyoğlu’ndaki sahaflarla, Kadıköy’deki açık kitap pazarı sürekli uğrak yeri olmuş. Üstelik tüm bunları SSK’den aldığı emekli aylığıyla halletmeye çalışmış. Kendisi gibi havza tarihi üzerine çalışan Donald Quataert’in önerisi, Osmanlıca öğrenmeye itmiş onu. Kimi küçük yardımlar sayılmazsa kendi kendine öğrenmiş de, üstelik ellili yaşları sürerken. ? Ahmet ÖZTÜRK yazmış, madende çalışmaya zorlanan köylü işçiler için. 18531855 YILLARI Havzanın bu en uzak yirmi beş yıllık dönemini, Temmettuat Varidat Defterleri, Havzai Fahmiye Evrak Kayıt Defteri ve özel arşiv belgelerine dayalı olarak, ayrıntılı biçimde anlatmış kitapta. 18531855 yıllarında neredeyse gün gün hangi ocakta, hangi köyden kaç işçi çalıştı, ne kadar üretim yapıldı, kaça satıldı, hangi iskeleden yüklendi, masraflar neydi gibi soruların yanıtlarını, tablolar halinde sunmuş. Bu zamana değin yazılan kitaplarda önemli bir eksiklik olarak gördüğü Kırım Savaşı dönemine ait bilgileri, havzanın karanlıkta kalmış yıllarını ortaya çıkardığını düşündüğü için, ayrıntılı biçimde vermiş. Muhasebe kayıt defterlerinin neredeyse tamamını eksiksiz aktarmış. O yıllardaki ücretlerin alım gücüyle ilgili bilgiler de var kitapta. Alınan ücretle temel gıda maddelerinin fiyatları karşılaştırılarak ortaya çıkan tablo karşısında kitaba “Denilebilir ki, Zonguldak maden işçileri 150 sene boyunca boğaz tokluğuna çalıştırılmış ve zulüm çektirilerek öldürülmüştür” diye yazmak zorunda kalmış Erol Çatma. TÜRKİYE’NİN TOPLUMSAL TARİHİ Yalnızca Zonguldak’ın değil Türkiye’nin toplumsal tarihi için önemli bir kitap “Zonguldak Taşkömürü Tarihi”. Sönümlenmeye başlayan imparatorluğun bir yandan endüstrileşme yolunda nasıl bir yol kat ettiğini gözleyebiliyor, o yıllardaki işçi sınıfının durumu hakkında bilgi sahibi olabiliyorsunuz. Kitap, tarihi imparatorların, muzaffer komutanların arenasına çeviren anlayışa da bir başkaldırı aynı zamanda. Önsözü yazan Hakan Arslan da buna vurgu yapmış zaten. “Vaktiyle Alman proletaryasının proletaryanın entelijansiyasını yaratacağı ümidi hasıl olmuştu Avrupa’da. Bana öyle geliyor ki Türkiye proletaryası bu organik aydınını Bahri Siyah kıyısından çıkarmış. Yanıldığımı sanmıyorum, umutluyum. Ama diyelim ki yanıldım. Ne gam! Kim duyacaktı ki bir daha, yaşamı boyunca toprağı, ölünce de tarihin derine gömdüğü kazmacı İstavri Yanko’nun, Boşnakoğlu İsmail’in, Kocaalioğlu Mustafa’nın, amele Çilhasanoğlu Recep’in adını bir daha, Çatma olmasaydı. En çok o isimleri okuyun sevgili okurlar. En çok o isimleri gün ışığına çıkardığın için sağ ol Erol Çatma.”? Zonguldak Taşkömürü Havzası Tarihi Birinci Kitap 18401865/ Erol Çatma/ Sistem Ofset Yayıncılık/ AnkaraMart 2006/ 358 s. Güneş Ay Yalınayak R engârenk tüyleri, ışıkta altınlanan kanatlarıyla ölümsüz bir kuştur Phoeniks. Sevimli, gülen gözlerle bakar dünyaya. Durmaksızın güneşe doğru uçmak gibi efsanevi bir düşün yolcusudur o. Ne zaman güneşe yaklaşsa düş biter, doğa yasaları girer devreye. Güneşin ışınları yakıp, kül eder efsanelerin bu güzel kuşunu. Ancak, tanrılar ölümsüz kılmıştır onu bir kez; dört bir yana savrulan küllerinden yeniden doğar Phoeniks ve başlar tekrar güneşe doğru kanat çırpmaya. Güneşe değil de, ölümsüzlüğe doğru yapılan yolculuktur bu. Mitolojinin bu çok bilinen “küllerinden doğma” öyküsü, Doğu efsanelerinde de yer bulur kendine. Bu kez, Kafdağı’nda yaşadığına inanılan “Sirenk”, “Simurg”, “Zümrüdü Anka”, “Ankayi mugrip” gibi adlarla çoğalan bir kuşun öyküsüdür anlatılan. Türkiye’nin sanayi ve emek tarihi içinde önemli bir yere sahip olan Zonguldak kömür havzası tarihi üzerine konuşurken, bu öyküyü hep akılda tutmak gerekiyor galiba. Yüz elli yılı aşan bir süreçte ortaya çıkan ve Başbakanlık Osmanlı arşiviyle Cumhuriyet arşivi dışında kalan birçok belge kamyonlarla SEKA’ya gönderilip yok edildi çünkü. Kıyımdan kaçırılabilen belgelerin bir bölümü Karaelmas Üniversitesi’nde saklanırken, bir bölümü de Zonguldaklı yerel tarihçilerin korumasında kaldı. Zonguldaklı tarihçiler, diğer çalışma arkadaşlarından farklı olarak, dört bir yana savrulup yok edilen belgeleri, efsanedeki kuş gibi diriltip, tarih denilen sonsuzluğa kazandırmak gibi bir görevin de sahibi artık. “KÜTÜPHANELER KAZAN O KEPÇE” Erol Çatma da elinde belge bulunan yerel tarihçilerden. EKİ’nin Üzülmez Bölgesi idare binasının bodrumuna terk edilmiş dosya ve defterler arasından toplamış belgelerin bir bölümünü. Bir bölümünüyse yine EKİ’nin çeşitli birimlerinden toplanıp, SEKA’ya gönderilmek üzere hazırlanan çuvalların içinden çıkarmış. Ortaya bütünlüklü bir havSAYFA 32 “SAVAŞLARDA ÖLMELERİ YETMİYORDU” Emekli bir maden işçisi olan Erol Çatma, “Zonguldak Madenlerinde Hükümlü İşçiler”, “1965 Madenci Direnişinin Öyküsü: Kömür Tutuşunca” ve “Asker İşçiler” adlı kitapların ardından “Zonguldak Taşkömürü Havzası Tarihi Birinci Kitap 18401865” adlı kitabı da yayımladı geçen günlerde. Tamamlandığında beş cilt olacak çalışmanın birici kitabı iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde, dünyada ve Osmanlı’da kömür üretimi öncesindeki sosyal ve iktisadi gelişmeleri irdelerken, ikinci bölümde havza tarihinin 1840’tan 1865’e kadarki sürecini ele alıyor. Havza tarihine emeğin tarihi olarak bakan ve çalışmalarını bu bakış açısıyla derinleştiren Çatma kitabın arka kapağına; “Mülk, halifeleri de olan padişahın mülkü, onlar da padişahın kullarıydı. Savaşlarda ölmeleri yetmiyordu. Halife padişahları onlardan şimdi de yeraltında ölmelerini istiyordu. Bazen grizuda yanarak veya göçükte kalarak hemencecik, bazen de kan tüküre tüküre, kör, topal, felçli yaşayarak ölmelerini emrediyordu. Öldüler de..” diye ? Ertuğrul KAZANCI S aniye Gündüz Yıldırım, seçici bir şair. Sözcükler, imgeler ve kavramlar gerçekten özgün. Önemli ve işlenmiş dizeler okuru etkiliyor. Şiirin kültürle etkilenmiş bir sanat olduğunu size duyuruyor. Yetenekli bir şairin kuvvetli kalemi, birbirinden güzel konularla bezeli akışı sergiliyor. Şiir dili, bazen yalnızlıklarda dolaşır: ‘‘Veda eder sevgilimi getiren gökyüzü Dolaştım meydanlarda Önümü keser yalnızlığım İshak kuşunun kanatlarında sallanır kayıp yıllar’’ Bazen de türkülere bürünür: ‘‘Biz pınarların gözelerinden aldık sevdayı Türkü güzelliğinde sevdik Dağlara verdik oğulları Yiğittir Anadolu’nun Kurtuluş Savaşı’ndaki kadınları’’ Kimi kez yıllar öncesinin devrimci eylemselliği anımsanır: ‘‘Bilen bilir ay battığını güneş doğduğunu; Altmış sekizlerin göklere seğiren derya denizini Yetmiş sekizin gül kokan gençlik günlerini... Toyduk Doyumsuzca açtık hüzün olmayan sözcüklere Serpiliverdik. Hep pusudaydı belirsizlik Yitiminde Keder yüklü sefil ve tekilsiz tutkular’’ Saniye Gündüz Yıldırım’ın anlam yüklü şiirlerinden seçip ayırmak gerçekten bir sorun. Çünkü hepsi güzel; ‘‘Yol verseydi dağlar Hangi öyküyü okşayacaktık Hangi şiirin merdivenlerinde.. Yoktun kavgamda barışımda da Özlediğimi söylediğimde anka kuşuna Adresi yok ayrılıkların Yaşlanır gülüm, aşklar da’’ Şiir emek isteyen ince bir uğraş. Saniye Gündüz Yıldırım işin üstesinden gelmiş başarmış. ‘‘Güneş Ay Yalınayak’’ Yıldırım’ın ilk kitabı. Kutlarım. ? Güneş Ay Yalınayak/ Saniye Gündüz Yıldırım/ Şiirler/ Kum Yayınları/ 96 s. KİTAP SAYI 852 O yıllardaki ücretlerin alım gücüyle ilgili bilgiler de var kitapta. Alınan ücretle temel gıda maddelerinin fiyatları karşılaştırılarak ortaya çıkan tablo karşısında kitaba “Denilebilir ki, Zonguldak maden işçileri 150 sene boyunca boğaz tokluğuna çalıştırılmış ve zulüm çektirilerek öldürülmüştür” diye yazmış Erol Çatma. CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle