Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Tarım Gıda Hayvancılık 48 / 12 Ağustos 2008 Tarım gelişmediğinden insanımız yeterli beslenemiyor T Celal TÜZÜN Emekli Öğretim Üyesi aş çağı (neolitik çağ) bundan yaklaşık 600 bir yıl önceye dayanır. İlk 'insan' atalarımız mağaralarda yaşadı, yiyeceklerini doğada yetişen bitkilerden ve avladıkları hayvanlardan sağladılar. Avlanmak için taştan ve ağaçtan aletler yaptılar. Avladıkları büyük hayvanları mağaraya taşımak için tekeri buldular. Ateşi buldular. Besinlerini pişirmek, mağarayı aydınlatmak için ateşten yararlandılar. Estetiğin gelişmesi ve süs eşyaları yapılması, mağara duvarlarına resimler yapılması, bu çağın son birkaç on yılında oldu. Yani bu 600 bin yılda teknik ve estetik bakımdan çok sınırlı bir gelişme Tarım insanların beslenmesiyle ilgili. İyi beslenen insanlar oldu. Çünkü bütün günlerini daha iyi eğitim alıyor, bilgi ve beceri sahibi oluyorlar. besin tedarikine harcıyorlar, yeterli beslenemiyorlar, başka etkinliklere zaman kalmıyordu. Atalarımız yaklaşık 10 bin yıl önce besinlerini sağladıkları bitkileri ve hayvanları kendileri yetiştirmeyi öğrendiler. Böylece, tarıma dayalı yaşam başlamış oldu. Buna 'Tarım devrimi" veya 'Tarım çağı' denir ki, bu etkinlik günümüze kadar gelmiştir ve insan nesli sona erinceye kadar da devam edecektir. Bunun başka bir alternatifi yoktur, yani gıdaları başka bir yolla üretmek mümkün değildir! Tarım yoluyla yiyecekler, besinler daha az emekle, daha kolay, daha bol miktarda elde edildiğinden insanlar daha iyi beslendiler, sayıları hızla arttı, konut yapmayı öğrendiler, mağarayı terk ederek kendi yaptıkları konutlarda yaşamağa başladılar; aşiretler, köyler oluşarak toplumsal daha nitelikli ve daha bol ürün elde edildi ve yaşam başlamış oldu. Toplumsal yaşamın insanlar sağlıklı beslenme yöntemlerini buldular. gelişmesiyle kentler kuruldu, ticaret öğrenildi ve Tarımdaki bu gelişmeler olmasaydı bu inanılmaz gelişti. Aralarında kolay anlaşmak için dil gelişti ve ilerlemeler olur mu idi? Kesinlikle olmazdı. yaklaşık 5500 yıl önce yazıyı buldular. Yazı ile Beslenmenin insanın fiziksel ve beyinsel birlikte yaşanan olaylar belgelenmeye başladı ve etkinliklerinde ne kadar önemli olduğu bilimsel "Tarih çağı" başlamış oldu. Eski Mısır (Firavunlar) olarak kanıtlanmıştır. Bu gerçeğin, öncelikle tarımı uygarlığı, Sümer uygarlığı, Hitit uygarlığı gibi ileri geliştirmekle sağlanabileceğini, yüce önderimiz düzeyde uygarlıklar kurdular. Bunlarda çok tanrılı Mustafa Kemal Atatürk biliyordu. Gelmiş geçmiş dinler (Pagan) var idi. 3300 yıl önce Tek tanrılı din hiçbir yöneticimiz, (Osmanlı dahil), bu gerçeği ya olan Musevilik ortaya çıktı, daha sonra görememiş veya işine gelmemiştir! İyi Hıristiyanlık ve Müslümanlık geldi. 2500 yıl önce beslenmeyen, yarı aç yarı tok insanlara, ne bilim, (İ.Ö 500 de) Roma imparatorluğu kuruldu, 4. yy ne sanat, ne teknoloji, ne ekonomi ne demokrasi sonunda imparatorluk ikiye ayrıldı 5. yy sonunda öğretirsiniz. Yüce Atatürk, Türkiye Cumhuriyetinin tarımticaret dengesinin bozulması sonunda daha kuruluşunun başında “Köylü Milletin İmparatorluğun Avrupa ayağı dağıldı, Feodalizm efendisidir” vecizesiyle köylüyü yani tarım (Derebeylik) ortaya çıktı. Daha önce Hıristiyanlık işçiliğini yüceltmiştir. Bununla kalmamış, tarımsal dini kabul edilmiş olduğundan, hem Katolik din etkinliği somut olarak göstermek için, Ankara adamlarının hem de Feodal beylerin baskısı altında yakınında bataklık bir arazide, kendi olanakları ile kalan Avrupa halkları 1000 yıl kadar süren karanlık “Atatürk Orman Çiftliği”ni kurmuş burada kendisi bir dönem (Orta çağ) yaşadılar. Feodalite de özellikle çalışmıştır. Her şeyde olduğu gibi döneminde ticaret olmadığından, yaşamları sadece tarımın da ancak bilim ile gelişeceğini sağlamak tarıma dayalı idi. Bu nedenle tarımı geliştirme için, 1933 de, Almanya’dan çağrılan uzmanlara yönünde çalışmalar yaptılar, sulama sistemleri “Ankara Ziraat Enstitüsü”nü kurdurmuştur. Bu geliştirdiler ve ağır saban kullanarak tarımsal kuruluş daha sonra Ankara Üniversitesi’nin verimi artırdılar. temelini oluşturmuştur. Tarım alanında Tarımdaki asıl gelişme 15. yy da Pulluk köylümüzün eğitilmesini de düşünmüş ve bunun kullanılması ve Nadas yönteminin uygulanması ile için, 1936 da “Eğitmen sistemi”ni uygulatmıştır. Bu oldu. Bu yöntemleri, baharat ve ipek tüccarları iyi sonuç vermiş ve sıra Köy Enstitülerinin Çin’de görüp ülkelerine getirmişlerdir. kurulması ve Köylünün topraklandırılmasına Beslenmeleri daha iyileşince, beden ve beyinleri gelmiş, ancak buna ömrü yetmemiştir. Bu işler gelişti, nüfusları arttı. Matbaayı buldular ve Amerika’yı keşfettiler. Bütün bunların sonucu olarak 16. yy dan başlayarak Rönesans, Felsefe, Bilim, teknoloji gelişti. Buna ‘Aydınlanma’ diyoruz. 19. yy da Makine çağı ile Sanayi devrimi yani “Fabrikada Üretim” başladı. Kapitalizm, sömürgecilik ve emperyalizm gelişti ve gününüze geldik: İnsanoğlu yer çekiminden kurtulmayı başardı, uzaya çıktı, orada laboratuar kurdu. Evrenin yapısı ile ilgili bilgiler edinildi. Gezegenlerin yörüngelerine yapay araştırma uyduları yerleştirildi, gezegenlerin yapıları ve yüzey özelikleri inceleniyor. Yeryüzünde ise iletişimden sonra bilişim çağı başlamış oldu. Bütün bu ‘olağan üstü’ gelişmelere tarımdaki bilimsel gelişmelerin büyük katkısı oldu; tarım makineleşti, ardılı olan İsmet İnönü’ye kalmıştır. İnönü, 1940 da Milli Eğitim Bakanı Hasan Âlî Yücel’e 20 Köy Enstitüsünü kurdurmuş, gelişmelerini bizzat izlemiştir. 1944 de Bakan ile birlikte Ankara yakınındaki bir Köy enstitüsünü denetlemeğe gittiğinde, çalışmaları başarılı bulmuş ve çok memnun olmuş, bakana “Enstitü sayısını kısa zamanda 40 a çıkaralım” demiştir. Köylünün topraklandırılması da önemli olduğundan 1945 de “Köylüyü Topraklandırma Kanunu” kabul edilmiştir. Yasanın TBMM’de görüşülmesi sırasında geniş toprak sahibi milletvekillerinin büyük tepkisi olmuş, sonradan bunlar CHP’den ayrılmış ve Demokrat Parti’yi (DP) kurmuşlardır. 1946 da yapılan seçimleri CHP kazanmış, lakin DP beklenenden çok oy almıştır. Seçimden sonra, Recep Peker başbakanlığında kurulan CHP hükümetinde Hasan Âlî Yücel’e yer verilmemiştir. İnönü’nün bu tercihi, Yüce Önderimizin çok önem verdiği tarım politikasından vazgeçilmesi demektir ki, bence büyük hata olmuştur. Böylece, Köy Enstitüleri projesi kendi halinde çökmeye bırakılmış, “Köylüyü Topraklandırma Yasası” hiç uygulanmamış, her ikisi de 1950’den sonra DP iktidarı zamanında ortadan kaldırılmıştır. 60 yıldır Ülkemiz tutucu (muhafazakâr), gerici ve dinci iktidarlar tarafından yönetilmiştir. Tarım Reformu 60 yıldan beri unutulmuştur. Bundan vazgeçtik, var olan tarıma bile yeterli önem verilmemiştir. 1980 den sonra, güya müttefikimiz olan emperyalist güçlerin istekleri doğrultusunda tarımı çökertme politikaları uygulanmış yeterli destekler verilmeyerek tarım iyice geriletilmiş ve tarımsal üretim ülke beslenmesine yetmez hale gelmiştir. Tarım gelişmediğinden, Türk insanı yeterli beslenemiyor. Büyük çoğunluk sadece ekmekle karnını doyuruyor, yarı aç yarı tok olduğu için yeterli fiziksel ve zihinsel etkinlik gösteremiyor: Olaylar karşısında tepkisizdir. Doğa ve sosyal olaylara karşı ilgisiz ve meraksızdır. Bellek zayıflığı vardır, okuma alışkanlığı yoktur (1 Japon yılda 25 kitap okurken, 1 Türk 6 yılda 1 (bir) kitap okuyor!). Birçok kimse bu zihinsel yetmezlikleri “eğitimsizliğe” veriyor, doğrudur; ancak, yüzde sekseni yarı aç yarı tok insanlara eleştirel akla dayalı (laik) eğitimi nasıl vereceksiniz? Politikacılarımızı bir tarafa bırakalım, bu gerçekleri ne yazık ki iyi eğitim almış entelektüel insanlarımız dahi yeterince anlamış görünmüyorlar. Keza, insanlarımızın metafizik olaylara ve din gibi dogmatik olaylara sarılmasının nedeni de budur ve dinciler bu olaydan pek güzel yararlanıyorlar ve tarımın gelişmesini değil, çökmesini yeğliyorlar, oy depolarını yitirmemek için. Özetleyecek olursak, tarım insanların beslenmesiyle ilgilidir; iyi beslenen insanlar daha iyi eğitim alır, bilgi ve beceri sahibi olurlar, daha üretken ve daha mutlu olurlar. Bu gerçekleri gelişmiş ülkeler çok iyi bildiklerinden tarımlarının gelişmesine pek önem veriyorlar ve yüzde 3040 gibi büyük sübvansiyonlarla tarımlarını destekliyorlar. 20