Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
LEYLA TAVŞANOĞLU
P
rof. Dr. William Black şirket içi
yolsuzluklarla mücadele uzmanõ bir
hukukçu. İstanbul’da Yeditepe Üni-
versitesi Hukuk Fakültesi’nde konusuyla ilgi-
li bir konferans verdi. Dünyanõn çeşitli bölge-
lerinden ve ABD’den şirket içi yolsuzluklarõn
nasõl yapõldõğõnõ söylerken kendi geliştirdiği
“güdümlü yolsuzluk” kavramõ konusunda
da çarpõcõ anekdotlarõnõ anlattõ. İstanbul’dan
sonra Paris’e uçtu. Küresel ekonomik krizin
etkileriyle ilgili bir konferans verdi. Fransõz
Senatosu’nu krizle mücadelede uluslararasõ
işbirliğinin rolüyle ilgili bilgilendirdi. Prof.
Black’i dinlerken bu yolsuzluk filmlerini dö-
ne döne seyrettiğimi düşünüyordum.
- “Banka Soymanın En İyi Yolu Banka
Sahibi Olmaktır” isimli kitabı yazmaya sizi
iten nedenler neydi?
W.B. - 1980’ler ve 1990’larda ABD’de ya-
şanan en kötü finans skandalõndan esinlen-
dim. Özellikle ekonomistler bunun neden
patlak verdiğini anlayamamõşlardõ. Bunu faz-
la risk almaya ya da kötü kadere bağlõyorlar-
dõ. Ben ve benim gibi düşünenler ise buna
“otopsi krizi” ismini takmõştõk. Bu tabii ki
bir teşbihti. Banka batmasõnõn nedenlerini
dikkatle araştõrdõk.
Sonunda bunun nedenini bulduk. İş yatõrõm
kuruluşunun başõndakine bağlõydõ. Yani yatõ-
rõm kuruluşunun murahhas üyesi şirketin içi-
ni boşaltmõştõ. Bu çok tehlikeliydi. Çünkü dõş
görünüşte şirket son derece yasal işler yapõ-
yordu.
Öyle mafya türü işler ön planda görünmü-
yordu. Dolayõsõyla da insanlara güven duygu-
su telkin ediliyordu. Bu işleri yapanlarõn uy-
guladõklarõ tek tip bir yöntem vardõ. Bir kere
şirketin varlõklarõ balon gibi şişirilecekti.
İkinci olarak da mudilere kõsa vadeli çok
yüksek faizler ödenecekti. İlginç olan ortada
hiçbir paranõn dönmemesiydi.
Finans skandalları
- Yani ABD’de son patlak veren finans
skandallarında Lehman Brothers ya da
Goldman Sachs gibi kuruluşlar mı?
W.B. - Evet. Hepsi kitabõna uygun işler ya-
põyordu. Kriz patlak verene kadar şöhretleri
de çok iyiydi.
- Benzer filmleri Türkiye’de görmedik mi?
W.B. - Ne yazõk ki bugün bu filmlerin ay-
nõsõnõ onlarca ülkede görüyoruz. Şirketlerin
en tepe noktalarõndaki insanlar bu işleri idare
ediyor. Onlar istediklerini yapõyorlar. Çünkü
yatõrõmcõ onlara güveniyor. Ama onlar bu gü-
vene ihanet ediyorlar.
CMYB
C M Y B
15 TEMMUZ 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
HABERLER 7
GEÇMİŞTEN
GELECEĞE
ORHAN ERİNÇ
AB’nin Yeni Sabıkası...
Cumhuriyet’in dünkü manşeti “Avrupa’yı da
yanıltmışlar” dı. Ankara temsilcimiz Utku
Çakırözer, Yargıtay Başkanı Hasan
Gerçeker’le bir söyleşi yapmış ve
haberleştirmişti.
Avrupa Birliği (AB) yöneticilerinin ve
sözcülerinin bilgi sahibi olmadan fikir sahibi
olma konusundaki uzmanlıkları, son anayasa
değişikliği ile neredeyse doruğa tırmanıyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi yönetiminin her
yaptıklarını büyük başarı ya da reform olarak
nitelendirmelerine en çabuk kananların AB’liler
olduğunu söylemek sanırım haksızlık
oluşturmaz.
AB’nin Türkiye’yi öğrenme konusundaki
adamsendeciliğinin boyutlarını Türkiye için özel
istekler gündeme getirme konusundaki ısrarlı
girişimlerinden zaten biliyoruz.
AB’nin benzer bir yaklaşımına Türk Ceza
Yasası’nın alt komisyon, Adalet Komisyonu ve
TBMM Genel Kurulu’ndaki müzakereler
sırasında tanık olmuştuk.
Basın meslek örgütlerinin, yasada yer verilen
26 maddenin ifade özgürlüğünü büyük ölçüde
sınırladığını gündeme getirme çabalarına da,
konuya hükümetin gözüyle bakarak destek
vermemişlerdi.
Bu yaklaşımla yetinseler belki de olumsuz bir
büyük etki yapmaları söz konusu olmayacaktı.
Ama yasanın 26 Eylül 2004 günü kabul
edilmesinin ardından yasanın bir “reform”
olduğunu açıklamaları cehaletin somut örneğini
oluşturdu.
Ardından kimi kurum ve kuruluşların yasanın
yürürlüğe giriş tarihinin 1 Nisan 2005’ten 1
Haziran 2005’e ertelenmesine de tepki
gösterdiler.
Oysa iki aylık süreçte sıkı bir çalışma ile kimi
maddelerdeki aksaklıklar ve gazetecilere
uygulanmak istenilen haksızlıklar törpülendi.
Oysa AB yasayı “reform” olarak niteleyerek
iktidarı yüreklendirmeseydi hukuka daha uygun
bir ceza yasamız olabilirdi.
Anayasa değişikliğinin özellikle Anayasa
Mahkemesi’ni ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu’nu yeniden düzenlemeyi öngören
maddeleri, Cumhuriyet’in vazgeçilmez
niteliklerinden laiklik ve hukuk ilkelerini
geçersiz kılmayı amaçlıyor.
AKP’nin yandaşlarıyla ve kendileriyle kimi
ayrıntılarda anlaşamayan siyasetçilerin dışında
12 Eylül’de yapılacak halkoylamasında “evet”
oyu kullanacak seçmen bulmak giderek
zorlaşıyor.
AB’nin kendisini koşulsuz olarak iktidara
adamasının bu kez de işe yaramayacağı
sanılıyor.
[email protected]
Şirket içi yolsuzluklarla mücadele uzmanõ hukukçu Prof. Dr. William Black işin inceliklerini anlattõ
Güvene ihanet ediyorlar
Ürünkalitesikonusundatüketicialdatõlõyor.Bununsonucuölümleryaşanõyor
Dürüstrekabetortadankalktõ
- İyi de, yatırımcı onlara gü-
venlerini kaybederse ne olacak?
W.B. - Meseleyi iyi kavradõnõz.
En tehlikelisi de bu zaten. Son de-
rece düzgün, yasal görünen ku-
rumlar bu yüzden güven kaybõna
uğruyor, bir gecede batabiliyorlar.
Lehman Brothers ve Goldman
Sachs örneğini verdiniz. Piyasalara
en büyük zararlarõ verenler, bu ku-
ruluşlarõn başõndaki kişiler oldu.
Çünkü finans piyasalarõna güven
kaybõ ortaya çõktõ.
İnsanlar, yatõrõmcõlar bu kuru-
luşlara güvenmeliler. Ama çok
fazla güvendikleri zaman da kolay
av haline geliyorlar. Bakõn, yatõ-
rõmcõ olarak bu kuruluşlardan bi-
rine gidiyorsunuz. Karşõnõza son
derece iyi giyimli, nazik, ağzõndan
bal akan biri çõkõyor. Size birtakõm
sofistike finans modelleri sunu-
yorlar.
Bu konuda düzgün yasal dü-
zenlemeler yapõlmadõğõ sürece de
bu saadet zinciri devam eder ve
başka şirketler de onlarõ taklit
ederler. Çünkü bu işlerde kârlar
çok yüksektir.
Nobel ödülü sahibi ekonomist
George Akerlof, müşterinin sõ-
nõrsõz kâr vaatleri verilerek nasõl al-
datõldõğõnõ anlatõr. Paralarõn yatõ-
rõldõğõ kâğõtlar battõğõ zaman da o
binlerce yatõrõmcõ için ölüm de-
mektir. İnsanlar paralarõ battõğõn-
da gerçekten ölüyor ya da hasta-
lanõyor.
Melamin böbrek
sorunlarına yol açıyor
- Sadece bu örnekler mi? Bir de
ürün kalitesi konusunda tüketi-
cinin aldatılması sonucu da in-
sanlar ölüyor ya da sakat kalmı-
yorlar mı?
W.B. - Ne yazõk ki öyle. Çin’de
üretilen bebek mamalarõnõ hatõr-
layõn. Tüketici şikâyetleri üzerine
bunlar dikkatle tahlil edilince bun-
larõn bebek mamasõ değil melamin
katõlarak sulandõrõlmõş talk oldu-
ğu ortaya çõktõ. Melaminin katõl-
masõnõn nedeni ise protein düze-
yini arttõrõyor görünmesiydi.
Bu mamalarõn sõfõr besin değe-
rine sahip olduklarõ görüldü. Üs-
telik melamin böbrek sorunlarõna
yol açõyordu. Pek çok bebek öldü,
pek çoğu da hastanelik oldu. Bu pi-
yasa sisteminin ne kadar bozula-
bileceğinin bir göstergesidir.
- Bir de zehirli boyalarla bo-
yanmış oyuncaklar skandalı da
ortaya çıkmıştı...
W.B. - Evet. Boyalarda aşõrõ
miktarda kurşun bulunmuştu. Bu
oyuncaklar çok ucuz olduğu için
kapõş kapõş satõlõyordu. Bu tür
uygulamalar dürüst rekabeti orta-
dan kaldõrõyor. Bu da kapitalist sis-
temin yapabileceği en büyük kö-
tülüktür.
Biz şimdi özel sektörden konu-
şuyoruz. Ama benzer olaylar ka-
mu ya da sivil toplum sektöründe
de yaşanabiliyor. Size Türkiye’den
bir örnek vereyim: Türkiye’nin
elinde son derece düzgün ve doğ-
ru binalarõn depreme dayanõklõ
yapõlabilmesi için yasalar ve yö-
netmelikler var. Türkiye’nin bu ya-
sa ve yönetmelikleri, deprem hat-
tõ üzerinde olan California’nõnki-
lerden esinlenmiştir.
Ama ne yazõk ki deprem tehli-
kesini göz ardõ edip malzemeden
çalõnarak yapõlan binalar depreme
dayanõklõ olmuyor. Son otuz yõl-
da yaşanan üç büyük depremde ye-
ni yapõlan binalarõn çoğu yerle bir
oldu. Binlerce insan öldü, binler-
cesi da yaralandõ. Bir de yüzyõllar
önce yapõlan binalara bakõn. On-
lar bunca depreme rağmen sapa-
sağlam ayakta duruyor. Kamu
sektöründeki yolsuzlukla özel sek-
tördeki yolsuzluk işbirliği yap-
masaydõ hiç kimse bu kadar çürük
inşaat yapmaya cesaret edemezdi.
ABD’de Missouri
Üniversitesi’nde ekonomi ve hukuk
dersleri veriyor. Şirket içi yolsuzluklarla
mücadele uzmanõ. 2005-2007 arasõ
Yolsuzluklarõ Önleme Enstitüsü Başkanlõğõ yaptõ.
Pek çok yolsuzlukla mücadele ve soruşturma
kuruluşunda çalõştõ. “Güdümlü yolsuzluk” (control
fraud) kavramõnõ geliştirdi. ABD’deki hedge fonlar
skandalõ yüzünden batan Fannie Mae şirketinin
faaliyetlerini soruşturan kuruluşta uzman olarak
çalõştõ. Uzmanlõk alanlarõyla ilgili kitaplar
yazdõ. Özellikle “The Best Way to Rob a
Bank is to Own One” (Banka Soymanõn
En İyi Yolu Banka Sahibi Olmaktõr)
isimli kitabõ çok yankõ
uyandõrdõ.
PROF. WILLIAM BLACKPROF. WILLIAM BLACK
- Siz sivil toplum kuruluşları (STK) için-
deki yolsuzluklara da dikkat çekiyorsu-
nuz. STK’ler nasıl yolsuzluk yapabiliyor-
lar?
W.B. - ABD’de bunun en ünlü örneği
Baptist Foundation adlõ dini bir kuruluş.
Dindar insanlarõ kilisenin bir yatõrõm kuru-
luşuna yatõrõm yapmaya ikna etti. Olay şöy-
le oldu: Diyelim ki o dönem ABD’de ban-
ka faizleri yüzde 5’ti. Bunlar dindar insan-
lara, tasarruflarõna yüzde 50 faiz ödeme sö-
zü verdiler.
Bu saadet zinciri bir süre çalõştõ. Her ya-
tõrõmcõ başkalarõna da haber verdi. Böylece
o yatõrõm şirketine para yatõranlarõn sayõsõ
arttõkça arttõ. Faiz ödemeleri yükseldi. Der-
ken olay bir gün balon gibi patladõ. Buna
bizim terminolojide “Charles Ponzi Yön-
temi” diyoruz. Bu Charles Ponzi
ABD’nin gördüğü en büyük dolandõrõcõlar-
dan biriydi. İtalyan asõllõydõ. Küçük yatõ-
rõmcõlara kõsa vadeli çok yüksek faizler
ödemiş, yatõrõmcõlar kendi paralarõndan ya
da başkalarõnõn paralarõndan paralar kazan-
mõşlardõ. Derken Ponzi’nin kurduğu şirket
bir gün iflas ediverdi. Yatõrõmcõlar da orta-
da kaldõ.
Baptist Foundation, Ponzi’den biraz fark-
lõ. Çünkü dindarlarõn paralarõnõ iç etmişti.
(Ben bu filmi galiba Deniz Feneri e.V. da-
vasõnda gördüm.) Düşünebiliyor musunuz?
İnsanlara önce yüksek ve güvenli olduğunu
söylediğiniz faizler vaat ederek onlarõn gü-
venlerini kazanõyorsunuz. Sonra da güven-
lerine ihanet ediyorsunuz.
Benim mantığım
- İyi de, işler tıkır tıkır yürürken herkes
para paylaşmadı mı?
W.B. - Evet ama burada durum biraz
farklõ. İnsanlarõn dini inançlarõnõ sömürerek
onlarõ dolandõrõyorsunuz. Üstelik Baptist
Foundation’da işleri çevirenler papazlardõ.
Böyle bir durum ortaya çõkõnca insanlarda
dine karşõ inanç ya da saygõ kalõr mõ?
- Dünyadan başka örnekler verebilir mi-
siniz?
W.B. - Mutlak hükümdarlara bakõn. Bü-
tün güç onlarõn elinde olduğu için kesin do-
kunulmazlõklarõ da var. Bütün ulusun mal-
varlõğõna el koyabilirler. Bu hükümdarlar,
“Her şey benim” mantõğõyla hareket eder-
ler.
- İtalyan Başbakanı Berlusconi gibi çağ-
daş hükümdarları mı kastediyorsunuz?
W.B. - Evet. Filipinler’de Ferdinand
Marcos vardõ. Kendi hazineleriyle devlet
hazinesini birbirine karõştõran insan tipidir
bu. İngilizce deyimiyle buna “crony capi-
talism” (sen ben bizim oğlan düzeni) diyo-
ruz. Yakõnlarõnõzla iş tutuyorsunuz. Size
kontratlardan pay ödüyorlar. Birkaç yõl
içinde sadece siz değil, aile üyeleriniz, ya-
kõnlarõnõz, herkes zengin oluyor. Böylece
saadet zinciriniz sürüp gidiyor. Buna; kapi-
talizmde olur, rekabet de var, diyebilirsiniz.
Ama bir tür çarpõk kapitalizm. Üstelik dü-
rüst bir rekabet etme şansõ hiç yok.
Bir de pek çok ekonomistin yolsuzluk
olarak görmediği bir durum var. O da kar-
telleşme. Türkiye dahil, dünyanõn pek çok
yerinde bu kartelleşme büyük sorunlara yol
açõyor. Yüzeyde piyasa sanki rekabete açõk
gibi gösteriliyor. Ama gerçekte aynõ sektör-
deki birtakõm şirketler bir araya gelip fiyat-
larõ belirliyorlar. “Modern ekonomilerde
karteller yaşayamaz. Kendi felaketleri-
nin tohumlarını ekip bunları biçiyorlar”
derler. Ama gerçek hayata bakõn. Japon-
ya’da yüzyõllardõr kamu ihaleleri kartel ta-
rafõndan yönetiliyor.
Japonca Dango yani kontrat isimli bir
kartel var. Yetmiş yõldõr Dango bütün ka-
mu ihalelerini yönetiyor ve hangi ihalenin
kime verileceğinin kararõnõ veriyor. Yaptõğõ
iş de çok basit. Teklif fiyatõ biliyorsunuz
gizlidir. Ama Dango kabul edilecek fiyatõ
ihaleyi vermek istediği kuruluşa sõzdõrõyor.
Böylece o kuruluş, ihaleyi alõyor.
Japonya’da yüksek bürokratõn elinde bü-
tün güç var. Günün birinde emekli olunca
ona yüksek bir maaş bağlanõyor. Ama tabii
bu yetmediği için ona iyi bir de iş bulunu-
yor. Böylece çifte maaş almaya hak kazanõ-
yor. Böylece ödüllendirilmiş oluyor. Bu
düzen böyle sürüp gidiyor.
- Peki bu arada İzlandalı yöneticiler ne
yapıyordu?
W.B. - Bunlarõ kontrol altõna almak için
hiçbir şey yapõlmadõ. Çünkü herkes bun-
dan nemalanõyor, zengin oluyordu. Çün-
kü İzlanda’da hemen hemen herkes bir-
biriyle akraba. Herkes birbirini tanõyor. Ti-
pik “sen ben bizim oğlan” düzeni.
Tabii sonunda balon patladõ. Hem de ne
patlayõş. Onlarca milyar dolar havaya uç-
tu. Bu arada İngiltere ve Hollanda’dan İz-
landa finans kapital dünyasõnõn cazibesine
kapõlõp oraya paralar yatõran yüz binler-
ce kişinin de mahvõna sebep oldular. İz-
landa bu felaketin ardõndan suçu kendinde
hiç bulmadõ. İzlandalõ bankerleri finans te-
röristleri olmakla suçlayõp anti-terör ya-
sasõnõ uygulayarak İzlanda’daki bankalarõ
kapattõran İngiltere’ye suçu yüklemeye ça-
lõştõ.
- Peki, Yunanistan’a ne oldu da bat-
manın eşiğine geldi?
W.B. - Yunanistan, güdümlü yolsuzluk
ve sen ben bizim oğlan düzeniyle ünlenen
bir ülke. Yunanistan’õn bir önceki Nea De-
mokratia Hükümeti hemen hemen her ko-
nuda yalan beyanlarda bulundu. Özellikle
de Avro konusunda yalan söylediler.
Avro ve Avrupa Merkez Bankasõ ger-
çekten akõlsõzca kurulmuştu.
Daha Avro ve Avrupa Merkez Banka-
sõ kurulmasõndan 20 yõl önce kimileri ola-
caklarõ görmüşlerdi ve AB’nin merkez de-
ğil de Yunanistan, Portekiz gibi çevre ül-
kelerinde bir ekonomik kriz olup deva-
lüasyon gerektiğinde elleriyle kollarõnõn
bağlõ olacağõnõ çünkü Avro’ya mahkûm
kaldõklarõ için bunu devalüe etmenin im-
kânõ olmayacağõ konusunda uyarõlarda bu-
lunmuşlardõ. Bunun dehşetli ve uzun sü-
reli bir işsizliğe yol açağõ konusunda dik-
katleri çekiyorlardõ.
Yunan eski hükümeti bu tehlikeyi sa-
vuşturmaya çalõşarak hem işsizlik hem de
gittikçe artan cari açõk konusunda yalan
söyledi. Bir de Almanya’nõn durumu
var. Alman hükümeti 89 milyar Av-
ro’yla Yunanistan’õ kurtarma kararõ al-
dõrarak bütün Avrupa’yõ kõzdõrdõ. Kendi
iç kamuoyunda da bu kõzgõnlõklarõn he-
defi. Öte yandan şimdi İspanya’da yaşa-
nanlar var. İspanya Yunanistan’dan çok
büyük ve sorunlarõ çok daha derinleşen bir
ülke haline geldi. İspanya’da işsizlik
yüzde 20’ye çõktõ.
Türkiye’ye etkileri
- Peki, AB’de bu olanlar Türkiye’yi na-
sıl etkiler sizce?
W.B. - AB Türkiye’nin bir numaralõ ti-
caret ortağõ. Bir numaralõ ticaret ortağõ bu
durumda olunca Türkiye herhalde iyi
etkilenmez. Avrupa’da bireysel hükü-
metler gerekeni yapmaktan aciz. Çok sert
bir resesyonda daha fazla harcama yap-
mak zorunda kalacaklar. Şimdi IMF’den
medet umuluyor. Ama IMF’nin bütün bu
sorunlara getireceği tek bir yanõtõ vardõr.
O da şu: Ayağõnõzda bir iltihaplanma var-
sa tabancanõzõ çekip ayağõnõzõ vurun.
IMF hiçbir zaman ders almayacak.
- Siz böyle söylüyorsunuz ama bizim
Başbakan küresel krizin bizi teğet geç-
tiğini söyledi...
WB. - Hiçbir ülkenin başbakanõna
saygõsõzlõk etmek istemem ama dünyadaki
hemen hemen bütün başbakanlar ülkele-
ri bu krizden darbe yemeden hemen ön-
ce aynõ şeyi söylemişlerdi.
‘Sen ben bizim
oğlan düzeni’
- Neredeyse Red Kid çizgi romanını izliyormuşum
hissine kapılıyorum...
W.B. - Haklısınız. Çünkü olay gerçekten karikatüre
benziyor. Adam bu küçük üç bankayı satın aldıktan
hemen sonra bankalar giderek büyümeye başladı.
Büyüme hızı yılda ortalama yüzde 50’ydi. Yaptıkları
da şuydu: Bu bankaların sahibi, yöneticileri,
yakınları sürekli kredi çekiyorlardı. Bir yandan da
küçük yatırımcıyı bankalardan yüksek faizli
kâğıt almaya ikna ediyorlardı. Bu
bankalar öylesine şiştiler ve büyüdüler ki
İzlanda’nın GSMH’sinin on katına
çıktılar. İzlanda bir yatırımcı cenneti
haline gelmişti. Ülkenin her yerinde
pıtrak gibi yatırım şirketleri
kuruluyordu. Ortaya kendilerinden
emin genç finansçılar çıktı.
Herşeybenimmantõğõylahareketedenler
‘Karikatürebenziyor’‘Karikatürebenziyor’
Eğitim Servisi - İlköğretim mezunu gençler,
bugünlerde ortaöğretim kurumlarõna giriş için
en doğru tercih listesini oluşturmak için çaba
harcõyorlar. TÖDER Akademik Direktörü
Prof. Dr. Adil Çağlar, tek bir faktöre bağlõ
kalarak okul seçilmemesi gerektiğini belirterek,
“İnsan hayatının 4 yılının yaşanacağı bir
okul seçilecektir. Kişilik ve karakter orada
gelişecek, yetişkinliğe orada adım atılacak,
dünya orada tanınacak, yabancı dil orada
öğrenilecektir” dedi.
Ortaöğretim kurumlarõnõn sadece ders
öğretilen ve karne verilen kurumlar değil,
ergenin, hayata ve topluma hazõrlandõğõ
kurumlar olduğunu vurgulayan Prof. Çağlar,
tercih yapmanõn üniversiteye yüksek puanla
gitme garantisi veren bir okulu seçmekten çok
öte bir anlamõ bulunduğunu söyledi.
Okul seçerken bunlara dikkat
Prof. Dr. Adil Çağlar, okul seçerken göz
önünde bulundurulmasõ gereken faktörleri
şöyle sõraladõ:
1- YGS-LYS başarõsõ
2- Yabancõ dil öğretme başarõsõ
3- Okulun fiziki imkânlarõ, bina kalitesi,
bahçe genişliği, spor imkânlarõ
4- Bilimsel altyapõsõ; laboratuvarlarõ, müzik
resim atölyesi, spor salonlarõ, proje çalõşmalarõ
5- Okulun bulunduğu sosyal ortam
6- Ulaşõm imkânlarõ
7- Yönetici, öğretmen tutumlarõ
8- Okulun eğitim vakfõnõn olup olmadõğõ
9- Okulun mezunlar arasõndaki birlik
duygusu
10- Mevcut öğrencilerin memnuniyeti
11- Okulun yurtdõşõ bağlantõlarõ
12- Okulun gelecekteki potansiyeli
13- Meslek lisesi seçiliyorsa seçilen bölümün
mezunlarõnõn iş imkânlarõnõ, bu bölümle ilgili
atölye staj imkânlarõ, yabancõ dil durumu,
öğretmen kadrosu vb.
Özel okul seçerken...
1- YGS-LYS başarõsõ
2- Okullarõn burs imkânõ
3- Okulun yurtdõşõ bağlantõlarõ
4- Yabancõ dil öğretim başarõsõ
5- Kişilik eğitimi
6- Sosyal çalõşmalarõ
7- Özel okulun kurumsal kültürü
En zor iş
okul seçmek
ORTAÖĞRETİMDE TERCİH DÖNEMİ