16 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kenan Yücel’den ‘Sabahsız Bir Gecenin Uykusuzu’ ‘Bin yaşasın heves’ Kenan Yücel, modern şiirin dil ve söylem olarak kopuşmadan doğduğunun farkında bir şair. Yapıtı Sabahsız Bir Gecenin Uykusuzu‘nda da bunu pekiştiriyor. Dile getirdiği insannesne, deneyimlediği dünyayı anlamlandırmaya yönelik ve bu lirizmin içinden yapılıyor. Gerçekliğin kendinde durumu toplumcu açıdan yeniden üretilen bu şiirlerde şiir dili kaygısı ve imgelerle anlatım öne çıkıyor. Göndermeleri, sözcük ilintileri, kalabalıkların göremediği ayrıntıları göstermeye yöneliyor. Ë Ahmet ADA enan Yücel’in şiirinin gövdesine eklediği yeni kitabı Sabahsız Bir Gecenin Uykusuzu üç bölümden oluşuyor. İlk bölüm kitabın adını taşıyor. İkinci bölüm “Kapalı E Bir Yanıt Esmer”, üçüncü bölüm “Kayıp Gülümseyişler.” Kırk dokuz şiir yer alıyor kitapta. Desenlerini Canan Güldal’ın yaptığı kitapta, Aslı Erdoğan’ın Taş Bina ve Diğerleri’nden kısa bir bölüm, Cemal Süreya’dan dört dize, Nâzım Hikmet’ten iki dize, Yannis Ritsos’tan iki dize, Rose Auslânder’den iki dize alınmış. Bu alıntılar şiirlerin izleksel birliğine dahil, dahası bu birliği tamamlayıcı nitelikte. Şiirlerini örgütleyen sözcükleri, önceki kitabı Örselenmiş Ruhlar Bandosu’na göre, daha tutumlu kullandığını belirteyim. Az sözcükle biçimlendirilen şiirler, çok katmanlı anlam öbekleri oluşturuyor. Bir ressamın, birkaç fırça darbesiyle yaptığını, Yücel birkaç sözcükle yapıyor. Seçtiği ve birleştirdiği sözcükler gerçekliğin görünmeyen, bilinmeyen yüzünü gösteriyor. Bazen sözcükte yoğunlaşmad yı seçiyor: “Üsküdar ağacında iki yiğit” dizesine bakalım: Cezaevi avlularının “infaz” avluları olduğunu vurguluyor d Yücel. “Üsküdar” sözcüğünün “dar”ını siyah yazarak, insana dar edilen hayatları sözcükte yoğunlaşarak aktarıyor. Hemen belirteyim: Yücel, salt bireyi çevrenine alan şiirler yazmıyor, bireyin içinde bulunduğu toplumu altüst eden, travmalar yaratan olguları da işliyor. Hrant Dink’in katledilişi, kayıplarını arayan Cumartesi Anneleri, halktan tipler şöyle bir görünüp yitiyor dizelerinin arasında. ŞİİRİ KURAN BÜTÜN ÖĞELER Temel koyucu öğe “imge” onun şiirlerinde: “Mavi pelerinli çığlığıyla / atına biniyor sabah” gibi imgeler, hem bu şiirin lirizmini besliyor hem de anlatımı çok katmanlı anlam öbeklerine taşıyor. Taştan yontu yapan yontucu gibi çalışıyor. Taşın fazlalıklarını atıyor. Şiirin sözcüklerini çıkara çıkara bir yapıya ulaşıyor: “Donsuz denizde üç çocuk akşam/ güneşi bir gülüşle çıkar kıyıya” dizelerinde olduğu gibi. Burada “akşam” sözcüğünün anlamı yerinden yurdundan edilmiş durumda. Hemen “güneş” sözcüğüyle bağdaştırma ilişkisine girerek “bir gülüşle çıkar kıyıya” bitiştirmesiyle zihnimizde görsellik oluşturuyor. (Kenan Yücel şiiri, bu anlamda, bizim gördüğümüzü farklı bir pencereden gösteren şiir.) Kenan Yücel 2000’lerin şiirinin sorunsalı olan şiir yazan şairlerinden biri. Aynı zamanda, Türk şiir ortamını ve geSAYFA 8 7 TEMMUZ K leneği özümsemiş bir şair. Dolayısıyla, yazdığı şiir, dış gerçekliği şiirsel gerçekliğe dönüştürmekle yetinmeyip metinlerarası ilişkilere de giriyor. “Koyunlar Sessiz” başlıklı şiiri, Nâzım Hikmet’in “Dünyanın En Tuhaf Mahluku” şiiriyle karşılaştırmalı okunabilir. Nâzım Hikmet’in popülist olmaktan uzak eleştirel bakışı “Koyun gibisin kardeşim” dizesinde anlam bulurken, Kenan Yücel “Koyunlar Sessiz” şiirinde “görünür görünmez telörgülerle çevrili/ koyunlar sessiz” dizeleri ve şiirin bütünüyle Nâzım Hikmet’in metniyle metinlerarası ilişkide. Burada “koyunlar” göstergesi, gerçek anlamının dışında kullanılarak “değişmece” (mecaz) değeri kazanır ve “Halk” kavramıyla yer değiştirir. Bu şiirin “koyunlar sessiz” dizesinin her ikiliüçlü kümede tekrarı ise şiire akıcı bir ritim sağlar. Yücel’in şiirinin ayırt edici özelliği şiiri kuran her düzeydeki öğeyi kapsaması: Eksiltili söylem, imge, değişmece, sözcükte yoğunlaşma, gidimsiz dil arayışı, anlam, bilgi, düşünce, anlamlandırma gibi modern şiirin içerdiği tüm yazınsallığı örgütleyen öğeleri onun şiirlerinde görmek mümkün. Sözcük ilintileri, sözcük bağdaştırmaları bir görüntü, bir atmosfer yaratırken aynı zamanda şiirinin izleklerinin bağıntılarını kurar niteliktedir. Bir başka ayırt edici özelliği, içe ve dışa dönük monolojik söylemlerin, başkalarının söylemlerinin şairöznenin söylemine katılması. “Görünmez İpleriyle” şiirinin kuruluşunda olduğu gibi. Bu yazının başlığını “Bin Yaşasın Heves” başlıklı şiirinden alışımın nedeni, Yücel’in yaşama hevesini diri tutan bir şiiri oluşu. Şairin yaşantı içeriği, “hayat” denilen ama verili bir olgu olduğu için yadsıdığımız o çevrenin içinde. O çevren, olumsuzluklar içerir. Yaşantı ile bilincinin içeriği (ki yaşama hevesiyle doludur) hayata eleştirel bakma olanağı sağlıyor ona: “Göğü geceye boyayan karga sürüleri”, “köpekler sahiplerini gezdiriyor sahilde” ve “küllenen sesi var ağaçların/ isli bir yalnızlık üstümüzde.” Farklı şiirlerinden aldığım bu dizelerde Yücel’in görüntünün dili de olabildiğini, bu durumun onun şiirinin ayırt edici bir özelliği olduğunu gösteriyor ve el bette dış dünyaya tastamam bağlı sinematografik görüntüler değil bunlar. Kısaca, yaşantı ile bilinç içeriğine bağlı, onların içinden dile getirildiği söylenebilir. “HİÇLİK” VE “KİMSESİZLİK” Yücel’in şiirlerinin biri “Kapalı E Bir Yanıt Esmer.” Dili kullanımı bu şiirde çok farklı. Doğrudan konuşma diline yaslanıyor: “Yaşamla ölüm, Neşe’yle Keder” içindeki sıra dışı insanların karşılıklı atışması şiiri kuruyor. Konuşma dilinin içtenliği, sıcaklığı şiiri farklı bir konuma yerleştiriyor. “Kocamı gönderirim seni okur!” gibi. Theo Angelopoulos’a adadığı “Hüzne Bakan Gözüydük Zamanın” başlıklı şiirinde Kenan Yücel, hem anlam düzeyi açısından hem de estetik düzeyin öne çıkmasıyla şiir çizgisini yükseltiyor. Bazı şiirlerinde “hiçlik”, “kimsesizlik” gibi varoluşa ilişkin kavramların çoğaldığını belirteyim. Ne ki Kenan Yücel’in felsefi bir derinliği amaçladığı söylenemez. Var oluşu ve onun yaşadığı trajiği Yücel önceki kitabı Örselenmiş Ruhlar Bandosu’ndaki şiirlerine göre daha “kısa şiir”ler yazıyor. toplumsal çevreniyle dile getirmeyi seçiyor: “Kayıp Gülümseyişler” başlıklı şiiri bunun tipik bir örneği. Yücel önceki kitabı Örselenmiş Ruhlar Bandosu’nda yer alan şiirlerine göre daha “kısa şiir”ler yazıyor. İki sözcüklü, hatta tek sözcüklü dizelerle kuruyor şiirini. Ne ki dikey yapıda kuruyor anlamı. Oradan bütüne yayılarak “yapı”yı oluşturuyor. Ritim söz konusu olduğunda, anlamı önceleyen bir ritim duygusu ve uyak yok onun şiirlerinde. Kendiliğindenliğe bırakılmış ritim: “Mezralar metruk mezarlıklardır artık” örneğinde görüldüğü gibi. “Ben, ben” diyen bir söylemle değil, gören, algılayan, yorumlayan, söyleyen, yapan, kuran konumunda şair. Dil ve söylem, gidimli değil, ortak dil ve söylem değil; gidimsiz ve yeniden üretilmiş bir dil. Bu dilin sözdizimi de farklı: “Kadın/ ödünç verdi buluta/ beyaz çoraplarını” örneğinde olduğu gibi. “Hüzne Bakan Gözüydük Zamanın” adlı şiirini Theo Angelopoulos için yazmış:“Pus usul usul kalktı/ ufukta bir ağaç/ uzun uzun el salladı” // “yürüdüler/ kadın gövdesi oldu ağacın/ çocuk dalları”// “gök durmadan eskiyordu” // “kadın/ ödünç verdi buluta/ beyaz çoraplarını”// “hüzne bakan gözüydük zamanın”// “gördük.” Yücel, bu kısa şiirinde Angelopoulos’un “Puslu Manzaralar” filminden bir sahneden esinlenmiş. Şair, gözün gördüğüne mahkum değil, o ufuktaki ağacın el salladığını, kadının ve çocuğun ağaçla bütünleşebileceğini, olanaksız edimsellik içinde kadının beyaz çoraplarını buluta ödünç verebileceğini imgeleminden geçirebiliyor. Pusun usul usul kalkması Theo Angelopoulos’un “Sonsuzluk ve Birgün” filminin sahnelerini çağrıştırıyor zihnimde. Görsellik dili sinemanın diliyle çakışıyor. Söylemem gerekiyor: Bir şiir şiire giren sözcükler kadar, girmeyen sözcüklerle de okunur. Bazen o sözcüklerden biri şiirde olmayan, ama şiirin çağırdığı sözcüktür. Birkaç kez yazdım, şiire dönüşen o sözcüğe ya da tümceye Riffaterre “Matris” diyor. Yücel’in bu kısa şiirinin Matris’i hangi sözcük? Bunun yanıtını, şiiri kuran “im”lere bakarak okur bulabilir. Ama bu şiirin dil ile gerçeklik ilişkisi için şunlar söylenebilir: Bedeni doğa insan, gerçekliği değiştiren insandır. Maurice Blanchot dil gerçeklik ilişkisi için şunları söylüyor: “Dil, dış dünyayı, gerçekliği yansıtmanın aracı değildir, aksine dil, edebiyatın nesnesi olarak, gerçekliği yıkar.” Modern şiirin dili ve söylemi için dış dünyanın gerçekliğini yeniden üreten dil ve söylem diyebiliriz: “Ufukta bir ağaç/ uzun uzun el salladı.” Burada dil, şiir dili, bedeni doğa olan insanı dile getiren konumdadır ve gerçeklik yeniden üretilmiştir. Doğaya ilişkin gerçeklik dönüştürülmüş, doğaya ait gerçeklik şiire ait gerçeklik yapılmış. Sabahsız Bir Gecenin Uykusuzu bağlamında gündelik hayatın gerçeklikleri olan cezaevi yaşantısı, Hrant Dink’in öldürülüşü, Erdal Eren’in idamı, darağacındaki yiğitler, Sivas katliamı, kayıplarını arayan Cumartesi Anneleri gibi olgu ve olaylar, dil düzleminde, yazınsallık içinden dile getiriliyor. Yazınsallık içinden dile gelen gerçeklik yazınsala ait. Doğrulanması ya da yanlışlığının tanıtlanması gerekmez. Şiirin gerçekliği artık o ve yazınsal. Kenan Yücel’in Sabahsız Bir Gecenin Uykusuzu’ndaki şiirlerinde söylem öznesi kimi zaman “ben”, kimi zaman dışarıdan. Zaman, şimdiki zaman, mekân İstanbul, ada, Bursa. Önceki kitabında rastladığım sözcük bölmelerine başvurmuyor bu kitabında: “Kapısı paşa avlud su/ Üsküdar ağacında iki yiğit” dizelerinde sözcüğün işaret ettiği anlamı çift anlama dönüştürmeyi seçiyor. “Üsküdar”ın dar’ını ağaçlar bağlamına aktararak yapıyor bunu. Sözcüğü eksiltirken hem semti hem de darağacını dile getiriyor. Paşa Kapısı’nı “kapısı paşa” yazad rak alay ediyor. “Üsküdar” bahsinde gündelik dilin işaret ettiği gerçekliğe düşüyor. Kenan Yücel, Sabahsız Bir Gecenin Uykusuzu‘yla şiirinin gövdesine estetiksel katmanlar ekliyor. Sabahsız Bir Gecenin Uykusuzu/ Kenan Yücel/ Şiirden Yayınları/ 86 s. 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1116 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle