18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yoksa çiçek sevgisinin de mi kökünü kuruttuk? İbrahim YETKİN Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı T ürkiye, bir çiçek cenneti... Ülkemizde 10 binin üzerinde çiçekli bitki türü doğal olarak yetişiyor. Bu bitkilerin yüzde 30'dan fazlası (3022'si) bize özgü... Akdeniz kıyılarında çiçek açan soğanlı bitkiler yaygın: siklamen, sümbül, düğünçiçeği, dağlalesi ve nergis türleri... Egede anemonlar, gelincikler, kekikler... Anadolu'nun ovaları ve yaylalarında dikenli bitkiler, yavşanlar, süpürge otları, gevenler... Karadeniz dağları ve yaylaları ile Doğu Anadolu yaylalarında çan çiçekleri, kantaronlar, çuha çiçekleri, komarlar... 1577 yılında Kırım'a 300 bin lale soğanı ısmarlamıştı. Lalelere Cüce Moru, İkbal Pırıltısı, Yarin Yüzü, Gül Oku gibi isimler verilir; renkleri, yaprakları ve ercikleri sohbet ve övünme konusu olurdu... " (Philip Mansel, Konstantiniyye) O yıllarda Kutsal RomaGermen İmparatorunun Kanuni Sultan Süleyman'a gönderdiği bir elçi gördüğü çiçeklere hayran kalarak, lale soğanlarını Viyana'ya göndermiş. Hollanda çiçekçiliğinin temelini işte bu laleler atmış... Neyse ki sonunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın işe el atmış ve Doğal Hayatı Koruma Derneği gibi kuruluşlarda çalışan bir doğasever insanlarımızın da çabalarıyla bazı önlemler alınmış. İlk olarak 1991 yılında "Doğal Çiçek Soğanlarının Sökümü ve İhracatına Ait Yönetmelik" yürürlüğe konulmuş. Yönetmelik sayesinde, soğanlı çiçekler başta olmak üzere yaban çiçeklerinin talanı bir ölçüde önlenebilmiş. Ardından hazıra dayanmayan dağların işlenince bire bin vereceği anlatılmış köylülere... Ve 1993 yılında Fauna Flora International adlı kuruluşun da desteğiyle ilk olarak Alanya'nın Dumlugöze köyünde, 1993 yılında bir kaç aile tarlalarına kardelen soğanı ekmeye başlamış. Bu kez olumlu örnek işe yaramış ve bir kaç yıl içinde "kardelen tarımı" bölgede hızla yaygınlaşmış. Geçen yıl Alanya bölgesinde 10 milyona yakın kardelen soğanı "hasat" edilmiş. Öyle ki artık bölgenin bir "Kardelen Festivali" bile var... *** İşin iyi tarafı, çiçek yetiştiriciliği, ülkemizde dağ eteklerindeki tarlalarla sınırlı değil. Geçmişi yaklaşık 25 yıl öncesine dayanın süs bitkisi ihracatımız yıllık 20 milyon dolara yaklaşıyor (Dünyadaki toplam çiçek ihracatının yaklaşık 200'de biri). Çiçek üreticilerimizin sayısı 67 bin arasında... Yalova, İzmir, Bursa ve Antalya başta olmak üzere 20'nin üzerinde ilimizde seralarda yapılan süs bitkileri tarımı hızla gelişiyor. Başlangıçtaki küçük işletmeler giderek kooperatifler halinde birleşiyor ve modern büyük işletmeler devreye giriyor. Halen süs bitkilerine ayrılan sera alanının 15 bin dekarın üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Uzun sözün kısası, gelişmeler olumlu ama daha alınacak çok yol var. *** Göçebe atalarımız her bahar yaylalara çıkarken, envai türlü çiçeğin ortalığı kaplamasını yeni bir hayat döngüsünün başlaması olarak kutlamışlar. Karac'oğlan sarı çiçeği şöyle övmüş: Sarı çiçek sarvan kurmuş oturur Türlü çiçeklere habar yetirir Cennet'âlâdan da koku getirir Ilgıt ılgıt eser yele dönmüşsün. Aşık Veysel ise dağları süsleyen çiğdemden başlayıp, yarden ayrı düştüğü için boynun eğmiş laleye, yaprakları dizim dizim sümbüle, sarp kayalarda gizli gök gözlü nevruza kadar her bir çiçeğe selam göndererek kutlamış baharı... *** Yapılması gerekenlere gelince... Seralardaki üretim teknolojisinin geliştirilmesi, ihracat mezatları kurulması, büyük ölçüde Avrupa (özellikle de İngiltere'ye yönelmiş) dış pazarların çeşitlendirilmesi, dünya pazarında satış şansı yüksek türlere yönelinmesi ve bütün bunların yapılabilmesi için üreticinin teşvik edilmesi ilk akla gelen önlemler. *** Yalnız göçebe atalarımız değil, sarayları mekan tutmuş divan şairlerimiz de duygularına aracı etmişler çiçekleri: Baki, "Gül hasretinle yollara dutsun kulağını, Nergis gibi kıyâmete dek çeksin intizâr" diyerek dile getirmiş hasretini. Ülkenin yalnız dağlarını, ovalarını değil, saraylarını da süslemiş çiçekler... Lale, bir devre adını vermiş: "Yasemin, süsen, gül, leylak, karanfil ve sümbül başkent bahçelerinin gözde çiçekleriydi. Ama hiçbir çiçek laleden daha Osmanlı değildi... Osmanlı İmparatorluğu bir ucundan diğer ucuna Konstantiniyye bahçelerine lale bulmak amacıyla taranırdı. II. Selim 1574 yılında Halep'teki bir yetkiliye 'Saray bahçesi için 50 bin lale gerekiyor. Soğanları almak üzere sana başhizmetkarlarımdan birini gönderiyorum. Hiçbir surette gecikme olmamasını emrederim.' diye yazıyordu. III. Murad *** Ne var ki, eloğlu çiçekçiliğin bir zenginlik kaynağını olduğunu daha o yıllarda keşfederken biz çiçeği kendiliğinden yetişen bir süs bitkisi olarak görmenin ötesine uzun zaman geçememişiz. Çiçeklerin bir gelir kaynağı olabileceğini ancak yabancılar parayı bastırınca anlamışız; ama o zaman da yaptığımız, yaban çiçeklerimizi söküp satmak olmuş. Zaman olmuş, bir yılda 70 milyon soğanı doğadan söküp "ihraç" etmişiz. "İhraç edemediğimiz" bir o kadarını da çöpe atmışız. Bu yüzden de dünyanın en zengin kardelen nüfusunun kökünü kurutmamıza ramak kalmış. *** Tabii bir de iç pazarın geliştirilmesi sorunu var. İç pazarı geliştirmek çiçek sevgisini geliştirmekle yakından alakalı... Yazımızın başında çiçek sevgimizin ne kadar köklü olduğundan söz etmiştik. Ancak günümüzde "Lütfen çiçek göndermeyin!" modasının yaygınlaşmasına bakınca,"acaba kökünü kuruttuklarımız çiçeklerimizle sınırlı olmaktan çıktı mı?" diye sormaktan kendimizi alamıyoruz. 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle