23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B 11 HAZİRAN 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 SÖZDEN YAZIYA SÜHEYL BATUM Hukuksuzluk ve İnandırıcılık (2) “Hukukla bağlı olmayan” ya da “hukuku hiçbir kaygı duymadan açıkça çiğneyebilen devletlerin” ne yaparlarsa yapsınlar, hatta ne denli güçlü olurlarsa olsunlar, kesinlikle inandırıcı olamadıklarını söylemiştim. Ve bu tür ülkelere örnek olarak ABD ve İsrail’i vermiştim. Gerçekten de İsrail, yıllardan beri bu tür hukuksuzlukların yaşandığı bir ülke oldu. Filistin’de uyguladıkları yöntemler, taş atıyor diye öldürülen çocuklar, işkence ile, dövülerek kolları bacakları kırılan gençler, çocuklar. Bunların bir bölümüne, hatırlayın, gizli çekimlerle dünyaya yayılan fotoğraflarla, filmlerle tanık olmuştuk. Aynı şekilde Birleşmiş Milletler hatta Uluslararası Adalet Divanı’nın karşı kararlarına karşın, Batı Şeria’daki “utanç duvarı uygulamasından” tutun, “Mavi Marmara’da 9 Türk vatandaşının öldürülmesine kadar”. Hiç kuşkusuz, inandırıcılığını, güvenilirliğini yitiren ülkelere örnek verilebilecek başka ülkeler de var. Örneğin İran ya da Suudi Arabistan. Sakın “İsrail ve ABD ile İran’ı aynı kefeye mi koyuyorsun?” demeyin. “Uyguladıkları hukuksuzluklar”, “hukuku bilerek, isteyerek, kendi amaçları doğrultusunda eğip bükmeleri”, onların “terazinin aynı kefesine konulmasını” gerektiriyor. Evet, biri hukuksuzluğu kendi halkına uyguluyor, kendi halkına özgürlüğü, hukuk güvenliğini sağlamayı düşünmüyor. Seçim bile yapmıyor ya da “yaparsa hileli yapıyor”. Veya “şeriat uyguluyorum” deyip, “mensup olduğun aileye” ya da “servetine” göre uyguluyor. Bundan zerre kadar rahatsız olmuyor. Diğerleri ise, hukuksuzluğu daha çok kendi halklarına değil, “diğer halklara” uyguluyor. Aralarındaki temel fark bu. Ama hukuksuzluğu ister kendi halkına uygula, ister diğer mazlum halklara. Sonunda ortaya çıkan, “hukuksuzluk ve inanılır olmama” durumu değil mi? İşte onları birleştiren temel nokta da bu. Maalesef Türkiye de, bu tür ülkelere örnek oldu. AKP iktidarı döneminde de, bu “özelliği” belirginleşti. Hiç kuşkusuz, Türkiye yıllardan beri, insanlarına “eşit hukuku, hukuk güvenliğini, özgürlükleri” sağlayamayan bir ülke idi. Hem de sadece “demokratik olmadığı aşikâr olan dönemlerde” değil. O zamanlar, Türkiye’nin “demokratik hukuk devleti” olması gereğinden söz ederdik. AKP döneminde ise, artık temel tercih bu oldu: “İnandırıcılığı olmayan ülkeler” safında yer almak. Bu dönemde, bunu başarmak(!) için çok şey yapıldı. En son aşaması da, bugünkü “anayasa değişikliği”. Buna “ılımlı İslam projesi” diyen de vardı. “BOP” ya da “neo- Osmanlıcılık” diyen de. Hatta “0 sorunlu politika” diyen bile. Bunun için her şey kullanıldı. Yüksek Seçim Kurulu’ndan tutun, “embedded gazetecilere” kadar. Onlardan “bazı savcılara, yargıçlara” kadar... Van Rektörü olayı ile yani “Van’daki alan araştırması” ve Savcı Ferhat Sarıkaya ile başlayan bu süreç devam etti. Hukuksuzluk da keza. Telefon dinlemeler, İlhan Cihaner üzerinde oynanan oyunlar, iddianameler, gizli tanıklar... Bakan’ın “O cemaat hakkında soruşturmayı durdur” telefonundan, Osman Kaçmaz, Ömer Faruk Eminağaoğlu ve Köksal Şengün olaylarına. Ve sonucunda AKP iktidarı, diğerleri gibi, inandırıcılığını yitirdi. Gazze olayında da yitirdi. TEKEL işçilerini dövdürürken de; yaşamını yitiren 30 maden işçisi için “Ne yapalım, bu mesleğin kaderinde var” derken de; Irak’ta 1.5 milyon kişi yaşamını yitirirken ağzını bile açmadığında da; Dağlıca baskını yapıldığında, 15 gün ağzını açmayıp, “Bush’la görüştükten sonra bir şey söyleyebilirim” dediğinde de; şehitler için “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” derken de; ABD’nin istediği açılımı bizlere “Kürt açılımı başlatıyoruz” diye anlatırken de. Ve İHH gemisini gönderip, kendi milletvekillerine “siz gitmeyin” derken de... Şimdi baktık, “uluslararası camiada” da yalnızlaşmaya başlamışmış. ABD ile köprüler atılmışmış. Tabii bu noktada, “bunu şimdi söyleyenler” ile ve de ABD ile aramızda önemli bir fark var. Onların tümü, “bilerek, bilinçli olarak”, bu iktidarı desteklemişlerdi. Bırakın desteklemeyi, kurgulamışlardı. Türk halkının en az yüzde 50’si ve bizler ise en başından beri “hukuksuzluğa” karşı çıkmaya çalıştık. Ve “Korkutucu olabilirsin ama inandırıcı asla” dedik. ‘Yolunuz AB olmalõ’UTKU ÇAKIRÖZER ANKARA - Türkiye’deki yedi yõl- lõk görevinin ardõndan ülkesine dönen İtalya’nõn Ankara Büyükelçisi Carlo Marsili, Türk dõş politikasõnõn temel doğrultusunun AB üyeliği olmasõ ve Ankara’nõn Ortadoğu politikalarõnõn Avrupa ile ilişkilerinin önüne geçme- mesi gerektiğini vurguladõ. Türkiye’de dinin toplumdaki yeri konusunda de- rin bir ayrõlõk yaşandõğõnõ belirten Marsili, “İnanç hürriyetlerinin ko- runması ve aynı zamanda Türki- ye’nin İslamileşmesinin engellen- mesi için tek güvence Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndaki la- iklik ilkesidir” dedi. Marsili, anayasa paketindeki yargõ ile ilgisi olmayan konularõ destekledikle- rini ancak Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nin statüsüyle ilgili maddelerin “mutabakata dayalı olmadıkları için tartışmalı olduklarını” vurguladõ. Türkiye’de ilk kez 30 yõl önce görev yapan Marsili, Ankara’dan ayrõlõrken Cumhuriyet’e verdiği son demeçte şu değerlendirmeleri yaptõ: - İtalya’da Türkiye hakkındaki ge- nel görüş nedir? - İtalya’da toplumun büyük bir bö- lümü ve partilerin neredeyse tamamõ, koşullarõ yerine getirdiğinde Türki- ye’nin AB üyeliğinden yanadõr. Mutabakat AB’ye yaklaştırır - Son anayasa paketini nasıl de- ğerlendiriyorsunuz? - 1980 Anayasasõ’nda değişiklikler yapõlmasõnõ doğru buluyoruz. Bu pa- kette toplumun büyük kesiminin üze- rinde hemfikir olduğu maddeler var. Ancak yargõ ile ilgili tartõşmalõ iki maddeden bahsetmiyorum. O iki mad- denin tartõşmalõ olduğunu düşünüyo- rum, çünkü bir mutabakatla çõkarõla- madõ. Avrupa’da anayasa değişiklikleri genelde bir uzlaşõ sonucu gerçekleşir, Türkiye’den de beklentimiz budur. Değişiklikler konusunda ne kadar bü- yük uzlaşõ varsa, o ülkenin o kadar faz- la AB’ye girme ve AB kriterlerini ka- bul etme istekliliğini gösterir. - Türk dış politikası Avrupa’da na- sıl algılanıyor? - Türkiye’nin Ortadoğu’daki barõş- çõ çabalarõnõ destekliyoruz. Ama Tür- kiye’nin bu bölgeye yönelik politika- larõ AB ile ilişkisinin önüne geçme- melidir. Bizim için Türkiye’yi AB içinde tutmak önemlidir. Türkiye, enerjisini temel olarak AB’ye enteg- rasyona ayõrmalõdõr. İran ile ilgili tar- tõşmalarda komşusu olarak kaygõ duymanõzõ anlõyoruz. Ama BM’de alõnan yaptõrõm kararlarõna İtalya uyacaktõr. Türkiye’nin de diğer NA- TO ve AB ülkeleri ile aynõ pozisyonu almasõnõ bekliyoruz. - AB üyelik sürecinde yavaşlama var mı? - Evet, hem de çok büyük yavaşla- ma. Sadece Türkiye değil, AB için de geçerli. Avrupa tarafõnda da bu sü- rece bağlõlõğõn artmasõ ve yeni bir iv- me kazandõrõlmasõ en fazla şimdi ge- reklidir. Bunu sadece sözlerle değil, yaptõklarõmõzla da teşvik etmeliyiz. Türkiye’ye destek için iki önemli adõm atmamõz gerekir. Birincisi Türk vatandaşlarõna vize kolaylõğõ sağlamalõyõz. İkincisi KKTC ile doğrudan ticareti sağlamalõyõz. - Türkiye daha çok İslamcı bir ya- pıya mı dönüşüyor? - Son yedi yõl içinde bu ülkede çok dolaştõm. İstanbul’dan Antalya’ya, kõ- yõ şehirlerinde hiç farklõlõk görme- dim. Ama Anadolu şehirlerinde di- nin insanlarõn hayatõndaki yerinde önemli bir artõş gözledim. Burada önemli olan, özgürlüklerin laiklik gü- vencesi altõna alõnmasõdõr. Türkiye anayasasõ bu açõdan çok iyidir, ül- kenin laikliğinin garantisidir. İtal- ya’da da durum böyledir. - Laiklik konusundaki kaygıları nasıl değerlendiriyorsunuz? - Türk toplumunun yüzde 50’si bu di- ni uyanõştan kaygõlanmõyor ve hatta da- ha fazlasõnõ istiyor. Kalan yarõsõ ise ül- kenin İslamileşeceği endişesiyle yaşõ- yor. Böylesine derin bir bölünme yaşanõrken ne yapõlabilir? Her iki ta- rafa güvenceler verilmesi lazõm. Hü- kümetin, parlamentonun ve herkesin görevi, hiç de kolay olmayan bu dengeyi sağlamaktõr. - İtalyan asıllı Katolik din adam- ları Türkiye’de öldürüldü. İtalya’da nasıl bir imajımız var? - 2006’daki Santoro cinayeti ile kõ- sa süre önce yaşadõğõmõz Padovese ci- nayeti birbirinden farklõ motiflerle iş- lenmiş gözüküyor. Ancak Türkiye’de iki rahibin ölümünden İtalyan halkõ bü- yük kaygõ duyuyor. Türk-İtalyan iliş- kilerini etkilemese bile Türkiye’nin imajõ bu ölümler nedeniyle yara alõyor. - Türkiye’de dini azınlıklara saldırıları engellemek için neler yapılmalıdır? - Kamuoyu yoklamalarõndan bili- yoruz ki Türk toplumunun büyük ço- ğunluğu azõnlõklarla yan yana otur- mak istemiyor. Bunun düzelmesi için de liderlerin topluma verdikleri birlikte yaşama ve hoşgörü mesajla- rõnõn sayõsõ artmalõ. Tüm dinlerin hepsinin laik devlet şemsiyesi altõn- da huzur içinde yaşayabileceği mesajõ işlenmelidir. Laiklik, tolerans ve bir arada yaşamanõn garantisi olarak son derece önemlidir. Saldırı kabul edilemez - İsrail’in yardım konvoyuna sal- dırısına İtalya nasıl bakıyor? - İsrail’in yaptõğõ tabii ki kesinlikle kabul edilemez. Biz bir komisyonun olayõ incelemesini destekliyoruz. Ama bu konuda ABD ile aynõ paralelde ta- võr belirledik. İsrail’in kendi iç ko- misyonu olmasõnõ tercih ediyoruz. - Yardım konvoyunun hazır- lanmasına ilişkin tereddütleriniz var mı? - Gemilerin amacõ Gazze’ye belli miktar yardõm götürmekti. Ama ge- milerin gönderiliş sistemi, bu seçilen yöntem en iyi yol muydu? İsrail’e ab- lukayõ kaldõrmasõ için baskõ yaparak denizden mi göndermek lazõm? Yok- sa önce İsrail’e gönderip işbirliği içinde Gazze’ye iletilmesini sağlamak mõ daha iyi bir yöntem? Tabii ki Gaz- ze’ye yardõmõn gitmesi önemli ama metodoloji de çok önemli. Her kara- rõn bir bedeli vardõr. Türkiye’deki görev süresi bugün sona eren Carlo Marsili, profesyonel yaşa- mının bundan sonraki bölümünde de yine Türk-İtalyan ilişkilerinin geliştirilmesi için çaba gösterecek. Marsili bu çerçeve- de merkezi İtalya’da bulunan Türkiye- Avrupa Vakfı ile Türkiye-İtalya Dostluk Birliği’nde yöneticilik görevi üstlenecek. Marsili’nin atacağı bir başka önemli adım ise Ankara Büyükelçiliği görevi sı- rasında birlikte çalıştığı 20 İtalyan diplo- matı ile “Genç Türkler” adı altında bir lo- bi grubu kurmak olacak. Roma’daki Dış- işleri Bakanlığı’nda ve dünyanın değişik bölgelerinde görev yapan 20 diplomatı 25 Haziran’da Roma’da bir araya getirmeye hazırlanan Marsili, “Türkiye’yi seven İtalyan diplomatları olarak Türkiye’nin imajının daha da iyileşmesi ve AB’ye giri- şi için çaba göstereceğiz” dedi. Ankara’da 7 yõl kalan İtalya Büyükelçisi Carlo Marsili’den veda mesajlarõ Carlo Marsili ‘GENÇ TÜRKLER’ LOBİ GRUBU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle