18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
21 OCAK 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR [email protected] CMYB C M Y B ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Abdi Bey’den Hrant’a... Rezilliğin de bir sınırı olmalı! Oysa gördük ki bizim ülkemizde yok! Abdi İpekçi’nin katilinin davul zurnayla karşılanması ve sonrasındaki bütün o “star” muamelesi, sadece toplum vicdanını sarsmakla kalmadı, ülkemizde rezilliğin, pisliğin sınırı olmadığını da gösterdi. Gazetecilerin sansasyon iştahını, televizyoncuların “reyting” tutkusunu kabartan bu sınırsız pisliğin daha önce provası da yapılmıştı. Anımsayacaksınız. O hasta psikopat, megaloman katil “yanlışlıkla” 2006’da salıverildiğinde… Hayır, hayır daha önce de yaşadık bu pisliği: “Vatan için kurşun atanlarla gurur duyduklarını” açıklayan devlet ve hükümet “büyükleri” aracılığıyla yaşadık… Önceki gün Milliyet gazetesinin “Abdi İpekçi bir kez daha öldürüldü” manşetini ben yıllardır tekrarlıyorum. Her “faili meçhul” yaftası asıldığında; her “devlet sırrı” sözcüklerine sığınıldığında, her yargısız infazda… Birkaç gündür Sibel İpekçi’yle, Nükhet’le, Abdi Bey’in eşsiz sekreteri Melek Beler’le konuşurken, hepimize bulaşan katillerden kahraman yaratmanın utancı büyüdükçe büyüyor içimde. Abdi Bey yaşasaydı, iki gün önce 52. evlilik yıldönümünü kutlayacaktı Sibel’le… Abdi Bey’in biricik sevgili kızı Nükhet, şu son birkaç gündür televizyon izlerken, şimdi konuşan o koca koca, “aklı başında” bildiğimiz, aydın geçinen gazeteciler 30 yıldır niye sustular, diye sormaktan kendini alamıyor... Ben de adalete güvenmiyorum 19 Ocak Hrant Dink’in göz göre göre öldürülüşünün 3. yılıydı. Artık hepimiz biliyoruz ki, öldürüleceği önceden biliniyordu. Önlem alınmadı. Tehdit, teşvik, hedef gösterme, katilleri kollama ve koruma, delilleri yok etme zinciri birbirini izledi. Artık kimileri Hrant’ın katilleriyle gurur duyma rezilliği için gün saymaya bile başlamış olabilir… Hrant Dink’in oğlu Arat Dink’in “Ben bu ülkenin adaletine güvenmiyorum” sözlerine canı gönülden katılıyorum. Korkarım ki, artık söylemeseler bile, kimse güvenmiyor adalete. Arat haklı, duruşmalarda en çok o üç maşanın, o üç tetikçinin alayları yer bulabildi medyada! Eğer yeniden adalete güvenmemiz isteniyorsa bekleniyorsa, tek yapılması gereken, Hrant’ı öldürten suç örgütünü ortaya çıkartmaktır. Ergenekon savcıları işbaşına! Abdi Bey’in ve Hrant Dink’in katilleri, yüzümüze baka baka hepimizle alay ediyorlar. Bu tetikçilerin, bu kullanılmış hastalıklı maşaların zırvalarına yer vermek yerine gazetecilere, televizyonlarda ahkâm kesenlere düşen görev, Ergenekon savcılarına (hem gerçek savcılara hem de kendine “savcı” rolü biçenlere, kendilerini savcı yerine koyanlara) baskı yapmaktır. Medyaya ateş püskürmek, gazete manşetlerinden, gazetecilerden “suçlu” yaratmak yerine, sorgulamayı bu maşaları kullanan devlet içindeki karanlık yapılanmaya yöneltmektir. Kendini Mesih ilan eden bir hastanın, Kanada’dan demeçler veren bir haham bozuntusunun sayıklamaları medyaya magazin olabilir ama o karanlığı aydınlatmaya asla yetmez. Ama gerçekten karanlıktan kurtulmaya niyetimiz yoksa, o başka… [email protected] faks: 0212. 257 16 50 D ünyada ün yapan festivallerimize 40 yõldõr imza atarak İstanbul’u çağdaş uygarlõkla buluşturan İstanbul Kül- tür ve Sanat Vakfõ’nõn (İKSV) tarihi Deniz Pa- las’õndaki “zamanlama” müthişti... Resto- rasyonu 4 yõl süren yeni hizmet binasõ aynõ za- manda çok yönlü bir “kültür merkezi” ola- rak 15 Ocak’ta kente armağan edildi. Hazõrlõklarõ yine 4 yõldõr süren “İstanbul- 2010 Avrupa Kültür Başkenti” ise ertesi gün sadece “meydan konserleri”, “havai fi- şek”ler ve “ses-ışık gösterileri”yle başlatõ- labildi. Milliyet’in bu gösterilere “büyüleyi- ci” manşeti doğruydu, esas yapõlmasõ gere- kenleri unutturacak görkemli bir “büyü…” Çünkü “hükümet” destekli, özel yasalõ, özel yetkili ve bilmem kaç milyar bütçeli Kültür Başkenti için ne yarõm kalmõş kültür merkezleri tamamlandõ ne de AKM’deki belirsizlik gi- derilebildi, dahasõ yõllardõr “kültür-sanat merkezi projesi” hazõr olan Kadõköy-Ha- sanpaşa Gazhanesi de boynu bükük beklerken büyük umutlar bağlanan Yenikapõ’daki “Mar- maray kazıları buluntuları”yla bile kente ye- ni arkeolojik parklar armağan edilemedi. Yani onca para, “kuşaktan kuşağa kalıcı” kentsel ve kültürel kazanõmlar elde etmek ye- rine, “eğlence” ve “gösteri”lere harcandõ, bir yõl boyunca da aynõ anlayõşla kim bilir daha kaç milyar harcanacak... İstanbul Kültür Başkenti hazõrlõklarõnda “fikri” bile sorulmayan İKSV’nin ise tam da resmi açõlõştan bir gün önce “işte Deniz Pa- las” demesi, tarihe geçecek bir hizmet değil midir? ‘YURTSEVER SANATSEVER’ İKSV sayesinde İstanbul, Avrupa Kültür Başkenti yõlõna yeni ve çok özel bir kültür mer- keziyle başlama şansõnõ elde etti. Umarõm baş- ta hükümet ve 2010 kurmaylarõ, bu eşsiz ve an- lamlõ “armağan”õn baş emektarõ Şakir Ec- zacıbaşı’na şükranlarõnõ sunarlar… Hatta yi- ne 2010 yõlõnõn “Devlet Kültür ve Sanat Bü- yük Ödülü”nü de bu “yurtsever sanatse- ver”e verirler.. Nitekim İKSV Mütevelliler Kurulu Başka- nõ Prof. Talat Halman da o gün Deniz Palas’õn açõlõşõna katõlamayan Şakir Bey’in sevgileri- ni gönderdiğini söylediğinde, dakikalarca sü- ren alkõşlarõn ardõndan şunlarõ ekledi: “Rah- metli Dr. Nejat Eczacõbaşõ, İKSV’yi 70’ler- de kurarken vakfa layık bir mekânın da öz- lemini çekiyordu; büyük kurucunun hülyası gerçekleşmiş oldu. 17 yıldır yönetim kurulu başkanı olarak olağanüstü başarılara im- za atan, gelmiş geçmiş en büyük festivaller yaratıcımız Şakir Eczacıbaşı sayesinde De- niz Palas, bir İstanbul şaheseri oldu.” ÖZENLİ RESTORASYON Deniz Palas’õn en büyük şansõ, vakõflarõn bir türlü vazgeçemediği şu “beceri” yerine “ucuzluk” peşindeki ihale mevzuatõna bağlõ kalõnmadan restore edilmesi olsa gerek... Mimari çalõşmalarõ Doğan Tekeli’nin da- nõşmanlõğõnda ve Burhan Satıcı’nõn eşgü- dümünde Saruhan Mimarlõk yürüttü. Yükle- niciliği Özsoy İnşaat, iç mimari tasarõmõ Naz- lı Gönensay, iç süslemeleri Dr. Kaya Üçer, kurumsal kimlik danõşmanlõğõnõ ise Bülent Erkmen üstlendi. 1920’lerde mimar Yorgo Kulutros’un yap- tõğõ 4 bin 200 m2’lik yedi katlõ binada, vakõf bürolarõnõn yanõ sõra farklõ sanat alanlarõna hiz- met verebilecek bir salon; Tasarõm Mağaza- sõ, Borsa lokantasõ ve “Peralı” adlõ kafe bu- lunuyor. Ayrõca mütevelliler kurulu başkan- lõğõnõ üstlenmiş soprano Leyla Gencer mü- zesinde, sanatçõnõn kendi piyanosu eşliğinde dinletiler de düzenlenecek... 22 sanatçõnõn ya- põtlarõ Deniz Palas’õ bezeyecek... İKSV Genel Müdürü Görgün Taner diyor ki, “Eskiden binamıza 150 kişi geliyordu, ar- tık bin kişi gelecek; burası tam bir kültür merkezi olacak.” EN ZARİF BAKAN... Deniz Palas’õn açõlõşõnda Büyükşehir Be- lediye Başkanõ Kadir Topbaş yoktu! Oysa bir ‘mimar’ olarak da bu mimari başarõyõ kutla- masõ gerekirdi. Gerçi, Beyoğlu Belediye Baş- kanõ Misbah Demircan gönül alõcõ bir ko- nuşmayla “ilçe”si adõna teşekkür etti ama ay- nõ zamanda İKSV Yönetim Kurulu Üyesi ol- duğundan zaten evsahibi sayõlõrdõ... Yönetim Kurulu Başkan Yardõmcõsõ Ahmet Kocabıyık ile Yönetim Kurulu Üyesi Oya Ec- zacıbaşı da güzel sözler söylediler... Talat Halman’õn konuşmasõ ise her yönüy- le “tarihsel”di. 70’lerdeki “ilk” Kültür ba- kanõmõz ve bütün zamanlarõn “en zarif” ba- kanõ olmasõnõn ötesinde, Atatürk’ün cum- huriyeti tanõmlarken “temelimiz kültürdür” deyişindeki derin anlamõ “içten bağlılık”la an- latmasõ olağanüstüydü. İKSV’yi tüm destekleyenleri “İK-sever”ler olarak kutsayan Halman’õn her yönüyle “ay- dınlanma merkezi” olmaya aday Deniz Pa- las için belki de en anlamlõ tanõmlamasõ şöy- leydi: “Bir şair İstanbul’un ‘hiç yaşlanma- yan aklõn anõtlarõyla bezeli’ olduğunu yazmış, kendini İstanbul’un kültür ve sanatına vakfetmiş İKSV’nin yeni binasından ba- kıldığında görülen tarihi İstanbul’un muh- teşem görünüşü, yaşlanmayan aklı yansı- tıyor…” Deniz Palas da işte bunun ürünü ve sonsu- za dek “yaşlanmayan aklın merkezi” olarak çağdaş uygarlõk yürüyüşümüze eşsiz katkõlarda bulunacak... İKSV’nin yeni binasõ, Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’a en anlamlõ armağan 1-Deniz Palas’tan “yaşlanmayan aklın silüeti”... 2- Örnek ve başarılı restorasyon... ‘Mizah ve Kültür’ Kültür Servisi - Mizahta ve komedide dünden bugüne yaşanan değişimlerle mizahõn kültürümüze etkilerinin konuşulacağõ “Mizah ve Kültür” söyleşisi bugün saat 20.00’de Halis Kurtça Kültür Merkezi’nde yapõlacak. Söyleşinin konuşmacõlarõ Enis Fosforoğlu, Cihan Demirci, Süheyl Uygur ve Behzat Uygur. (0 216 357 28 36 ) Kültür Servisi - Nâzım Hikmet doğumunun 108. yõlõnda Küba’da anõldõ. Nâzõm Hikmet Kültür ve Sanat Vakfõ ve Nicolas Guillen Vakfõ’nõn birlikte düzenlediği tören, 15 Ocak’ta Havana’da Yazarlar ve Sanatçõlar Birliği (UNEAC) Salonu’nda yapõldõ. Törene aralarõnda Füsun Akatlı, Mehmet Aksoy, Umur Bugay, Genco Erkal, Zeynep Irgat, Zehra İpşiroğlu, Arif Keskiner, Pınar Kür, Zeynep Oral, Nedim Saban ve Hıfzı Topuz’un da bulunduğu çok sayõda yazar, şair ve sanatçõ ile, Küba’nõn eski Ankara Büyükelçisi yazar Ernesto Gomez Abascal ve Türkiye’nin Küba Büyükelçisi İnci Tümay katõldõ. Havana’ya yerleştirilmek üzere getirilen Nâzõm Hikmet Anõtõ, Türk ve Kübalõ sanatçõlarõn katõlõmõyla düzenlenen törene damgasõnõ vurdu. Törende, heykeltõraş Mehmet Aksoy, Guillen Vakfõ Başkanõ Guillen’e, Havana’da Şairler Parkõ’na Nicolas Guillen ve Pablo Neruda ile birlikte yerleştirilmesini önerdiği anõtõnõn küçük bir kopyasõnõ armağan etti. Ünlü Kübalõ gitar sanatçõsõ Luis Manuel Molinas’õn Granados, Garay ve Rodrigo’nun bestelerinden oluşan müzik dinletisi sonrasõnda genç Kübalõ şair Karel Leyva, Nâzõm Hikmet için yazdõğõ şiiri okudu. Orhan Şallıel piyanosuyla harman dalõnõ salsayla yorumladõ ve Zülfü Livaneli’nin bestesi “Karlı Kayın Ormanı” yine Şallõel piyanosu eşliğinde Türkiye Delegasyonu tarafõndan seslendirildi. Törenin son bölümünde Kübalõ oyuncu Claudia Rojas İspanyolca ve Genco Erkal Türkçe Nâzõm Hikmet şiirleri okudu. Kültür Servisi - İstanbul’un 1422 tarihli bilinen ilk haritasõyla başlayan ve 500 yõllõk harita- larõnõ bir araya getiren “İstanbul Haritala- rı 1422-1922” adlõ kitap ve kitaptaki hari- talarõn sunulduğu sergi Ağaoğlu sponsorlu- ğunda önceki gün Rahmi M. Koç Müzesi’nde tanõtõldõ. Sanat tarihçisi Dr. Ayşe Yetişkin Kubilay, Topkapõ Sarayõ Müzesi Başkanõ Prof. Dr. İlber Ortaylı’nõn danõşmanlõğõn- da Ağaoğlu Şirketler Grubu’nun desteğiyle hazõrladõğõ kitap, Denizler Kitabevi tarafõn- dan basõldõ. Yunanistan’da yaşayan İstanbullu Nick Adjemoğlu arşivinden 100 haritaya yer verilen kitap, İstanbul’u haritalar üzerinden anlatõyor. Bilinen ilk İstanbul haritasõnõ 1422’de Floransalõ gezgin Christoforo Bo- undelmonte çizerken kentin bilimsel ölçekli ilk haritasõ (1786) François Kauffer imza- sõnõ taşõyor. “İstanbul Haritaları 1422- 1922” kitabõ ve sergisi ocak ayõ sonunda dün- yanõn en büyük harita fuarõ olarak bilinen ve ABD’de düzenlenen Uluslararasõ Miami Harita Fuarõ’na “özel davetli” olarak katõ- lacak. Kitap daha sonra, Londra ve Paris’te gerçekleştirilecek harita fuarlarõnda da ül- kemizi temsil edecek. Kitabõ yayõna hazõr- layan Kubilay, “Bu, İstanbul kent tarihi ya da İstanbul haritaları kitabı değil, ancak haritalardaki İstanbul’u anlatıyor. Kita- bın başlıca amacı, akademik altyapı ve içeriğinin ötesinde 500’ün üzerinde nadi- de İstanbul haritasından oluşan bir ko- leksiyonun ‘dile gelmesini’ sağlamaktı” de- di. Kitap tanõtõmõnõn ardõndan açõlan ve 40 harita- nõn yer aldõğõ sergi ise 14 Şubat’a dek Rah- mi M. Koç Müzesi’nde gezilebilecek. İstanbul’un 500 yõllõk haritalarõ ‘İSTANBUL HARİTALARI 1422- 1922’ ADLI KİTAP VE SERGİ Nâzım Hikmet Küba’da anıldı Bilinen ilk İstanbul haritasını 1422’de Flo- ransalı ünlü gezgin ve haritacı Christoforo Boundelmonte çizdi. Bizans Dönemi İs- tanbul’u yani Konstantinopolis’in bilinen ilk ve en eski tarihli görünümünde etrafı sur- larla çevrili olan kent üçgen şeklindedir. DOĞUMUNUN 108. YILININ KUTLANDIĞI TÖRENE ÇOK SAYIDA YAZAR VE ŞAİR KATILDI ‘2010’u Deniz Palas’ta karşõladõk
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle