08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş İ iir Atlası CEVAT ÇAPAN Sohrab SEPEHRİ/ Şiirler/ Çeviren: Nihan Işıker ‘ve gitti ta hiçliğin kıyısına...’ ranlı modern şair ve ressam olan Sohrab Sepehri (19281980), İsfahan’a bağlı Kaşan’da dünyaya gelmiştir. İran şiirinde ölçüye bağlı olmayan “Yeni Şiir” akımının beş ünlü şairinden biridir. Sohrab’ın şiirlerinde insancıllık hâkimdir. Doğayı sever ve şiirlerinde sıkça yer verir. Şiirlerinde dikkati çeken ilk özellik, resim ve görüntü öğelerini sıkça kullanmasıdır. Sohrab’ın yaptığı resimlere bakıldığında her bir resminde şiir kokusu vardır… Şiirleri okunduğunda ise zihnlerde bir resim belirir âdeta… Sepehri’nin kullandığı kelimeler ilk bakışta çok yalın gözükse de bir o kadar derin anlam içermektedir. Sohrab, modern İran şiirinde minimal öğeleri kullanan ilk şairdir diyebiliriz. Minimal sinemanın dünyadaki en önemli isimlerinden İranlı sinema yönetmeni, senarist, yapımcı Abbas Kiarostami birçok filminde Sohrab’ın şiirlerinden mısralar kullanmıştır. Kiarostami’nin çokça ödül alan “Dostun Evi Nerede?” filmi, adını Sepehri’nin “Adres” adlı şiirinden almıştır. 1987’de çekilmiş olan bu film Locarno Uluslararası Film Festivali’nde “Sanat Sinemaları Konfederasyonu Ödülü, Ekümenik Jüri Özel Mansiyonu, Barclay Jürisi Ödülü, RCC Uluslararası Sanat Sinemaları Konfederasyonu Ödülü” almıştır. 2005 Fecr Film Festivalinde de “Suyu Bulandırmayalım” adlı şiiri başka bir filme isim olmuştur. Sepehri Mısır, Pakistan, Hindistan ve Japonya ve Avrupa’da bulunmuştur. Hindistan’da Doğu bilgeliği, Japonya’da ZenBudizmle tanıştıktan sonra kendine has bir üslup elde eden Sohrab’ın bu tarzını şiir ve resimlerinde görmek mümkündür. İlk şiir kitabı ‘‘Rengin Ölümü’’ 1951’de, ‘‘ Rüyaların Yaşamı’’ 1953’te, ‘‘Güneşin Göçüğü ve Keder Doğrusu’’ da 1961’de yayımlanmıştır. Bu eserlerinde modern İran şiirinin kurucusu Nima Yuşic’in etkisi olduğu söylenmektedir. 1967’de yayımlanan Suyun Ayak Sesi, Yolcu, Yeşil Hacim adlı eserlerinde kendi kimliğini hissettirmiştir. 1977 yılında bu yedi kitabı ‘‘Biz Hiç Biz Bakış’’ şiir kitabıyla birlikte ‘‘Sekiz Kitap’’ adı altında yayımlanmıştır. Şiirleri Fransızca, İngilizce, İspanyolca, İtalyanca, İsveççe, Rusça, Hırvatça ve Türkçe gibi birçok dile çevrilmiştir. Sohrab Sepehri 1980’de Tahran’da erken yaşta lösemi’den vefat etmiştir. bir elmayı yemek için ne kadar yalnız kaldık SADE RENK Gökyüzü masmavi Su masmavi Eyvandayım ben Rana havuz başında… Çamaşır yıkıyor Rana Yapraklar dökülüyor “Sıkıcı bir mevsim” diyor annem bir sabah Kabuğuyla ısırılması gereken bir elmadır hayat, diyorum ona Pencere kenarında dantel örüyor komşu kadın Şarkı söylüyor… “Veda” okuyorum ben Bir taş, bir kuş, bir bulut tasarlıyorum bazen Berrak bir güneş Sığırcıklar geldi Yeni açtı lavantalar Tanelerken narı söylüyorum kalbime Ne iyi olurdu İnsanların yüreği de tanelenebilseydi… Nar suyu sıçrıyor gözüme Akıyor gözyaşım Gülüyor annem Rana da... VE YOLDA BİR HABER Bir gün Geleceğim ve bir haber getireceğim Damarları ışıkla dolduracağım Sesleneceğim: Ey sepetleri uyku dolu olan sizler Elma getirdim, güneşin kızıl elmasını... Geleceğim, dilenciye yasemin çiçeği vereceğim Cüzzamlı güzel bir kadına başka bir küpe sunacağım Âmâya söyleyeceğim ki ne seyredilesi bahçe Çerçi olacağım, dolaşacağım sokakları Bağıracağım: Şebnem var, şebnem, şebnem... Yoldan geçen biri söyleyecek: Sahiden karanlık gece Samanyolunu hediye edeceğim ona Köprüdeki ayaksız kızın boynuna büyükayı’yı asacağım Tüm küfürleri toplayacağım dudaklardan Yıkacağım bütün duvarları temelinden Haydutlara söyleyeceğim: Tebessüm yüklü bir kervan geldi Bulutları parçalayacağım Düğümleyeceğim; gözleri güneşle, kalpleri aşkla, gölgeleri suyla, dalları rüzgârla... Ve çocuğun uykusunu bağlayacağım ağustos böceklerinin türküsüyle Uçurtmalar uçuracağım gökyüzünde Saksıları sulayacağım Geleceğim; atların, sığırların önünü yeşil dokunuşlu otlarla dolduracağım Susuz kısrağa şebnem kovasını getireceğim Yoldaki yaşlı eşeğin sineklerini kovacağım Geleceğim Her duvarın tepesine bir karanfil dikeceğim Her pencerenin dibinde bir şiir okuyacağım Her kargaya bir çam vereceğim Yılana diyeceğim ki ne ihtişamlıdır kurbağa Barıştıracağım Tanıştıracağım Yol alacağım Seveceğim. 7 TEMMUZ 2011 SAYFA 27 (1 roman ozan, g Amerik zınsal k sal ned kan oz panya’ birinci Fotoğr Benede toğrafl masıyl anma p si’nde leraras ölüm y bu seçk Bir bulut miktarınca sıkılır yüreğim. Başka şeyler de var doruklardaki lahzalar (Mesela bir şaire gördüm Fezanın temaşasında öyle bir kayboldu ki Gökyüzü filizlendi gözlerinde. Gecelerden bir gece Bir adam sordu bana Üzümlerin tatlanmasına kaç saat yol var?) Bu akşam gitmeliyim. Yalnızlık gömleğim büyüklüğünce bir valizi alıp Hamasi ağaçların bulunduğu Bir semte gitmeliyim. Biri yine çağırdı: Sohrab! Ayakkabılarım nerede? DOST Esirge Öylesi yolun k dondu isteksi esirgem ne de esirgem dinginl ayırma yalnızc gözkap yargıla dudak düşsüz kendin yargıla BAŞLANGIÇ ÇAĞRISI Ayakkabılarım nerede? Kimdi ‘‘Sohrab’’ diye çağıran? Bildik bir sesti Yaprağın bedenini tanıyan hava gibi. Annem uykuda Menüçehr, Pervane ve belki tüm şehir halkı da Hordad gecesi bir mersiye gibi Geçiyordu saniyeler üzerinden yavaşça Ve serin bir yel Uykumu süpürüyordu battaniyenin yeşil kenarından Göç kokusu geliyor Kırlangıçların kanat sesiyle dolu yastığım Sabah olacak Ve hicret edecek gökyüzü Bu su kâsesine Bu akşam gitmeliyim. Ben ki bu nahiyenin halkıyla sohbet ettim en açık pencereden Zamana dair bir kelime işitmedim onlardan Hiçbir göz aşıkâne bakmadı zemine Kimse bir bahçeyi görmekten meczup olmadı Mezra başındaki saksağanı ciddiye almadı hiç kimse Pencereden Huri’yi gördüğümde Komşumuzun ergen kızıFıkıh okurken nadide bir çınarın dibinde CUMHURİYET KİTAP SAYI 1116 Furuğ Ferruhzad’a… yüceydi çağın insanıydı ve tüm aydın ufuklarla bağı vardı ne kadar iyi anlıyordu toprağın, suyun dilini sesi perişan hüzünlü haliydi gerçeğin gözkapakları seyrediş nabzının esaslarını gösterdi bize elleri cömertliğin saf havasının sayfalarını çeviriyordu ve şefkati sürdü semtimize yalnızlığın ta kendisiydi hayatının en âşıkane eğrisini aynaya tefsir etti o bir tür nem yüklü yağmurun devamıydı ve ağaç gibi yayılırdı ışığın afiyeti arasından çocukluk rüzgârını çağırırdı her zaman sohbetin konusunu su mandalı ile düğümlerdi daima bir gece bizler için muhabbetin yeşil secdesini öyle anlaşılır eda etti ki toprağın merhametli yüzüne el sürdük ve bir su kovası dili misali tazelendik bir müjde salkımını koparmak için birçok sepetle gittiğini gördük defalarca ama olmadı güvercinlerin aydınlığında oturamadı… ve gitti ta hiçliğin kıyısına uzandı sabırlı ışıkların ardında hiç düşünmedi biz darmadağınık telaffuzlu kapıların arasında ancak her şey engelle ve don ve iste ve esir ve ding ve dün yalnızc ve bıra yargıla ve dud ve düş ve ken ve yarg ve öyle yolun k ve esir o zama sakın k Bu Ka Nasıl u yok ed ölüm d bu yok yaşam Nasıl y hiçliğin insanı geçici sevgin nasıl ö tohum orağın yonca sakın o bu kav Vereli Senin CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle