25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
18 MART 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B ESİNTİLER ZEYNEP ORAL ‘Kerem Gibi’ Sizleri bilmem ama, ben hiç unutmadım. 70’li yıllardaydı. 1 Mayıs’larda Taksim Meydanı’ndaydı. DİSK gecelerindeydi. “DGM’ye hayır” mitinglerindeydi. Barış Derneği gecelerindeydi… Onun peşine takılıp hep birlikte söylerdik… Diyelim Taksim Meydanı’nı on bin, on beş bin kişi doldurmuşuz, hep bir ağızdan haykırırdık: “Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa”… İnanırdık: Hava kurşun gibi ağır olsa da, biz kurşun eriteceğiz… İnanırdık: Yanmak zorunda kalsak da, karanlığa geçit vermeyeceğiz… İnanırdık: Ülkemdeki karanlığı da, dünyadaki karanlığı da biz, evet biz aydınlığa dönüştüreceğiz… Genco Erkal, Nâzım Hikmet’in şiirlerinden yola çıkıp “Kerem Gibi” adlı oyunu oluşturup bunu tiyatro sahnesine taşıdığında yıl 1975’ti. Aynı oyunu salonlara, sokaklara, meydanlara, grevlere, mitinglere, direnişlere taşıdı. O nedenle yargılandı, aklandı, yasaklandı… O gün bugün, 35 yıl boyunca “Her Gün Yeni Baştan”, “Merhaba”, “Sevdalı Bulut”, “İnsanlarım”, “Nâzım’a Armağan” adlı oyunlarla, sahnede kâh tek başına, kâh birbirinden değerli sanatçılarla Nâzım’ın sesini, Nâzım’ın sözünü, soluğunu, düşüncelerini, aydınlığını ve tutkusunu Türkiye’nin her köşesine yaydı. Yalnız Türkiye’nin mi? Dünyanın her ucuna o sesi ulaştırdı. Londra, Paris’ten Sydney’e, Amsterdam, Kopenhag’dan Toronto’ya, Almanya’nın, İsviçre’nin tüm kentlerinden New York’a … Yıllar içinde Nâzım Hikmet’in dizelerini tek başımıza, içimizden okurken bile kulağımızda Genco Erkal’ın tonlamaları, onun ritmi, onun vurgulamaları çınladı. Nâzım Hikmet’in sözü, Genco Erkal’ın sesiyle bütünleşti. Sevdanın sesi… Direnişin sesi… Hasretin sesi… Umudun sesi… Otuz beş yıl içinde, her seferinde Nâzım Hikmet’ten farklı şiirler ve yeni kurgularla karşımıza çıktı Genco Erkal. Tekrara düşmeden, her seferinde kendini aşarak… İlgiyi, odaklandığı alanları farklılaştırarak… Tiyatro sanatının tüm olanaklarını kullanıp sözün taşıdığı ve kapsadığı anlamları çoğaltarak… Tiyatro sanatının sınırlarını zorlayıp müzikten, plastik sanatlardan, sinemadan da yararlanarak… Nâzım Hikmet’in şiirleriyle gelişen bir beden dili yaratarak… Birkaç gün önce Dostlar Tiyatrosu’nda “Kerem Gibi” oyununu izledim. Oyunun alt başlığı “Nâzım Hikmet’le 35 Yıl”… Bütün bunları onun için anımsadım… Bu kez Genco Erkal kendi serüvenini, Nâzım Hikmet’in serüvenini, Türkiye’nin ve dünyanın serüvenini bir araya getiriyor çok farklı şiirler ve farklı kurguyla. İç içe geçmiş muhteşem bir kanaviçe, bir örgü… Belgelerle şiirin buluşması… Fazıl Say’ın müziğiyle zenginleşen, sahneyi terk etmeyen filmle dramatik yapısı güçlenen bir şölen… (Ruhi Su’dan Fazıl Say’a geçişte başladı gözyaşlarım… Ve son ana dek bu şölene emeği geçenlere şükretmekten geri kalmadım…) Oyun boyunca Genco Erkal, sevdanın sesi, direnişin sesi, hasretin sesi, umudun sesini acının, hüznün ve sevinçlerin sesini bizlere iletirken kendi 35 yılımızla da yüz yüze gelmemize ve hesaplaşmamıza yol açıyor… Oyundan ayrılırken içimizin bunca acıması nedendi diye sorduk birbirimize: Ülkemde Nâzım Hikmet’e yaşatılanlardan mı? Işık veren, üreten değerlerimize hâlâ yaşamı zindan etmemizden mi? Yoksa yazının başında “inanırdık” dediklerime, artık inanamadığımızdan mı? Hayır hayır karamsarlığa geçit vermemeli! Nâzım Hikmet’in de, Genco Erkal’ın da dedikleri gibi, “Karanlıkları aydınlığa dönüştürmek elimizde”… zeynep@zeyneporal.com faks: 0212. 257 16 50 B aşbakan, Elazõğ depremi için, “Kerpiç yapılaşmanın bedeli ağır olmuştur” deyince, “ölüm- lerin nedeni” anlaşõlmõş oldu! “Anado- lu’nun bin yıllardan gelen yapı kültü- rü...” TOKİ tüm binalarõn yerine “betonarme” evler yapõlacağõnõ belirtince de depreme karşõ başlõca “önlem” açõklanmõş oldu: “Anadolu’nun bin yıllardan gelen yapı kül- türünü terk etmek!” “Muhafazakâr”lõklarõyla gurur duyan si- yasilerin, asõl “muhafaza” etmeleri gere- ken geleneksel mimari zenginliğimizi “suç- layarak dışlamaları” hazindir. Hem Başbakan’õn, hem de bir kamu ku- rumu olan TOKİ’nin “milli” sorumluluk- larõ, “geleneksel mimari birikimlerimizi çağdaş teknolojiyle geliştirmek” değil midir? Ama bakõn Erdoğan nasõl devam edi- yor: “Kaybettiklerimizin nedeni bu böl- genin yerel mimari anlayışı, yani kerpiç yapılanmasıdır!..” Oysa dünyanõn en zengin “mimarlık tarihi” ülkesini yönetenlerin demesi gere- kiyor ki; “yerel mimari anlayışımızı tek- niğin ve bilimin katkılarıyla geliştire- mediğimiz için bu acıları yaşıyoruz.” İnsanlõğõn en eski konut kültürüne sahip Anadolu’da en büyük “konut” üreticisi olan TOKİ de şunu söyleyemez miydi: “Yerel halk mimarileri, depreme karşı binlerce yılın de- neyimini de barındırır; bu birikimi daha gü- venilir kılacak yöntemlerle geleceğe aktara- cağız...” UZMANLARIMIZI DİNLEYELİM Depreme dayanõklõlõk açõsõndan “en iyi ya- pı malzemesi” kabul edilen kerpiç, 17 Ağus- tos depreminde “yıkılmayan” ve “öldürme- yen”ler arasõndaydõ... İTÜ’de yaklaşõk 40 yõl- dõr “modern kerpiç evler” üzerine çalõşan Prof. Dr. Ruhi Kafesçioğlu, geleneksel mimarlõk kül- türümüzün çağdaş olanaklarla sürdürülmesine kutlanacak katkõlarda bulunmaktadõr. Elazõğ dep- reminin ardõndan kerpicin suçlu gösterilmesi- ne karşõ diyor ki: “Toprak, su, kireç ve alçı- nın karışımından oluşan Alker’le daha da- yanıklı yapılar yapılabilir. Kerpiç evler doğ- ru mühendislikle yapılırsa öldürmez. Bugün Amerika’dan İtalya’ya dünyanın dört bir ya- nında zenginler, bu evlerde oturmayı tercih ediyor.” Son yõllarda “çağdaş kerpiç yapılar”õyla dik- kat çeken ve ödüller kazanan Antalyalõ mimar Bayazıt Büyükyıldırım da şunlarõ söylüyor: “Elazığ’daki yıkımın nedeni kerpiç değil cehalettir. 2 kata kadar kerpiç yapılar tek- niğine uygun yapıldığında depreme daha da- yanıklıdır; çünkü kerpiç, deprem yüklerini sündürerek söndürür, yok eder ve çok ‘da- ha az zarar’a neden olur.” Dinar ve Adapazarõ depremlerinde betonar- meler çökerken kerpiçlerin yaşam kurtardõğõnõ da anõmsatan Büyükyõldõrõm şunlarõ ekliyor: “Günümüzün yapı teknolojileri ve malze- meleri bazı özellikleriyle kerpiç malzeme tek- nolojisini aşamamıştır. Kerpiç gibi ‘çok yön- lü sürdürülebilir’ başka hiçbir yapı malzemesi yoktur.” Peki, Elazõğ’õn Kovancõlar ilçesine bağlõ Ka- natlõ, Göçmeler, Demirci ve Okçular köylerin- deki kerpiç yapõlar “6 şiddetinde”ki bir sar- sõntõya bile neden dayanamadõ? Yanõtõnõ Mimarlar Odasõ Elazõğ Şube Başkanõ Mithat Coşkun’dan dinleyelim: “Yıkı- lanların tümü zemin açısından sorunlu yerlerde, sağlam olmayan, kayan bir ze- minde inşa edilmiş. Bazılarının çatılarına sonradan, 60 cm’yi bulan toprak dam- lar ilave edilmiş; kerpici maalesef tek- niğine uygun kullanmamışlar; bu ‘ilave ağõrlõk’lar çökmelerin de temel nedeni...” Bu gözlemler 17 Ağustos depreminde yerle bir olan betonarme yapõlara ait sap- tamalarla benzerlik göstermiyor mu? Tek- niğine aykõrõ ve “cahilce” inşa edilen be- tonarme yapõlar depremin felakete dö- nüşmesinde kerpiçten hiç de farklõ du- rumda değiller. Yani asõl sorun, günü- müzdeki “imar başıboşluğu”nda her tür yapõnõn bilinçsiz ve bilgisiz inşa edilme- si... Bunda da yine, imar düzenimizdeki teknik denetim eksikliği ve “yaptırımsız yasalar”õn büyük payõ olduğunu yõllardõr yazõp söylüyoruz ama hiçbir siyasal ikti- dar, -inşaat rantlarõna kõsõtlama gelmemesi için- depremin felakete dönüşmesini ön- leyecek bir imar disiplinini sağlamaya ya- naşmõyor. FELSEFESİ VAR İşte bu gerçeklik içinde Bayazõt Büyükyõldõ- rõm şunlarõ eklemeden edemiyor: “Hiçbir ya- pı malzemesi yoktur ki kerpiç gibi bir felse- fi derinliği olsun… yine insan eliyle üretilmiş hiçbir yapı malzemesi yoktur ki, duyumuz- la algılayabilelim...” Evet... Elazõğ depreminde “katil” ilan edilen kerpiç, doğaldõr, sağlõklõdõr, nefes alõr, nem dengesini korur; dahasõ ekonomiktir, kullanõşlõdõr, plas- tiktir, istediğiniz gibi işleyebilir, tamirat ve ta- dilat yapabilirsiniz… Modern yapõ malzemelerinden sõva, harç, ba- zõ boyalar gibi pek çoğunu çõplak elle uygula- yamazsõnõz, yakar… ama kerpiç tuğlasõnõ da sõ- vasõnõ da harcõnõ da çõplak elle yapabilirsiniz, hiçbir zarar vermez; hatta mutluluk verir. Ker- piç yapõ için özel, uzun, diplomalõ bir eğitime, pek çok modern araç gerece, fabrikalara, büyük maliyetlere de gerek yoktur; başõndan sonuna ailecek, arkadaş ve dostlarla yapõlabilir… Çağdaşlõk, deprem bahanesiyle geleneksel yapõ kültürümüzü terk etmek değil 1- Elazığ’ın Okçular köyünde “kayan” zeminde depreme dayanamayan kerpiç evler... 2- Elazığ’ın Harput kentinde “sağlam” zeminde depreme meydan okuyan kerpiç evler... 3- İnsanlığın en eski yapı malzemelerinden kerpiç ve mimarisi... 1 2 3 Kerpiçe ‘kültür yoksunu’ haksõzlõk Türk şairleri Fransız dergisinde Kültür Servisi - Fransa’nõn prestijli şiir dergilerinden ‘Action Poétique’, önümüzdeki günlerde sona erecek ‘Fransa’da Türkiye Mevsimi’ etkinlikleri çerçevesinde, Mart 2010 sayõsõnõ Türk şiirine ayõrdõ. “Türk Şairleri (1950-1970)” başlõklõ, 31 sayfalõk bu bölümde ağõrlõklõ olarak ‘İkinci Yeni’ akõmõna yer veriliyor. Tuğrul Tanyol’un yazõsõndan yola çõkan dergi, yer verdiği Cemal Süreya, Turgut Uyar, Edip Cansever, Metin Eloğlu, İlhan Berk ve Gülten Akõn gibi şairlerimizi ‘İkinci Yeni’, ‘Lirizm ve İmge’, ‘Türkiye Cumhuriyeti Şairleri’ başlõklarõ altõnda derledi. Şiirleri çeviren isimler ise Yaşar Avunç, Aytekin Karaçoban, Celin Vuraler ve Marie Michele Martinet. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Avusturyalõ seramik sanatçõsõ Doris Banderas “İznik Çinilerinde Yaşayan Anadolu Çiçekleri” adlõ sergisini Ankara’da Atõlõm Üniversitesi’nde açtõ. Geleneksel İznik çini sanatõndan etkilenen Banderas, sergi öncesinde üniversitedeki bilim insanlarõ ile öğrenciler için açtõğõ İznik çini işliğinde üretilen eserleri de sanatseverlere sundu. İznik çini sanatõnõ çağdaş kullanõm amaçlõ da yorumlayan Banderas’õn sergisinin açõlõşõnda üniversitenin rektörü Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu ve dekan Prof. Dr. Yüksel Bingöl de birer konuşma yaptõlar. Avusturya’da tekstil, moda tasarõmõ konularõnda lisansüstü eğitim alan Banderas eşinin görevi nedeniyle 2003’ten bu yana Ankara’da yaşõyor. Banderas, kõsa bir süre sonra döneceği Avusturya’da İznik sanatõ çalõşmalarõnõ sürdüreceğini söyledi. SERGİ ANKARA’DA ATILIM ÜNİVERSİTESİ’NDE Kültür Servisi - Türkiye’de ya- yõncõlõk anlayõşõnõ değiştiren sayõlõ isimlerden, eleştirmen, yazar, yayõncõ Memet Fuat’õn anõsõna düzenlenen ‘Memet Fuat Ödülleri’, bu yõldan iti- baren, “Memet Fuat Anma Etkin- likleri” adõyla bir güne yayõlõyor. 19 Aralõk 2002’de yitirdiğimiz Memet Fuat’õn anõsõna bu yõl altõncõsõ verilecek olan Memet Fuat Eleştiri/İnceleme, De- neme ve Yayõncõlõk Ödülleri ve ikincisi verilecek olan Memet Fuat Genç Şiir Ödülü’nün töreni 10 Nisan’da yapõlacak. 2009 Haziran’õnda yitirdiğimiz arp sa- natçõsõ Ceren Necipoğlu’nu anarak baş- layacak ödül töreninde, Memet Fuat’õn ya- yõn hayatõna katkõlarõ öne çõkarõlacak. Et- kinlikte ‘Usta Yayıncı Memet Fuat’ baş- lõklõ konuşma Selahattin Özpalabıyık- lar ve Sevengül Sönmez tarafõndan ya- põlacak. Açõlõş konuşmasõnõ Kenan Ben- gü yaparken; Elif Güngör, Ceren Neci- poğlu anõsõna bir arp dinletisi sunacak, ‘Yayıncı Memet Fuat’ adlõ bir belgesel film izlenecek, ardõndan da ödül töreni gerçekleştirilecek. Memet Fuat Ödülleri’nin kõsa süreli sergisinde de, Memet Fuat Kitaplõ- ğõ’ndan ve Pirâye Koleksiyonu’ndan derlenen belgeler ve kitaplar sunulacak. İstanbul Bilgi Üniversitesi, santralis- tanbul kampusu E1-301 Salonu’nda yapõlacak etkinlikler kapsamõnda Semih Gümüş ise yazmaya heves eden genç- lerle Yazõ Atölyesi’nde buluşacak. (www.memetfuat.com - 0 212 288 62 63) Memet Fuat Ödülleri Avusturyalõ sanatçõnõn gözüyle İznik çinileri ÖDÜL TÖRENİNDE BU YILDAN İTİBAREN ANMA ETKİNLİKLERİ DE OLACAK Anneler ve Kızları Festivalin kapanış filmi değişti Kültür Servisi - Akbank spon- sorluğunda 3-18 Nisan tarihleri arasõn- da düzenlenecek 29. Uluslararasõ İs- tanbul Film Festivali programõnda ka- panõş filmi olarak duyurulan Oliver Stone’un filmi “Borsa: Para Asla Uyu- maz”, uluslararasõ yapõmcõsõ Fox’un filmin dünya prömiyerini mayõs ayõna ertelemesi nedeniyle gösterilmeyecek. Festivalin kapanõş filmi Gabriel Gar- cia Marquez’in oğlu Rodrigo Gar- cia’nõn son filmi “Anneler ve Kõzlarõ” olacak. Ayrõca festivalin biletleri 20 Mart’ta satõşa çõkõyor. Biletler; Beyoğ- lu Atlas ve Yeni Rüya ile Kadõköy si- nemalarõnda açõlacak gişelerden, İKSV binasõndan ya da Biletix satõş sistemi üzerinden satõn alõnabilecek. Cotillard ve Burton’a nişan Kültür Servisi - Edith Piaf’õ canlan- dõrdõğõ “La Vie En Rose” fil- mindeki perfor- mansõyla En İyi Kadõn Oyuncu Oscarõ’nõ alan Fransõz oyuncu Marion Cotillard ile fantastik filmlerin usta ismi, ABD’li yönetmen Tim Bur- ton, Fransa hükümetinin kültürel onur nişanlarõna değer görüldüler. Tören, Kültür Bakanõ Frederic Mitterrand’õn madalyonun iğnesini Cotillard’õn göğ- süne batõrmasõyla renkli ve eğlenceli geçti. Burton, Fransa Ulusal Sanat ve Edebiyat Şeref Rütbesi sahibi olurken Cotillard şövalye ilan edildi. Byrne kültür elçisi oldu DUBLİN (AA) - İrlandalõ oyuncu Gabriel Byrne, ülkesinin ilk kültür elçi- si oldu. Dublin doğumlu Byrne’nin, İr- landa sanatõnõn ABD’deki tanõtõmõna katkõda bulunacağõ açõklandõ. GEZİCİ FİLMMOR KADIN FİLMLERİ FESTİVALİ’NDE BUGÜN 15.30 - Acõlõ Çikolata - Hayõr Hayõr Demektir - Geçmişten Gelen - Dikenler ya da İpekler - Bekaret Tacõ 17.00 - Aramõzdan Birileri, Derine Kazõnmõş Yaralar 19.00 - Çõğlõlar, Daima, Ev Efradõ, Gönlümün Valsi, Solodan Koroya 15.30 - 70-80-90, Masum, Küstah, Fettan 17.00 - Derine Kazõnmõş Yaralar 21.00 - Aslan Aşõ, Cambaz, Çamur, Kimlik, Louky, Ölüm, Sadakat
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle