23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Ethem Baran'dan 'Evlerimiz Poyraza Bakar' Evleri poyraza bakanlann öyküleri Ethem Baran'ın Evlerimiz Poyraza Ba- kar kitabı, bildik Ethem Baran öyküleri- ni hatırlattığı gibi diliyle ve farklı kur- gularıyla öncekileri çoktan aşmış, sahi- ciliğini hayatın önüne geçirmiş bir ki- tap olma özelliği gösteriyor. O Abdullah ATAŞÇI _ EVLERİMİZ POYRAZA BAKAJ» G ünümüz edebiyatının en önemli öykücûlerinden Ethem Baran'ın öyküle- rinde hayatın çok iyi i§- lenmiş izdüşümlerini görürken öte yandan gerçekliğinin ötesine ge- çen ikinci bir dünyayı da görürüz. Hayatın kendisini öykülerin duyu- lan sesinde, ötesine geçmiş gerçek- liği ise duyulmayan ama hissedilen ses- sizliğinde, belki de öykünün gerçek se- sinde buluruz. İyi bir metnin başat nok- tası da budur. Sesini ve sessizliğini çok iyi şekilde okuyucuya duyurabilmek. SESLER Baran'ın öykülerinde, kişiler zamanla birlikte, bazen bilinçli bazen de bilinç- siz bir ruh haliyle, mekânın gerçekliğine dayanarak bir kuyunun içinde bekler. Bu ruh hali yepyeni bir gerçekliği de - aslında, yazarın ve kahramanın bildiği ama okuyucunun, sezgileriyle bulduğu- doğurmuş olur. Michel Butor, Roman Üstüne Denemeler kitabmda, "Nesne- ler zamanlann kemikleridir" belirleme- sini yapar. Ethem Baran da öykülerin- de, betimlediği her bir nesneyi anlattığı şeylere tanık olnıası için kullanır. Bir fo- toğraftır bu nesne, eski bir tekne, bir sa- zan balığı, üzerinde uzun uzun konuşu- lan yeni alınmış Murat 124 ya da bir esinti, bir hayal, yoksulluğunu değil de umudunu bağıra bağıra sesini her yere duyuran bir saz, evler, tarlalar, dükkân- lar. Bütün bu nesneler mekânm gerçek- liğinde anlatılanlann hepsini kendiyle bütünler, dahası onları gerçekten de de- ğerli kılar. Sonra görüntüler akar (elbet- te nesnelerin yardımıyla), mekânın için- den dışına, dışından içine doğru. Aynı anda mekânla beraber zamanın da belirleyicisidir bu görüntüler. Gö- rüntülerle beraber birçok ses de eşlik eder anlatıya. Bu sesler, oyuna oturmuş enişte ile kayınbiraderinin duyabildiği hayatın sesidir. Bir ömrü namaza eşitle- miş Kadir Efendi'nin dudaklarmdaki kırık mırıltüar, Ankara terminalinde sa- zının telini bir bilet karşılığı durmadan titreten yanık sesli genç abdalın orada olmayan ama sazınm teline vurdukça bir köy yolunda bir kemancmın, bir kö- çeğin ya da bir davulcunun sesine karış- tırdığı sesi, ölünıün orta yerinde "Arka- da keklik yayaarımm" diyen çocukların sesidir. Öykülerdeki görüntüler kadar saklan- mış görüntüyü, sesleri kadar sessizliği seçmiş nesnelerin varhğını da hissede- riz. Elbette Baran'ın öykülerinde sadece hayatın sesini değil, kokusunu, rengini, dinginliğini, telaşını ve daha bir sürü şe- yini de görürüz. Görmekle yetinmeyip hayatımızdaki boşlukları da bir şekilde doldurmuş oluruz. Yaşamadığımız, ta- nığı olmadığı- mız, uzak durduğumuz, yanından bile geçmekte isteksiz davrandığı- mız o hayatları kendi hayatımıza sokarız. Böylelikle iyi bir metinle karşılaşmanın hazzını yaşanz. Bu haz, sırf hayata dair ne varsa onları bize göstermesinden kay- naklanmaz. Çoğu kez göstermedi- ği ama hissettirdiği o sessizlikte duyduğumuz seslerin uzayarak uzunca bir süre kulağımızda kal- masından, hep özlemini duyduğu- muz o memlekete götürüşünü bi- rebir anlatmasından da kaynakla- nır. Belki de bütün bunları yaşa- mamızın nedeni, anlatırken, anla- tıdan daha büyük boşluklar bı- rakmasıdır. Bu sessizlik, hiç şüp- hesiz okuyucuya verilmiş bir ar- mağandır. Böylece Baran, okuyucuyu, hem metnin içinde tutuyor hem kendi- sine anında sunulanlarm (dilin güzelliği- nin yardunıyla) keyfine vardırıyor hem de onun arayıp bulması için açık bıra- kılmış kapılarıyla metnin içindeki başka dünyaları bulabilmesine imkân sağlıyor. Ethem Baran bunu yaparken, sesin sahiciliğini iyice kullandıktan sonra, hatta çoğu zaman kullanmadan önce sessizliğin sahiciliğini kullanarak okura yollar açıyor. Sanki yazar Kierkega- ard'm "Suskunlukların en güvenlisi sus- mak değil, konuşmaktır" sözünün hak- kını verircesine, metnin her satınnı ko- nuştura konuştura yapıyor bunu. Metin konuştukça -belki de asıl hüner budur- suskunluklara daha çok olanak sağlamış oluyor, böylelikle bir metinden çok sa- yıda metin, değiştikçe zenginleşen ha- yatlar, anhk olaylarm perde arkasma yerleştirilmiş dolu dolu geçmişler görü- yoruz. Yoksa "Gökyüzü nerede?" diye soran Gamze'nin kaderindeki mutlak yalnızhk ve çaresizlik başka nasıl anlatı- lırdı? Aynı evin içinde bir ömrü tüketen iki yaşlı insandan erkeğin hükmünün geçerliliğini ve "Boş ol!" demeyle boş- lukta kalan yaşlı kadının geçmişi yükle- mesindeki o uzak ve kör kaderi, Mahir Usta'nın ancak hikâvenin kendisi tara- Ethem Baran'ın öykülerinde sadece hayatın sesini değil, koku- sunu, renglnl. dinglnllğlni. telaşını da görürüz. fından anlatılabilecek hikâyesini nasıl anlayabilirdik? TAŞRADAN İNSAN MANZARALARI Kitabm ilk öyküsü olan "Foto Şeyda" okurunu, dahası yazannı arayan bir öy- kü. Ethem Baran önceki öykü kitapla- rından Dönüşsüz Yolculuklar Kita- fc/'ndaki "Işlengi" öyküsünün boşluğu- nu bu öyküyle tamamlamak ya da daha doğru bir ifadeyle bir öykünün bitmişli- ği üzerinde bizi düşündürmek derdin- de. Bu öyküyü yazan kendisi değil, bir okur aslında. Bir anlamda öykü kendi yazannı seçmiş de diyebiliriz. "Bir Kuru Hayal" öyküsü bize içinde başka bir öyküyü muştulayacak kadar zengin okümalar banndınyor. Elbette taşra yine de anlatılan. Bu öyküde yanık yanık türkü söyleyen, kara kavruk genç bir sonraki öykü olan "Söylerim Sözüm Almıyor"da başkentin terminalinde bir otobüs yazıhanesinin önüne oturur. Beş parasızdır. Önceki öyküde çok uzakları hayal ettiğini, gitmek istediğini sazıyla bize duyurur. Burada da gitmek için bekliyor ama beş parasız. Daha doğrusu son parasını da saza vermiş ve gitmek için neredeyse son yolcuyu da uğurlaya- na kadar durmadan sazını çalacaktır. Öyküyü bitirince tuhaf bir iyimserliğe kapılıyoruz. Bel- ki de gerçekliğin acıtan ta- rafma. Ne var ki yazar bura- da, ki anlattığı aslında çok büyük bir sanatçı, iyimserli- ğinin tohumlarını serpe ser- pe bunu yapar. "Murat Almak" öyküsün- de babasıyla ilk defa büyük şehre giden çocuğun sevin- cine çok uzaktan, zamanın durduğu yerden bakan gen- cin, "Çıpİak Nine" öykü- sünde mahallenin her za- manki -aslında yine akma- yan bir zamandır- hayhu- yunda birdenbire ölen Fadime Karı'nın, geride bıraktıklanna, "Kavaklar Kavak- lar"da aynı evin içinde yaşını başını al- mış karıkocanın herkesten gizledikleri boşanmışlıklanna, "Niyet Etti Kadir Efendi" öyküsünde bir namaza eşlik eden bütün bir dünyanın uğultusuna ta- nık oluyoruz. Kitabm en hüzünlü öykü- sü ise "Kaçak Vapur." Ashnda kitap boyunca hep bir hüzün; çaresizlikle, yoksunluğun birlikte ördüğü bir kader var. Hatta kaderden biraz daha fazlası. "Fukaranın Kestanesi Palamuttan" öyküsünde kahraman eski bir tekne. O teknenin öykü boyunca hatırlatılan hi- kâyesinde, yoksulluğu dağ gibi önünde duran ama bunu görmesine rağmen o virane tekneyle uzaklara gitme hayali *•* kuran ikinci bir kahraman daha bulu- nuyor. Ne var ki, yazar dahil kimse onu anlamaz. Yazar da daha çocuktur. Sanı- rım çocuk olarak yazmak asıl mesele. Ethem Baran, yazarken bir çocuk kadar saf ancak onun kadar haberli, hayatın içindeki o büyük gerçekliğin kıyısmda durarak anlatacaklarını ortaya seriyor. Dahası her hikâye kendini yazdırdığın- dan, küçücük notlar düşen merakh bir çocuk gibi olup bitmiş olaylarm uzağın- da durarak yapıydr bunu. Özellikle ki- tabın ilk altı öyküsünde bunu okuyucu- ya da hissettiriyor. Bütün bunları yapar- ken her kitabında hissettirdiği sahicûiği bu kitabmda dilinin ustahğı ve lezzetiy- _j_ le daha bir tamamlıyor. Sartre, "Sahici resimler de, göz boyayan resimler de vardır" der. Sahici ressamlar veya göz boyayan ressamlar dememiştir. Bir ede- bi metninin iyiliği en çok da sahiciliğiyle anlaşılabilir. Kitabm son öyküsü "Kendine Dönen Yüz" öyküsü diğerlerinden ayrı bir yer- de duruyor. Bir kere taşrada değil Istan- bul'da geçiyor, daha doğrusu niyeti böyle. Ethem Baran, bu öyküsünde de yazar ile okur arasındaki ilişkiye farklı, ironik bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Baran, neredeyse bütün öykülerinde, sessizlikle büyüttüğü sözleri olduğunu söyler. Daha doğrusu biz bunu anlarız. Bu sözü, ben daha çok öyküyü bitirdi- ğimde duydum. Asd önemli olanı da bir kez daha fark ettim: Bize söylenen şey mutlak bir sessizlikle söylenmişse bu çok daha etkileyicidir. Bunu hissetmemi, en sahici seslerin yanmda sessizliğin de olmasına bağla- rırn. Sesin sahiciliğini anlatmak zor ama sessizliğin çok daha zor. Her halükârda, sahici olmak güç. Yani yazarın anlattığı- j na inanması, bütün kahramanlarına, nesnelerine saygı göstererek geri çekil- mesi, Ethem Baran'ın başardığı bu. Bize samimiyetiyle, varlığı görmezden geün- miş başka dünyaları kendi sesleriyle su- j nuyor. Bunu yaparken metin içindeki I sessizliğiyle, metni her şeyin önüne geçi- j riyor. Hasan Ali Toptaş'ın "Evlerimiz Poy- raza Bakar"kitabı için yaptığı kısa de- i ğerlendirmesinden bir cümleyle bitire- lim yazıyı: "Bu nedenle Ethem Baran'ın öykülerinde insan, abartısız bir şekilde hep büyük resmin içine resmediliyor."* C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1065 Evlerimiz Poyraza Bakar/ Ethem Ba- ran/ Doğan Kitap/ 124 s. SAYFA 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle