19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Aşkın düşünürü Arthur Schopenhauer: Put kıncı bir düşünür Felsefe tarihinde insanlığın sıçramalar gerçekleştirdiği izlenimi veren düşü- nürler var. Kendinden sonraki düşünürlere yeni patikalar açan, kalıplardan çık- ma biçimleri sunan, düşüneni teşvik ya da tahrik eden insanlardır onlar. Mo- dern felsefi yaklaşımlar, özellikle Heidegger, Nietzsche, Foucault ve Derrida gibi put kırıcı olarak nitelendirilen düşünürleri irdeleme eğiliminde. Bu isimlerin ya- nına put kırıcılık anlamında onların öncülü sayılabilecek bir isim daha eklenebi- lir: Schopenhauer. Kendi döneminde beklediği ilgiyi çok geç bulabilmiş bu adam, son zamanlarda üzerinde çokça konuşulmaya başlanmış bir düşünür. 0 da felsefi anlamda kendisini en çok kışkırtan ve düşündüren ismin Kant olduğu- nu kabul ederek yola koyulur, ancak vardığı sonuçlar itibarıyla kimi zaman Hint misti- sizmine kimi zaman aşırı maddeciliğe kayan görüşleriyle çok farklı bir yol çizer. özel- likle ahlak sahasında insana dair söyledikleri derinliğine varan kafalar için sersemleti- ci bir etkiye sebep olabileceği gibi alışkanlığın rahatını bozduğu için kabul görmeye de bilir. Ama düşünmek rahatsızlık verici olabillr, kuytuları sığ sulara tercih edenler için. a Çiğdem UTLU S chopenhauer'in ilk ve esas derdi, insanın dünya ile ilişkisini belirleyen değer- lerdir. Bu ilişki, nasıl ve hangi vasıtayla kurulur, nereye dayanır? İnsanın dünyada olma- sınm bir anlamı vc crcği var mı- dır? İnsan bu sorıılara verdiği cevaplara dayanarak şimdiye ka- dar kendini nasıl konumlandırmıştır? Bu konumlandırmadaki eksiklik ne- dir? Peki, olması gerekcn nedir? Schopenhauer, kendi cevaplarını ve- rirken yararlandığı ilk kaynak Kant'ın kurduğu sistemli paradigmadır. Kant bu ilişkinin temelini epistemolojik bir düşünme üstüne kurar. Schopenha- uer, üstadınm vardığı sonuçları değer- lendirip ona birtakım eleştiriler getir- se de yöntem olarak özelÜkle temel kavramlar konusunda yine ona başvu- rur. Ancak Schopenhauer, merkeze kendisi için anahtar kavram olan "ira- de"yi yerleştirir. İradeyi bütün varlı- ğa atfeder ve insanda iradeyi ve aklı da birbirinden ayn tutar. "Schopen- hauer'in böylelikle irade ve akıl ara- sında kurduğu ilişki onun bu tek ve temel düşüncesinin en önemli özelli- ğidir ve bütün felsefesi içerisinde çok büyük rol oynar. Akıl der, açılımının belli bir aşamasında iradenin hizmet- kârı olarak doğar: irade madde biçi- mine bürünür, madde bir organizma- ya tahavvül eder, organizma beyne te- kâmül eder ve beyinden akıl inkişaf eder. Akıl böylelikle ikinci hatta üçüncü sırada yer alan bir hadisedir" (s. 70). -KENDİNDE ŞEY" SORUNSALI İnsan dünyayı algılayıp anlamlan- dırmayı akılla yapar, günümüz episte- molojisi için de kabul gören bu ifade iradenin akıl tarafından yönlendirile- bileceğidir. Ancak Schopenhauer, ge- nel kabulün aksine iradenin akıl üze- rinde hükümran olduğunu söylüyor. Ama onun irade dediği şey basit bir istenç değil. Schopenhauer, saf irade- nin akıldan yoksun olduğunu ifade eder: Hayvan canını korurken akla göre hareket etmez, çiçeğin filizlen- SAYFA 4 mesinde akıl yoktur ancak irade var- dır ona göre. insanın yararlı olduğunu bildiği bir şeyi sadece bu nedenle ye- mek istemesindeki irade değildir onun kastettiği. Ancak yaşamını sür- dürmek için yemesi böyle bir iradedir. Öyle ki Schopenhauer fenomenal ala- nın da smırlannı zorlayan kavram ola- rak iradeyi görür vc göstcrir. Kant'ın episıemolojisindeki en önemli tespit- lerinden biri insanın sadece görünüş- leri bilebileceğidir ancak görünüşleri aşan ya da onların en derininde yatan "kendinde şey" akılla kavranamaz, bi- linemez ve Kant'a göre bu bilginin sı- nırlarını belirler. "Kendinde şey bili- nemez, çünkü o bir bilgi konusu değil fakat en iç özü itibarıyla iradedir. tste- me bilincimiz kendinde şey hakkında edinebileceğimiz yegâne bilgidir. Fa- kat 'irade' ile Schopenhauer 'en dar anlamda sadece istemeyi ve tasarlama- yı değil, fakat aynı zamanda, mücade- İe etmeyi, arzulamayı, çekinmeyi, sa- kınmayı, umut etmeyi, korkmayı, sev- meyi, nefret etmeyi kısaca doğrudan keder ve mutluluğumuzu, arzu ve nef- retimizi oluşturan her şeyi' kasteder" (s.,156). Özellikle "kendinde şey"in biline- mezliği daha önce felsefe tarihinde başka kavramlara bağlı olarak karşı- mıza çıkabilir. Bu biçimdeki bir arayış insanı hep metafizik alana sürükler. Aşkın bir hakikat ideali, evrenin sırn- nı taşıyan, bütün varkğın kendisine dayandığı bir ilk nedene duyulan ihti- yaçtır. Schopenhauer, insandaki ne- densellik tutkusunun bu sebeple akla değil yine bu biçimde bir metafiziğe dayandınlacağını savunur. Ancak o bu metafizik kavrayışın zorunlu sonu- cunun hep düşünüldüğü gibi teizm olmayacağını da ifade etmeye çalışır. HAYAT BİR GÖREVDİR... Schopenhauer, iradenin insan dav- ranışlan altında yatan esas dayanak olduğunu, insanın bir akıl varlığından daha çok bir irade varlığı olduğunu ve bunun, insanın dayanılmaz trajedisini başlattığını söyler. İnsan için iradenin ortaya çıkışı bir hedefe yönelimle baş- lar. Hedef bir kez belirlendikten son- schopen- hauer, bu dünyaya bağlanan İnsa- nın mutsuz olmaya mahkûm oldufiu gercefilnl kabullenmekle l$e ba$lamak gerektiOlnl savunur. ra ona ulaşmak için her cefaya katlanan insan için istemenin sonu yoktur, he- defler tükenmez. Bir şeyi elde etti- ği anda onu kaybetmeye başlamıştır zaten insan, ya da onu kaybctmenin korkusuııa küle ulmuşlur. Dulaylsiyİa irade, özgürlük ve köleliktir. İnsan ya- şar, yaşamak için ister, istediği için sa- vaşır, czcr, yok eder, akıl kötü oldu- ğunu söylediği halde, insan eyler, ey- lediklerinden utanır, kendinden nef- ret eder, acı çeker. "Dünya bizi mutlu edecek şekilde tanzim edilmemiştir ve mutluluk hayatın gayesi değildir. Do- ğuştan getirilen tek bir hata vardır, Schopenhauer dokunaklı bir dille ifa- de eder, bu da burada mutlu olmak için bulunduğumuzdur. Hayat bize farklı bir ders öğretir- hayatın ıstırap- lan bize farklı bir ders verir. Ölüm kaçınılmaz. Hayat onun gözünde bir zevk değil, fakat bir görevdir" (s. 257). YAŞAM BİR TRAJEDİ Düşünce tarihi dünyanın mükem- mel bir uyum içinde yaratılmışlığın- dan bahseden öğretilerin hâkimiyetin- de. Kutsal kitaplar da genelde dünya- nın kusursuzluğu ve insanın yaratılan- lann en şereflisi olduğu öğretisi (bir- takım farklarla da olsa) mevcut. Oysa Schopenhauer, insanın ne yaparsa yapsın acıya yazgılı olduğunu ifade eder. Dünyadaki adaletsizliğin ve ku- surun bir kaynağı da ölüm ona göre; insanın öleceğini bilerek yaşamak zo- runda oluşu, varhğırun asıl trajedisi. Yaşam bir trajedi, ölünceye kadar sü- recek bir trajedi, bu hep böyle kala- cak ona göre; insanlık nayaûni kurdu- ğu o kutlu ülkeye ulaşamayacak hiçbir zaman. "Bir bütün olarak dünyanın bir amacı yoktur. İradenin sebebin- den, kendisine doğru çabaladığı bir hedeften söz etmek mümkün değil- dir" (s. 175). Schopenhauer, dünya- nın uğruna adandığı kutsal erek dü- şüncesinin dışına çıkarak bir yerde "kutsal hakikat" ya da "amaca g ^ uygun yaratılmış dünya" tasan- %SH*> C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1065
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle