Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Dil kirlenmesinin giderek yoğunlaştığı bir ortamda Türkçe üzerine söylenecek sözümüz bitmeyecek. Türkçeyi bu kirlilikten arıtamazsak, dilimizi yitirme sakıncasıyla karşılaşırız. Mustafa Şerif Değinmeler şaşırtıyor. Belli bir düzence uygulanmayışının sıkıntısını çekiyorlar. Türkçenin kurtulması kendi köklerini uygulamasına bağlıdır. “Kelime”yi Türkçe belleyip, genel dilin dolanımından kalkan öteki türevlerini bilmeyenler, “sözcük” yerine “söz” deme yanlışına düşenler, bu yükün altından nasıl kalkacaklar? CUMHURİYET’E OSMANLICADAN BAKMAK Attila Aşut, Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir habere dayanarak, Şile Belediyesi’nce düzenlenen “Türk Dili ve Tarih Sorunu” konulu bir konuşmada, Yavuz Bülent Bakiler’in şunları söylediğini anımsatıyor: “Atatürk’ün Türk dilini Arapçadan ayrıştırmak için yaptığı devrime karşıyım. Bugün dilimizi Türkçeleştirenler alçaktır, hatta alçak oğlu alçaktır” (TAN EDEBİYAT, Dilin Kemiği Var, Dil Devrimine karşı çıkmanın dayanılmaz hafifliği, Mayıs 2006). Yavuz Bülent Bakiler’in Türkiye Cumhuriyeti’ne Osmanlıca özlemiyle bakması, “örnek” sözcüğünü Ermenice sayacak kadar Türkçeye uzak düşmesi onun kişesel yanılgısıdır. Ama bu anlayış, yönetim erkini ele geçiren hükümetin dil siyasetine dönüşürse, özerk olmayan, devlet dairesine dönüştürülen Türk Dil Kurumu, dilimizi nasıl kurtaracaktır? Eski Türk Dil Kurumu özerk yapısının yanı sıra, 600’ü aşkın üyesiyle, dilin topluma kazandırılması için, katılımcı bir güç oluşturuyordu. Yeni yapılanmada bu güç yok sayılmıştır. Yargı ne söylerse söylesin, bu gücün yok sayılması, Türk Dil Kurumu’nun yeni yapılanmasıyla bağdaşmamaktadır. Kim bilir hangi yarınlarda Türkçenin gücü bu engelleri aşacaktır. “12 Eylül Paşaları”nın, karşı devrimci tutumu unutulmayacaktır. GÖĞÜS İLE MEME Yeri gelmişken Attila Aşut’un bir yanlışına da değineyim. Nilay Özer’i eleştirirken diyor ki: “Nilay Özer’in ‘OL!..’ adlı kitabında ‘Babam İçin Sonsuz’ şiirinden iki dize: ‘Öğüdünü tuttum uzattım saçlarımı Ölürsem göğüslerimi örtsünler diye’ Nilay Özer’in iki göğsü olmadığına göre, burada kullanılması gereken doğru sözcük ‘meme’dir. ‘Meme’yi ayıp sayıp onun yerine ‘göğüs’ü koymakla, bu kez Türkçeye ayıp etmiş olmuyor muyuz?” Atilla Aşut sözlüklere baksaydı ‘göğüs’ün değişmeceli anlamının “meme” olduğunu görürdü. Değişmeceli anlam, sözcüklerin anlam yükünü zenginleştirmeye yarıyor. “Göğüs”ün “meme” anlamına da kullanıldığının pek çok örneği var. Yeri gelmişken ben de Cahit Sıtkı Tarancı’dan bir örnek vereyim: “Sabret komşu kızı yakındır o gün Bakarsın ansızın belirmiş göğsün” Attila Aşut dilin özleşmesine özen gösteren, ayrıntıları göz ardı etmeden gerçekleri görmesini bilen bir yazar. Ama Yavuz Bülent Bakiler saygısız bir anlatıma düşmüşse, Attila Aşut’un aynı dille ona karşılık vermesi gerekmezdi. Dil devrimine özen gösterenler, kişiliklere takılmayıp, onların kişiliklerle uğraşmasına aldırmayıp, doğru bildikleri yolu açmaya çalışmalıdırlar...? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderirseniz memnun oluruz. T RT İNT’te bu yıl başlayan, altı aylık bir sürede ömrünü tamamlayacak gibi görünen bir izlence vardı: “Sözüm Türkçe Üstüne”. Bu izlence, özellikle yurtdışındaki Türkilere dil bilinci aşılamak amacıyla hazırlanıyordu. İzlencenin sunucusu, aynı zamanda dil danışmanı Doç. Dr. Leyla Uzun, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’de, Dilbilim hocasıydı. Özverili, coşkulu, bir saat süren canlı yayını, hızlı bir akış içinde yürütmesini bilen bir hanım. Dil ile edebiyat bir bütün oluşturduğu için beni de izlenceye edebiyat danışmanı olarak seçmişlerdi. Ama bu izlence özellikle dil ağırlıklı olduğu için edebiyatın yeri hep eksik kaldı. Belli bir denge kurulabilseydi, izlence daha sürükleyici olabilirdi. Özellikle yurtdışındaki Türklere daha bilinçli bir Türkçe sevgisi aşılamak, Türkçenin gücünü göstermek bakımından, böyle izlencelere her zaman gereksinim duyulacaktır. “Sözüm Türkçe Üstüne” izlencesine gelen yüzlerce mektup, “kıvrık a” posta da gösteriyor ki, yurtdışında yaşayan Türkler gelişen dilimizin özlemini duyuyorlar. “Bilgi Yayınevi”nin kitap desteği izlenceyi ayrıca çekici kılıyordu. Bu izlencenin yapımcısı Orhan Gizli özverili, çelebi bir arkadaştı. Daha özgür ortamlarda, daha iyi izlenceler düzenliyeceğine inanıyorum. DEĞİŞEN YAŞAMA KOŞULLARI DEĞİŞEN DİL Dil kirlenmesinin giderek yoğunlaştığı bir ortamda Türkçe üzerine söylenecek sözümüz bitmeyecek. Türkçeyi bu kirlilikten arıtamazsak, dilimizi yitirme sakıncasıyla karşılaşırız. O zaman ulus olarak varlığımızı korumak da zorlaşır. Yaşamanın akışı içinde eski sözcükler işlevini tamamlarken yeni sözükler onların yerini alıyor. Kimi sözcükler yeni anı yükleri, değişmeceli anlamlar kazanıyor. Değişen yaşama koşulları; edebiyatın, felsefenin, bilimin gelişmesi; yeni sözüklerin gücüne gereksinim duymaktadır. Türkçe üretken bir dil. Yeter ki, ilgili uzmanlar kendi alanlarında yeni sözcükler türeterek Türkçeyi yabancı sözcüklerin yayılmasından kurtarsın. Bu çalışma, bitti sanılan yerde yeniden başlayan, süreklilik isteyen bir çalışmadır. Çünkü değişen yaşama koşulları bir takım sözcükleri silecek, yeni sözcüklere yer açacaktır. Dille ilgilenen kuruluşlar, uyuşmazlıklarını çözüp ortak bir çalışmaya yönelirlerse, bu işin üstesinden daha kolay gelme olanağını bulabileceklerdir. TÜRKÇE SÖZLÜKYAZIM KILAVUZU UYUMU Türk Dil Kurumu’nun yasal olarak eski Kurum’un süreği sayılması, orada çalışanları rahatlatabilir. Ama asıl sevindirici durum, Atatürk’ün dil anlayışı doğrultusunda çalışmalarını geliştirmek olmalıdır. Yanlış bulduğumuz durumları eleş ‘Sözüm Türkçe Üstüne’ tirirken, Atatürk’e yaraşan bir Kurum olma özlenimini duymanın gereğini yapmak isteriz. Önce bilmemiz gereken durum; sözlük çalışmalarıyla yazım çalışmalarının birbiriyle örtüşen, bir bütün oluşturan çalışma olduğu gerçeğidir. Bu gerçekten bakınca Türkçe Sözlük ile Yazım Kılavuzu arasında nasıl bir uyum vardır? Şimdiki Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük’ün 10. baskısıyla, 24. baskıda adı Yazım Kılavuzu’na değiştirilen İmla Kılavuzu’na göre eski Türk Dil Kurumu’nun çalışmalarıyla bu günlere geldiğini göstermek istiyor. Bu çalışmalar gerçekten eski Türk Dil Kurumu çalışmalarının süreği niteliğindeyse, yargı kararından daha inandırıcı bir özellik gösteriyor sayılır. YAZIM UYUMSUZLUKLARI Bilinen bir kuraldır: Batı kaynaklı sözcükler gerek Yazım Kılavuzu’nda gerek Türkçe Sözlük’te Türkçe okunuşuna göre yer almaktadır. Türkçe karşılıkları bulunmuşsa, tanımlar, Türkçe karşılıklarının olduğu maddede belirtilmiştir. Özel adlar için bir ayrıcalık vardır: İngilizce, Fransızca kökenli özel adlar, onların yazımına, öteki özel adlar Türkçe yazımına göre belirtilir. Nitekim yüzlerce Batı kaynaklı sözcük Türkçe yazımına göre Türkçe Sözlük’te yer almıştır. Ancak Türkçe Sözlük’ün 10. baskısını hazırlayanlar bilgisayarla, bankacılıkla, yolculukla ilgili kimi sözcükleri, ödünç aldıkları dilin yazımıyla, yatık yazıyla sözlükte göstermişlerdir. Üstelik yabancı yazımla sözlükte yeralan bu sözcüklere “Yazım Kılavuzu”nda yer verilmemiştir. Ama bulunan Türkçe karşılıklar “Yazım Kılavuzu”nda gösterilmiştir. Batı kökenli sözcüklerin yazımıyla ilgili bu iki türlü uygulama yadırganmıştır. Örnekse “epilok”, “epizot”, “spiker” gibi Batı kaynaklı sözcükler Türkçe okunuşuna göre sözlükle yer alırken; Charter (Çartır), Checkup (çekap) gibi sözcükler alındığı dilin yazımıyla gösterilmiştir. “Dolmuş uçak”, “Tam bakım” gibi Türkçe karşılıklar bulunan bu sözlüklerin ta nımı da Türkçelerinin olduğu maddede yapılmıştır. Bilgisayar karşılığı kompütür sözlükte yok. Belgegeçer karşılığı faks var. Bir sözcük yeni bulunmuşsa hangi yabancı sözcüğün karşılığı olduğunu göstermek gerekmez mi? Üstelik yabancı yazımlı sözcükler sözlükte yer alırken, harf devrimine de karşı çıkılabileceği düşünülemez mi? YAZIM KARGAŞASI Yeni Türk Dil Kurumu’nun “Yazım Kılavuzu”na dönüşü, eski Türk Dil Kurumu’nun süreği olduğunu düşündürebilir. Önemli olan içerikte uzlaşmaya varmaktır. Bileşik sözcüklerde, düzeltme imleriyle kesme imlerinde ortak bir anlayışa varılamayışı, yazım işinin sürüncemede kalması, yazı dilinin düzence içinde olmadığını düşündürmektedir. Her zaman söylediğim gibi, yazım kurallarını uygulamanın yaptırımcı bir gücü yoktur. Kimi yazarlar bu kuralları iyi bildikleri halde, kendilerine göre bir yazım tutturmuşlardır. Yazım kurallarının belirli bir düzence içinde olması öğrenciler için gereklidir. Değişik uygulamalar onları da MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 SAYFA 34 CUMHURİYET KİTAP SAYI 852