19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B 15 TEMMUZ 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 ‘Günümüzde her şey kopya’ E duardo Galeano anlatõyor: Köle sahibi Thomas Jefferson, özgür- lüğüyle kötü örnek olan Haiti’ye vebanõn mubah olduğunu söylemiştir. Fakat bu şeker üretiminin mahvettiği sö- mürü, devrime ağõr bir miras bõrakmõştõr. Yõllar sefaletten sefalete, diktatörlükten diktatörlüğe geçtikten sonra sömürü ye- rini pirince bõraktõ. Yerli halkõ doyurmak için resmi önlemler alõndõ. Bu kez de IMF ve Dünya Bankasõ eksperleri gereken ön- lemleri kaldõrdõ. Sonuçta Haiti’nin pirinç tarlalarõnda çalõşan köylüler dilenci ol- dular. Çõplak bõrakõlan ülkeden kaçarken Karayip denizinde köpekbalõklarõna yem oldular. Son deprem Haiti’nin ilk mah- voluşu değildir, ilk mahvoluşu Fran- sa’nõn sömürgeciliği sõrasõnda olmuştur ve özgürlüğünü ilan etme küstahlõğõnõ gös- terdiği için Fransa’ya 150 yõl boyunca ha- raç ödemek zorunda kalmõştõr. Heyecanla Eduardo Galeano’nun sö- zünü keserek araya giriyorum: “Bugün aynı Fransa; Haiti’den öz- gürlük vergisi almaya devam eden Fransa, üçüncü dünya ülkelerine, ül- kem Türkiye de dahil, özgürlük ders- leri vermeye kalkıyor” diyorum. Haitililerin istediği tahılı ekmesi yasaklandı Galeano gülümseyerek, kaldõğõ yer- den devam ediyor: Bağõmsõzlõk günahõ, gurur günahõdõr 150 yõl ödetilen. Beyaz lanettir bu yerli- lerin ağzõnda. Haiti’nin kendi toprakla- rõna istediği tahõlõ ekmesi yasaklanõr. Borçlarõ ile topraklarõnõn, yani ülkenin ye- ni sahibi IMF ve Dünya Bankasõ pirinç ekimini de yasaklar ve Haiti pirinci, ABD’den ithal etmek zorunda kalõr. Bu- gün Haiti’nin kendi üretimini koruma hakkõ yoktur, ABD istediğini üretme hakkõna sahiptir. Çünkü her şeyin sahi- bidir, IMF eksperlerinin de sahibidir ve Dünya Bankasõ zaten ABD’nin özel mülküdür. Kim yemeğini yediği tabağa karşõ konuşmak ister ki?! Ülkeniz Türkiye’ye dair bu konuda bir fikir beyan edemem, buzlu rakõ sat- maya benzer bu. Bana ancak siz anlata- bilirsiniz ülkenizde olan bitenleri. La Paz’a, Caracas, Buenos Aires’e gelip havaalanõnda birkaç gazete okuyup her şe- yi bildiklerini sanan Amerikalõ ve Avru- palõ gazetecilere hep karşõ olmuşumdur. Yarõm saat içinde bir kitap yazarlar, as- lõnda bu ülkelere gerçek anlamda inme- mişlerdir. Şartlandõrõldõklarõ gibi kendi kurallarõnõ yazmõşlardõr. Günümüzün eşit olmayan dünyasõnda emperyalist prog- ramlamanõn bir sonucudur bu. Bazõlarõ yo- rum yapar, bazõlarõ yorumlanõr. Bazõlarõ dünyanõn, bazõlarõ kendi sessizliklerinin sahibidirler. Zamanın belleği kurutuldu Ülkemde de yakõn tarih unutturuldu. Za- manõn belleği kurutuldu. Yeni yetişen ku- şaklar yakõn tarihimizde 37 aydõnõn yo- bazlarca yakõldõğõ Sivas katliamõnõ ve ABD kaynaklõ 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerini yeterince bilmiyor. Türkiye ay- dõnlanma yolunda büyük bir fõrsat kay- betti. 70 yõl önce, fõrsat eşitsizliğine kar- şõ kuruldu Köy Enstitüleri, ki babam da bir Köy Enstitüsü mezunudur ve “Güneş Gören Okullar” der onlara. Mustafa Ke- mal Atatürk’ün başlattõğõ, Kurtuluş Sa- vaşõ’nõn içerideki devamõydõ Köy Ensti- tüleri. Atatürk’ün kõrsal kesimdeki kõz-er- kek yoksul köy çocuklarõnõ eğitmek için kurdurduğu eşsiz, Türk buluşu eğitim ku- rumlarõnõn adõydõ. AYNALAR’da bah- settiğiniz Bolivar’õn öğretmeni Rodri- guez’in okullarõ, bana bizdeki Köy Ens- titülerini anõmsattõ. Günümüz Türkiye- si’nde 85 bin cami var. Her 350 vatandaşa bir cami düşerken, 60 bin vatandaşa bir hastane düşüyor. Bir dünya rekoru. Dok- tor ve öğretmen kadrosundan çok 90 bin imam var. Köy Enstitüleri kapatõlõnca, imam hatip liseleri açõldõ. Dini kadrolaş- maya gidildi, ABD’den yönetilen cema- at kapitalizmi medyayõ ele geçirdi. - Türkiye’de hastane sayısından çok cami olduğu gerçeği doğru mu? AKP hükümeti başa geçtiğinden beri iki katõna çõktõğõ söyleniyor. “Bizdeki Köy Enstitüleri uygulamasına benzi- yor. Babam anlatırdı, kendi okul sıralarını, fırı- nı, masayı, tabureyi kendilerinin yaptıklarını. Yaparak ve yaşayarak öğren.” GALEANO - Aynen öyle. Entegre olmuş eğitim sistemi. Günümüzde ise her şey kopya... Dünya bir kazõnõn altõnda kalmõş gibi. Çivisi çõkmõş, bozuk bir dünya. Bozuk, dejenere, seks ve gangster kültürü. Sarhoş insan gibi. Sarhoş insan dünyanõn döndüğü- nü gözüyle gördüğünü sanõr. Çõlgõn bir tanrõnõn ya- rattõğõ dünya gibi. Kendi parçalarõndan boşanmak için yaratõlan bir kültür gibi. Bu nedenle, günümüz- de eğitimin amacõ; bõrakõlan, unutturulan değerleri geri getirmeli, onlar üzerinde yoğunlaşmalõ. Birbi- rinden ayrõ düşen ve düzelmeye çalõşan bir başka ulusal değer de dildir. İnsan kimliğini parçalara ayõrmak ve herkesi ayrõştõrmak insana zarar veriyor. Herkesin alnõna bir etiket konuluyor: Yazar, avukat, fakir, zengin gibi. Edebiyat dünyasõnda da böyle. Ne tür kitap yazõyorsunuz diye soruyorlar bana. Ben, bir tutkuya dönüştürülen ayõrma, sõnõflaştõrma yeri- ne, ortak insanlõk dilini birleştirmek istiyorum. Yine soruyorlar; şiir mi, çocuk kitabõ mõ diye. Bilmiyo- rum. Ben sadece insan birliğinin, insanlõk duygusu- nun belleğini yeniden hatõrlatmak istiyorum. Başka- larõnõn kapõlarõnõn arkasõna giremezsiniz, ama ben edebi dili kullanarak bu edebiyat gümrüğünü kaldõr- mak istiyorum. “Dünyada ve ülkemizde, medya, insanları eğit- mek yerine uyuşturmak, unutmak, sorgulama- mak üzerine programlıyor” diyorum. GALEANO - Size katõlõyorum. Televizyon, kuru- lu düzeni tekrarlayõp duran imgeler ve yankõsõ olan sesler bõrakõr boşluğa; yeryüzünde bunlarõn ulaşa- madõğõ tek bir nokta yoktur. Bütün dünya kötü dizi- lerin bir banliyösü gibidir, bizler ithal malõ duygu- larõ, bir konserve misali tüketirken, hayatõ oluştur- mak, düşünerek, paylaşarak yaşamak yerine salt izlemek üzere şartlandõrõlan televizyon çocuklarõ yetiştiriyoruz. Latin Amerika’da ifade özgürlüğü, birkaç radyo istasyonunda ve yerel gazetelerdeki protestolarda bulunmak hakkõndan ibarettir. Poli- sin kitap yasaklamasõna gerek kalmadõ ki, fiyatlarõ kitaplarõn yasaklanmasõna yetebiliyor.” ‘Dünya kötü dizilerin bir banliyösü’ Latin Amerika’da insanlar ‘bağõmsõz’ değiliz derler. ‘İspanyol sömürgeciliğinden bağõmsõz doğduk ama kendi aklõmõzla düşünemiyor, kendi kalbimizle hissedemiyoruz çünkü her şeyi ithal ediyoruz’ diyorlar Bolivar, yeni sahiplerin egemen gücüne karşıydı. Bağımsız olmamız gerekirdi. Eğer gerçekten bağımsızsan, neden ABD ve Avrupa mallarını kullanıyor, kopya ediyorsun? Kopya edeceksen en önemli şey olan kendini kopyala. Başkası tarafından keşfedilen şeyi kopyalama, kendin keşfet! Yoksa kaybolur gideriz. Rodriguez, Peru, Kolombiya, Venezüella ve Bolivya’da kurduğu okullarda bırakılan değerleri yeniden evlendirmeye çalıştı. Eller ve beyinler gibi. ‘Kendin keşfet yoksa kaybolursun’ G aleano devam ediyor: Bolivar’õn ho- casõ Rodriguez’le Atatürk arasõnda çok ortak şey var sanõrõm. Bolivar Atatürk’ten 100 yõl önce yaşadõ. Günü- müzden yaklaşõk 200 yõl önce Bolivar ve Rodriguez gerçeği görüp yazmõşlardõ. Hâlâ yaşayan bir gerçektir bu. Sanatõn zamanõn yaralarõnõ saran ölümsüz gücü gibi. Günü- müzde insanlar, yarõm saat, bir hafta, bir ay gibi zaman dilimi içinde kaybolup gidiyor- lar. Sanat böyle değildir. Her zaman geçer- liliğini korur. Mesela, Latin Amerika’da insanlar “bağımsız” değiliz derler. ‘İspan- yol sömürgeciliğinden bağımsız doğduk ama kendi aklımızla düşünemiyor, ken- di kalbimizle hissedemiyoruz çünkü her şeyi ithal ediyoruz’ diyorlar. Bolivar, ye- ni sahiplerin egemen gücüne karşõydõ. Ba- ğõmsõz olmamõz gerekirdi. Eğer gerçekten bağõmsõzsan, neden ABD ve Avrupa mal- larõnõ kullanõyor, kopya ediyorsun? Kopya edeceksen en önemli şey olan kendini kop- yala. Başkasõ tarafõndan keşfedilen şeyi kopyalama, kendin keşfet! Yoksa kaybolur gideriz. Rodriguez, Peru, Kolombiya, Ve- nezüella ve Bolivya’da kurduğu okullarda bõrakõlan değerleri yeniden evlendirmeye çalõştõ. Eller ve beyinler gibi. Entelektüel beyinle iş yapan ellerin evliliği gibi. Kõz ve oğlan çocuklar, çocuklar ve anne babalarõ- nõ beraber eğitmek gibi. Nasõl yazõlõr, nu- maralar nasõl kullanõlõr, ev nasõl inşa edilir, marangozluk, tarla nasõl ekilir gibi beceri gerektiren el sanatlarõnõ öğretmek istedi.Ve her kõz veya oğlan çocuğu istediği dalõ öz- gürce seçebilir, özgürce düşünebilirdi. Hem elini hem beynini kullanõrdõ. Günü- müz Latin Amerika’sõnda ise insanlar aç- lõktan ölüyor çünkü üstünde yaşadõğõ top- rağõ işlemesini maalesef bilmiyorlar. SÜRECEK HAYAL ve GERÇEK KÜRŞAT BAŞAR Ben de Mağdur Olmak İstiyorum Yalnız bizde değil, dünyada da mağdur edebiyatı her zaman işe yarıyor. Bunun en somut örneği de Kıbrıs. Jennifer Lopez’in Türk tarafındaki bir otelin açılışı için konser vereceğini ilk duyduğum gün, gelemeyeceğini söylemiştim. Çünkü Rum lobisinin buna izin vermeyip kıyametleri kopartacağından hiç kuşkum yoktu. Öyle de oldu. Aynı şeyi Türkler yapsa bizde bile faşist, ırkçı, barış karşıtı diye nitelenirdi oysa. Aslında çok basit bir gerçek var, ama kimse bunu görmeye yanaşmıyor. 1974 yılında Türkiye adaya çıkarma yaptı. Bunu da, uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan garantörlük hakkına dayanarak ve türlü görüşmelerden sonra yaptı. Yapmasaydı, tıpkı 63’teki gibi Rumlar yine adadaki Türkleri katletmeye başlayacaktı. Ondan sonra Filistin’deki gibi, diplomatik görüşmeler, bitmek bilmez toplantılar, kınamalar sürüp gidecek, ama sonuçta Türklerin elindeki topraklar alınacak, zaten 1963-68 arasında sıkıştırıldıkları gettolarda iyice perişan bırakılacak, ikinci sınıf yurttaş olarak tümüyle Rum yönetiminin insafına terk edilecekler, bir işe yaramaz Birleşmiş Milletler’den medet umacaklardı. Peki sonra ne oldu? 1974 harekâtının ardından Türk tarafına ambargo uygulanıyor. Buna karşılık Rum tarafı inanılmaz gelişti. Şu anda dünyanın belki de en zengin ülkelerinden biri haline geldi. Nasıl olduysa tek taraflı olarak Avrupa Birliği’ne de kabul edildi. Kıbrıslı Türkler yıllar boyu yaşadıkları çileler, başlarına gelen felaketler, katliamlar, baskılar yetmezmiş gibi kurtuluşun bile keyfine varamadı. Tümüyle Türkiye’nin desteğiyle yaşamaya, kendi yağında kavrulmaya çalıştı bunca yıldır. İşin ilginç yanı, Kıbrıs Barış Harekâtı’na kadar adada çatışma hiç bitmemişti. Rumlar önce İngilizlerle kavgaya tutuşmuştu. Sonra kendi aralarında çatışmalar yaşandı. Sonra Türklere saldırdılar. Yıllar yılı ada sürekli çatışma haberleriyle dünya gündemine geldi. Harekâtın ardından sınırlar kesinleşti. Kimse kimseyle kavga etmez hale geldi. Aslına bakılacak olursa adadaki sorun çözüldü. Ölen yok, kalan yok, çatışma yok, silah satışı yok, İngilize, barış gücüne, şuna buna da ihtiyaç yok. Ama ne gariptir ki uluslararası kamuoyuna bu durumu anlatmak mümkün olmadı. Bir tarafta inanılmaz zengin, gelişmiş, Avrupa Birliği üyesi Rumlar, öte yanda tanınmayan bir devletin zor geçinen insanları. Bu nasıl mağduriyet? Eğer geçmişin hesabı verilecekse, o zaman bu geçmiş niye 1974’ten başlıyor da 1960’lardan başlamıyor onu da anlamak mümkün değil. ABD, kendisiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan, topraklarında hiçbir hakkı bulunmayan, kendi vatandaşlarının da yaşamadığı ülkelere savaş ilan ediyor, gidip işgal ediyor. Buna karşı kimsenin sesi çıkıyor mu? Çıksa ne olacak? Biz tümüyle haklı olarak ve hatta geç kalmış olarak kazandığımız zaferin bir de bedelini ödüyoruz yıllardan beri. Onun için ben de artık “mağdur” olmak istiyorum. [email protected] Eduardo Galeano ile başkent Montevideo’daki kahve Bacacay’da konuştuk. Bütün dünya kötü dizilerin bir banliyösü gibidir, bizler ithal malı duyguları, bir konserve misali tüketirken hayatı oluşturmak, düşünerek, paylaşarak yaşamak yerine salt izlemek üzere şartlandırılan televizyon çocukları yetiştiriyoruz. Vuvuzelalı basın toplantısı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Başbakan Tayyip Erdoğan’õn “MHP tabanõna dil uzattõğõnõ” öne sürerek, “Fitne fesat politikasõ bir Başbakan’a yakõşmõyor” de- di. Başbakan Erdoğan’õn sözlerini “vuvuzela”ya ben- zeten Vural, yanõndaki bir görevliye vuvuzela çaldõrdõ. Osmanlı Hanedanı vakıf kuruyor İstanbul Haber Servisi - Padişah 5. Murad’õn torununun torunu şehzade Osman Selaheddin Os- manoğlu, Osmanlõ hanedanõ üyelerini bir çatõ altõn- da toplayacak vakõf kurmak istediklerini söyledi. Os- manoğlu, “Vakõf inşallah bu sene kurulacak. Osman Bayezid Efendi başkan olmayõ kabul etti” dedi. Yunanlıya Türk yoğurdu tazminatı STOCKHOLM (Cumhuriyet) - İsveç’te, Lindahls süt ürünleri firmasõ tarafõndan “Türk yo- ğurdu” adõ altõnda üretilen yoğurdun kabõ üzerinde fotoğrafõ izinsiz kullanõldõğõ gerekçesiyle tazminat ta- lebinde bulunan 77 yaşõndaki Yunanlõnõn 160 bin Av- ro’dan fazla tazminat kazandõğõ bildirildi. LYS sonuçları bugün açıklanıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Üniversi- te adaylarõnõn katõldõğõ Lisans Yerleştirme Sõnavla- rõ (LYS) sonuçlarõ bugün saat 10.30’dan itibaren in- ternetten açõklanacak. Sõnav sonuçlarõ saat 10.30’dan itibaren “http://lys.osym.gov.tr” ve “http://lys2010. osym.gov.tr” adreslerinden öğrenilebilecek. İstanbul Üniversitesi Nobel’e hazır İstanbul Haber Servisi - İstanbul Üniversite- si (İÜ), Türkiye’de ilk kez başlatõlan ve Nobel ödü- lü alma potansiyeli olan bilim insanlarõnõ Türkiye’ye kazandõrmayõ amaçlayan 10-18 yaş arasõ 510 çocuk ve gencin katõldõğõ “İÜ Çocuk Üniversitesi Uygulama ve Araştõrma Merkezi” adlõ sosyal sorumluluk pro- jesini hayata geçirdi. Söz konusu çocuklar ve genç- ler Bodrum’da felsefe kampõna katõlacak ve bilim insanlarõ ile arkeolojik kazõlarda yer alacak. Fotoğraf:NECATİSAVAŞ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle