18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Alpaslan işıklı'dan Yeni Ortaçağ' Karanlığa karşı dip dalga Küreselleşme, neoli- beralizm ve onun ge- lişimj adına mücadele sürdüren ile sömürü- lenler arasındaki ge- rilim ve uçurum gün- den güne büyüyor. Küresel oyuncularla onun kapana kıstır- dıkları karşı karşıya. Alpaslan işıklı'nın Ye- ni Ortaçağ isimli kita- bı, bu karanlık döne- mi ve çıkış yollarını tartışıyor. • AIİ BULUNMAZ I m <^. ünya değişiyor; kişiler, I ^ toplum ve olaylar da. I m Tarihin tekrardan ibarer £ ^ olduğunu savunanlar ise büyük bir yanılgı içinde. Ama şu- nu da unutmamalı: Geçmişin ben- zer olayları, farklılaşarak insanuı önüne çıkıveriyor. Alpaslan Işıklı da bu iddiayla okurlara sesleniyor: ı Işgal, din sömürgenliği, emperyalist po- litikalar, yoksulluğun derinleşmesi, "öz- gürlük" ve "refah" adına kotarılan neo- liberal "tezler..." Hemen hepsi insanın aydınlık geleceğini elinden almak için tasarlanıyor. Bunlar bir anlamda taze karanhklarııı haberdsi; Işıklı, kitaba buradan hare- ketle "Yeni Ortaçağ" ismini veriyor. Sosyal adaletsizlik ve yoksulluk ise yeni orraçağın kimük kartını oluşturuyor. KÜRESEL ANTİDEMOKRATİK DÜNYA Paspas olmayı tercih ederseniz buna kimse hatta sizi ayağının altına alacaklar bile karışamaz. Sömürgeciliğin özünde bu yatıyor. Önemli olan, doğru ve gele- ceği gören bir tercih yapmak. "Yeni dünya düzeni" ve "yükselen değerler" denilen sistem içinde tercih yapmak belü başlı bir mesele. Gerisi kendiliğin- den geliyor. Yönetme ve hükmetme hakkını ken- dinde görenlere bunu elle teslim etmek de, en az hak görmek kadar suç. Bir başka deyişle suça ortaklık ve çift yönlü bir kırım. Sonra gelsin küreselleşme masallan; Işıklı'nın da dediği gibi "fa- şizmin uluslararasılaşması." Ulus devlet ve devîetçi politika gibi "dognıalan" yerle bir etme şiarıyla beli- ren liberal ve neoliberal yeni dogmala- rın yarattığı kriz, karmaşa ve yoklukla altm çağ düşlerinin un ufak oluşu. Köşe başlarını tutan tartışmalardaki soru şu: 1929'a geri döner mi dünya? Peki, kriz yalnızca ekonomik mi? Işıklı'ya göre bunalım "uygarlık krizi" biçiminde tanımlanmalı. Çünkü tehlike çanları "yeni dünya düzeni" için çalıyor. Kurulu düzenin sürdürülmesi amacfyla ekonomileri denetleyen tekelleşmiş ser- maye, siyasete ve sosyal yaşama el atı- SAYFA 14 yor, istemediğini de ipe götürüyor. în- sanlar tüketiyor, tekeller büyüyor; tekel- ler de insanı tüketiyor. Küreselleşen ama demokratikleşeme- yen dünyada, tüketerek tükenen insan, sosyal devletin de kendisiyle beraber çöküşünün ayırdına varamıyor çoğu za- man. Düzen pazarlanıyor; insan, fikir- ler, strateji ve düşünceler de. Işte böyle- likle hemen her şeye fiyat biçiliyor an- cak asla demokratik ve sosyal bir açı- lundan söz edilemiyor. Öte taraftan bü- yük bir hata yapılarak küreselleşme ev- rensellik ile eş tutuluyor. Temel sorun, küreselleşen dünyanın antidemokratikleşmesi. Uluslarüstü dü- zeyde yapılanan demokrasi dışı güçler, ulusal demokratik iktidarları zorluyor: IMF; NATO ve BM'de dünyanın zen- ginliklerini paylaşanlar yer kapladıkça, insanlar ve ulusların dünyanın kaderini belirleme oranı da aynı hızla düşüyor. Nihayet, tekellerin hâkimiyeti yayılı- yor, savaşlar, işgaller her yana sıçnyor. Beri taraftan uluslararası sömürü düze- ni "medeniyetler çatışması" gibi bir se- naryo yazıyor, komedi filmine benzeyen "medeniyetler buluşması"yla panzehir yaratılıyor ama şiddet alabildiğine bü- yüyor ya da en iyimser deyişle, alev to- puna döneceği günü beklerken içten içe yanıyor. AKIL VE MANTIK KAPI DIŞARI Şiddet de küreselleşmenin bir ayağı. Küreselleşmeyeni yola getirmek için türlü seçenekleri var: Savaş, işgal, eko- nomik yaptırım... Zihinleri, cepleri, sos- yal hayat ve dokuyu ele geçirme... Gelir eşitsizliği yaratma ve yoksullaştırma da önünde sonunda bir şiddet biçimi ve küreselleşme aktörlerinin başvurduğu yegâne yöntem. Terörü bahane edip işgaller gerçek- leştirmek, yalan ve iftiralarla, iktidarları değiştirmek ya da istenilen kıvama ge- tirmek de şiddetin doruk noktası. Işıklı burada 11 Eylül'ü örnek verirken saldı- rıların, "küresel kapitalizmin faşizme dönüşmesindeki mihenk taşı olduğunu" vurguluyor. Bunalım şiddeti doğuruyor; şiddet, küresel kapitalizmi ve küresel faşizmi besliyor. Döngü böyle. Fırsatlar yaratan bu işleyiş, sosyal devletin kalan kırıntıla- rını da özenle yok ediyor. Sömürgenler, kendilerine rahat hareket alanı bulup, piyasa ekono- misini kendince biçimlen- diriyor. Sömürgeciliğin önemli kollarından biri de din sö- mürgenliği. Küresel fa- şizm.lokomotifînin kilit parçalarından biri bu aynı zamanda. 11 Eylül'ün ardından daha belirgin bir fo- toğraf bu yeni ortaçağ paradigmasmda. Işıklı'ya göre bu süreç, Hıristiyanlığın ilkel bir yorumuna dayanıyor: "Akıl ve mantığın dışlandığı, siyasetle harman- lanmış bir ideoloji" söz konusu olan. Medeniyetleri çatıştıran zihniyetin ta kendisi, 11 Eylül'ü arkasma alan neo- con (yeni muhafazakâr) yapılanmanın elinden çıkma yeni Haçlı Seferleri'nden başka bir şey değil. Işıklı'nın çizdiği çer- çeve, olup biteni şu sözlerle daha duru biçimde açıklıyor: "Yeni bir Orta- çağ'dan söz etmemizin nedeni, günü- müzdeki emperyalist işgal ve istila olay- larının, 1094-1270 yılları arasında hü- küm süren Haçlı Seferleri'ni anımsatan vahşet boyutuna varmaya başlaması. Dünküne benzer biçimde bugünün Haçlı Seferleri'nde de Hıristiyanlığın is- tismarı ortak bir özellik olarak karşımı- za çıkar. 'Medeniyetler çatışması' safsa- Yakın geçmlste Balkanlar ve Ortadoğu'da uy- gulanan polltlkaların bugün Türklye'ye uyar- lanöığını vurguluyor ışıklı. tası da, özünde bu süreci bütünleyen bir unsur olarak icat edildi." Bu da kendisini demokrasi havarisi gibi gösteren ve küresel faşizmi tetikle- yenlerle ilkel ve terörist oluşumun sava- şı şeklinde sunuluyor. Her ikisi de terör sayılmaz mı? Sonuçta her şey emperya- lizmin yayılım mücadelesinde yoğunla- şıyor. Bunun tam anlatımı ise "egemen- lik kayıtsız şartsız uluslararası sermaye- njbndir" cümlesinde yatıyor. Özel çıkarların kamusal yarargibi su- nulduğu düzenin adı küreselleşme. Do- layısıyla kamusal çıkarda ısrar etmek anlamsız (!) Işıklı'nın da vurguladığı gi- bi "kamusal çıkar, özel çıkara yönlendi- riJiyor" söz konusu düzende. Bu çıkar ilişkisinin merkezini ise spekülatif ka- zançlar elde etme yanşı kaplıyor. Reka- bet ve kazanma hırsı her şeyin önüne geçiyor. Sonuçta kapitalizmden başka hiçbir şey küreselleşmiyor. Işıklı'nın yorumuna göre, Türkiye'nin AB ve GOP (Genişletilmiş Ortadoğu Projesi) kıskacına alınmasının altında da bu yatıyor. Işıkh'nın buradaki sorusu gayet açılf: Türkiye'nin AB ile ilişkileri söz konusu olduğunda genellikle sorun "AB'ye girmeli miyiz, girme- meli miyiz?" sorusunun yanıtına in- dirgenir. Oysa öncelikle yanıtlan- ması gereken "AB bizi istiyor mu, istemiyor mu?" sorusudur (s. 174). Türkiye'nin AB'ye alınmaması gerektiği tezini savunan kimi yetki- lilerin öne sürdüğü nedenler ise be- lirgin: Türkiye yoğun nüfuslu, işsiz- lik ve yoksulluğun yüksek olduğu bir ülke. Bu gerekçelerin zaman za- man yüksek sesle dillendirildiği bazen de satır aralarına yerleştirildiği gözden uzak tutulmamalı. SÖMÜRÜYE KARŞI BİRLEŞ Işıklı'ya göre kulağa hoş gelen küre- selleşme söylemi, asla eşitlik esasına da- yanmaz. Onun eşit biçimde yaydığı tek şey, tekellerin egemenlik alanını geniş- letme isteğidir. Ulus devletler yerine uluslararası veya çokuluslu sermayenin egemenliği tek amaç haline gelir. Ozel- leştirmelerin özendirilmesi de neolibe- ral girişimler de buna hizmet eder. Işıklı'ya göre temel kaygı çok açık: "Daha az devlet, daha çok özel teşeb- büs." Böl-yönet ve kullan-at politikalan da buradan türetiliyor. Yakın geçmişte Balkanlar ve Ortadoğu'da uygulanan söz konusu politikalann bugün Türki- ye'ye uyarlandığını da vurguluyor Işıklı. Neoliberal politikalann palazlandığı ve küreselleşme söylenıinin parlatıldığı ilk dönemlerde heyecanla ortaya atılan- lar şöyle demişti: "Tarihin sonu geldi, devlet bitti." Ama aynı isimler çıkış yol- lan aramak, "medeniyetler çatışması"na ve terorizme "çareler" üretmek amacıy- la yeni bir tarih ve güvenliği esas alan devlet inşasına soyundu! Dünyayı kasıp kavuran vahşi kapita- lizme karşı çıkanlar da, her fırsatta neo- liberal politikalann sonuna gelindiğini ve krizin, Işıklı'nın deyimiyle, uygarlık sorununun ve yeni ortaçağın aşılması adına sesini yüksekti. Gösteriler ve ör- gütlenmeler bu sesin bayrağına dönüş- tü. Küresel egemenlerin belki de en bü- yük çekincesi bu: Sömürüye karşı bir araya gelen kitleler ve onların günden güne genişlemesi. Işıklı'nın Yeni Orta- fd^kitabı, bu kitlelerin sesine ses katıp gür bir tınının yakalanmasma katkı sağ- layarak önemli bir sorumluluğa ve göre- ve işaret ediyor. • Yeni Ortaçağ/ Alpaslan Işıklı/Imge Kitabevi/278 s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 4 0
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle