Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Odalar duyarlı olmalı Mücteba BİNİCİ Uzman Veteriner Hekim G eçtiğimiz ay yayımlanan Cumhuriyet Tarım, Gıda ve Hayvancılık ekinin arka sayfasında "Veterinerlik, Gıda ve Yem Kanunu gıda güvenliği sorunlarına çözüm getirmiyor" başlıklı yazıda toplumda saygın bir yeri olan üç Odamızın (Ziraat, Gıda ve Kimya Mühendisleri Odaları) Sayın Başkanlarının açıklamasına yer veriliyordu. Biraz daha objektif ve gerçeklere dayanmasını beklediğimiz bu değerlendirmelerde yazının içinde bile bazı tutarsızlıklar göze çarpmaktadır. Örneğin giriş bölümünde Tarım ve Köy İşleri Bakanlığınca 5179 sayılı Gıda Kanununun değiştirilmesi kapsamında "Gıda Kanunu", Yem Kanunu", "Gıda Hijyeni ile Gıda ve Yemin Resmi Kontrolleri Kanunu" ve Veteriner Hizmetleri Kanunu" taslaklarından oluşan dörtlü hijyen paketinin hazırlandığını ve 2006 yılının Temmuz ayında görüşe açıldığını, daha sonra tüm kesimlerden gelen yoğun eleştiriler nedeniyle dörtlü hijyen paketinin "Veteriner Hizmetleri, Gıda ve Yem Kanunu" adı altında tek bir kanun taslağı olarak yeniden düzenlendiğini ve kamuoyunun görüşüne sunulduğu belirtilmiştir. Sayın Oda Başkanlarımızın değerlendirmelerine göre mesleki taassup galip geldiğinden içeriğinden hoşlanmadıklarını ve bunun için de önceden ileri sürdükleri görüşü değiştirerek bu kanunun yeniden üç kısma bölünmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Öncelikle dörtlü hijyen paketine tüm kesimlerden yoğun eleştiri geldiği doğrudur. Ancak gelen eleştirilerin her biri farklıydı.Veteriner hekim odaları bu taslakların AB’ye uyum çalışmaları söz konusu olduğundan iki ayrı kanun halinde yani "Veteriner Hizmetleri Kanunu" ve "Gıda ve Yem Kanunu" şeklinde çıkması konusunda görüş getiriyordu. Çünkü AB mevzuatına göre hayvanın yediği yem ile gıda aynı kapsamda değerlendiriyordu ve bununla ilgili olarak 178/2002 sayılı tüzük yayınlanmıştı. Veteriner hizmetleri ise daha farklı bir şeydi ve sadece gıdayı kapsamıyordu. Veteriner hizmetleri sadece gıdayla sınırlandırılamayacak kadar geniş bir yelpazede ele alınmalıydı ve o nedenle görüşe açılan son taslakta ev ve süs hayvanları, boynuz, kan vs gibi gıda olarak tüketilemeyecek kısımlara da yer verilmişti. Ziraat, Gıda ve Kimya Mühendis Odaları ise bu kanunların tek bir Kanun altında birleştirilmesini ve daha kısa olmasını öngörüyordu. İşte Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı da herhalde bildikleri bir şey vardır diye bu üç odamızın önerilerini dikkate alarak bir iş yapmaya kalktı. Ama ne yazık ki yaptığı işi beğendiremedi. Şimdi ise kendilerinin ileri sürdükleri fikirden vazgeçerek bu olmadı hadi üçlü paket yapalım diyerek eleştiri bombardımanına başladılar. Buna ne denir bilinmez ama sorunun yanıtını kendileri vermişler zaten; bir kez daha meslek taassubu galip gelmiştir diyerek Bakanlıkta hangi mesleklerin taassubu olduğunu herkese göstermiş oldular. Biz zaten biliyorduk ama kimse bize inanmıyordu. Onların önerileri dikkate alındığına göre bu sefer herkes inanır. Yapılan değerlendirmede sorumlu yöneticilik konusu ve denetimin hangi meslek grupları tarafından yapılacağı oldukça geniş bir perspektifte ele alınmıştır. Halbuki sorun sorumlu yöneticinin kim olup olmayacağı veya denetimi hangi meslek grubunun yapıp yapmayacağı değil, gıdanın sağlıklı üretilip üretilmeyeceği konusudur. Gelişmiş ülkelerin hangi birinde sorumlu yöneticilik diye bir kavram vardır bilemiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki o da Türkiye’de uygulanan bu sorumlu yöneticilik maskaralığının tamamen gıda üreticisine bir yük olduğudur. Gıda üreticisi, sorumlu yöneticiliğini yapmak için birini işe alıp bir nevi dolaylı vergi ödettirilmeye mahkum ediliyor. Gıda işine 1995’te çıkarılan 560 sayılı kanun hükmünde kararnameyle konan bu kavram, aslında hem gıda konusunda eğitim almış sorumlu yöneticinin mesleğini ayaklar altına alıyor, hem de üretici pozisyonda olan işletmeciye zorunlu olarak birini işe alma şartı koştuğundan maddi olarak zorluyor. Bir fırıncı, bir yufkacı, bir pastacı, bir kasap düşünün ki bu kişilere "Siz nasıl üretim yapacağınızı bilemezsiniz, onun için gıda konusunda eğitim almış birini işe almak zorundasın" diyorsunuz. Başka türlü faaliyet izni alamayan bu tür gıda işletmeleri başlıyorlar birini aramaya, bulunca da pazarlık başlıyor. Burada gıda işletmecisinin iki kriteri var; birincisi işime karışmayacaksın, ikincisi mümkün olduğunca az maaş alacaksın (ücretler işletmenin kapasitesine ve kişinin çalışıp çalışmadığına göre (50 ile 1000 YTL arasında değişebilmektedir). Bakmayın siz odaların belirlediği ücretlerin yüksekliğine, görünen köy kılavuz istemez. Eğer kişi çalışmıyorsa her ay gelip sadaka gibi maaşını işverenden o da eğer parası varsa alıp gidiyor. Çalışan sorumlu yöneticilerin de tam işlerini yaptıklarını düşünmeyin. Bunların işi pastacıda çalışıyorsa, pasta yapıp servis yapmak, kasapta çalışıyorsa kıyma çekmek, et doğramak, markette çalışıyorsa köftesucuk pişirip yerleri paspaslamak gibi yerin özelliğine göre değişen işleri yapmak. Bir sorumlu yönetici, patronuna "usta, bu mallar bozuk, sağlığa zararlı, imha edelim" dese ve bu işletmeci de vicdansız ve gözünü para hırsı bürümüş bir kişi ise kimi imha eder sizce. O nedenle kimse kimseyi kandırmasın. Kimse maaş aldığı işyerini denetleyemez. Yalnız burada şunu da belirtmeden geçmeyelim: Ülkemizde gerçekten çok ciddi olarak çalışan gıda işletmeleri vardır ve bunlar zaten ihtiyaç duyduklarından gıda bilimi konusunda eğitim almış kişileri istihdam etmektedirler. Bu kişiler de aldıkları eğitimin gereği olarak gıda işletmesini en üst noktaya getirmişlerdir. Yetenek ve becerilerine göre de aldıkları dolgun ücretlerinin haklarını vermektedirler. O nedenle bu türden doğru çalışan gıda işletmelerini ve dürüst sorumlu yöneticilerini tenzih ederim. Onlar zaten ne demek istediğimi anlamışlardır. Bırakın işletmeci kimi istiyorsa onu işe alsın. İşine kim yarıyorsa, kimden daha çok randıman alıyorsa onunla çalışsın. Devletin işi onun bu işi sağlığa uygun olup olmadığının denetlemektir. Herkes kendi işini yapsın. Odaların görevi meslektaşlarına istihdam sağlayarak halk sağlığı ve gıda güvenliğini tehlikeye düşürmek değil, meslektaşlarının hak ve hukukunu korumak ve ülkenin ulusal çıkarlarına hizmet etmektir. Hiç kimse mesleki menfaatlerini ulusal çıkarların önüne koyamaz. Görüşe açılan Veteriner Hizmetleri, Gıda ve Yem Kanunu taslağının kuşkusuz tartışılacak çok yeri vardır. Bize göre de içeriği boş ve hayvan sağlığı, gıda güvenliği gibi temel konuları tam olarak kapsamadığı ve AB mevzuatına uygun olarak hazırlanmadığı bilinmektedir. Hatta şu anda var olan birçok yasanın gerisinde kaldığını ve bu haliyle çıkması durumunda gıda güvenliğimizi ve halk sağlığını başıboş ve denetimsiz bırakacağını biliyoruz. Bununla ilgili değerlendirmeler pek çok meslek örgütü ve sektör tarafından ulusal çıkarlarımız ve her şeyden önce halk sağlığı ön planda tutularak bilimsel, teknik verilere dayalı ve objektif yapılmalıdır. Çok önemli meslek örgütlerinin başında bulunan kişiler sırf kendi meslektaşlarının istihdamını düşünerek bir değerlendirme yaptıklarında veya bu yönde görüş bildirdiklerinde belki kendi meslektaşlarına iş olanağı yaratabilirler ancak hem kendilerinin, hem kendi çocuklarının, hem de ulusun sağlığını tehlikeye atabilirler. Bulundukları mevki toplumsal sorumluluk bilincinde bulunmalarını gerektiren bir yerdir ve yanlışlarının vebalini tüm toplum ödemek zorunda kalabilir. Lütfen sağduyulu olalım… 30