04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ümit Zileli ile 'Aydın İhaneti'ni konuştuk “Güzel günler göreceğiz arkadaşlar” genç subayların için bu kıpırdanmalar görülüyor. 1912 Balkan faciasından sonra Ziya Gökalpler, Yusuf Akçuralar’la Türk milliyetçiliği kavramı ortaya çıkıyor. Fakat çok gizli. Asıl gelişme 1923 sonrasındadır. Geçmişte vatanseverlik olarak değerlendirilen Ulusalcılık bugün Milliyetçilik olarak algılanıyor. Bu ayırım başından beri, özellikle sol ve ilerici çevreler koydu. Özenle "milliyetçi" lafından kaçındılar. Bugün de aslında bir kargaşa yok. Böyle bir kargaşa yaratılmak isteniyor. Bir de bu olaya korku ve kaygıyla bakan çevreler var. Mesela Fethullah Gülen bundan iki ay önce yaptığı bir konuşmada; "Dikkat edin bir toplantıda hiçbir araya gelmeyecekler bir araya geldi" dedi.. Yurtsever çevrelerin bir araya gelmesi, sahiden işbirlikçi çevreler için korkulacak bir durum. Onlar açısından baktığınızda bir tehlike var. Erol Manisalı’nın tanımı ile, ayağını bu toprağa basanlarla, dışarıya basanlarla tabii ki bir olmayacak. Ben bu ayırımı işbirlikçiler ve yurtseverler olarak algılıyorum. İşbirlikçiler, yurtseverler arasında birliği baltalamaya çalışıyorlar. Burada bir tehlike var. Eğer yurtsever güçler, bunu ciddiyetle takip etmezlerse, Milliyetçi Hareket Partisi’nin ve ülkücülerin dümenine su taşırlar. Bu da onlara işi teslim etmeleri ve onların oylarını artırmaya yarayacaktır. Bugünkü iktidar ve onun arkasındaki güçler kenetlenmiş durumda, bu çevrelere karşı yurtseverlik bilincinin ortaya konulması gerekiyor. Padişahlık döneminde Osmanlı münevveri vardı ve onlar padişahı kanatları altındaydı. Kurtuluş savaşı döneminde gerçek Türk aydını ortaya çıktı. Bugün baktığımız zaman iktidar ve aydın ilişkisi ile Osmanlı münevveri Padişah ilişkisi arasında bir benzerlik var mı? Bugünkü iktidar ilişkisi de hemen hemen aynı. Devlet karşıtı da olsa o çevrelerde ve devletin kanatları altında. Mustafa Kemal döneminde de devletle özdeşleşen devletin kanatları altına giren birçok aydın olmuştur. İsim isim de verilebilir. Gerçek aydınlar sürüldüler, baskılar altında hapishanelerde yattılar. Ama kendilerine aydın diyen bir kesim kilit noktalara yerleşti ve her zaman o çarkı döndürmeyi başardı. Şimdi öncü olması gereken bu aydınlar içinde; devlete karşı olmak, Cumhuriyet’e karşı olmak, Avrupa Birliği’nin ya da ABD’nin kanatları altında olmak gurur duyulacak bir şey olabir başarı kazandı. Biz hala o dönemin olumsuz sonuçlarını yaşıyoruz. Hala 82 Anayasası duruyor, biz hala dünya üzerinde kendi darbecilerini yargılayamayan tek toplum olarak kaldık galiba. Hala geçici maddeleri Anayasa’dan kaldırmış değiliz. 12 Eylül ideolojisinin ortaya koyduğu İslam sentezinin uzantılarını iktidara taşıdık. Halk geriledikçe din duygularını ve mezhep duygularını kullananlar ve kaşıyanların daha ilerlediğini görüyoruz ve onların iktidarında yaşıyoruz. İşbirlikçi aydın ya da kitabınızın adıyla; "aydın İhaneti" denince daha çok gazeteciler akla geliyor. Bu doğru mu, yoksa gazeteciler çok göz önünde olduğu için mi onlar ön plana çıkıyor. Tabii gazeteciler çok ön planda oldukları için göze çarpıyor. Yoksa siyasetçisi, bürokratı onlar aydın değil mi? Asıl büyük suç ortakları onlar. Ama gazeteci elinde kalemi olduğu ve televizyon ekranında göründüğü için onlar öne çıkıyorlar. Hiçbir zaman siyasetçiyi, bürokratı, işadamını bundan soyutlamamak lazım. Günlük siyaseti nasıl izliyorsunuz? Kitabınızda değindiğiniz konular ancak satır aralarında gizli, manşetlere çıkmayan, Türkiye’nin gerçek gündemi. Gündemi nasıl takip ediyorsunuz? Tabii bir gazetecinin, bir köşe yazarının bir analiz yeteneğinin olması gerekiyor. Eyer not tutuyorsanız bazı şeyleri arşivliyorsanız, daha sonra baktığınızda satır aralarında olanları rahatlıkla görebiliyorsunuz. Ne kadar erken görürseniz, olayları daha hızlı ve daha kolay analiz edebiliyorsunuz. Yazan çizen ve yurtsever olarak tanımladığımız kanatta olanlar, bayağı erken gördük bugün yaşananları. 1990’lı yılların başından itibaren yani; Sovyetler Birliği yıkıldı, küreselleşme olgusu ortaya çıkmaya başladı, ilk saldırılardan itibaren biz bunları hep yazdık söyledik. Gelenin ne olduğu çok belliydi. Türkiye ekonomik olarak, siyasi olarak nereye sürükleniyor, bu gidişatın sonunda çok kötü bir iktidarın da Türkiye’nin başına musallat olacağını da gördük, söyledik. Ama yine dinlemediler. Benim kitabımda aktarmaya çalıştığım; siyasi gelişmeler dışardan nasıl görülüyor, onlar neler tasarlıyorlar ve neler planlıyorlar bunu aktarmak? Böyle gördüğünüz zaman çözüyorsunuz. Bakmak ve görmek meselesi. Bizim ülkemizde çok sayıda insan bakar ama görmez. GöreKİTAP SAYI Aydın İhaneti İşbirlikçiler II Ümit Zileli’nin konuyla ilgili ikinci kitabı. Zileli kitabında, toplumun gerçekleri öğrenmesi ve aydınlığa doğru hamle yapabilmesi için ihtiyaç duyduğu öncünün, Türkiye’deki durumunu gözler önüne seriyor. Aydın İhaneti’nde yarım asrı aşkın süredir bilinçli olarak geriletilen bir halkın trajedisini bulacaksınız. Ama bu halkın tarihi, aydının durumuna rağmen yinede yazarın karamsar olmasını engelliyor. Zileli ile Türk aydının durumunu konuştuk. ? Rozerin BOLLUK 912 yılında çıkan Sebilül Reşat dergisinde Türk sözcüğünün dinsizlik, kafirlik sayıldığını aktarıyorsunuz. Yine Falih Rıfkı Atay’ın "Batış Yılları" adlı eserinde ise Türk sözcüğünün "kaba ve yabani" olarak yer aldığını vurguluyorsunuz. Vatan sözcüğünün yasak olduğu o dönemde, Beyoğlu’nda Türkçe konuşuna lütfen cevap verildiğini de aktarıyorsunuz. Kurtuluş Savaşı sizce aydını nasıl dönüştürdü.. Aydının o zamanki adı münevver, Osmanlı münevveri. 1912 ve Balkan Savaşı sonrasına kadar Türk sözcüğü yok. Bu sözcük asla kullanılmıyor. Türkler Osmanlı’dan en son ayrılan kavim. Çöktüğü anda ayrılan kavim. O zamana kadar Ermeni, Rum, Bulgar sözcüklerini istedikleri gibi kullanıyorlar, ama Türk’e Türk demek yasak. Yavuz Sultan Selim’den beri Araplar "kavimi necip"; yani necip kavim, yüksek kavim, Türkler ise; "idrakı bi idrak" idraksiz kavim. Arkasından gelen Jön Türk hareketi ile birlikte yavaş yavaş kıpırdanmalar var. Özellikle de SAYFA 16 1 rak lanse ediliyor. Tabii öncü ile toplumun ilişkisi bu anlamda kesilince, öncü halkın bir adım gerisinde kalır. Mustafa Kemal’ın deyimiyle "dirseği halka değer." Ne dirsek değmesi, arada uçurumlar oluştu. Hizmetini, kalemini bu toprakların dışında olanların hizmetine verenler türedi. Belki de Osmanlı münevverinin de ötesine geçen bir ihanet ortaya çıktı. O yüzden ben kitaba "Aydın İhaneti" başlığını koydum. Halk bunu görmüyor mu? Halk bunu görmese bile seziyor. O yüzden de güven duymuyor. Güven duymayınca da başkalarının kucağına düşüyor. AYDIN 12 EYLÜL'DE TESLİM OLDU 12 Eylül dönemini karanlık bir dönem olarak değerlendiriyorsunuz? Bu dönemde en büyük yıkımın da aydın üzerinde olduğunu belirtiyorsunuz. Neden aydın daha çok yıkıma uğradı? Aydın bir kere teslim oldu 12 Eylül’de. Özellikle basın kanadı baktığınız zaman, başka çıkış yolları arayan ve dönen, döneklik sıfatını hak eden bir sürü insan var. 12 Eylül kendi açısından çok başarılı oldu. Hem aydınlar üzerinde, hem toplum üzerinde müthiş ? CUMHURİYET 852
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle