Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Prof. Dr. Tümer URAZ Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Z iraat Fakültesinde görevde iken onarım işlerine ilişkin birimin sorumlusuna mesleğini sorduğumda "Mühendisim" demişti. Biz de burada "mühendis yetiştiriyoruz" dememe karşın "branşını" açıklamamıştı. Sonradan "Kimya Mühendisi" olduğunu öğrendim. Aynı şekilde biriki ay önce Fakülteden bir arkadaşımın kardeşiyle tanıştım; doğal olarak ne iş yaptığına ilişkin soru yönelttiğimde, ondan da"Mühendisim" yanıtını aldım. Eskiden yalnızca İstanbul Teknik Üniversitesinde İnşaat, Makine, Elektrik vb. Mühendislikler ile Mimarlık eğitimi verildiğinden ve hepsinin yakasında "Arı Rozeti" bulunduğundan, toplumuzda böyle bir adlandırma yerleşmişti. Oysa arkadan 1956’da ODTÜ ve 1963’te de Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin (KTÜ’nün) eğitime başlaması, hem teknik öğrenimin çeşitlenmesini, hem de "mühendislik dallarının" artmasını sağladı. Bunların yanı sıra Ziraat ve Orman Fakülteleri mezunlarına da "Mühendis" ünvanlarının verilmesi, keza bazı Fen Fakültelerinin Fizik, Kimya ve Jeoloji gibi bölümlerinde teknik eğitime geçilmesi, mühendislikteki çeşitliliğin diğer kaynağını oluşturdu. İçinde bulunduğumuz ders yılının başında YÖK’e bağlı (resmi, vakıf, özel) üniversitelerin eğitim listelerine baktığımda, günlük yaşamda rastladıklarımızdan ayrı olarak "Matematik Mühendisliği", "İmalat Mühendisliği", "Cevher Hazırlama Mühendisliği", "İnsan ve Toplum Mühendisliği" "İşletme Mühendisliği" gibi dalları da kapsayan tam 60 (altmış) "Mühendislik ve Mimarlık" öğreniminin varlığıyla karşılaştım. Mühendislik ve Mimarlık gibi mesleklerin, tıp ve veterinerlik alanlarındakine benzer biçimde örgütlenmelerini sağlamak üzere 1954’de "odalar" adı altında "gruplaşmaları", yasal zorunluluk haline getirilmiştir. Üst kuruluşu "Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği" (TMMOB) adıyla gerçekleşen kurumlaşmanın amacı, "Günün gerek ve koşullarına ve mevcut olanaklara göre, yasa ve tüzük hükümleri içinde kalmak üzere mühendis ve mimarları meslek kollarına ayırmak, meslek ve çalışma konuları aynı ya da birbirine yakın bulunan mühendis ve mimarlık grubu için odalar kurmak" biçiminde açıklanmaktadır. YÖK Üniversitelerinin değişik fakülteleri ve bölümlerinde oluşturulan "Mühendislik Eğitimlerinin" adlandırılması 60’a ulaşsa da belli ölçüde, yerinde bir olay gibi karşılanabilir. Ancak odaların kurulması ya da gruplandırılmasında, temsil yeteneğinin yanı sıra çizilen yetki alanının olabildiğince geniş tutulmasında yarar görülmektedir. Özenle hazırlamaya çalıştığım bu yazı çerçevesinde herhangi bir yanlış anlamaya meydan vermemek için, yine kendi mesleğimin sınırlarında kalarak bazı konulara değinmekte yarar görüyorum. Örneğin dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi bizde de her yıl "Birleşmiş Miletler Gıda ve Tarım Örgütü" (Food and Agriculture Organization of the United Nations = FAO)’nun saptadığı tarih olan 16 Ekimde "Dünya Mühendisler, mühendislik! söylenebilir. Eğer benzer bir "mantık silsilesi" içine alınırsa, "Meteoroloji ve Çevre Mühendislikleri"nin de Tarım ve Gıda ile çok yakından ilişkili olduğu görülür. Meteoroloji, yalnızca televizyonlarda her sabah izlediğimiz şekliyle değil, her bölgenin yıllık, hatta onlarca yıllık raporlarlıyla tarımı etkilemekte ve yönlendirmektedir. Çevre Mühendisliği de olumlu, olumsuz pek çok yönden tarımla ilişkisi bulunan bir meslek dalıdır. Fakat hangi meslek dalı olursa olsun, yakınlığı bulunan diğer alana dolaylı ya da dolaysız zararlar vermemelidir. Söz gelimi geçen yaz ülkemizde baş gösteren kuraklık nedeniyle televizyon kanalları yukarıda andığım mesleklerden pek çoğunu ekranlara taşıdı. Bir keresinde ekranlardan birinde bir "Çevre Mühendisi"nin "şeker pancarının çok su tükettiği ve bu yüzden de pancar ekiminden vazgeçilmesini" önerdiğine tanık oldum. Bu olay eğitimde kazanılan bilgilerin yeterliği ya da yetersizliğinden de öte, meslekler ve dolayısıyla "meslek odaları" arasındaki kopukluktan kaynaklandığı için, aklıma yerleşti. Durum böyle olmakla birlikte benzer yanılgılara düşmeyen mesleklerin varlığına da tanık oluyoruz. Yine örnek olarak belirtmem gerekirse, 60 mühendislik dalını kapsayan YÖK listesine baktığımda saptadığım ve aynı zamanda Elektronik Mühendisi olan bir yakınıma da doğrulattığım 8 "Mühendislik Dalının" (Elektrik, Elektronik, Bilgisayar, Yazılım, Biyomedikal, Haberleşme, Kontrol ve Mikroelektronik Mühendisliklerinin), yalnızca "Elektrik Mühendisleri Odası"na kayıtlı bulunduklarını gözlemledim. Nitekim yakın geçmişte gerçekleşen "Oda Yönetimi"nin seçimleri nedeniyle yayınlanan listelerde adayların "Mühendislik Dalları" açıklanarak yer aldığını, biraz da gıpta ile izledim. BUNLARI BEN NEDEN YAZDIM? Gerek YÖK sonrasında yüksek öğrenimin içine düştüğü dağınıklık, gerekse siyasilerin uyguladığı kısa dönemli ve daha çok dışa bağımlı politikalar açısından, ülke gerçeklerini en iyi bilen mesleklerin yan yana değil de, iç içe girip kaynaşarak yararlı olacağına inanıyorum. Ancak bu şekilde verimli ve yüksek düzeyde hizmet yaratılabilir. Özellikle son 30 – 40 yıldan beri "tarım kesiminin" içine düşürüldüğü durum hemen tümümüz tarafından gözlenmektedir. Kendi kendine yeterli olan Türkiye buğday ithal eder duruma nasıl düşürüldü ? Meyve ve sebze çeşitliliği bakımından, dünya ülkelerinin başında yer alan ülkemizin hemen her semt pazarı ve manavında üst sıralara yerleştirilen "ithal elma, armut, üzüm, marul vb."ne rastlamayan var mı ? Et–Balık Kurumu’nun kapatılmasından sonra piyasalara dolan kaçak ve ithal etlerden haberi olmayan kaldı mı ? YİRMİ ÜÇ MESLEK ODASI BULUNMAKTADIR O tarihte 10 olan meslek odalarının sayısı günümüzde 23’e çıkmış bulunmaktadır. Bu odalardan birinin 45 yıllık üyesi olarak, sadece meslek dallarının adını vermek suretiyle burada tümünü anmak istiyorum: Çevre, Elektrik, Fizik, Gemi, Gemi Makinaları İşletme, Gıda, Harita ve Kadastro, İnşaat, Jeofizik, Jeoloji, Kimya, Maden, Makina, Metalurji, Meteoroloji, Orman, Petrol, Tekstil ve Ziraat Mühendisleri ile İç Mimarlar, Mimarlar, Peyzaj Mimarları ve Şehir Plancıları Odaları günümüz listesinde yer alanlardandır. Gıda Günü" kutlanmaktadır. Diğer ülkelerdeki benzer aktiviteleri pek yaşamadım ama, toplum açısından çok yararlı bulduğum bu özel günün kutlanması bizde çoğunlukla Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odalarının patronajında gerçekleştirilmektedir. Bu tür bir gruplamanın, birinci derecede "Gıda İşleme Birimlerinde" her üç meslek grubundan kimselerin çalıştırılmış olması ve bu alanda kendilerinin yetkili kılınması; ikinci olarak bu üç mesleğin Tarım ve Gıda ile ilgili bulunması ve üçüncü olarak da Birleşmiş Milletler Örgütünün adında Gıda ve Tarım sözcüklerinin geçmesi gibi gerekçelerden kaynaklandığı 23