05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

çözüm bulmak için bu saçma öz kıyımlara. Her nasılsa, tırmanan güneş pişmanlığımızın gereksizliğini söylemekle, çaba harcamıştı boşuna. Isınan arılar kendine geldi, kanatlanıp her biri sırayla, sarmallar çizdi havada sonra toplanarak tek tek kuytusunda bir masanın, kümeleşiyorlardı bir kez daha. BAĞ Lorenzo van Breda’ya ( b. 1999 ) Çocuğum sen ki zamanında geldin, tam zamanında kocaman kapısını bizim için çalmaya yeni bin yılın – yalnız başına taşımayacaksın belleğini yorgun yüzyılımızın, sorunlu, oldukçadeğişken yine de şaşılacak derecede güven veren ‘bin dokuzyüzlü yılların’. Ardına kadar açılınca kapı, sonsuz geleceğin kasırgası zorlayacak seni, hepimizi, değiştirmeye yeryüzünü, ırkları, daha da öte, değiştirmeye değişimin kendisini, dili, tarihi. Kutsanmış mirasımızın, acaba, (Çağlar boyunca eğitimimizin ana hatlarını belirleyen sanat ve yalanlar, bilim ve arzular) ne kadarı dayanabilecek değişim fırtınalarına. Bu acı şüphe, şükranla selamlamaya götürüyor beni, sana bağışlanan ismi Lorenzo. Taşıdığın ünlü isim şiir gibidir en ince ayrıntısıyla, sokulur zamanla bir belleğin hazinelerdükkânına: tarihin görkemi, Shakespeare’in eserleri, ve diğerleriböylece yardım eder bize, eski vârislere, koruması için bu umudu: henüz doğmamış yeni bin yıl, gizlemese de geçmişini anlatır bir başka bölümünü insanlık öyküsünün. İNZİVA Sessizce kal bir an. Bırak sözcükler yıkanıp arınsın, çözülsün kiri. Otur arasında çömlek parçalarının, tarazla kendi pürüzlerini. Öylece dalıp git uzaklara. Katlan duyarsızlığa, dilsizliğe, yargıların yararsızlığına. Düşün sabırsız boşluğu kimsenin bilmediği. Suskun kal bir an son kertede, isim verme, şekil de beklentilere. Bırak kayıtsız zaman, rasgele esintiler, savrulan çiçek tozları söylesin her şeyi. İSTENMEYEN KİŞİ Bir şey ki ‘bana’, ‘benim’, ‘ben’de hedef oluyor itirazlarına hem suratsız köktencilerin mistik düşünenlerin hem de. Sanıyorlar ki, öyle görünüyor, herkesten çok şairler gerek duymalı arındırmaya benliği. O zaman kim söyleyecek şarkısını tanrıların, dünyanın, emeğin, aşkın ve bir tek bireyin? Beyin hücremin içindeki incecik ışık kafesi, biliyorum, bazen bir kapı olmak için açılıyor tersine benim kimliğimden bütün kimliklere. SAYFA 37 Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Lionel Abrahams/ Şiirler/ Çeviren: İlyas Tunç ‘izin verilmiyor güzelliklere” Güney Afrika şiirinin önemli şairlerinden Lionel Abrahams, 1928’de Johannesburg’da doğdu.Yaşamının son on yılını, beyin felcinin ender görülen bir şekli olan distoni nedeniyle tekerlekli sandalyede geçirdi. Şiirlerinde aydın duyarlığını, derin ve hüzün veren bir şefkati işleyen Abraham, etiketlendirilmesi, sınıflandırılması güç bir şairdir 1960’larda, ırk ayrımının en yoğun yaşandığı yıllarda, kendi yayınevi Ronoster Press’ten Oswald Mtsali’nin ‘The Sound of a Cowhide Drum’ ile Mongane Wally Serote’nin ‘Yakhal Inkomo’ adlı kitaplarını yayımlama cesaret gösterdi. Bu iki kitap, çok satarak, Güney Afrika’daki siyah şiirin doğuşunu müjdelemiş oldu. Hope Home, Damelin College ve Wits University’de eğitim gören Abraham, yazarlık konusunda Herman Charles Bosman’dan dersler aldı. Ölümünden sonra onun birkaç kitabı daha yayımladı. Ruth Miller’in toplu şiirleri de yayımladıkları arasında. Son yirmi yılında yazarlık seminerlerine katıldı, Johannesburg’da iki edebiyat dergisi çıkardı. Wit ve Natal Üniversiteleri tarafından fahri doktorayla onurlandırıldı. Abraham’ın şiirleri gözleme dayanır, düşünsel tartışmaya açık, felsefi yönü ağır basar. Bu, onun şiirlerinin tutku ve arzudan yoksun olduğu anlamına gelmez. Abraham’ı okurken düşüncelerin hâkim olduğu bir tartışmanın içinde buluruz kendimizi, asla yönlendirilmeyiz. Onun edebi kişiliği bireysel bilincin ve özgürlükçü değerlerin; moda dışı özgürlükçü değerlerin öncülüğünü yapar. Bir eleştirmen olarak, Abraham bazı edebi tartışmaların merkezinde oldu; ama, popülist tavırlar sergilemedi, şiirin değeri konusundaki görüşlerinden taviz vermedi, politik ve slogancı şiirden kaçındı. Otobiyografik romanı ‘The Celibacy of Felix Greenspan’da (1977), içtenlik ve anlayışla, aynı hastalıktan acı çeken genç bir adamın düşünsel, cinsel, tutkulu deneyimlerini anlattı. 25 yıl sonra aynı romanın devamını ‘The White Life of Felix Greespan’ı yazdı. Bu iki insan, birlikte, Johannesburg’daki son elli yılın sanatsal yaşamını şekillendirdiler. İlk kitabı, ‘Thresholds of Tolerance’, 1975’te basıldı, daha sonra, 1984’te Journal of a New Man, 1995’te ‘A Dead Tree Full Of Live Birds’ yayımlanan diğer kitapları oldu. ‘Chaos Theory of the Heart’, yazarın ölümünden sonra basılan diğer kitabı. Litvanya’dan göç eden Musevi bir ailenin oğlu olan Lionel Abraham, böbrek yetmezliğinden öldüğünde yetmiş beş yaşındaydı. ZİYAN Kim bilebilirdi ki annemden başka yaprakları soyulmuş bir lahana sapının artık yiyeceklerden daha yararlı olduğunu? Sağlam, keskin bıçağıyla yontardı lifli kabuğu, kesiklerle pütürleşmiş, sonra sulu kökün kıyısından saplar, çıkarırdı bembeyaz, koni şeklinde, nemliözünü lahananın. Şalgamdan etli, körpecik, keskin, güzel kokulu, bu gizemli, çiğ parça yenirdi çatır çatır, tuza batırılıp. Hep özünü verirdi lahananın bize, annem, uzunluğuna dilimleyerek adilce paylaştırırdı, içimizden biri daha yakınında olsa bile. Kardeşlerime, bana göre, bu sert lokma CUMHURİYET KİTAP SAYI 852 bir sebzenin yan ürünüydü yalnızca her zamanki gibi kapışılıp yenilen ziyan olmasın diye. Nerdeyse çürüdü belleğim soyuyorum kabuğunu, bir sapçık çekiyorum anılardan, geç de olsa, birazcık acı: nasıl tat katmıştı annem bize verdiği lahanaların özüne. YENİ DÜZEN İÇİN ŞARKI Ara kurtuluşu kalabalıklarda. Neşe yorgun, şiirler duygusuz, izin verilmiyor güzelliklere. Adalet, koca budala, tez canlı, kaba, azarlanıyor şımarık çocuklar gibi. arayalım kurtuluşu kalabalıklarda. Dil çözülmüş: Şairler gururlanıyor ritim tutarak yaşlı şairlerin dizeleriyle, izin verilmiyor güzelliklere. Dans ediyor üzüntü, ant içilmiş öfkeye aşk gibi, sevgi sözcükleri gibi, tekdüze: ‘Gel, ara kurtuluşu kalabalıklarda.’ Yoksullar varsıldır, varsıllar ödlek, bırak sürsün zırıltıları. Kim bilir kime kalır kimin mülkü? Verilmiyor izin. İlahiler ulaşıyor bulutlara, dilekler de kimse almayacak verdiklerini. Öyleyse ara kurtuluşu birlikte çünkü izin verilmiyor güzelliklere. KÜMELEŞME “Kümeleşiyorlar,” dedin. Kalabalık kovandan bir grup çıkıyordu dışarı “görülecek manzara”. Saldırgan bir sözcük, “kümeleşiyorlar”. Ama arılar, dönen pul kanatlılar, çözülerek yün bir çile gibi, sarıyorlardı halkalar halinde, usul usul bir yumağı, bulmuştu her biri kendine uygun yeri gittikçe büyüyen yumağı üzerinde arıların. Sıkıca yapışmıştı yumak altına bahçe masasının, bir arı sarkıtı, uyur uyanık, bir topaç, kırılgan bir salkım, göğüs, ya da şişkinliği soktuğu yerin ağırlaşarak sarkıyordu aşağı. “İşlerini biliyorlar.” biraz korktuğumuzdan, (onlar için de) kovanlar arasında bu vızıldayan koloniyi bıraktık ayazına gecenin. Gün ışığı bilgisizlikle suçladı bizi: uzanıyordu orada, yerde ölmüş arılar öbeği. Karıştırıp bir çocuk onları kuru bir dal parçasıyla görmeye çalışıyordu kraliçeyi. Ne yapmamız gerekirdi acaba
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle