Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? cek bir gözle günlük gazeteleri okursanız zaten bunların çoğunu görürsünüz. İKTİDAR KARŞITLARI DAĞINIK Aydın İhaneti’ni okurken, Türkiye’nin gündemine hakim oluyoruz ama, zaman zaman bir karamsarlık hali de var. Fakat o karamsarlığın sonunda; "Güzel günler göreceğiz arkadaşlar" diyorsunuz. Bu kadar işbirlikçi varken sizce güzel günler görecek miyiz? Bedelini ödeyeceğiz ve göreceğiz diye düşünüyorum. Çok ilginç ama ilginç olduğu kadar da korkutucu bir şey yaşanıyor bence. Biz şu anda neredeyse 20. Yüzyıl başını yaşıyoruz tekrar. Dikkat edin 20. yüzyılın başında İngiltere, Rusya, Fransa, Osmanlı İmparatorluğu’nu geniş bir paylaşım savaşı içindeler ve imparatorluk parçalanıyor. Birinci Dünya Savaşı, Çanakkale Savaşı ardından Kurtuluş savaşı. 21. yüzyıla bakın Irak işgal edilmiş, Türkiye üzerine kötü oyunlar oynanıyor, Orta Doğu yeniden biçimlendirilmeye çalışılıyor. İngiltere’nin 20. yüzyılın başında biçimlendirdiği gibi, Amerika Büyük Ortadoğu Projesi ile yeniden biçimlendirmeye çalışıyor. Türkiye nereye gideceği belli olmayan, dümensiz bir gemi gibi. Yeniden bir kurtuluş savaşını hak eden bir görünüm içinde. İşbirlikçi çok. Ama baktığınız zaman bu halk, bu toplum hiçbir zaman köleleşmemiş. Eşiğine geldiği zamanlar olmuş o ayrı, ama ayağa kalkmasını bilmiş. Böyle tarihsel bir geleneği var. Türkiye içinde yaşadığımız için ah vah ediyoruz ama; dışardan baktığın zaman öyle çok vurdun tokadı yatırdın türünden bir ülke değil. Bir İran, Irak veya Suriye asla değil. Bu halk yine ayağa kalkmayı becerecek. Bana "Güzel günler göreceğiz arkadaşlar" dedirten şey bu. Bu biraz zayıf kalabilir, "Sen de sezgilerinle mi hareket ediyorsun" diye sorulabilir. Hayır. Gerçekten, bu kadar başımıza bela olan bu iktidarın almış olduğu oy oranı yüzde 25. En fazla alacakları oy da bu. Karşılarındaki kitle parçalanmış olduğu için biz bu acıları çekiyoruz. Durumu düzeltecek bir politika mutlaka bulunması gerek ve bulunacak. Buna da inanıyorum. Ama fazla geç kalmasak iyi olur. Çünkü her gecikmemiz ödeyeceğimiz bedelin de büyümesine neden oluyor. Kitabınızda ve makalelerinizde isimler veriyorsunuz. Makalelerinizin çoğunu da ya bir çağrı, ya da gönderme ile bitiyor. Bu göndermelerden gocunanlar oldu mu? Kötü şeylerle karşılaştınız mı? Bir kere çok fazla mesajlar, tehditler geliyor. Ben bunları artık ciddiye almıyorum. İsim verirken mutlaka çok sağlam delile dayanmasına dikkat ediyorum. Kesin delile dayanmayan doğruluğuna inanmadığım bir ismi asla yazmıyorum. Bir taraftan da devam eden davalar var. Bu verilen isimler tarihe birer çentiktir benim için. Bu yüzdende delili olduktan sonra daha çok isim vermek istiyorum. İktidar değişse de, bu adamlara karşı biz yine muhalefet olacağız. Yanlışları varsa onu değiştirmek durumundayız. Vakanüvis olmamak için hatalarını yazmalıyız ki, bir başka dönemde yüzlerine çarpabilelim. Bu adamları mutlaka halka anlatmak lazım. Bu bizim gibi gazeteci ve aydınları düşüyor. Sizin tarihçi olmadığınızı biliyoruz, Ama yızılarınızda, yer yer bir tarihçi titizliği ile bilgi aktardığınızı görüyoruz. Tarihe ilginiz nereden geliyor? CUMHURİYET KİTAP SAYI Tarihe olan ilgimin kaynağı babam. Ama asıl gazeteciliğe başladıktan sonra yakın tarihin mutlaka çok iyi bilinmesi gerektiğini anladım. Eğer tarihimizi bilmezsek, bugün olanları ve bundan sonra olacakları anlayamayacağımıza inanıyorum. Çünkü bugün yaşadıklarımızı bundan elli sene seksen sene önce yaşadıklarımız nedeniyle yaşıyoruz. Bunu bilmezseniz, yalanlara da kanarsınız. Görevinizi de yerine getiremezsiniz. Gerçekten çok büyük yalanlar söyleniyor. Sevgili Turgut Özakman’ın kalın bir kitabı var: "Mustafa Kemal ve Vahdettin, Yalanlar, Yutturmacalar, Yanlışlar" diye. O benim başucu kitabımdır. Ahmet Altan’ın "İsyan Günlerinde Aşk" kitabını okurken 31 Mart Vakası’nı çarpıttığını nasıl anlayabiliriz, 31 Mart Vakası’nı en ince ayrıntısına kadar bilerek. Bu tarihi çarpıtmaları yapanlar sanıyorlar ki, biz bu ülkede istediğimiz kadar yalan söyleyebiliriz. Yok öyle bir şey. Bunları bilen insan sayısı, niteliği ve ısrarı çok önemli. Bunun için, yakın tarihi, Osmanlı tarihini, Türk tarihini hatta Avrupa tarihini bilmek lazım. Fransa ihtilalini bilmezseniz, İngiltere sanayii devrimini bilmezseniz, bizi nasıl geride bıraktıklarını anlamazsınız. Yazılarınızı okurken, kimi zaman kızgınlıkla bağırdığınızı, kimi zaman kızgınlıktan kahkaha attığınızı, kimi zaman coşkuyla gözlerinizin parladığını hissediyor insan. Yazarken de böylemi? Galiba öyle düşündüğüm için, öyle yazıyorum. Birçok şey okuyarak geçiriyorum zamanımı. Bunların bazılarından feyz alıyorum, bazılarından da yapmamam gerekenleri öğreniyorum. Günde 15 civarında gazete okuyorum. Açıkça söylemem gerekirse halkımız okumayı çok sevmediğinden, onların ilgisini çekecek kelimeler kullanmak gerekiyor diye düşündüğümden böyle yazmaya başlamış olabilirim. Bir de, bir olguyu anlatırken çok didaktik anlatmıyorum. O zaman çok dikkat çekmiyorsunuz. Yazarken ya nüktedanlık yapmak, ya da daha keskin bir şey söylemek gerekiyor. Herhalde ilgi çekecek bir şeyler olsun diye o tarzda yazıyorum. YAŞANMIŞLARIN İZLERİ Keskin tarih ve siyasi tahlillerle başladığınız bir yazınızın bir yerinde bir çocuğun çektiği acıyı aktarırken, gözleri yaşartacak kadar duyarlı cümleler kuruyorsunuz. Satır aralarına baktığımızda çok duygusal bir Ümit Zileli var... Fazla duygusal. Tabii yaşanmışlıklar da var. Ben kaymakam çocuğuyum. O yüzden Türkiye’nin birçok yerini gezdim sefaleti gördüm. Gazeteci olarak keza. Ben bir küçük burjuva çocuğuyum. Kaymakamlık, valilik yapmış orta halli bir aileden geldim. Ama bu arada askerliğimi de Tunceli’de yaptım. İlk kitabımda "Vur Emri"nde de orada yaşadıklarımı yazmıştım. O da insana farkında olmadan bir şeyler katıyor. İlk kitabımı yazdığımda da, makalelerimi yazarken de, ne düşündüysem bir kez aktarıyorum. Bir yazayım bir daha düzelteyim, tekrar yazayım böyle bir tarzım yok Yazarım, cümle düşüklüğü var mı diye bir kere okurum o kadar. Yazarken hesap yapmam. Bunu yazarsam o kırılır mı, bu üzülür mü diye düşünmem. Bunu yaparsanız zaten ancak vakanüvis olursunuz. ? Aydın İhaneti/ Ümit Zileli/ Günizi Yayıncılık/ 280 s. 852 SAYFA 17