19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 11 HAZİRAN 2010 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Makas ve Hat BİR süredir, özellikle de Mavi Marmara’dan beri, Türk dış politikasının makas değiştirdiği, Batı’nın raylarından çıkıp İslam dünyasının yakın ve uzak istasyonlarına doğru yol aldığı biçiminde bir izlenim Amerika’yla Avrupa medyasında iyiden iyiye yaygınlaşmakta. Onların böyle bir izlenim edinmekte yanılmadıklarını söylemek yanlış olmaz. Çünkü bugünkü iktidarın başı aslında basit kapitalizmin yeşil versiyonundan başka özelliği olmayan sosyo-ekonomik uygulamalarını yine kendi ruhani inancına uygun bir dış politika demagojisiyle örtme çabası içinde. Böyle olduğu için, hafifçe megalomani kokan bir söylemle aşırı ifadelerden kendini kurtaramıyor. Stratejik derinlik taşıdığı söylenen dış politika ise, bu basitliğe ayak uydurmak için, bir noktadan sonra diplomatik inceliğe pek gerek duymayan bir telaşla ne pahasına olursa olsun aynı yönde mesafe alma peşinde. Nitekim, “uranyum takası”yla elde edilebilecek olumlu sonucu değerlendirmeye elverişli zemin önceden hazırlanmadığı için zıtlaşma ortamına kolayca düşüldü. Ancak, Batı dünyası da böyle bir izlenimin yaratılmasındaki kendi payını unutmamıştır herhalde... Daha doğrusu, yalnız bu iktidar döneminde değil, daha öncesinde de bu ülkenin gelmiş geçmiş bütün iktidarlarına çıkardıkları güçlükleri, yaptıkları haksızlıkları en iyi onlar bilir. O davranışlarının ister istemez böyle bir tepki yaratabileceğini kabul edecek kadar da dürüsttürler. Pek itiraf etmezler, ama bu davranışları neredeyse genetik denebilecek önyargılar, hınçlar, yarım bıraktırılmış hesaplar ve bir türlü gerçekleştirilememiş emeller yüzünden edindiklerinin de farkındadırlar... Bizler ise, ezeli saflığımızla, Lozan’da ve hemen sonrasında Misak-ı Milli topraklarının nasıl koparıldığını, abartılı Ermeni iddialarına nasıl kucak açıldığını, Kıbrıs dolayısıyla oynanan oyunları, tutulmayan sözleri, AB’ye heveslenişlerimiz karşısında sergilenen nemrutlukları kolayca unutup sineye çektik ve üstüne çıkmaya çalıştığımız çağdaş uygarlığın hâlâ onların tekelinde olduğuna inanmayı sürdürüp durduk yıllar yılı... Bereket, son zamanlarda düşünce dünyamızın eriştiği olgunluk sayesinde, Kemalizmle hedeflenenin bu olmadığını ve çağı aşma ölçütlerinin de kendimizce konabileceğini öğrenmeye başlamışızdır. Dıştakiler bugünkü iktidarın çizdiği zikzakların kalıcı olacağını düşünedursunlar, bu iktidar elbet bir gün değişir, profesyonel değeri asla küçümsenemeyecek Türk diplomasisi ulusal dış politikayı sonu bilinmez makaslara sokmadan bu cumhuriyete özgü doğru hatta sokmayı başaracaktır. Bu doğru hat, ümmetçiliğe göre değil, her türlü konjonktürde “ulusal çıkar”ın raylarına göre çizilen hattır. Yeter ki, “seçilmişlik” tafrası satanlar şimdi “monşer” dedikleri atanmışların seçkinliğine kulak vermeyi öğrensinler. PENCERE Patron Kim?.. Y akõn zaman önce Türki- ye önemli bir hukuk adamõnõ yitirdi. Özde- mir Özok Türkiye Ba- rolar Birliği’nin (TBB) başkanõydõ. Hukuk, insan haklarõ, öz- gürlükler, hukuk devleti, adalet, avu- katlõk mesleği adõna çabalarõn içinde yoğrulurken yitirdik onu. Işõklar için- de yatsõn. 12-13 Haziran 2010’da TBB yeni başkanõnõ seçecek; genel kurul topla- nõyor. Bir nöbet değişikliği yapõlacak; en kõsa tanõmlamasõyla. Bu vesileyle, çok kõsa çizgiler için- de, bugün için avukatlõğõn toplumda- ki yerini, görevlerini, sorunlarõnõ, özellikle hukukçu olmayanlar için belirtmek istedim. Avukatın aydın sorumluluğu Ülkenin bir aydõnõ olarak avukat ül- kenin ve dünyanõn sorunlarõna eğilmek ve sahip çõkmak, düşüncelerini açõk- lamak ve savunmak zorundadõr. Bu hassas çizgiyi politika yapmaktan ayõrmak şarttõr. Bugün içinde bulu- nulan şartlar ve dünya ölçeğinde olu- şan ortam, bu tavrõ her zamankinden daha önemli kõlmaktadõr. Yakõn geçmişte, İstanbul Baro- su’nun öncülüğünde başlatõlan, çok bü- yük sayõda baronun katõlõmõ ile ha- zõrlanan ve kamuoyuna duyurulan, hak, hukuk, özgürlük, kişi güvenliği, hukuk devleti adõna çok önemli me- sajlar içeren deklarasyonu elbette al- kõşlamak durumundayõz. Ancak kõsa günler önce parlamen- todan çõkarõlan ve halen Anayasa Mahkemesi’nin önünde olan anayasa değişikliği konusunda TBB’nin “yük- sek” sesini duyurabildiği kanõsõnda de- ğilim. TBB’nin kurum ve kuruluş olarak yok sayõldõğõ bir anayasa de- ğişikliğine TBB’nin haykõrmasõ ge- rekirdi. Bu gerçekleşmedi. Avukat hukuk uzmanõdõr, savun- mayõ meslek edinen kişidir. Bugünkü durumu: AB sürecinde her şeyi yeni- den öğrenmek durumunda olan bir meslek adamõdõr. Böyle bir şey başka mesleklerde yoktur. TBB bu konuda ne yaptõ? Bence çok şey yaptõ. Ülke- yi uzmanlarla karõş karõş dolaştõ. Biz şimdi ne yapacağõz, sorusuna cevap- lar verdi. İyi bir meslek dayanõşmasõ örneğiydi sergilenen. Devamõ gel- mek zorundadõr. Avukatlık adına başka neler ya- pılmalıdır? Avukatlõk, Adalet Bakanlõğõ’nõn vesayetinden kurtarõlmalõdõr. Bu ko- nudaki yasa değişiklikleri en kõsa sü- rede hayata geçirilmelidir. TBB tarafõndan yapõlan bir yönet- meliğin bakanlõğõn onayõna sunul- masõ kabul edilemez. Meslek disipli- niyle ilgili verilen kararlarõn da ba- kanlõk denetimine sunulmasõ kaldõ- rõlmalõdõr. Bazõ avukat meslektaşlarõ- mõn zihnini okuyorum. Bunlar radikal değişiklikler. Radikalleri başarõrsa- nõz tarihe geçersiniz. Yoksa sizi kim- se hatõrlamaz. Avukat olmak (staj ve sınav) Staj, her mesleğin öğrenim aşama- sõdõr. İyi bir staj, iyi meslek adamõ ye- tiştirmenin temelidir. İyi hukukçu, iyi avukat olur, ancak avukatlõk mes- leğini öğrendikten sonra. İkisi farklõ şeylerdir. Staj, geçmişe oranla çok daha iyi düzeyde. Fakat ya- põlacak şeyler tabii ki var. Ülke ge- nelinde stajda fõrsat eşitliği yok. Bü- yük illerde iyi staj için şartlar daha el- verişli. TBB’nin bu konuda temel çözümler üretmesi şarttõr. TBB, staj- yerin parasal ihtiyacõnõ karşõladõ, fakat mesleğe hazõrlamak bundan da önem- lidir. Bu konu avukatlõk sõnavõ ile de bağlantõlõdõr. Sõnavsõz avukatlõk dü- şünülemez. Ancak ülkemizde bu ko- nuda bazõ oyunlar oynanõyor. Sõnav sü- rekli erteleniyor. Oysa, genç nesiller için sõnav sonucu kazanõlacak olan avukatlõk payesi bir şereftir. Sõnavõn temel taşlarõnõn şunlar olmasõ gerekir: - Sõnav, mesleğe başlamak için ye- terli bilgiyi ölçer. Bu konuda ölçüyü iyi koymak gerekir. Tecrübeli bir avukatõn sahip olduğu bilgiyi siz avu- kat adayõnda ararsanõz, hata edersiniz. Soruyorum: Avukatlõğõ dört dörtlük bi- len var mõ? - Bu sõnavõ TBB yapar; ÖSYM’yi işe karõştõrmaz. Onlar test yöntemi bi- lirler; çoktan seçmeli sõnav bilirler. Bu yöntemlerle avukat olunmaz. Avu- katlõk hukuki muhakeme yeteneğini gerektirir. Bu sõnavõ avukatlar yapar, bir ölçüde hukuk fakültesinden yardõm alõr. Avukatlıkta kıdem Avukatlõktaki çalõşma kurallarõ de- ğiştirilmelidir. Böyle bir sistem başka bir ülkede var mõdõr? Bugün ruhsat- nameyi al, ertesi gün Yargõtay’da du- ruşmaya gir ya da Yüce Divan’da avu- katlõk yap. Bu sistem genç meslek- taşlara iyilik değil, fakat kötülüktür. Gençlerin mahkemelerde bocalamalarõ üzücüdür ama bozuk sistemin bir so- nucudur. Mesleğin faaliyet alanõ çi- zilirken kategoriler yaratõlmalõdõr. Be- lirli sürelerle sõnõrlandõrõlacak olan bu kategoriler mesleğe seviye kazan- dõracaktõr. Avukatlık ortaklıkları Bu sorun mutlaka çözülmelidir. Yasada yapõlan değişiklik sorunu çöz- memiştir. Avukatlõktaki şirketleşme, genç avukatlarõn kõdemli avukatlarõn yanõnda yetişmelerini kolaylaştõra- caktõr. Çözülemeyen sorunun çekirdek noktasõ, konunun mali yönünde yat- maktadõr. Avukatlarõn ortaklõk kura- rak çalõşmalarõna izin verilmediği için ve maliye avukatlarõn ortak çalõşma- larõna rağmen, vergi hukuku yönünden tek mükellefliği öngördüğü için, ver- gi sorunu doğmaktadõr. Yabancı uyruklu hukukçu barındıran hukuk şirketleri Bu kişiler barolara kayõt olama- dõklarõ için, Türkiye’de avukatlõk yap- mak haklarõ yoktur. Fakat yasanõn ar- kasõndan dolanõlarak danõşmanlõk şir- keti tabelasõ altõnda avukatlõk yapõl- maktadõr. Bunun önlenmesi şarttõr. Son söz: Sorunlar elbette bu kadar değil. Haydi Türkiye, koy elini taşõn altõna. Bak göreceksin, nasõl da gü- zelliklere ulaşõlacak. TBB, Başkanõnõ Seçiyor... Av. Prof. Dr. Erdener YURTCAN İstanbul Barosu Delegesi Avukatlõk, Adalet Bakanlõğõ’nõn vesayetinden kurtarõlmalõdõr. Bu konudaki yasa değişiklikleri en kõsa sürede hayata geçirilmelidir. TBB tarafõndan yapõlan bir yönetmeliğin bakanlõğõn onayõna sunulmasõ kabul edilemez. La Fontaine’i kim tanımaz?.. Hayvan masallarıyla ün yapan Fransız şairin en azından ‘Karga ile Tilki’ öyküsünü ya da ‘Ağustosböceği ile Karınca’sını kim duymamıştır?.. Ama çoğu kişi 17’nci yüzyılda yaşayan Fransız şairin yalakalığını bilmez. Jean de la Fontaine ömür boyu efendilerinin dalkavukluğunu yaparak saraylarda yaşamış, çanakyalayıcılıkta ün yapmıştır. Gerçi o dönemde yazar ve sanatçı takımı halka dayanarak yaşayamazdı; ancak şairin dalkavukluğu tarih kitaplarına geçmiştir. Bir ara şair Luxembourg Sarayı’nda Gastonj d’Orleans’ın hizmetindeymiş; günlerden bir gün, Dük Hazretleri öfkelendiği için bizimkine sırtını dönmüş... La Fontaine: - Efendimiz, demiş, bana karşı gösterdiğiniz sevgi davranışınıza yansıyor. Dük, adamın söylediklerine şaşarak yüzünü dönünce, La Fontaine lafını tamamlamış: - Evet, arkanızı dönmeniz bana ne kadar güvendiğinizi gösteriyor, insan düşmanına sırtını dönmez. D’Orleans yumuşamış. Yazarın ve çizerin saray sultasından kurtulması çok uzak bir tarih değil!.. Eskiden yazar ya kilisenin kubbesi altına sığınmak zorundaydı ya da sarayın salonlarında soyluları koltuklayacaktı. Doğal görülüyordu bu kurumlaşma; krallar, sultanlar arasında sanatı ve edebiyatı destekleyenler de az değildi. Peki, sonra ne oldu?.. Demokraside doğrudan halkla ilişkiyi sağlayan bir yayın pazarı oluştu. Gazeteler, kitapçılar, dergiciler çoğaldıkça, yazar çizer takımının patronu değişti; okurlar bir yazarı yaşatabilecek kitleye dönüştüler mi kalem erbabının sırtı yere gelmiyor. Bu yolda büyük paralar kazanan ve lüks içinde yaşayanlar da var; ama piyasada tutunmak yazar için bire bir ölçüt sayılamıyor; hele edebiyat dünyasında adı duyulmadan gözlerini yaşama kapayan büyük yazarlar var. Kafka bunlardan biri, öldükten sonra yapıtları basıldı, ün kazandı. Dünya değişiyor, yayın elektronikleşiyor, kâğıttan gazete belki tarihe karışacak, kitap yok mu olacak?.. Güzelim okuma alışkanlıklarımız, geçmişin suyu çekilmiş kuyusuna mı dönüşecek? Peki, kitapsız, gazetesiz, dergisiz dünyada yazarın çizerin durumu ne olacak?.. Çok sevdiğim bir gazete patronu beni gazetesine almak istiyordu; dedim ki: - Ne yapacaksın beni, başına bela mı alacaksın?.. Güzel bir yanıt verdi: - Gülü seven dikenine katlanır!.. Sonra boş bir kâğıt uzattı: - İstediğin rakamı yaz!.. Beyaz kâğıda baktım, bir şey yazmadım, dostluğumuz sürdü gitti. Medyada kartelleşme süreciyle birlikte görsel yayınların egemenleşmesi, yazarın ve gazetecinin yaşamına sorunlar taşıyacaktır. Yazarın patronu halk olmalıdır. Medyada tekelleşme bu kuralı bozar; sermayenin tek elde toplanmasıyla sağlanan parasal güç, marifetli gazeteciyi satın almak olanaklarını büyütür; bugün Türkiye medyasında sendika da yok; çalışanları sendikalı olan tek gazete Cumhuriyet... (4 Ocak 1998 tarihli yazısı) [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle