Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Bir Şair Kendinden Başka
Nereye Gidebilir ki!
“Bağımsızlık savaşlarının yiğitleri, dövüşenleri,
ölenleri, yurdumdaki sınıf çatışmaları içinde
beliren durumlar, yengiler, yenilgiler, işsizlik,
yoksulluk, sömürü, mutlu bir düzene duyulan
özlem, ilgi alanlarımdır.”
Bu sözleri ancak bir şair söyleyebilir. Hem de
tüm yaşantısını bu uğurda harcamış, acılarla,
yoksunluklarla, hapisliklerle, sürgünlüklerle
savaşarak, direnerek geçirmiş bir şair...
Onun adı Arif Damar... Benim kuşağımın,
Arif Barikat’ı!
Seksen beş yaşına girmiş! Önümüzdeki
cumartesi günü dostları, sevenleri, okurları yeni
yaşını birlikte kutlayacaklar... Hem Barikat
Arif’i, hem Damar Arif’i... Niye ayrı iki isimle
anıyorum. Türk toplumunda bir huzur, bir
güven, bir hoşgörü, bir sevgi ortamı bir türlü
kurulmadığından... Barikat, gençlik günlerinin
adıdır.
Bakmayın şiirlerini Arif Damar diye
yayımladığına, o her zaman Barikat’tır!
Savaşımcı, insandan, emekten, barış için
direnmeden yana. Yaşamı ile yapıtları birbirini
destekleyen, okuruna inanç, güven, dostluk,
yaşama tadı duyuran bir şair...
“Günden Güne”, “İstanbul Bulutu”, “Seslerin
Ayak Sesleri”, “Ölüm Yok ki”, “Alıcı Kuş” “Ay
Kar Toplamaz ki” gibi nice kitaplarda toplanmış
şiirleriyle son elli altmış yılın edebiyatına renk,
anlam kazandırmış bir insan...
Kitaplarını açtım. Birçok şiirini, birçok
dizesini çizmişim. Kendimi bulmuşum! Uzun
mu uzun bir dostluğu olabildiğince yaşatmak,
yaşamak istemişim. Kişiliği olan, kolayca
beğenilmek istemeyen, her dizesiyle topluma
bir katıda bulunmayı en üst amaç bilen bir şair,
bir dost...
Şairi en iyi kendi şiiri anlatmaz mı? İşte
“Büyük Hüner”’i birlikte okusak daha iyi olmaz
mı?:
“İnsanları sevmek kolay değil / bir hürriyet bu
/ çetindir memleketimde
Ben ille varım dersen / bir gün pusuya
düşersen / insanları sevmek, büyük hüner
Bu dünyada yaşadığın şu kadar yıl /
gerçekten, güzellikten, yiğitlikten payına düşeni
alabilmişsen / vermişsen payına düşeni /
gerçek için, güzellik için / gücüne karşı konmaz
/ korkusuz direnişin.
Bilirsin / bir kere korku düşerse adamın içine
/ bir kere koparsa sevdiklerinden / mümkünü
yok / gitti gider. / Söner gözlerinde güzelim ışık
/ kararır çirkinleşir yüzü / önceleri utanır belki /
sonra vızgelir / umurunda olmaz dünya
İnsanları sevmek büyük hüner / insanlarla
beraber.”
Bir tek şiiri bile, Arif Damar’ı, daha da çok
adı unutulmuş Arif Barikat’ı anlatıyor... Seksen
beş yılı boşa geçirmediğini!.. Her türlü acıyı,
yokluğu, zaman zaman yengiyle,
umutsuzluklara düşüp, yeni bir güçle dirilişini,
kendini de, toplumunu da, bir mutluluk
arayışına, bir güzel eşitliğe, birlikteliğe,
güzelliklere çağırışını...
Evet, Sevgili Arif, dediğin gibi:
“Bir şair kendinden başka
Nereye gidebilir ki.”
Yeni yıllara, yeni şiirlerle...
Sevgili Mücap, acın bizim de acımız. Filiz
Ofluoğlu, çok sevilen bir aydın insan, bir dost
idi. Yokluğunu hep duyacağız. Başın sağ
olsun.
Ayla-Oktay Akbal.
PENCERE
Tıpış Tıpış...
Dolmuş mizah dergisinin ilk sayısı 5 Ocak
1956’da çıktı. İmtiyaz sahibi Osman Asaf
Kermen, Yazıişleri Müdürü İlhan Selçuk...
6-7 Eylül olaylarının daha dumanı tütüyor...
Derginin ilk sayısında Şinasi Nahit Berker
yazıyor:
“Ulus gazetesi ilk defa kapatılmıştı. Sebep
İsmet İnönü’nün ‘Çetin İmtihan’ başlıklı
makalesiydi. Aradan iki gün geçmişti...
Büyük odada kapının ağzına yakın oturmuş,
yeşil masa üzerinde, neşrine müsaade edilen
gazetelere, yarı gıpta, yarı lakaydi ile
bakıyordum... Birden İsmet Paşa içeri girdi.
Girmesiyle de çıkışması bir oldu:
- Tembel tembel ne oturuyorsun?..
Hemen ayağa fırladım, hazırol vaziyeti aldım,
yüksek sesle cevap verdim:
- Sayenizde Paşam!”
Derginin 3’üncü sayısında “Birisinden
Mektup” başlığı altında bir yazı yayımlanmıştı,
kimin yazdığı açıklanmıyor, imza yok...
Mektubun giriş bölümü:
“Azizim İlhan,
Dolmuş’a başarılar dilerim. ‘Dolmuş’ sahiden
tıka basa dolmuş, doldurulmuş...”
Kim yazmıştı mektubu?..
Aziz Nesin!..
Nereden yazmıştı?..
Hapishaneden..
6-7 Eylül olaylarıyla İstanbul baştan aşağı
talan edilip Hıristiyan yurttaşların canlarına
kastedilmişti; şehir yağmalanınca ilan edilen
sıkıyönetimin komutanı, Aziz’le birlikte
solcuları (onların deyişiyle komünistleri)
toplayıp içeri atmıştı...
Aziz Nesin içerden Dolmuş’a yazı
göndermeye başladı; kuşkusuz adını
açıklayamıyorduk.
Bir ülkenin en büyük kenti yağmalandığı
zaman baştaki hükümet ne yapar?.. Dünya
çapında ünlü İstanbul’da Hıristiyanlara dönük
saldırıyı “komünistler yaptı” diye geçiştirmek
isteyen Başbakan kimdi?..
Adnan Menderes!..
İsmet Paşa’nın makalesi yüzünden Ulus
gazetesini kapatıp İstanbul’daki yağma
yüzünden Aziz Nesin’i içeri attıran Menderes
birazcık sorumluluk üstlenip çekildi mi?..
Yok canım...
Milletvekillerine “Siz isterseniz hilafeti bile
getirirsiniz” deyip koltuğunda oturdu.
Oktay Ekşi yeni TCY’nin (Türk Ceza Yasası)
yürürlüğe girmesi üzerine (Dünya Basın
Konseyleri Birliği Başkanı sıfatıyla) Başbakan
Erdoğan’a gönderdiği mektupta demiş ki:
“Merhum Adnan Menderes de sizin gibi ve
çevrenizde bulunanlar gibi ‘gazetecilerin yalan
yazdığından, insanların şereflerine, özel
yaşamlarına haksız saldırıda bulunduğundan’
şikâyetçiydi. Buna çare olarak, o da, aynen
şimdi sizin izlediğiniz yolu izledi ve 1956 yılında
6733 sayılı Yasa’yı çıkarttı.”
Adnan Menderes de Recep Tayyip gibi
karikatürlere bozulurdu; 1956’da İstanbul
Basın Savcısı Hicabi Dinç ‘Dolmuş’u üst üste
toplatmaya başlayınca görüşmeye gittim...
Dedim ki:
- Bu böyle gitmez, sürekli toplatacaksanız,
söyleyin!.. O zaman dergiyi çıkarmayalım,
kapatalım!.
Hicabi Dinç babacan adamdı; gözlerime
baktı..
- Sen, dedi, akıllı bir gence benziyorsun,
söylediğimi anlarsın, Başbakanın karikatürlerini
derginin kapağına koymayın!..
Dostum Oktay Ekşi’nin mektubunu
okuyunca aklım geçmişe takıldı, Erdoğan
karikatüristlere ilişkin tepkilerinde Menderes’e
benziyor.
Fransızların ünlü karikatürcüsü Plantu
referandumdan bir gün önce Le Monde’da
çıkan karikatüründe Başbakan Raffarin’i
köpek gibi çizmişti...
Aklıma Musa’nın karikatüründeki kedi
biçimiyle Recep Tayyip geldi...
Plantu’nun başına bir şey geldi mi?..
Haaa.. bu arada “Yeni TCY” yalaka
medyamıza mübarek olsun!.. AKP’nin eline
böyle bir araç geçti mi, “Ilımlı İslam Devleti
Modeli”ne doğru tıpış tıpış gider.. miyiz?..
(3 Haziran 2005 tarihli yazısı)
T
ürkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan
arasõnda imzalanmõş olan proto-
kollerin, Ermenistan Anayasa Mah-
kemesi’nce denetimden geçirildi-
ğini ve uygun bulunmadõğõnõ öğ-
renmiş bulunuyoruz. Bu durum karşõsõnda, bi-
zim Anayasa Mahkememizin, uluslararasõ
antlaşmalar konusundaki yetkisi (daha doğrusu
yetkisizliği) konusunu açõklamak yararlõ ola-
caktõr. Burada amacõmõz, ilişkilerde sõkõntõ ya-
ratacağõ anlaşõlan Ermenistan Mahkemesi ka-
rarõnõn içeriğini tartõşmak değil, bizim huku-
kumuzun durumunu eleştirmektir.
Anayasaya göre, “Usulüne Göre Yürür-
lüğe Konulmuş” uluslararasõ antlaşmalar
“kanun hükmündedir”. Bunlar hakkõnda,
anayasaya aykõrõlõk iddiasõyla Anayasa Mah-
kemesi’ne başvurulamaz (m.90/son f.).
Antlaşmalarõn “kanun hükmünde” oldu-
ğunu ve bunlar hakkõnda “anayasaya aykı-
rılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne
başvurulamayacağı”nõ belirten tümcelerin
1961 Anayasasõ’nõn 65. maddesine ve bu-
günkü 90. madde metnine nasõl girdikleri hak-
kõnda bilgi vermek aydõnlatõcõ olacaktõr.
1961 Anayasasõ’nõn hazõrlanmasõ evresin-
de, anayasanõn bütününü kapsayan, sistema-
tik üç tasarõ (taslak) ortaya çõkmõştõ: Kõsa ad-
larõyla, “Ön Tasarı”(Onar Tasarõsõ), “S.B.F.
Tasarısı” ve “Temsilciler Meclisi Tasarısı”.
Antlaşmalarõn kanun hükmünde olduğuna
ilişkin tümce (ya da benzer bir anlatõm) bu üç
tasarõnõn (taslağõn) hiçbirinde yoktu.
Usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş
antlaşmalar hakkõnda, anayasaya aykõrõlõk
iddiasõyla Anayasa Mahkemesi’ne başvuru-
lamayacağõna ilişkin hüküm de bu üç tasarõ-
nõn hiçbirinde yoktu.
Antlaşmaların ‘öndenetim’den
geçirilmesi
Antlaşmalarõ Anayasa Mahkemesi’nin de-
netim alanõ dõşõna çõkaran böyle bir hükmün
olmamasõna karşõlõk, Anayasa Mahkeme-
si’ne bu konuda bir tür öndenetim yetkisi ta-
nõyan bir düzenleme, üç tasarıda da yer al-
mıştı. Bu düzenlemelerin öngördüğü usule gö-
re, onaylanmasõ söz konusu olan bir antlaş-
manõn anayasaya aykõrõ olduğu TBMM üye-
lerinin belli bir oranõnca (örneğin üye tamsa-
yõsõnõn beşte biri) ileri sürülürse onaylamayõ
uygun bulma kanununun kabulüne ilişkin
işlemler, Anayasa Mahkemesi’nin kararõna ka-
dar durdurulacaktõ.
Anayasa Mahkemesi, söz konusu antlaşmayõ
anayasaya aykõrõ bulursa, o antlaşma onayla-
namayacaktõ. Temsilciler Meclisi Anayasa Ko-
misyonu’nun gerekçesinde, bir antlaşmanõn
yürürlüğe girmesinden sonra anayasaya ay-
kõrõlõk nedeniyle iptali halinde, devletin ulus-
lararasõ sorumluluğu söz konusu olacağõndan,
anayasaya uygunluk denetiminin önceden
yapõlmasõnõn zorunlu bulunduğu belirtilmiş-
ti. Madde, Temsilciler Meclisi’nde böylece ka-
bul edilmiş, fakat o zamanki Kurucu Meclis’in
üst meclisi durumunda olan ve askerlerden olu-
şan Milli Birlik Komitesi’nce, ilgili maddeye
köklü değişiklikler getiren bir düzenleme
yapõlmõş ve antlaşmalarõn, onaylanmadan
önce, Anayasa Mahkemesi’nce, anayasaya uy-
gunluk denetiminden geçirilmesine olanak ve-
ren hüküm, metinden çõkarõlmõş; bu yol ka-
patõlmõştõr.
Askeri kanat
Bunun üzerine, Temsilciler Meclisi Genel
Kurulu’nda yeniden yapõlan görüşmede, da-
ha önce kabul edilmiş olan madde metnini -
deyim yerindeyse “tersyüz eden”- yeni me-
tin üzerinde hiçbir üye söz istememiş, böyle-
ce “askeri kanat”tan gelen yeni metin, üze-
rinde görüşme yapõlmaksõzõn, aynen kabul
edilmiştir. Bu durum, Temsilciler Meclisi dõ-
şõndan gelen güçlü bir etkinin rol oynadõğõnõ
düşündürmektedir. Durumu bilenlerin, bu
konuyu açõklamalarõ tarihe karşõ bir görevdir.
1961 Anayasasõ’na, deyim yerindeyse “son
dakikada” giren bu yeni düzenleme üstelik
anayasanõn gerek yasama gerekse yürütme or-
ganlarõnõn işlemlerini yargõ denetimine sõkõ sõ-
kõya bağlayan genel eğilimine açõkça ters
düşmüştür.
Günümüzde yürürlükte bulunan anayasanõn,
90. maddesi hazõrlanõrken 1961 Anayasa-
sõ’nõn 65. maddesi, birkaç küçük ve anlamõn
özünü etkilemeyen sözcük değişikliğiyle ak-
tarõlmõştõr. Bu metin, 1982 Anayasasõ’nõ ha-
zõrlayan Kurucu Meclis’in, tüm üyeleri askeri
kanadõ oluşturan Milli Güvenlik Konseyi’nce
atanan “Danışma Meclisi”nden görüşmesiz
geçmiş; 4 general ve 1 amiralden oluşan
“Konsey” de, maddede herhangi bir değişiklik
yapmamõştõr.
Türkiye Barolar Birliği önerisi
Aralarõnda bulunduğum bir grup hukukçu
tarafõndan Türkiye Barolar Birliği’nin isteği
üzerine 2007 yõlõnda hazõrlanan ve 400 say-
fayõ aşan hacimde bir kitap olarak basõlan
(TBB yayõnõ, 1 basõ Ekim 2007) TC Anaya-
sa Önerisi, uluslararasõ antlaşmalarõn onay-
lanmadan önce “öndenetim”den geçirilme-
sini öngörmüştü. Önerinin ilgili hükmüne gö-
re: “Uluslararası antlaşma niteliğindeki
metinler, onaylanmadan önce Türkiye Bü-
yük Millet Meclisi’ne sunulur. Genel Ku-
rul’un bilgisine sunuluşundan başlayarak
otuz gün içinde Cumhurbaşkanı, metnin
anayasa ile bağdaşmazlığını ileri sürerek
Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir. Bir
siyasal parti grubu veya en az yirmi mil-
letvekili de aynı gerekçeyle Anayasa Mah-
kemesi’ne başvurabileceği gibi konu hak-
kında görüşme açılmasını isteyebilir. Hak-
kında Anayasa Mahkemesi’ne başvurul-
mayan veya görüşme açılması isteminde bu-
lunulmayan metinlerin onaylanması uygun
bulunmuş sayılır. Anayasa Mahkeme-
si’nce, anayasayla bağdaşmaz bulunan
uluslararası antlaşma niteliğindeki metin-
ler onaylanamaz. Anayasa Mahkemesi’nce
anayasayla bağdaşmaz bulunmayan veya
hakkında görüşme açılmış olan metinlerin
onaylanması, onaylanmanın bir kanunla
uygun bulunmasına bağlıdır” (Öneri m.103).
Öneriye göre, Türkiye Büyük Millet Mec-
lisi içinde oluşan belli bir uyum ve uzlaşma
sonucunda, onaylanmasõ konusunda görüş
birliği sağlanmõş olan uluslararasõ antlaşma-
larõn onaylanmasõ için “kanun” çõkarõlmasõ
gerekmeyecektir. Böylece, tartõşma yarat-
mayan konularda Meclis gündeminin boş
yere işgal edilmesi ve kõsa sürede onaylana-
bilecek antlaşmalarõn onay işleminin gerek-
siz yere uzamasõ gibi, uygulamada sõkõntõ ya-
ratan bir durum önlenecekti. Ancak, Türkiye
Büyük Millet Meclisi içinde, onaylanmasõ için
görüş birliği bulunmayan antlaşmalarla ilgi-
li olarak, onaylamanõn uygun bulunduğunun
“kanunla” belirtilmesi gerekli olacaktõ. Ama,
anayasaya uygunluğu konusunda duraksama
olan antlaşmalar, Anayasa Mahkemesi’nin de-
netiminden geçmeden onaylanamayacaktõ.
Sonuç
Uluslararasõ antlaşmalarõn, onaylandõktan
sonra “anayasaya aykırılık” nedeniyle iptal
edilmesi, devletin uluslararasõ sorumluluğu-
nu doğurabilir. Ancak, Türk Anayasasõ’yla
bağdaştõğõ konusunda duraksama olan an-
tlaşmalarõn onay aşamasõndan önce, “önde-
netim”den geçirilmesi “hukuk devleti” il-
kesinin bir gereği sayõlmalõdõr.
Kanunlarõn ve belli koşullarla anayasa de-
ğişikliklerinin anayasaya uygunluğunu de-
netlemek durumunda olan Anayasa Mahke-
mesi’nden, uluslararasõ antlaşmalarõn denet-
lenmesi yetkisinin esirgenmesi kabul edilemez.
Bu konuda bir “öndenetim” düzeninin ku-
rulmasõ gerekir. Ermenistan örneğinin de gös-
terdiği gibi, çeşitli yabancõ anayasalarda da bu
yöntem benimsenmiştir. Daha önce, çeşitli ve-
silelerle dile getirdiğimiz bu durumu, yeni ana-
yasa hazõrlõklarõnõn yine gündemde olduğu bu
günlerde bir kez daha anõmsatmak istedik.
Ermenistan Mahkemesi’nin Kararõ
Prof. Dr. Rona AYBAY
Uluslararasõ antlaşmalarõn, onaylandõktan sonra “anayasaya aykõrõlõk”
nedeniyle iptal edilmesi, devletin uluslararasõ sorumluluğunu doğurabilir.
Ancak, Türk Anayasasõ’yla bağdaştõğõ konusunda duraksama olan
antlaşmalarõn onay aşamasõndan önce, “öndenetim”den geçirilmesi “hukuk
devleti” ilkesinin bir gereği sayõlmalõdõr.
T
ürk halkõnõn dörtte üçünün
köylerde yaşadõğõ, kitle
iletişiminin gelişmediği,
sözlü kültürün belirleyici oldu-
ğu dönemin Aleviliği ile günü-
müzün metropol Aleviliği üze-
rine karşõlaştõrmalõ sosyolojik
çalõşmalarõn, bilimsel incele-
melerin zamanõdõr artõk.
Kõrsal kesimde tüketime yö-
nelik tarõmsal ağõrlõklõ kapalõ
ekonomik yapõda durağanlõk
esastõr. Toplumsal değişim yavaş
seyreder. Değer yargõlarõ, inanç
dünyasõ, kültürel algõ kuşaklar
arasõnda yarõlmalara neden ol-
madan sürdürülür.
Alevi inancõ ve Alevi kültü-
rüyle yetişmiş insanlarõmõz da
Anadolu’da bu sosyolojik tanõ-
ma uygun bir süreci yaşadõlar.
Bin yõlõ aşkõn bir zaman dili-
minde birbirinden ayrõşmasõ
olanaksõz inanç ve kültür sar-
malõna dönüşmüş, Horasan’dan
Anadolu’ya uzanan Türkmen
Aleviliği kendi hiyerarşisini de
oluşturdu.
Metropol Aleviliği
Alevi inanç ve kültürünün
manevi otoriteleri de bin yõlõ
aşkõn bir sürecin damõtõlmõş say-
gõnlõğõyla inanç önderliklerini
sürdüregeldiler. Anadolu Al-
eviliğinin anlatõlan inanç kültür
sentezinin yaşatõlarak geçmişten
geleceğe taşõnmasõ büyük ölçü-
de geleneksel hiyerarşinin de-
vamõna bağlõdõr.
İçe dönük tarõmsal yapõnõn
çözülmesi, sanayileşmeyle koşut
olarak kõrsaldan kentlere göçün
yoğunlaşmasõyla ortaya çõkan
metropol Aleviliği günümüzün
gerçeğidir. Anadolu’da saygõn-
lõk katsayõsõ yüksek manevi hi-
yerarşinin metropollerde aynen
devamõ mümkün müdür? Dede-
lik-babalõk geleneği, ocaklõ olma,
ocaktan gelme, manevi silsile,
kent Aleviliğinde kõrsaldaki gi-
bi mi sürecektir? Yoksa yeniden
mi tanõmlanacaktõr? Bir başka
söylemle Anadolu Alevliğinin
bin yõlda oluşturulan değerler
dizgesi, metropol Aleviliğinin
sosyolojik sürecinde ciddi deği-
şimlere mi uğrayacaktõr?
Hiyerarşik konumu
Kent Aleviliğinin örgütlenişi,
kimlik söylemiyle ortaya çõkõşõ
ve yeniden oluşum sürecinin
öncüleri kimlerdir? Dernek, va-
kõf, federasyon ve konfederasyon
önderleri arasõnda Anadolu Ale-
viliğindeki geleneksel hiyerar-
şinin mensuplarõnõn oranõ nedir?
Kent Aleviliğinin geleneksel
manevi kaynaklardan gelmeyen
önderleri ile manevi kişilikler
arasõndaki ilişkiler ve hiyerarşik
konum nasõl olacaktõr?
Anadolu Aleviliğinin coğrafi
dağõlõmõndaki nüfus oranlarõ ile
metropol Aleviliği önderliği ör-
tüşmekte midir? Yoksa metropol
Aleviliği örgütlenişinde bir ters
orantõ mõ söz konusudur? Alevi
tabanda sahip olmadõğõ sayõsal
oran ve itibarõ, örgütlü kent Ale-
viliği piramidinin tepesini he-
defleyerek sağlamak isteyen ör-
tülü bir patronaj girişimi söz
konusu mudur?
Alevi nüfusun yoğun olduğu
köy ve kasabalarda, bin yõlõ aş-
kõn inanç-kültür sentezinin bi-
çimlendirdiği sosyolojik hiye-
rarşinin kent Aleviliğinde sür-
dürülmesi mümkün müdür?
Farklõ bölgelerden metropollere
göçmüş olan Aleviler arasõnda-
ki en geniş payda nasõl oluştu-
rulabilir?
Selçuklu’dan Osmanlõ’ya, Os-
manlõ’dan Cumhuriyete Ana-
dolu Aleviliğinin tarihsel ka-
rakterli hiyerarşisi ile günümüz
metropol örgütlenmesi örtüş-
mekte midir? Metropol örgüt-
lenmesiyle paralellik arz eden
politikleşme sürecinin olasõ so-
nuçlarõ neler olabilir? Örgütlen-
me önderlerinin politik kimlik-
leri, politik tercihleri metropol
Aleviliği üzerinde ne ölçüde et-
kili olacaktõr?
Anadolu’nun geleneksel Al-
eviliğini temsil eden manevi
merkezlerin ve inanç önderleri-
nin etki ve saygõnlõğõ metropol
Aleviliği üzerinde ne ölçüde
sürdürülebilir? Metropol Alevi-
liğinde günümüzün örgütlenme
modeli mi, yoksa gelenek mi da-
ha etkili olacaktõr?
Ayrışmalara yol açar
Metropol Aleviliğinin sosyo-
lojik dengelerini bulmasõ, olu-
şumunun tamamlanmasõ sonuç-
lanmadan bu sorulara sağlõklõ ce-
vap verilemez. Bu süreçte Al-
eviliğin çoğunluğunu oluşturan,
geleneksel kültür ve inanç kod-
larõnõ sürdürenlerin ortak pay-
dalarõnõn çõkõş noktasõ olarak
alõnmamasõ durumunda yeni ya-
rõlmalar gündeme gelecektir.
Aleviliğin uzun, acõlõ, sancõlõ
tarihsel yolculuğunda yaşanan-
larõn, deneyimlerin, damõtõlmõş
inanç kültür sarmalõnõn oluştur-
duğu hiyerarşinin ve dengelerin
sarsõlmasõ, örselenmesi, tartõşma
söylemiyle değersizleştirilmesi
yeni acõlara, yeni ayrõşmalara yol
açacaktõr.
Hacõbektaş’õn manevi mer-
kez, Hacıbektaşı Veli’nin man-
evi önderliği Anadolu Alevili-
ğinin tartõşõlmazõdõr. Metropol
Aleviliğini politik tercihlerin ve
örtülü etnisitenin kaldõracõ yap-
maya çalõşanlarõn inisiyatif ka-
zanmasõ durumunda uzun ince
yolda yaşanacak yeni acõlar ka-
çõnõlmazlaşacaktõr.
‘Yol düşkünleri’
AB ilerleme raporlarõnda Ale-
viliğin inanç-kültür ekseninden
çõkarõlõp, etnik azõnlõk temelin-
de yeniden tanõmlamasõnõn arka
planõ üzerinde düşünülmelidir.
AB’nin içerdeki kimi müttefik-
lerince, Aleviliğin etnik azõnlõk
çerçevesinde, ulus devlet, Tür-
kiye Cumhuriyeti’nin kuruluş
felsefesi ve Atatürk’le kavga te-
melinde yeniden kurgulamasõ
sürecini yaşõyoruz. Aleviliği ta-
rihin imbiğinden süzülmüş çile-
li, onurlu uzun ince yolundan çõ-
karmaya niyetli bu “yol düş-
künlerinin” çabalarõ da sonuç-
suz kalacak elbette!
Yurtdõşõ örgütlenmeler ayrõ
bir yazõnõn konusudur. Metropol
Aleviliği için söylediklerimiz
dõşarõsõ için de geçerlidir. Ta-
rihten, gelenekten, coğrafyadan,
inanç köklerinden koparõlarak
Avrupa laboratuvarlarõnda üre-
tilecek, kendi çõkarlarõna göre
programlanacak, bizim olma-
yan, fabrikasyon bir Alevilik
Türkiye’nin önüne konulmak
istenmektedir.
Türk ulusuna, Türkiye Cum-
huriyeti’ne, Hacõ Bektaşõ Ve-
li’ye, Atatürk’e yabancõlaşmõş,
genetiği ile oynanmõş, bizim ol-
mayan bir Alevilik imali için AB
laboratuvarlarõnda epeydir yoğun
bir çalõşmanõn varlõğõ saklana-
maz hale gelmiştir.
Yunus’tan Pir Sultan’a, Fu-
zuli’den Şah Hatayi’ye, Vey-
sel’den Mahzuni’ye el veren, dil
veren, gönül verenlerin manevi
mirasçõlarõna epey iş düşüyor an-
laşõlan.
Elden ele, dilden dile, gönül-
den gönüle taşõnan manevi mi-
rasõn metropollerde kurda kuşa
yem edilmemesi için sorumluluk
düşüyor hepimize...
Aleviliğin Tarihsel Yol Ayrõmõ
Av. Hüseyin ÖZBEK
Yurtdõşõ örgütlenmeler ayrõ bir yazõnõn konusudur. Metropol
Aleviliği için söylediklerimiz dõşarõsõ için de geçerlidir.
Tarihten, gelenekten, coğrafyadan, inanç köklerinden
koparõlarak Avrupa laboratuvarlarõnda üretilecek, kendi
çõkarlarõna göre programlanacak, bizim olmayan, fabrikasyon
bir Alevilik Türkiye’nin önüne konulmak istenmektedir.
SAYFA CUMHURİYET 21 OCAK 2010 PERŞEMBE
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER