19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
LEYLA TAVŞANOĞLU P rof. Dr. William Black şirket içi yolsuzluklarla mücadele uzmanõ bir hukukçu. İstanbul’da Yeditepe Üni- versitesi Hukuk Fakültesi’nde konusuyla ilgi- li bir konferans verdi. Dünyanõn çeşitli bölge- lerinden ve ABD’den şirket içi yolsuzluklarõn nasõl yapõldõğõnõ söylerken kendi geliştirdiği “güdümlü yolsuzluk” kavramõ konusunda da çarpõcõ anekdotlarõnõ anlattõ. İstanbul’dan sonra Paris’e uçtu. Küresel ekonomik krizin etkileriyle ilgili bir konferans verdi. Fransõz Senatosu’nu krizle mücadelede uluslararasõ işbirliğinin rolüyle ilgili bilgilendirdi. Prof. Black’i dinlerken bu yolsuzluk filmlerini dö- ne döne seyrettiğimi düşünüyordum. - “Banka Soymanın En İyi Yolu Banka Sahibi Olmaktır” isimli kitabı yazmaya sizi iten nedenler neydi? W.B. - 1980’ler ve 1990’larda ABD’de ya- şanan en kötü finans skandalõndan esinlen- dim. Özellikle ekonomistler bunun neden patlak verdiğini anlayamamõşlardõ. Bunu faz- la risk almaya ya da kötü kadere bağlõyorlar- dõ. Ben ve benim gibi düşünenler ise buna “otopsi krizi” ismini takmõştõk. Bu tabii ki bir teşbihti. Banka batmasõnõn nedenlerini dikkatle araştõrdõk. Sonunda bunun nedenini bulduk. İş yatõrõm kuruluşunun başõndakine bağlõydõ. Yani yatõ- rõm kuruluşunun murahhas üyesi şirketin içi- ni boşaltmõştõ. Bu çok tehlikeliydi. Çünkü dõş görünüşte şirket son derece yasal işler yapõ- yordu. Öyle mafya türü işler ön planda görünmü- yordu. Dolayõsõyla da insanlara güven duygu- su telkin ediliyordu. Bu işleri yapanlarõn uy- guladõklarõ tek tip bir yöntem vardõ. Bir kere şirketin varlõklarõ balon gibi şişirilecekti. İkinci olarak da mudilere kõsa vadeli çok yüksek faizler ödenecekti. İlginç olan ortada hiçbir paranõn dönmemesiydi. Finans skandalları - Yani ABD’de son patlak veren finans skandallarında Lehman Brothers ya da Goldman Sachs gibi kuruluşlar mı? W.B. - Evet. Hepsi kitabõna uygun işler ya- põyordu. Kriz patlak verene kadar şöhretleri de çok iyiydi. - Benzer filmleri Türkiye’de görmedik mi? W.B. - Ne yazõk ki bugün bu filmlerin ay- nõsõnõ onlarca ülkede görüyoruz. Şirketlerin en tepe noktalarõndaki insanlar bu işleri idare ediyor. Onlar istediklerini yapõyorlar. Çünkü yatõrõmcõ onlara güveniyor. Ama onlar bu gü- vene ihanet ediyorlar. CMYB C M Y B 15 TEMMUZ 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ AB’nin Yeni Sabıkası... Cumhuriyet’in dünkü manşeti “Avrupa’yı da yanıltmışlar” dı. Ankara temsilcimiz Utku Çakırözer, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’le bir söyleşi yapmış ve haberleştirmişti. Avrupa Birliği (AB) yöneticilerinin ve sözcülerinin bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma konusundaki uzmanlıkları, son anayasa değişikliği ile neredeyse doruğa tırmanıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi yönetiminin her yaptıklarını büyük başarı ya da reform olarak nitelendirmelerine en çabuk kananların AB’liler olduğunu söylemek sanırım haksızlık oluşturmaz. AB’nin Türkiye’yi öğrenme konusundaki adamsendeciliğinin boyutlarını Türkiye için özel istekler gündeme getirme konusundaki ısrarlı girişimlerinden zaten biliyoruz. AB’nin benzer bir yaklaşımına Türk Ceza Yasası’nın alt komisyon, Adalet Komisyonu ve TBMM Genel Kurulu’ndaki müzakereler sırasında tanık olmuştuk. Basın meslek örgütlerinin, yasada yer verilen 26 maddenin ifade özgürlüğünü büyük ölçüde sınırladığını gündeme getirme çabalarına da, konuya hükümetin gözüyle bakarak destek vermemişlerdi. Bu yaklaşımla yetinseler belki de olumsuz bir büyük etki yapmaları söz konusu olmayacaktı. Ama yasanın 26 Eylül 2004 günü kabul edilmesinin ardından yasanın bir “reform” olduğunu açıklamaları cehaletin somut örneğini oluşturdu. Ardından kimi kurum ve kuruluşların yasanın yürürlüğe giriş tarihinin 1 Nisan 2005’ten 1 Haziran 2005’e ertelenmesine de tepki gösterdiler. Oysa iki aylık süreçte sıkı bir çalışma ile kimi maddelerdeki aksaklıklar ve gazetecilere uygulanmak istenilen haksızlıklar törpülendi. Oysa AB yasayı “reform” olarak niteleyerek iktidarı yüreklendirmeseydi hukuka daha uygun bir ceza yasamız olabilirdi. Anayasa değişikliğinin özellikle Anayasa Mahkemesi’ni ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu yeniden düzenlemeyi öngören maddeleri, Cumhuriyet’in vazgeçilmez niteliklerinden laiklik ve hukuk ilkelerini geçersiz kılmayı amaçlıyor. AKP’nin yandaşlarıyla ve kendileriyle kimi ayrıntılarda anlaşamayan siyasetçilerin dışında 12 Eylül’de yapılacak halkoylamasında “evet” oyu kullanacak seçmen bulmak giderek zorlaşıyor. AB’nin kendisini koşulsuz olarak iktidara adamasının bu kez de işe yaramayacağı sanılıyor. [email protected] Şirket içi yolsuzluklarla mücadele uzmanõ hukukçu Prof. Dr. William Black işin inceliklerini anlattõ Güvene ihanet ediyorlar Ürünkalitesikonusundatüketicialdatõlõyor.Bununsonucuölümleryaşanõyor Dürüstrekabetortadankalktõ - İyi de, yatırımcı onlara gü- venlerini kaybederse ne olacak? W.B. - Meseleyi iyi kavradõnõz. En tehlikelisi de bu zaten. Son de- rece düzgün, yasal görünen ku- rumlar bu yüzden güven kaybõna uğruyor, bir gecede batabiliyorlar. Lehman Brothers ve Goldman Sachs örneğini verdiniz. Piyasalara en büyük zararlarõ verenler, bu ku- ruluşlarõn başõndaki kişiler oldu. Çünkü finans piyasalarõna güven kaybõ ortaya çõktõ. İnsanlar, yatõrõmcõlar bu kuru- luşlara güvenmeliler. Ama çok fazla güvendikleri zaman da kolay av haline geliyorlar. Bakõn, yatõ- rõmcõ olarak bu kuruluşlardan bi- rine gidiyorsunuz. Karşõnõza son derece iyi giyimli, nazik, ağzõndan bal akan biri çõkõyor. Size birtakõm sofistike finans modelleri sunu- yorlar. Bu konuda düzgün yasal dü- zenlemeler yapõlmadõğõ sürece de bu saadet zinciri devam eder ve başka şirketler de onlarõ taklit ederler. Çünkü bu işlerde kârlar çok yüksektir. Nobel ödülü sahibi ekonomist George Akerlof, müşterinin sõ- nõrsõz kâr vaatleri verilerek nasõl al- datõldõğõnõ anlatõr. Paralarõn yatõ- rõldõğõ kâğõtlar battõğõ zaman da o binlerce yatõrõmcõ için ölüm de- mektir. İnsanlar paralarõ battõğõn- da gerçekten ölüyor ya da hasta- lanõyor. Melamin böbrek sorunlarına yol açıyor - Sadece bu örnekler mi? Bir de ürün kalitesi konusunda tüketi- cinin aldatılması sonucu da in- sanlar ölüyor ya da sakat kalmı- yorlar mı? W.B. - Ne yazõk ki öyle. Çin’de üretilen bebek mamalarõnõ hatõr- layõn. Tüketici şikâyetleri üzerine bunlar dikkatle tahlil edilince bun- larõn bebek mamasõ değil melamin katõlarak sulandõrõlmõş talk oldu- ğu ortaya çõktõ. Melaminin katõl- masõnõn nedeni ise protein düze- yini arttõrõyor görünmesiydi. Bu mamalarõn sõfõr besin değe- rine sahip olduklarõ görüldü. Üs- telik melamin böbrek sorunlarõna yol açõyordu. Pek çok bebek öldü, pek çoğu da hastanelik oldu. Bu pi- yasa sisteminin ne kadar bozula- bileceğinin bir göstergesidir. - Bir de zehirli boyalarla bo- yanmış oyuncaklar skandalı da ortaya çıkmıştı... W.B. - Evet. Boyalarda aşõrõ miktarda kurşun bulunmuştu. Bu oyuncaklar çok ucuz olduğu için kapõş kapõş satõlõyordu. Bu tür uygulamalar dürüst rekabeti orta- dan kaldõrõyor. Bu da kapitalist sis- temin yapabileceği en büyük kö- tülüktür. Biz şimdi özel sektörden konu- şuyoruz. Ama benzer olaylar ka- mu ya da sivil toplum sektöründe de yaşanabiliyor. Size Türkiye’den bir örnek vereyim: Türkiye’nin elinde son derece düzgün ve doğ- ru binalarõn depreme dayanõklõ yapõlabilmesi için yasalar ve yö- netmelikler var. Türkiye’nin bu ya- sa ve yönetmelikleri, deprem hat- tõ üzerinde olan California’nõnki- lerden esinlenmiştir. Ama ne yazõk ki deprem tehli- kesini göz ardõ edip malzemeden çalõnarak yapõlan binalar depreme dayanõklõ olmuyor. Son otuz yõl- da yaşanan üç büyük depremde ye- ni yapõlan binalarõn çoğu yerle bir oldu. Binlerce insan öldü, binler- cesi da yaralandõ. Bir de yüzyõllar önce yapõlan binalara bakõn. On- lar bunca depreme rağmen sapa- sağlam ayakta duruyor. Kamu sektöründeki yolsuzlukla özel sek- tördeki yolsuzluk işbirliği yap- masaydõ hiç kimse bu kadar çürük inşaat yapmaya cesaret edemezdi. ABD’de Missouri Üniversitesi’nde ekonomi ve hukuk dersleri veriyor. Şirket içi yolsuzluklarla mücadele uzmanõ. 2005-2007 arasõ Yolsuzluklarõ Önleme Enstitüsü Başkanlõğõ yaptõ. Pek çok yolsuzlukla mücadele ve soruşturma kuruluşunda çalõştõ. “Güdümlü yolsuzluk” (control fraud) kavramõnõ geliştirdi. ABD’deki hedge fonlar skandalõ yüzünden batan Fannie Mae şirketinin faaliyetlerini soruşturan kuruluşta uzman olarak çalõştõ. Uzmanlõk alanlarõyla ilgili kitaplar yazdõ. Özellikle “The Best Way to Rob a Bank is to Own One” (Banka Soymanõn En İyi Yolu Banka Sahibi Olmaktõr) isimli kitabõ çok yankõ uyandõrdõ. PROF. WILLIAM BLACKPROF. WILLIAM BLACK - Siz sivil toplum kuruluşları (STK) için- deki yolsuzluklara da dikkat çekiyorsu- nuz. STK’ler nasıl yolsuzluk yapabiliyor- lar? W.B. - ABD’de bunun en ünlü örneği Baptist Foundation adlõ dini bir kuruluş. Dindar insanlarõ kilisenin bir yatõrõm kuru- luşuna yatõrõm yapmaya ikna etti. Olay şöy- le oldu: Diyelim ki o dönem ABD’de ban- ka faizleri yüzde 5’ti. Bunlar dindar insan- lara, tasarruflarõna yüzde 50 faiz ödeme sö- zü verdiler. Bu saadet zinciri bir süre çalõştõ. Her ya- tõrõmcõ başkalarõna da haber verdi. Böylece o yatõrõm şirketine para yatõranlarõn sayõsõ arttõkça arttõ. Faiz ödemeleri yükseldi. Der- ken olay bir gün balon gibi patladõ. Buna bizim terminolojide “Charles Ponzi Yön- temi” diyoruz. Bu Charles Ponzi ABD’nin gördüğü en büyük dolandõrõcõlar- dan biriydi. İtalyan asõllõydõ. Küçük yatõ- rõmcõlara kõsa vadeli çok yüksek faizler ödemiş, yatõrõmcõlar kendi paralarõndan ya da başkalarõnõn paralarõndan paralar kazan- mõşlardõ. Derken Ponzi’nin kurduğu şirket bir gün iflas ediverdi. Yatõrõmcõlar da orta- da kaldõ. Baptist Foundation, Ponzi’den biraz fark- lõ. Çünkü dindarlarõn paralarõnõ iç etmişti. (Ben bu filmi galiba Deniz Feneri e.V. da- vasõnda gördüm.) Düşünebiliyor musunuz? İnsanlara önce yüksek ve güvenli olduğunu söylediğiniz faizler vaat ederek onlarõn gü- venlerini kazanõyorsunuz. Sonra da güven- lerine ihanet ediyorsunuz. Benim mantığım - İyi de, işler tıkır tıkır yürürken herkes para paylaşmadı mı? W.B. - Evet ama burada durum biraz farklõ. İnsanlarõn dini inançlarõnõ sömürerek onlarõ dolandõrõyorsunuz. Üstelik Baptist Foundation’da işleri çevirenler papazlardõ. Böyle bir durum ortaya çõkõnca insanlarda dine karşõ inanç ya da saygõ kalõr mõ? - Dünyadan başka örnekler verebilir mi- siniz? W.B. - Mutlak hükümdarlara bakõn. Bü- tün güç onlarõn elinde olduğu için kesin do- kunulmazlõklarõ da var. Bütün ulusun mal- varlõğõna el koyabilirler. Bu hükümdarlar, “Her şey benim” mantõğõyla hareket eder- ler. - İtalyan Başbakanı Berlusconi gibi çağ- daş hükümdarları mı kastediyorsunuz? W.B. - Evet. Filipinler’de Ferdinand Marcos vardõ. Kendi hazineleriyle devlet hazinesini birbirine karõştõran insan tipidir bu. İngilizce deyimiyle buna “crony capi- talism” (sen ben bizim oğlan düzeni) diyo- ruz. Yakõnlarõnõzla iş tutuyorsunuz. Size kontratlardan pay ödüyorlar. Birkaç yõl içinde sadece siz değil, aile üyeleriniz, ya- kõnlarõnõz, herkes zengin oluyor. Böylece saadet zinciriniz sürüp gidiyor. Buna; kapi- talizmde olur, rekabet de var, diyebilirsiniz. Ama bir tür çarpõk kapitalizm. Üstelik dü- rüst bir rekabet etme şansõ hiç yok. Bir de pek çok ekonomistin yolsuzluk olarak görmediği bir durum var. O da kar- telleşme. Türkiye dahil, dünyanõn pek çok yerinde bu kartelleşme büyük sorunlara yol açõyor. Yüzeyde piyasa sanki rekabete açõk gibi gösteriliyor. Ama gerçekte aynõ sektör- deki birtakõm şirketler bir araya gelip fiyat- larõ belirliyorlar. “Modern ekonomilerde karteller yaşayamaz. Kendi felaketleri- nin tohumlarını ekip bunları biçiyorlar” derler. Ama gerçek hayata bakõn. Japon- ya’da yüzyõllardõr kamu ihaleleri kartel ta- rafõndan yönetiliyor. Japonca Dango yani kontrat isimli bir kartel var. Yetmiş yõldõr Dango bütün ka- mu ihalelerini yönetiyor ve hangi ihalenin kime verileceğinin kararõnõ veriyor. Yaptõğõ iş de çok basit. Teklif fiyatõ biliyorsunuz gizlidir. Ama Dango kabul edilecek fiyatõ ihaleyi vermek istediği kuruluşa sõzdõrõyor. Böylece o kuruluş, ihaleyi alõyor. Japonya’da yüksek bürokratõn elinde bü- tün güç var. Günün birinde emekli olunca ona yüksek bir maaş bağlanõyor. Ama tabii bu yetmediği için ona iyi bir de iş bulunu- yor. Böylece çifte maaş almaya hak kazanõ- yor. Böylece ödüllendirilmiş oluyor. Bu düzen böyle sürüp gidiyor. - Peki bu arada İzlandalı yöneticiler ne yapıyordu? W.B. - Bunlarõ kontrol altõna almak için hiçbir şey yapõlmadõ. Çünkü herkes bun- dan nemalanõyor, zengin oluyordu. Çün- kü İzlanda’da hemen hemen herkes bir- biriyle akraba. Herkes birbirini tanõyor. Ti- pik “sen ben bizim oğlan” düzeni. Tabii sonunda balon patladõ. Hem de ne patlayõş. Onlarca milyar dolar havaya uç- tu. Bu arada İngiltere ve Hollanda’dan İz- landa finans kapital dünyasõnõn cazibesine kapõlõp oraya paralar yatõran yüz binler- ce kişinin de mahvõna sebep oldular. İz- landa bu felaketin ardõndan suçu kendinde hiç bulmadõ. İzlandalõ bankerleri finans te- röristleri olmakla suçlayõp anti-terör ya- sasõnõ uygulayarak İzlanda’daki bankalarõ kapattõran İngiltere’ye suçu yüklemeye ça- lõştõ. - Peki, Yunanistan’a ne oldu da bat- manın eşiğine geldi? W.B. - Yunanistan, güdümlü yolsuzluk ve sen ben bizim oğlan düzeniyle ünlenen bir ülke. Yunanistan’õn bir önceki Nea De- mokratia Hükümeti hemen hemen her ko- nuda yalan beyanlarda bulundu. Özellikle de Avro konusunda yalan söylediler. Avro ve Avrupa Merkez Bankasõ ger- çekten akõlsõzca kurulmuştu. Daha Avro ve Avrupa Merkez Banka- sõ kurulmasõndan 20 yõl önce kimileri ola- caklarõ görmüşlerdi ve AB’nin merkez de- ğil de Yunanistan, Portekiz gibi çevre ül- kelerinde bir ekonomik kriz olup deva- lüasyon gerektiğinde elleriyle kollarõnõn bağlõ olacağõnõ çünkü Avro’ya mahkûm kaldõklarõ için bunu devalüe etmenin im- kânõ olmayacağõ konusunda uyarõlarda bu- lunmuşlardõ. Bunun dehşetli ve uzun sü- reli bir işsizliğe yol açağõ konusunda dik- katleri çekiyorlardõ. Yunan eski hükümeti bu tehlikeyi sa- vuşturmaya çalõşarak hem işsizlik hem de gittikçe artan cari açõk konusunda yalan söyledi. Bir de Almanya’nõn durumu var. Alman hükümeti 89 milyar Av- ro’yla Yunanistan’õ kurtarma kararõ al- dõrarak bütün Avrupa’yõ kõzdõrdõ. Kendi iç kamuoyunda da bu kõzgõnlõklarõn he- defi. Öte yandan şimdi İspanya’da yaşa- nanlar var. İspanya Yunanistan’dan çok büyük ve sorunlarõ çok daha derinleşen bir ülke haline geldi. İspanya’da işsizlik yüzde 20’ye çõktõ. Türkiye’ye etkileri - Peki, AB’de bu olanlar Türkiye’yi na- sıl etkiler sizce? W.B. - AB Türkiye’nin bir numaralõ ti- caret ortağõ. Bir numaralõ ticaret ortağõ bu durumda olunca Türkiye herhalde iyi etkilenmez. Avrupa’da bireysel hükü- metler gerekeni yapmaktan aciz. Çok sert bir resesyonda daha fazla harcama yap- mak zorunda kalacaklar. Şimdi IMF’den medet umuluyor. Ama IMF’nin bütün bu sorunlara getireceği tek bir yanõtõ vardõr. O da şu: Ayağõnõzda bir iltihaplanma var- sa tabancanõzõ çekip ayağõnõzõ vurun. IMF hiçbir zaman ders almayacak. - Siz böyle söylüyorsunuz ama bizim Başbakan küresel krizin bizi teğet geç- tiğini söyledi... WB. - Hiçbir ülkenin başbakanõna saygõsõzlõk etmek istemem ama dünyadaki hemen hemen bütün başbakanlar ülkele- ri bu krizden darbe yemeden hemen ön- ce aynõ şeyi söylemişlerdi. ‘Sen ben bizim oğlan düzeni’ - Neredeyse Red Kid çizgi romanını izliyormuşum hissine kapılıyorum... W.B. - Haklısınız. Çünkü olay gerçekten karikatüre benziyor. Adam bu küçük üç bankayı satın aldıktan hemen sonra bankalar giderek büyümeye başladı. Büyüme hızı yılda ortalama yüzde 50’ydi. Yaptıkları da şuydu: Bu bankaların sahibi, yöneticileri, yakınları sürekli kredi çekiyorlardı. Bir yandan da küçük yatırımcıyı bankalardan yüksek faizli kâğıt almaya ikna ediyorlardı. Bu bankalar öylesine şiştiler ve büyüdüler ki İzlanda’nın GSMH’sinin on katına çıktılar. İzlanda bir yatırımcı cenneti haline gelmişti. Ülkenin her yerinde pıtrak gibi yatırım şirketleri kuruluyordu. Ortaya kendilerinden emin genç finansçılar çıktı. Herşeybenimmantõğõylahareketedenler ‘Karikatürebenziyor’‘Karikatürebenziyor’ Eğitim Servisi - İlköğretim mezunu gençler, bugünlerde ortaöğretim kurumlarõna giriş için en doğru tercih listesini oluşturmak için çaba harcõyorlar. TÖDER Akademik Direktörü Prof. Dr. Adil Çağlar, tek bir faktöre bağlõ kalarak okul seçilmemesi gerektiğini belirterek, “İnsan hayatının 4 yılının yaşanacağı bir okul seçilecektir. Kişilik ve karakter orada gelişecek, yetişkinliğe orada adım atılacak, dünya orada tanınacak, yabancı dil orada öğrenilecektir” dedi. Ortaöğretim kurumlarõnõn sadece ders öğretilen ve karne verilen kurumlar değil, ergenin, hayata ve topluma hazõrlandõğõ kurumlar olduğunu vurgulayan Prof. Çağlar, tercih yapmanõn üniversiteye yüksek puanla gitme garantisi veren bir okulu seçmekten çok öte bir anlamõ bulunduğunu söyledi. Okul seçerken bunlara dikkat Prof. Dr. Adil Çağlar, okul seçerken göz önünde bulundurulmasõ gereken faktörleri şöyle sõraladõ: 1- YGS-LYS başarõsõ 2- Yabancõ dil öğretme başarõsõ 3- Okulun fiziki imkânlarõ, bina kalitesi, bahçe genişliği, spor imkânlarõ 4- Bilimsel altyapõsõ; laboratuvarlarõ, müzik resim atölyesi, spor salonlarõ, proje çalõşmalarõ 5- Okulun bulunduğu sosyal ortam 6- Ulaşõm imkânlarõ 7- Yönetici, öğretmen tutumlarõ 8- Okulun eğitim vakfõnõn olup olmadõğõ 9- Okulun mezunlar arasõndaki birlik duygusu 10- Mevcut öğrencilerin memnuniyeti 11- Okulun yurtdõşõ bağlantõlarõ 12- Okulun gelecekteki potansiyeli 13- Meslek lisesi seçiliyorsa seçilen bölümün mezunlarõnõn iş imkânlarõnõ, bu bölümle ilgili atölye staj imkânlarõ, yabancõ dil durumu, öğretmen kadrosu vb. Özel okul seçerken... 1- YGS-LYS başarõsõ 2- Okullarõn burs imkânõ 3- Okulun yurtdõşõ bağlantõlarõ 4- Yabancõ dil öğretim başarõsõ 5- Kişilik eğitimi 6- Sosyal çalõşmalarõ 7- Özel okulun kurumsal kültürü En zor iş okul seçmek ORTAÖĞRETİMDE TERCİH DÖNEMİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle