25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
SEVGİ ÖZEL Değerli dilbilimci Prof. Dr. Ahmet Kocaman; “Dilin kullanım ortamını bilmemek; kiminle, neyi, nasıl konuşulacağını bilmemek dili bilmemektir” diyor. Sanırım, çoktandır yönetenler ve yönetilenler arasındaki iletişim eksikliği, iki tarafın da “kiminle, neyi, nasıl, nerede konuşulacağını” bilmemesinden kaynaklanıyor. İktidara kim gelirse, “devlette sürekliliğin” temel ilke olduğunu unutarak övünmeye girişiyor; kendince gelişmişlik, kalkınma örnekleri sıralıyor. Yol, baraj yapmak, fabrika kurmak, yurttaşın geçim derdini azaltmak, zaten iktidarın görevi değil midir? “Duble yol”larla övünmek gelişmenin ölçütü olabilir mi? Dahası iktidarların temel görevi eğitim ve sağlık olanaklarını arttırmak, yurttaşın adalete güvenini sağlamak değil midir? Temel ölçüt insanın (yurttaşın) gelişmişliği değilse “duble yol”ların kime yararı olur? Yurttaşının düşünsel, duygusal gelişimini sağlayamayan hangi iktidar başarılı sayılır? Yurttaşlık bilinciyle doğasına, tarihine, hak ve özgürlüklerine sahip çıkamayan bir topluma gelişmiş denebilir mi? Okullara üç beş bilgisayar koymayı, annelere birkaç lira vermeyi, bedava kitap dağıtmayı, allayıp pullayarak “eğitim hamlesi” diye anlatıp durmak, gerçekten iktidar olanaklarını doğru kullanmak mıdır? En gelişmiş teknolojilerle yapılan yolları, barajları, fabrikaları kim kullanacak? Eğitimle “ortak çıkar” bilinci edinemeyenler, bunları yaparken ve kullanırken yurttaşlık bilinciyle sağlıklı davranış sergileyebilir mi? Ormanları yakanlar, fabrikaları yaparken ya da kullanırken yolsuzluk yapanlar, yolsuzluğa göz yumanlar, devlet malını deniz belleyip balıklama atlayan açıkgözler uzaylı mı? Politikada, basın yayında, dahası sanatta diliyle gafdağları dikenler hangi eğitim sisteminin ürünü? Yurttaşın sorup sorgulamasından rahatsız olan; örneğin yurttaş adına sorgulama ve yurttaşı bilgilendirme görevini üstlenenleri tehdit eden, herkesi azarlayan, kavgada söylenmeyecek sözcüklerle karşıtlarına seslenen, nerede neyi konuşacağını bilmeyen siyasilerde dil bilinci olduğu söylenebilir mi? Dil bilinci olan bir iktidar; dille siyasal, kültürel ve ekonomik bağımsızlığın ilişkisini de bilmez mi; dil bilinci olsa, bağımsız bir ülkede yabancı dille öğretimi anaokullarına dek indirir mi? Dil bilinciyle yurt sevgisi özdeştir; yurt sevgisini, çarşı pazar açılışı yaparken parlak sözler savurmak sanan siyasiler, yabancı dille öğretimin; ürün ve işlerlerindeki yabancı adlandırmanın ülkenin geleceğine yönelik zararları görmez mi? Kendine, “Türkiye Cumhuriyeti sömürge mi; işgal altında mı” diye sormaz mı? TV’de 80’li yıllarda Turgut Özal’la başlayan ve övünme gösterisinden öte gitmeyen “ulusa seslenişler”i dinlerken düşünüyoruz. Eğitim, sağlık, hukuk ve ekonomi... Her alanda işler tıkırındaymış! Yıllardır söylenen bu... Yaşadıklarımızı, sıkıntılarımızı düşününce “ulusa sesleniş”ler çoğumuza “ulusa tersleniş” gibi geliyor. Çünkü söylenen her şeyin, her eylemin tersini yaşıyoruz; daha doğrusu masallarla kuşatıldığımızı bile bile çillim çiçek koşullarda yaşadığımızı sanıyoruz. Ulusa bir sesleniş de bizden... Umarız duyan olur! ozelsevgi@yahoo.com.tr CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ ‘Merdi Kıpti…’ Ulusa Tersleniş KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 18 MART 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Çocuklar hapiste büyüyormuş. Kenan Evren gibi yapsınlar; büyütmeden assınlar! Paslaşma Gülfatma Carlık: “İlker Başbuğ, Ergenekon’a terör örgütü diyor. Recep’le artık çok iyi paslaşıyorlar!” Devriye Ahmet Önen: “Yunanistan sınırında, polisten habersiz devriye gezen silahlı iki Türk askeri görülmüştür. Ergenekon savcılarına duyurulur!” Romanlar Şefik Alan: “Ermeni açılımı duvara tosladı. Kürt açılımı belediye başkanlarının kelepçelenmesi ile bitti. Tanrı Romanları açılımdan korusun!” YağmurDeniz Türk-İş’in genel sekreteri nerede? ANKARA’DA kurdukları çadırlarda hakları için haklı bir direniş sergileyen TEKEL işçileri şimdi ne yapıyor, haklarını kazandılar mı yitirdiler mi? Dağılıp illerine gittiler; Danıştay’ın verdiği karara göre haklarını yitirmede biraz daha süre kazandılar! Tekel işçilerinin haklı direnişi sırasında bağlı oldukları Tekgıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel Türk-İş Genel Sekreterliği görevinden istifa etmişti. Mustafa Türkel niye istifa etti, istifasından sonra ne oldu? Türk-İş Genel Sekreteri ve Tekgıda-İş Genel Başkanı Türkel, Türk-İş yönetimini dolayısıyla Genel Başkan Mustafa Kumlu’yu işçilerin direnişi sırasında hükümet yanlısı tutumu nedeniyle eleştirerek istifa etmiş ancak gerekçesini açıklamamıştı. Türk-İş’e bağlı birçok sendika da direnişe destek vermemişti. Türkel’in istifasından sonra hiçbir şey olmadı! Ne olması gerekiyordu? Türk-İş yönetimi; Türkel’e istifasını geri alma çağrısı yapmalıydı veya Türkel, istifasını çekmeyeceğini önceden bildirdiği için derhal yerine kongrede seçilen yedek üye Toleyis Sendikası Genel Başkanı Cemail Bakındı’yı Genel Sekreterlik görevine çağırmalıydı. Türk-İş yönetimi en az Türkel kadar hükümeti eleştiren Bakındı’yı göreve çağırmadı. Koskoca Türk-İş’in Genel Sekreteri yok! Ama Mustafa Kumlu’nun Recep gibi bir başbakanı var! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” HIRSIZLAR kasabasında geçen bir öyküyü Dr. Doğan Yıldırım göndermiş: Bir kasabada her gün hava kararınca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini yanlarına alır, komşularının evlerini soymaya giderlermiş. Fakat gün doğarken geri döndükleri her seferinde kendi evlerini de soyulmuş durumda bulurlarmış. Ama ülkede kimse kaybetmezmiş, çünkü herkes birbirinden çalarmış. Bir gün, nasıl olmuşsa, dürüst bir adam ortaya çıkmış. Geceleri, diğerleri gibi çantasını fenerini alıp hırsızlığa çıkmaktansa, evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş bu adam. Hırsızlar da onun evinin önüne geldiklerinde içeride ışık yandığını görünce döner giderlermiş. Fakat bu durum böyle bir süre devam edince, ahali ona kızmaya başlamış, “Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını engellemeye hakkın yok” demişler. Bunun üzerine dürüst adam, geceleri ışığını söndürüp dışarı çıkmaya başlamış. Her gece, hırsızlık yapmadan orada burada dolaşır durur, sonunda yatmaya evine dönermiş. Fakat her döndüğünde evini soyulmuş bulurmuş. Sonuçta bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek içecek hiç bir şeyi kalmamış ve kasabayı terk etmek zorunda kalmış. Kasabada hırsızlıkta ustalaşıp giderek zenginleşenler kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar. Zamanla, zengin fakir ayrımı çoğalmış. Zenginler mallarını korumak için bekçiler tutmuşlar, hapishaneler kurmuşlar. Kendi mallarının çalınmasını da yasadışı ilan etmişler! Ancak yoksulların mallarını çalmak hâlâ serbestmiş! Bir süre sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş. Çünkü yoksullar ya açlıktan ölmüş ya da kasabayı terk edip gitmişler. Zenginler ve maaşlı soyguncular ise ortada soyacakları kimse kalmadığından servetlerini yitirmeye başlamışlar. Sonunda zenginler eski düzeni yeniden sağlamak için kasabayı ilk terk eden dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler. Nerede yaşadığını öğrenmişler. Evine gittiklerinde kapıda bir kâğıt görmüşler. Kâğıtta şunlar yazıyormuş: “Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa, her şey için çok geç olmuş demektir...” Ve Doğan Yıldırım, öykünün sonuna Indra Ghandi’nin bir sözünü eklemiş: “Bir millet uyuyorsa uyandırmak kolaydır. Ama uyumuyor da uyuyor gibi yapıyorsa ne yapsanız nafile, uyandıramazsınız!” Hırsızlar SESSİZ SEDASIZ (!) HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bir çeşit top mermisi. 2/ Ağrõ, sõzõ... Sõrtta taşõnan yük. 3/ “Sürme” de denilen ve tane- lerin içini kurum karasõ bir tozla dol- duran ekin hastalõ- ğõ... Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ. 4/ Dõ- şarõdan gelen bir õşõğõn etkisiyle ge- celeyin õşõklõ görü- nen yansõtaç. 5/ Asya’da bir göl... Genellikle yak- mak için kullanõlan iri sa- man. 6/ İki kulplu ve kü- fe biçiminde büyük sepet. 7/ Azerbaycan’õn plaka imi... Tropikal Ameri- ka’da yaşayan ötücü bir kuş. 8/ İncir ağaçlarõnda döllenmeyi sağlayan si- nek... İstanbul Boğa- zõ’nda, Anadolufeneri’nin bulunduğu burun. 9/ Muğla’nõn bir ilçesi... “Derli toplu, çok şõk” anlamõnda argo sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanlõlarõn düşman gemilerini ve kõyõlarõnõ ateşe ver- mede kullandõğõ savaş gemisi. 2/ Kuyruksokumu kemiği... Alçak, aşağõlõk. 3/ Her biri başka perdede bir sõra kamõş boğumundan yapõlmõş düdük... Bir nota. 4/ Öğrenci. 5/ Dağ geçidi... Tavana yakõn küçük pencere. 6/ Kekemelik, pe- pemelik. 7/ Bir renk... Ege Bölgesi’ne özgü bir halkoyu- nu. 8/ Yunan mitolojisinde aşk tanrõsõ... Satrançta özel bir hareket. 9/ Üç kişi arasõnda 32 kâğõtla oynanan, brice ben- zer bir iskambil oyunu... Tiyatro sahnesi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 S E R E N C A M Ü Z E R L İ K F P İ N A L A M A E N T A V İ Ç R E Y Z E M A E A R A G O Z G A L A P A G O S O R A K H A N A A K I N N A L 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ‘ The Taraf gazetesinin dünkü sürmanşeti böyleydi.. Kim düşünecekti? Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ!.. Orgeneral Başbuğ neyi düşünecekti?. - Anayasanın 138 ve Türk Ceza Kanunu’nun 288’inci maddelerini!.. Pekii, ne diyordu bu maddeler?.. Anayasa madde 138: TCK 288: Orgeneral Başbuğ, işte bu iki maddeye karşı gelerek suç işlemişti. Peki, ne yapmıştı? Hürriyet gazetesine yaptığı açıklamada, Saldıray Berk’ demişti.. The Taraf, işte bu açıklamaya çok kızmıştı!.. Öyle ki, Yasemin Çongar, ” başlıklı öfke kusan ve de Tayyip Bey’e talimatlar yağdıran yazısında, Genelkurmay Başkanı’nı bir güzel yargılayıp astıktan sonra, şu satırları karalamıştı: Şu öfkeye, şu celallenmeye bakar mısınız?.. Hani bıraksanız dövecek!.. Yukarıdaki maddelerin içeriğini öğrendiniz… Orgeneral Başbuğ’a yöneltilen ağır suçlamayı da anladınız… Şimdi aynı sıralarda İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın yaptığı konuşmayı görelim: Utanma duygusundan yoksun olanların, bırakın manşeti, sayfalarında yer bile vermedikleri bu konuşma, o maddelere, hem de sonuna kadar girmiyor mu acaba?.. Bu durumda Beşir Bey, hem savcı, hem yargıç ve de cellat kişiliğine geçiş yapmış olmuyor mu acep . Tayyip Bey’in ve Beşir Atalay’ın, Mahkeme Başkanı Köksal Şengün’ü bile isyan ettiren “ ” açıklamaları suç oluşturmuyor mu acaba?. Daha yüzlerce örnek sayabilirim.. Sorgu odasından çıkıp gelmişçesine insanların özel yaşamlarına varıncaya dek her türden yalanı manşetlere kusan gazeteci kılıklı tetikçilerin yüzlerce “ ” söz edebilirim. Ama değmez!.. Yukarıdaki örnekler yeterli… The Taraf, aslında çok hayırlı bir hizmette bulundu!.. Hemen o ünlü özdeyişi anımsadım: - Bir Yurtsevere Mektup (52) Sevgili kardeşim Balbay, haftalar sonra duruşma salonunda seni ve Tuncay’ı görüp konuşmak bana ne kadar iyi geldi anlatamam.. Aramızda derin bir boşluk ve jandarmalar vardı ama olsun; dimdik duruşunuzu görmek, sesinizi, üstüne senin esprilerini ve kahkahanı duymak yetti kardeşim… Bu yazıyı bitirip Turgut Özakman’ın “ ” filminin gösterimine gideceğim. Can Dündar’ın “ ”sından sonra bu film herkese iyi bir ders olacak gibi görünüyor!.. Turgut Hocamla telefonda kulaklarını çınlattık.. Biliyorum, gittiğimde yüzlerce insan bana yine seni soracak, selam ve sevgi gönderecek.. Orada koltuğun bile hazır olacak, çünkü yürekler bir olacak.. Seni ve tüm yurtseverleri, “ ” bilen bir yurtseverin tüm gücü, sıcaklığı ve kararlılığı ile kucaklıyorum.. e-posta: umitzileli@gmail.com Çelenk ve Mutlu Gün Bağışlarınız için 21 Yüzyıl Eğitim ve Kültür Vakfı (YEKÜV) Tel: 0212.274 15 02 - 213 74 02 www.yekuv.org, yekuv@yekuv.org Vakıflar Bankası Osmanbey Şubesi: 00158007287986476
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle