19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
PERİHAN ERGUN İstanbul CHP İl Merke- zi’ndeki 13 Temmuz 2010 gü- nü partiye coşkulu katılımı özetlemeye, yaşantılarım eşli- ğinde anlatmaya çalışacağım. Çocukluğumda İzmir’de ya- şarken aile büyüklerimden öğ- rendiklerimle söze gireceğim. 1915’te İzmir’in Yunan askerlerince işgaliyle dedemizin Frenk mahallesindeki işyeri (şimdiki Kültür Park) ve Asansör üstündeki evleri gasp edilince ailem perişan duruma düşmüş. Dede dostu Çakır Mehmet Efe’nin eşiyle kızının yakın ilgileriyle aileden kalabilen anneannem, 16 yaşındaki Rüştiye öğrencisi küçük dayım ve 6 yaşındaki annem, Bayındır’ın Yörük köyü olan Hasköy’de barınmaya alınırlar. Kurtuluş Savaşımızda Meçhul Asker olan büyük dayımdan sonra küçüğü de Efzon kurşunuyla dizinden yaralanarak kangrenle yaşamını yitirince soyumuzdan yalnızca annem ile annesi yaşamda kalabilir. Onlara 9 Eylül 1922’de zaferle İzmir’den düşmanın denize dökülüşünü görmek de nasip olur. Bu nedenlerle Mustafa Kemal’le askerleri onların hep kutsalıydılar. Kurtuluş’tan Kuruluş’a geçildiğinde 6 Ok’ta anlamının özetlendiği aydınlanmanın ışığında Mustafa Kemal’in oluşturduğu CHP onların, eklenerek babamın yuvası olmuş, yaşamları boyunca bu destansı öykülerle benim de mayamı kabartmışlardı. 12 Eylül 1980 darbesinde siyasi partilerin kapatılmasından CHP de payını almıştı. Tüm parti başkanlarıyla milletvekilleri de bu yıkıcılıkta görevden düşürülüp sürgün edilmişti. “ABD’nin çocukları!” görevlerini yerine getirip TBMM’nin yok edilmesini sağlamışlardı. Ben o dönemde İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nde özel öğretim kuruluşlarının müdür yardımcısı olduğum görevimden alınarak, kutsal saydığım öğretmenliğimin kadrosu ile kıdemim aşağı çekilerek, darbenin mağdurları arasına -daha sonra Danıştay’ca hakkım saptandı- katıldım... Bir süre sonra siyasi yaşama geçilmeye başlandığında, merhum Sayın Gürkan’ın genel başkanlığında HP, Sayın Erdal İnönü’nün genel başkanlığında da SODEP oluştu. İki sağduyulu genel başkan aynı ilkelerle kurulan partilerin birleşmesine öncülük ederek, Sayın Gürkan’ın özverisiyle İnönü’nün genel başkanlığında SHP adıyla siyasete soyundular. Çağrılar üzerine ben de partinin üyesi oldum. Sayın Hasan Fehmi’nin, E. Karakaş’ın il başkanlıklarında kadın komisyonları başkanlığını çok çalışkan partili arkadaşlarımla sürdürdüm. Bu çalışmaların en önemlisi partinin yönetim kurullarında yüzde yirmi beş oranında anayasa gereği erkeklerle eşitlikte bulunulması kaydıyla ‘kadın kotası’nı İnönü’nün katkılarıyla getirmemiz oldu. İlk genel seçimde tüzüğümüze giren bu kota sayesinde 44 kişilik parti meclisinde 11 kadınımıza da yer verildi. Gene 90’ların bu SHP Parti Meclisi’nde ülke sorunlarını kapsayan 11 kitapçık, Türkçe, İngilizce ve Fransızca olarak üretildi. Bunların içinde ilk kez Kürt sorunlarını kapsayan kitapçık da vardı. Gene ilk Kürt kökenli milletvekili adaylarını listesine alarak, Meclis’e sokan, ışıklar içinde yattığına inandığım Sayın Erdal İnönü değil mi? Yaşantımdaki bu serüvenler nedeniyle dostların sıkça CHP’ye dönmemi istemelerine karşın kurucusu olduğum SHP’den ayrılmayı bunca zamandır içime sindirememiştim. Sayın Baykal’a oynanan malum komplo nedeniyle etik yapısı gereği genel başkanlıktan istifasından sonra (kendisini eleştirmemle birlikte nitelikleri nedeniyle hep saygı duymuşumdur) Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu zor görevi kabulünden de halka yakın duruşunu, izlediklerimce bildiğimden memnuniyet duydum. Başkanlığa gelir gelmez hemen yollara düşerek, halkımızın yaşam sorunlarının oluşturduğu dertlerine yaklaşımı bu inancımın kanıtı oldu. İşte bu koşullar içinde eski partidaşım Kamer Demir’in 10 Temmuz günü CHP İl Başkanlığı’ndaki katılımlarda benim de olmamı istemesine “peki” dedim. Daha önceki yazımda da değindiğim gibi Sevgili Berhan Şimşek’in il başkanı oluşunu sanatçılığı yanında halkın sorunlarını da ciddiyetle izlediğini bildiğimden eski dostlarla hasret giderici de olan toplantıya, partiye katılmak kararıyla gittim. O günkü katılım 700 iken bugünkü haberlerden 1000’i aştığını öğrenerek çok sevindim. Referanduma “hayır”la hayırlı olsun diyorum... CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Kıssadan Hisse!.. Şu tesadüfler (ve de benzeyişler) zincirine bakın… Alman polisi, Hamburg, Hessen ve Kuzey Ren Vestfalya eyaletlerindeki IHH’nin ( Uluslararası İnsani Yardım Teşkilatı) bürolarına baskın yaptı. Birçok bilgi ve belgeye el koydu... Deniz Feneri Derneği de Nisan 2007’de aynı baskını yaşamıştı. Derneğin Almanya temsilciliğiyle depolarına baskın yapılmış, birçok bilgi ve belgeye el konmuştu. Almanya IHH ile Türkiye’deki IHH arasında şu anda organik bir bağ görünmüyor. Ancak bu iki İHH, 1992 yılında Freiburg’da tek bir dernek olarak kurulmuştu. Beş yıl birlikte çalıştıktan sonra ayrıldıkları biliniyor. Almanya Deniz Feneri Derneği ile Türkiye Deniz Feneri Derneği de sürekli olarak ayrı dernek olduklarını iddia ettiler. Ancak iki derneğin bağış kampanyaları aynı ekranda, Kanal 7’nin hem Türkiye, hem Avrupa programlarında, aynı anda, birlikte yapılıyor, telefon ve banka hesapları aynı ekranda birlikte gösteriliyordu. IHH’nin internet sitesi bloke edildi. İsminin ve logosunun kullanımı yasaklandı. İddiaya göre IHH, Hamas örgütüne 6.6 milyon Avro maddi destekte bulundu. Almanya’da faaliyet gösteren İslam Toplumu Milli Görüş Vakfı ise yasaklama kararını kınadı. Alman istihbaratına göre bağışların büyük kısmı Milli Görüş camilerinde toplandı. IHH ile Milli Görüş arasında organik bağ saptanamadı ama IHH çalışanlarının büyük bölümü aynı zamanda Milli Görüş hareketinde yer alıyor ve bu hareketin liderliği ile yakın temas içinde. Almanya Deniz Feneri Derneği de tamamen yasaklanmış, hem dernek hem de Avrupa Kanal 7 yönetiminde ve muhasebesinde yönetici konumunda olan kişiler tutuklanmıştı. Derneğin, topladığı 41 milyon Avro’nun 18 milyonunu yasadışı yollardan Türkiye’ye yolladığı saptanmıştı. O tarihte de ilk başlarda birtakım protestolar yapılmış, sonrasında deliller karşısında sus pus olunmuştu. Daha enteresan olanı; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Cuntz’a, “bu iş niçin bu kadar uzadı” diye sormasıydı!.. Almanya IHH operasyonu yeni başladı, ama giderek büyüyor. Almanlar işi uzatmaz; yakında ne olup bittiğini, işin nerelere uzandığını tüm verileriyle ortaya koyar, büyük olasılıkla davayı da açarlar... Almanya Deniz Feneri davası ise 2 yıl önce, birkaç hafta içinde sonuçlandırıldı. Derneğin ve Kanal 7’nin yönetiminde yer alan kişiler çeşitli hapis cezalarına çarptırıldılar. Davanın hâkim ve savcısı, “asıl failler Türkiye’de” diyerek ismiyle, cismiyle suçlu gördükleri kişileri işaret ettiler. O zaman ki RTÜK Başkanı Zahid Akman, Kanal 7’nin patronu Zekeriya Karaman başlıca failler olarak gösteriliyordu. Aradan 2.5 yıl geçti, Türkiye’de soruşturmayı yürüten Ankara Başsavcılığı yasak koyduğu için ne olup bittiğini bilmiyoruz... İnşallah öğreneceğiz… - İşte size iki ayrı dernek, iki ayrı öykü… Kıssadan hisse ise size kalmış!.. Bir Yurtsevere Mektup (70) Sevgili kardeşim Balbay, Türkiye yine gerginliğin zirveye çıkacağı bir sürece doludizgin girmiş bulunuyor. 12 Eylül’e dek referandumla yatıp, referandumla kalkacağız gibi görünüyor!.. Tabii arada ne türden oyunlar, provokasyonlar dönecek şimdiden öngörmek olanaksız!.. Demokrasi, özgürlük adı altında dayatılan faşizmi, kurulması düşlenen diktatörlük rejimini halka anlatma görevi ve sorumluluğu yine yurtseverlere düşüyor, doğal olarak... Türkiye’nin dört bir yanını dolaşıyoruz. Görülmemiş bir yoksulluk hüküm sürüyor coğrafyanın her yerinde. Ama o alışılageldik umutsuzluk, bitkinlik yok!.. Yerini umut, öfke ve kararlılık almış... Bu düzenden, bu aldatılmışlıktan bir an önce kurtulma isteği sarıp sarmalamış insanları... Her yerde seni, sizi soruyorlar. Vicdanlar kanıyor, sevgi ve gözyaşıysa sel olup akıyor. Bu ülkenin her yerinde, pırıl pırıl milyonlarca insan aynı isteği haykırıyor: “Özgürlüğü ve kurtuluşu birlikte kutlayalım.” Seni ve tüm yurtseverleri sevgiyle kucaklıyorum… e-posta: [email protected] CHP’de İnançlı ve Coşkulu Katılım!.. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 15 TEMMUZ 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Recep, MHP ve BDP ile görüşmüyor. Yarı kapalı açılım! Miting Gülfatma Carlık: “Recep anayasa mitingi yapacakmış. Halka gerek yok, koruma ordusu meydanı doldurur!” Seviye Ertan Somunkıran: “Onun bunun dizinin dibine çökmekte talimli olanlar için, çömelme bir seviyedir.” Mirasyedi Avni Kurtuldu: “Mirasyedi AKP sata sata bir şey bırakmadığı için İstanbul, Dünya Kültür Mirası listesinden çıkartılıyor!” YağmurDeniz CHP etnik siyaset batağında mı? TÜBİTAK gibi AKP’nin kontrolünde bir kurumda çalıştığı için adı bizde saklı kalsın sosyal demokrat bir mühendis, CHP’ye ilişkin bir çekinceden söz ediyor: “Türklük ortak değeri bilincinin altında herkesin birleşmesi kimsenin etnik aidiyetini küçümsemez, eskitmez, zedelemez. Ama nedense Türkiye'de aydın olabilmek için etnik aidiyetler üzerinden siyaset yapmak, analiz yapmak moda oldu. Güzelim Anadolu’yu etnik mezarlığa dönüştürdüler. Bunu yaparken demokrasi ve özgürlük adı altında en güzel kelimeleri araç olarak kullandılar. Ve maalesef bu tuzağa Anadolu’da emperyalizme tüm yolları kapatan siyaset ve devlet paradigmasını geliştiren Mustafa Kemal'in partisi CHP bile düştü. Kemal Kılıçdaroğlu’nun aydın ve ilerici bir demokrasiyle CHP’yi yönettiğini ispatlamak için egemenlerin dayattığı Türkiyelilik kavramını kullanmak yerine emek bazında sınıfsal çelişkileri kullanarak millet bilincini geliştirmesi gerekirdi. Kürt’ü, Türk’ü, Çerkez’i zengin olanı keyifle yaşarken alt sınıftaki emeği gasp edilenleri etnik siyasete değil sınıf siyasetine çekmeliydi. Ama bunu yaparken, Mustafa Kemal'in her defasında ağzından eksik etmediği Türk milleti sözünü korkmadan, yadsımadan kullanmak gerekir.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” CİVANIMIN padişahı, İslam âleminin son halife adayı, adeta ikinci peygamber, Arapların kahramanı, Suudilerin gururu, Yahudilerin korkulu rüyası, Amerikalıların eşbaşkanı, Kürtlerin açılımcısı ve Ergenekon dalgalarının birincil savcısı Fatih Sultan Recep, istediği “yargı reformu”nu henüz yapamadı ama siyasi baskılardan başı dönen yargı yapabileceği en büyük “reform”u kendisi yapmaya başladı! Ortada bir iddia var... Aynı iddiaya ilişkin iki dava! Hatta üç dava... Özel yetkili sivil savcı, hükümeti devirmek için hazırlanmış bir plandan söz ediyor. Askeri savcılık aynı plan için “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarını zedelemeyi amaçladığını” söylüyor. Sivil dava özel yetkili mahkemede görülüyor. Askeri dava askeri mahkemede açılıyor... Bir davada “sanık” durumunda olanlar öteki davada “mağdur” olarak tanımlanıyor. Aynı davanın bir oturumunda hesap sorulan, aynı davanın öteki oturumunda hesap soran oluyor! Askeri savcılığın iddianamesini Genelkurmay Askeri Mahkemesi reddediyor ama Hava Kuvvetleri Askeri Mahkemesi savcıların itirazını haklı bulunca Genelkurmay Askeri Mahkemesi iddianameyi kabul etmek zorunda kalıyor. Görüldüğü gibi henüz yapılmamış “reform” sadece sivil mahkemelerde değil askeri mahkemelerde de kendini gösteriyor ve Hava Kuvvetleri, Genelkurmay’ın üstüne çıkıyor. Genelkurmay Başkanı da gözlem alanını genişletmek için olaya biraz yukarıdan örneğin mesela damdan bakıyor! Yaz sıcaklarında yağmur yağıyor, seller akıyor! Sivil savcı “hükümeti devirme belgesi”nin Genelkurmay’da imha edildiğini söylüyor; askeri savcı ise “ordu ile milletin arasını açma belgesi” adını verdiği aynı belgenin Genelkurmay’da imha edilmediğini iddia ediyor. Özel sivil savcı da askeri savcı da “ belge” üzerinde ortak bir noktada buluşuyor: Belgenin imzası ıslak! Türkiye henüz yapılmamış “yargı reformu”nun dayanılmaz keyfini yaşıyor: Yağmur yağıyor, seller akıyor; Arap kızı camdan bakıyor! Keyif HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Yõldõz falcõsõ. 2/ Cõlõz, zayõf... “Türkçem benim - -- bayrağõm” (F. H. Dağlarca). 3/ Film- lerde kendine tutu- lan erkekleri mah- veden güzel ve acõ- masõz kadõn tipi... Romanya’nõn plaka imi. 4/ Ensiz... Har- man kaldõrõldõktan sonra yerde kalan toprak, çöp ve samanla karõşõk tahõl taneleri. 5/ Boğanotundan çõkarõla- rak hekimlikte kullanõlan zehirli bir madde. 6/ İşve, cilve... Kuş kanadõnõn bü- yük tüyü. 7/ Parola... Bir işin yapõlmasõnõ yasakla- ma... Boru sesi. 8/ Gözde sarõya çalar kestanerengi... Uzaklõk işareti. 9/ Bir el- çiliğe bağlõ uzman... “Git, defol” anlamõnda argo sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gaziantep ve Diyarbakõr yöresinde dokunan bir tür ku- maş. 2/ Şöhret... Kõsõrlõk, verimsizlik. 3/ Genellikle bu- nalõmla beliren ruhsal kaynaklõ sinir hastalõğõ... Bir no- ta. 4/ “En sinsi bir --- gibidir geçmeyen zaman” (Yahya Kemal)... Bir tür börülce. 5/ Belin yan tarafõna asõlan eğ- ri Arap kamasõ. 6/ Bir buluşun bir kimseye ait olduğunu gösteren belge. 7/ Duman lekesi... Lisan... Tarlalar ara- sõnda sõnõr çizgisi olarak kullanõlan ekilmemiş bölüm. 8/ Bir madenin dövüldüğü zaman gösterdiği yayõlma özel- liği. 9/ Domates, baharat gibi şeylerle hazõrlanarak kimi yemeklerin üzerine dökülen terbiye... Kiraz rakõsõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 R İ V İ E R A H İ N E K A R D A V E K İ L M E Y İ K İ A B A R A E L A L E İ L R A B E Z E İ A R M A E C E D E R İ E R G H A Y A L İ G E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle