22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
ülkü Ta- mer'in ilk baskısı 1975 yılında yapı- lan, çocuk- lar için yaz- dığı Pullar Savaşı adlı kitabı 34 yıl sonra, çınar Yayınları ta- rafından yeniden basıldı. • KadirlNCESU Ülkü Tamerle Pullar Savaşı 'ÇocuMar için yazdığım ilk kitap!' -P ulJar Savaşı'nı yazma fikri nasıl oluştu? - Nasıl oluştuğunu inanın ben de hatırla- mıyorum. Bir kitaptaki pul resimle- rine bakıyordum sanırım. Oradan bir şeyler doğdu. Oturup yazmaya başladım. Öyküyü o pul resimleri yönlendiıdi. Birkaç gün içinde yazdım. Galiba en kısa sürede yazdığım kitap da bu oldu. - Kitabm ilk baskısı 1975 yüında yapıl- mış. Aradan 34 yıl geçtikten sonra yeni baskısı yapıldı. Neler hissediyorsunuz? - 34 yıl önce yayımlanmış bir kitabımın yeni baskısmı görmek keyifli bir şey. Bu süre içinde yeniden yayımlanması için bir-iki girişim oldu. Ama o pul fotoğraf- lan da, filmleri de kaybolup gitmiş. O yüzden yeni baskısı yapılamadı. Çınar Yayınlan'nın "sabırlı araştırması" öykü- nün yeniden gün ışığına çıkmasına yol açtı. Ydlar sonra onu yeni görünüşüyle elime almak beni mutlu etti. - Bu. çocuklar için yazdığımz ilk kitap ım? Kendi çocukluğunuzdan da izler ta- şıyormu? - Evet, çocuklar için yazdığım ilk kitap sayılır. Daha önce çocuk şiirleri, çocuk öyküleri yazmışam. Ama bu ilk kitap... - Siz de pul biriktirir miydiniz? Günü- müz çocukları, teknolojiyle bu kadariç içeyken "pul" biriktirmek onlara üginç gelirmi? - Çocukluğumda bir ara, çok kısa bir süre pul biriktirdim. Ama An- tep'teydim o zanıan. Pek kaynağım yoktu. Sonra o hevesim geçti. Pul bi- riktirmek güzel bir şey. Ozellikle ço- cuklar için. Insanı her zaman başka dünyalara sürükleyen bir şey. Ama günümüzde bunu sağlayan öyle de- ğişik, öyle zengin olanaklar var ki, çocuklar için pul biriktirmenin çıkış noktası artık bu olamaz diye diişü- nüyorum. "Koleksiyonculuk" dürtü- sü canlandırılırsa, belki... - Kitabm öne çıkan tümcelerinden biıi de Gaziantep pulunun söylediği "Örgüdenelim. savaşahm!" Her şe- yin bireysellik üzerine kurulduğu günü- müzde, bunu nasd sağlayabiliriz? - Orgütlenmeden toplumun daha ileri- ye götürülemeyeceğine inanıyorum. Ger- çi bireysel başarılar da önemli. Bir buluş, bir yapıt sözgelimi. Ama bunların yarata- cağı sonuçlar sınırlı kalıyor. Değişimin temelinde örgütlenme yatıyor. - 70'li yûlarda ve günümüzde çocuk edebiyaüna bakışı yazar, yaytncı ve okur açısından değerlendirir misiniz? • 70'li yıllardan önce de etkili bir ço- cuk edebiyao vardı. Kemalettin Tuğ- cu'yu nasıl unutabilirim. Ama 70'lerde, dönemin toplumsal, siyasal gelişimlerine, değişimlerine koşut olarak, çocuk edebi- yatı da başla bir kimliğe bürünmeye baş- İadı. Zaman zaman yapıtlarda sunulan "bildiriler", öykülerin önüne geçti. Oku- run çocuk olduğu bile neredeyse unutul- du. Bir süre içinde sular duruldu, denge kuruldu. - 2000'liyıîlara kadar, çocuklar için ağırlıkh olarak çeviri kitaplaryayımlandı. Günümüzde ise bir çocuk kitapları en- flasyonu yaşanıyor. Çocuk kitapları yayı- nmdaki bu artışı nasılyorumlamalıyız? - Çocuk kitaplan sanınm eskiden beri satış açısından çok daha az riskler taşıyor. Sözgelimi, ben Milliyet Yayınlan'nı yöne- rirken en çok ve sürekli satan kitaplarımız çocuk kitaplanydı. Onlardan elde ettiği- miz gelirle düzeyli, ama az satan kitaplar yayımlayabiliyorduk. Anne-baba, kitaba ayırdığı paranın büyük bölümünü "gele- ceğini düşünerek" çocuğu için harcıyor. Bir de "ben okuyamadım, bari o okusun" diyenler var. Bu, yayıncılar açısından ço- cuk kitaplannı daha çekici kdıyor. • Pullar Savaşı/ Ülkü Tamer/ Çınar Ya- yınları/'50 s. Bob Dylandan deneysel bir roman Türk edebiyatı bir müzik dehasının sözcüklerle yarattığı sihire tanıklık edi- yor; Cenk Cültekin Türkçeye çevrdiği Bob Dylan'ın deney- sel romanı Tarantula okurla buluşuyor. 3 ismail Cem OOĞRU I » « ^ eneysel metinlerin ülkemizde de sıklıkla I ^ konuşulduğunu düşünürsek ozellikle Ta- I M rantulanın Türk edebiyatında önemli bir * -^ kazanım olarak görmemizin hiçbir sakın- cası olamaz. Deneysel roman tanımlamasına tümüy- le omuz veren duruşunu kitabm her satırında hisse- deceğinizi daha ilk sayfadan anlıyorsunuz. Dolayı- sıyla kitabı okumaya biraz ara verip bu müzik dehasmı biraz daha yakından tanıma gereksinimine teslim oluyor- sunuz. BOŞLUĞA BIRAKILMIŞ SÖZCÜKLER Bob Dylan nın gerçekte Zimmerman olan soyadının Almanca bir sözcüğü çağnştırmasına rağmen bir Rus Ya- hudisi olması ve Amerıka'aa doğması insana bu adam dâhi olmasm da kim olsun dedirtir cinsten bir öykü. Kimliğe yüklenen aidiyet olgusuyla bilincine kavuşmanın insanı güçlü kılan ve aynı zamanda bağnazlaştıran bir yö- nü olduğu kaçınılmaz. Insanın kendisini güçlü kılan özel- liklerden hoşlannıasa bile reddetmesi çok zordur. Ancak Bob Dylan'ın adını seçtiği mitolojik kahraman dışmda tüm takıntılardan arınarak hayata başlamış olmanın şanslı yanlarını hemen fark edebiliyoruz. Folk-rock müziğinin geçimsiz ve toleranssız tınısına Tarantula da rastlamak kimseyi şaşırtmamalı. Sokaklar- dan beslenen, alabildiğine sert, merkezine insanın insan- la, insanın tabiatla ve insanm kurguyla olan ilişkisini çoğu zaman ironik bir dille yansıtmasını keyifle izlemek insana kendini dalıa huzurlu hissettiren yanlara sahip. Bunun yanında melodileri sözcüklerle ortaya çıkarmanın, metin- leri nesnel vargılardan koparmasuıı da kaçınılmaz bir ge- lişme olarak kabul edebilirsek kitapla aranızdaki tüm ba- rikatlan ortadan kaldırabilirsiniz. Boşluğa yazılmış 49 mektubun hiçbirinde mektup ha- SAYFA 18 Tarantulavası yok. Metinlerin tek ortak yanı biçimsel anlamda bir ayinin kendinden geçiren teslimiyet anıyla yapılan başlan- gıçlar ve ayinin sonundaki silkinme, kendine gelme vur- gusuyla yaşama geri dönüş. Kitabın her satırında gücüme giden bir saptamayla kar- şılaşmaktan kaçınamıyorum. Bir tabelanın bile sizden da- ha nesnel yargılara sahip olabileceğini bilmek kimin ho- şuna giderdi ki? Sonra hayattan beklentinizi bir oltanuı beklentileriyle kıyaslamaktan hoşlanır mıydınız? Her şeye rağmen yolculuğumuz kendi güzergâhını ken- di yaratacağını daha ilk sayfalarda gösteriyor. Bu yolcu- luk, içi buruk kalabahklara salıverilmiş travesti için anne- sinin hanımefendiliğinin ne ifade ettiği düşüncesiyle ba§- lar. Devamı domuz tasmasıyla dolaşan avukatı kapitalleş- meye karşı gerilla savaşına sokarken, bu yolculuğun misa- firperver bir mezara uzandığına tanıklık ediyor ve aslında bütün savaşların gerçek sebebini de öğrenmiş oluyoruz. îçimizden kişisel seviyelere bir eşyanın gözünden bak- mak geliyor ama nazikçe reddedüiyoruz. "Ne kadar sersefîl bir uğraşmış meğer/ seçilmiş bu azmlık için yazmak/ senin dışında/ herkes için yazıyor ol- mak/ evet, sen daisy mae/ yığuılann yanından bile geç- meyecek sen/ komik olan şey/ tahtaİı köyü bile boylamış değilsin/ kelimelerimi bu kâğıda çakıp/ sana gönderece- ğün/ unut onları." SOKAKLAR VE YERALTI Sonra ihanete alışkın onca insan; boylu poslu bir ya- bancıyla bir şeyler içerken bir yüzüğün takıldığı parmağı esir etmesinin öyküsünü dinlemeye hazırlanabilmelisiniz. O zaman sokaklann gürültüsü size senfonik bir eserin bestelendiği ana tanıklık etmek gibi gelir. Kurtulmak ne mümkün. Âdemoğlu tapınaktan Meryem'e bakar, ardın- dan fahişe Angelina'ya. îkisinin arasına bütün bir insanlı- ğı sıkıştırır. Artık zincirin halkalan arasına sıkışıp kalmış- sındır. Her şeye rağmen arkadaş olunacak herkeslerin kapıldı- ğını öğrendiğin bu deneyimden hiç hoşlanmazsın. Kim hoşlanır ki? Anlamı olmayan onca şeye yüklediğin gerek- siz karşılıkların bir yorgunluğu bu boynuna dolanan. Bob Dylan'ın tek suçu bunu anlamış olmanı sağlamak, yürü- yüşün yok ettiği bir kovboyun futbola sığınması kadar özgürlük alanın geniş ve kaptırmaya gelmez: "Ormanın içindeki geyik bunamış/ kimse köle olmasa da, ordunun hedefi olabilir/ özgürlüğün bacaklannı ölüme kaptıracak kolu yok." Her biri farklı Maria. Ama ille de Maria. îki seçenek var. Maria'nın günahı çok -ki bu eziyet başka türlü açık- lanamaz- ya da Maria bir özgürlük imgesi. Görünen o ki, bu yolla Maria'nın arkadaşı üzerinde se- vişerek kirlenmenin mutluluğuna erişmek ruh dinginliği getirebiliyor. Bob Dylan ve Tarantula içinden en çok sokakları, so- kaklann karşıt öğelerini doğaya ait metaforları görüp in- san öğesini kaçırmak olası. Aslına bakarsanız Tarantula içinden insanı çıkarırsanız geriye pek bir şey kalmıyor. Insanı farklı kılan şeyi bir sokak çatışmasından çıkara- bilirsiniz. Insanlara bir tuvalet içinden bakan patrona ha- yatı anlatırken kendini bir parmak gibi hisseden Dylan'ın zoru ne dersiniz? Durumun sadist hemşirelerle arasında geçenlerle pek bir ilgisi yok. Maymunlu kadınların iç re- kabeti, araya sıkışmış maymunsuz kadınlar, arada may- muncuk görevi görüp çözüm odaklı yaşayan çamaşırcı kadın Ezop ve Einstein. Hiçbiri bir tabelanın dayattığı sessizliği bozan küstah bir hemşire kadar ıstırap vermi- yor. Ama ille de Maria. Dylan hayattan onu kendine kopar- mış. Bir ışık huzmesi içinden kemikleri titreyen Maria'nın gözyaşını silerek seslenmek: "Senin bilgini istemiyorum/ senin gözlerini istiyorum..." • Tarantula/ Bob Dylan/ Çeviren: Cenk Gültekin/ Öz- gür Yayınları/136 s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 0 4 0
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle