22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Şiirde açan uçsuz bucaksız imge: Çiçek Günay GÜNER Araştırmacıyazar aha çocuk yaşta çiçeklerin ayrımına varılır. Biçimlerinin, renklerinin, kokularının uyumuyla benzersiz bir güzelliktir. Duyulara ulaşırlar tüm güçleriyle. Dünyayı, çevreyi ilk algıladığı dönemlerden başlayarak selamlar çocuğu çiçekler; bahçelerde, kırlarda, dağlarda… Nasıl bir tansıktır bilinmez. İlgisini çeker hemen, o minicik eller dokunur yapraklarına, renklerin cümbüşüne. Gül, lale, çiğdem, karanfil, sümbül, leylak, menekşe, papatya, kasımpatı… Hiç eskimez onların güzelliği. Her görüşte şaşırtır, mutlu ederler. Evlerin en güzel köşelerinde sessizce yaşamı bölüşürler. Sevgi dillendirilirken çiçek sunulur. Çocuklar en çok çiçeklere yakışırlar, en iyi onlar bilir çiçeklerin dilini. Böyledir de, şiirin ortağı olmaz mı çiçekler? Hemen her şairin şiir dünyasında vazgeçilmez yerlerini alırlar. Hele de Türk şiirinde. Divan Şiiri’nde, Halk Şiiri’nde burcu burcu yayılır çiçekler. Belki de bunca yaygınlığındandır az söz edilmesi onlardan. Hemen her şiirdedir de çiçekler, şiirlerde nasıl konuk olurlar diye soran, yazan azdır. Az söze, bu satırların yazarı da, elinden gelirse söz eklesin. "Vaslından ayrı kanım nola dökülse gül gül / Ben gülbüni hazanem bu fasldır baharım" der ya gazelinde Fuzuli, görülür ki, şairler çiçek dilinde de akrabadırlar. Aşık Veysel Usta’nın binbir çiçekli güzel şiirinde olduğu gibi: "Çiğdem der ki ben alayım / Yiğit başına belayım / Hepsinden ben alayım / Benden ala çiçek var mı?" Kırların rengini, kokusunu, rüzgârını getirirken Veysel Usta’nın dizeleri, Yahya Kemal Beyatlı gülü, kendine has bir geçmiş algısı için, klasik şiirin bülbül temasıyla birlikte işler: "Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış, / Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle, / Gece, bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış / Eski Şiraz’ı hayal ettiren âhengiyle" Günümüz şiirini de besleyen kaynaklardan olan Ahmet Haşim geçmişin ve modernin sesini, birey odağında ustalıkla birleştirirken yine yer yer gülbülbül temasını kullanır: "Bir gamlı hazanın seherinde / Israra ne hâcet yine, bülbül! / Bil, kalbimizin bahçelerinde / Can verdi senin söylediğin gül! // Savrulmada gül şimdi havada / Gün doğmada bir başka ziyâda..." Sömürgenlerin yalanlarıyla, uydurma suçlamalarıyla idam edilen Rosenbergler için yazdığı Anı adlı şiirde yaşanan, unutulmayan acıyı dile getirirken, çiçek imgesinden de yararlanır Melih Cevdet Anday: "Bir çift güvercin havalansa / Yanık yanık koksa karanfil / Değil bu anılacak şey değil / Apansız geliyor aklıma". Halk sevdalısı Ceyhun Atuf Kansu doğaya, bitkilere tutkun olduğu gibi, şiirinde gül imgesine baş yeri ayırır: Gül Türküsü adlı şiirinde "Gül diyorsam, durmadan / Bilinçaltı bahçemde bir / Ezik gül kaldığından belki / Çocukluğumun Mayıs D dalından / Kim bilir?" diye yazarken, Bağımsızlık Gülü’nde gül, Türk ulusunun onurlu yaşamak için sömürgenlere karşı başlattığı kavganın, başkaldırının, ulaştığı yüce utkunun simgesidir. Özgürlük uğruna toprağa düşen neferin sıcak kanıdır gül: "Yerden alıp o gülü / Hangi gülü? / Bir topçu neferin / Sakaryalı yaz toprağında / Sıcak kan gülü // Alıp koklamak o gülü / Hangi baharda? / Türkçenin / Özgür kırlarında / Türkülerde burcu burcu, / Bilgeliğin ana gülü! // Bir basmadan alıp o gülü, / Hangi basmadan? / Nazilli fabrikasından / Pamuğumuzdan, emeğimizden, / Dokuduğumuz halk gülü. // …Yerine koymak, / kutsamak o gülü, / Hangi yerine? / Mustafa Kemal’in / bahçesine / Bir ulusun suladığı, beslediği / Yediveren / bağımsızlık gülü!" Ceyhun Atuf Kansu’nun, yıkılan duvarın altında kalan köy öğretmeni Şefik Sınığ’ın son sözlerinden esinlenerek yazdığı Dünyanın Bütün Çiçekleri şiiri ise anıtlaşmış, adeta türküleşmiştir. "Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum / Bütün çiçeklerini getirin buraya, / Öğrencilerimi getirin, getirin buraya, / Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer / Bütün köy çocuklarını getirin buraya, / Son bir ders vereceğim onlara, / Son şarkımı söyleyeceğim, / Getirin, getirin...ve sonra öleceğim." Edip Cansever şiirimizde "adsız bir çiçek"tir. Kaybola, Yerçekimli Karanfil, Bir Çiçek Sergicisi Der ki, Gül Kokuyorsun çiçeklenen şiirlerinden yalnızca birkaçıdır. Düzyazılarının adıysa Gül Dönüyor Avcumda’dır. Karanfili, gülü kendi dilinde yeniden yazar Cansever. En bilinen şiirlerinden Yerçekimli Karanfil’de: "Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte / Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel / O başkası yok mu bir yanındakine veriyor / Derken karanfil elden ele." diye yazarken, halaya durur karanfil. Ve sorar acıyla: "Ahmet Abı, güzelim, bir mendil niye kanar / Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar" dizelerinde. Ve ne kadar güzel söyler, kötülükler içindeki bir zamanda gülmenin zorluğunu. Öyle ya: "Gülemiyorsun ya, gülmek / Bir halk gülüyorsa gülmektir" Nesnelerin şiirini bilen İlhan Berk’in adeta Lokman Hekim diliyle yazılan "Şifalı Otlar Kitabı"nın başında, "Otların, Hayvanların Padişahı Lokman Hekim Üstünedir" diye bir giriş vardır ki, bir bölümünde: "O geçiyor diye çok sevdiği manisalaleleri, fesleğenler, zambaklar, tek sıra olmuşlar önünü açmışlar." diye yazılıdır. Şair uzamın ve zamanın etkisindedir. An olur ki, şair de yıkıp yeniden kurduğuyla, söylediğiyle uzamı, zamanı etkiler, biçimlendirir. Ahmet Uysal Bursa’ya Şiirler adlı yazısında "Yanan bedenimde kalan su parıltısı, yaz yağmuruna tutunmuştur. Güz gömleği giyen şiiri aramaktadır. Belki de eski bir sevgiliyi arar gibi, uzak kaldığı şehrini aramaktadır. Leylâk rengidir o şehir. Şairin kalbinde kırılan dal, örselenen çiçek imgesi kalmıştır ondan. Evet, aşk yerine geçecek şehirdir Bursa. Kesin bu. Yalnız sözcükle girilen külliyeler avlusu oradadır. Yağmurla, göğüs uçlarına süzülen sevda sözleri orada kalmıştır. Ve hüsnügüzel vaktine soyunan masumiyet." der uzamın ve zamanın derinliğinden. İmzası Gül’dür Abdulkadir Budak’ın. Şiirinde her şeyden önce bir gül suretinde belirmek ister: "İmgeydi gül derin avcı izinde / Ezilmiş ceylan bakışı imgesi / İmgeydi gül, elyazması kitaptı / Sığ okumaların göremediği / Gül imgesi sırı dökülmüş ayna / Nasıl göstersindi inceliğini?" diye sorarken. Ergin Günçe, şairlerin en şanssızı selamlar bizi, Türkiye Kadar Bir Çiçek’in manzaralarından: "Ekinler sarardi biçtik güz geldi / Eskiden sevdigim kizlar çiçegi / Öpemedik birbirimizi iste bunun çiçegi / Tay gibi dururdu tay gibi bir kiz çiçegi". "…bütün hesaplarını vermiş eski bir uygarlık gibi konuşmaktadır" der Cemal Süreya onun için. Ergin Günçe’nin kardeşi sayılmaz mı Abdülkadir Bulut, Ülkemin Şiir Atlası’ndan gelen sesiyle? "Ansızın oyuna başlayan çocukların / Sesleri kadar canlı ve huylu / Sevinçleri kadar taze ve acemi / Bir duruş kuşatacak işte seni / Gözyaşları da çiçek açar" Anamur’un Akdenizli yağız ozanı, bitkilerle, binbir çiçekle dilleşen yiğit. Müslim Çelik’ten, her dizesi çiçek şairden nasıl söz etmeli? Peryavşan mı demeli, İhbarlı Gül mü, Didar ile İki Kala Çiçeği’nde başkaldıran hüznü mü dillendirmeli? İyisi mi Behçet Necatigil Usta’yla bağlamalı sözü: "Çoklarından düşüyor da bunca / Görmüyor gelip geçenler / Eğilip alıyorum / Solgun bir gül oluyor dokununca". Şiir Divan şiirinden, halk şiirine... güzelliğinde, çiçek inceliğinde Hepsinde çiçek burcu burcudur... dileklerle. 10
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle