05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mavisel Yener’le ‘Gitme Dönmezsin’ üzerine ‘Öyküde farklı gitmeler anlatılıyor’ Taşıdığı kimliğe, yaptığı işlere verdiği emeğe, çevresine, dile, insana özen gösteren yazarlardan Mavisel Yener. İzmir’de yaşar; kentin pırıltılarını hem yapıtlarıyla hem kişiliğiyle yurdun dört bir yanına taşır. İzmir’de yaşayan Muzaffer İzgü, Hidayet Karakuş, Berin Taşan, Bekir Yurdakul, Birsen Ferahlı ve adlarını sayamadığım öteki yazın dostları gibi İzmir’in masmavi havasını solutur bize. Özellikle biz Ankaralılar için İzmir, özgürlüğe, her açıdan temizliğe özlemin kentidir. İşte bu duygularımızı coşkuya çeviren, içimizi ısıtan kalemlerden Mavisel. Yener’i çokları salt çocuk kitabı yazarı olarak tanıyor. Çocuklar için onlarca kitap yazmak önemli ama o bizler için de yazıyor. Yener’le “Sevdiği giden herkese...” adadığı yeni kitabı Gitme Dönmezsin‘i konuştuk. Ë Sevgi ÖZEL avisel, kitaptaki G öyküler “GİTME DÖNMEZSİN 1”, GİTME DÖNMEZSİN 2” başlıklarıyla birbirini izliyor. Büyük harflerle yazılan “GİTME DÖNMEZSİN” on dört öyküde yineleniyor. İlk öyküde bu adlandırmanın ilk harfi, ikincide ikinci, üçüncüde üçüncü harfi siyah ve ötekilere göre daha büyük işaretlenmiş. Son öyküde “N” harfi belirgin… Düşündüğüm gibi, bu bir çığlık mı? Yoksa hoşluk olsun diye mi böyle yazdın? Kitaba on dört öykü konması, adının on dört harfli olması ve her harfin bir öyküyü simgelemesi, okura uzattığım kapalı bir zarf. Dille, sözcüklerle, harflerle uğraşan dikkatli okura kitapta pek çok sürprizin olduğu iletisini vermenin yanı sıra okurun çözümlemesine bıraktığım anlam katmanlarını vurguluyor bu tasarım. Son öyküdeki “N” harfi belirgin, çünkü bağırıyor. Onun çığlığı, kabarmış hüzünleri barındırıyor içinde. Diğerlerine göre daha büyük olan o “N” harfi yaralı, acıdan kıvranıyor, sessiz kalamıyor artık, sağ yanında yaslanacak başka harf kalmamış… Tıpkı sevdiği giden biri gibi… Bu soruyu geçelim, kafayı harflere fena takmışım, şimdi anladım! etmeliyim. 3 Mart 1992 akşamı Kozlu ocaklarının eksi 425’inci katında çalışan iki işçi Nazif Elli ve Recep Kapucu ocaktaki patlamadan sağ kurtulabildi. SSK Zonguldak hastanesine kaldırıldıktan sonra Nazif Ankara doğumluyum ama kendimi İzdokuz gün boyunca yatağında çırpınır, mirli duyumsadığım doğru. Haritada ölçgözlerinin önünde ölen arkadaşlarını sayıktüm, İzmir ile Kozlu arasında sadece üç lar ve akıl sağlığını yitirir. Recep Kapucu buçuk parmak kadar uzaklık var. Eğer yükör olur. Hastanede onların tedavisinden reğiniz bir kentin insanlarının acılarıyla sorumlu Psikiyatrist Doktor Aslan Ebiri kavruluyorsa o uzaklık gerçekten de haritayaşamı boyunca bu iki madenciyi unutmaz. da göründüğü kadar yakın. Yalnızca yaşaMerak edenler bunları gazete arşivleri ve dığım kenti yazmak kendimi hapsetmek röportajlardan bulabilir. Madencilerin sözolurdu. Kozlu bir simge. Fotoğraf sanatçısı lerini, terimlerini, yaşamlarını merak ettim, dostum Birol Üzmez’in maden işçilerinin çünkü onların öyküleri canımı yakıyordu. yaşamlarını fotoğraflara yansıtan sergisi bu Hele ki, Aslan Ebiri, Birol Üzmez gibi taöykülerin ilk ateşini yaktı. Yazdığım manıkları dinleme şansınız varsa, öykü kahradenci öyküsünü, DİSK ve Genelİş Sendimanlarıyla özdeşim kurmak kolaylaşıyor. kası eski genel başkanlarından Abdullah Masa başında ilham bekleyerek yazan biri Baştürk adına yapılan İşçi Öyküleri yarışdeğilim; yaşam, merakımı sürekli körüklümasına gönderdim. Çünkü 1965’te Zonyor. Yedi yıl önce çıkan, Derin Yırtmaç guldak maden işçilerinin başlattıkları grev adlı yetişkin öyküleri kitabımdaki AIDS ve Türkİş’in bu grev karşısındaki tavrının virüsü taşıyan seks işçisi kadını anlattığım 1967’de DİSK’in kurulmasında büyük öykü için “Çok gerçekçi, nerede, nasıl taönemi vardı. Öykü 2005 Abdullah Baştürk nık oldun? Onun duygularını nasıl dillenİşçi Öyküleri yarışmasında ödül alınca madirebildin?” diye sormuşlardı. İlle de yazdencilerin gölgeleri etrafımda daha da çok dıklarımla yaşadıklarım arasında koşutluk dolaşmaya başladı. var sanılıyor. Annem bile Gitme Dönmez Öykülerin çoğunda madenci yakınlarısin’i okuduktan sonra “Buradaki küfürleri nın, babasını, kocasını uğurlarken içinden nereden öğrendin sen?” diye kızdı bana! geçen “Gitme dönmezsin” seslenişi var. Dikkatimi çekti, Derin Yırtmaç’tan söz Bu, içte kalan gözlerden fışkıran haykırışı ederken “yetişkin öyküleri” vurgulaması okurken duyuyoruz. Bu maden işçiliği koyaptın. nusunu öyle güzel işlemişsin ki… Nerede, Ağırlıklı olarak çocuk ve gençlere yaznasıl öğrendin madencilerin sözlerini, tedığım için Derin Yırtmaç’ın yetişkin öykürimlerini, ince işlerini? leri kitabı olduğu gözden kaçıyor. Kitap Metinler için gereken malzemeyi topfuarlarında, yetişkin okurlar yalnızca çolarken ciddi bir ön çalışma yaptığımı itiraf cukları için kitap seçmeye geliyor yanıma. Yetişkinlere de yazdığımı öğrenince epey şaşırıyorlar. Sanıyorum yazın dünyasındaki algılama da bu; ağzımla kuş tutsam da öykücüler arasında anımsayıp saymıyor beni eleştirmenler. Kitabın kapağında “gençlik öyküleri” yazıyor, bu not niçin düşülmüş? Bunu kitabın editörü sevgili Biray Üstüner’le epey konuştuk. Öykülerde anlattığım acıları gençler de okusun istedik. Gitme Dönmezsin’de madencilerin acılarının yanı sıra başka hüzünler de anlatılıyor. Örneğin, İzmir’de bir sokak var, bu sokakta yalnızca kaçak göçmenler yaşıyor. “Arap Araba Mavisel Yener, onlarca kitap yazdığı çocuklarla beraber... 14 Benzer” adlı öyküde onlar var. “Parazit” gözüyle baktığımız bu insanlar neler hisseder, onların gözünden İzmir nasıl görünür, Basmane’nin döküntü otellerinde hangi şartlarda yaşar? Bu soruları gençler de sorsun, üzerinde kafa yorsun isterim. Edebiyat bunlara tanıklık etsin isterim. Günümüz gençliği öyle bir noktaya getirildi ki, “gençlik kitabı” denilince sanki yalnızca aşk acılarını, sınav baskısını, aile içi iletişimsizliği, arkadaş sorunlarını konu edinen kitaplar anlaşılmaya başlandı. Elbette bunları da anlatıyoruz onlara ama kendi hayatlarının dışında başka hayatların olduğunu fark ettirmenin, acılı insanların duyuş ve düşünüşünü aktarmanın en iyi yolu yazınsal metinler. Bu nedenle kapağa o notu koydu Biray Üstüner, gençleri de öykü evrenine çağıralım istedi. M Kemeraltı filan… İzmirli olduğun için bu doğal ama İzmir nere, Kozlu nere… İzmir’den oralara nasıl gittin? Önce bu yolculuğu anlat, sonra asıl soru geliyor. “MADENCİLERİN HAYAT ÖYKÜLERİ CANIMI YAKTI” G Her öykünün adı “GİTME DÖNMEZSİN 1” gibi bir başlığın altında on dört öykünün ayrı ayrı adı var: “Kale Apartmanı”, “Grizu”, “Ocakçı Gözleri”, “Livera” gibi… Kısaca bu adlandırmayla ilgili bilgi ver, istersen… Bu öyküleri farklı zaman aralıklarıyla yazdım. Onları bir araya topladığımda, tuhaf bir bütünlük içinde olduklarını gördüm. Hepsinde farklı “gitmeler” anlatılıyordu. Böyle olunca ortak bir üst başlık koydum. Yine olmadı, istediğim ezgiyi sunmadı bana harfler. Hepsini yeniden ele aldım, bütünlüklü düşündüm. Kimi öykü adları değişti, “Kırk” yazıldı. Sonunda aradığım ezgiyi yakaladım öykü adlarında ve bütünde. İstediğimi bulabilmem yedi yıl sürdü. Bugün yazıp yarın yayımlatmak hevesinde olmadım hiç, böylesi doğru geliyor bana. Öykülerde İzmir var; Behramkale, “KİTABIN KALICI İZLER BIRAKIP BIRAKMAYACAĞINA ZAMAN TANRISI KARAR VERECEK” E “GİTME DÖNMEZSİN 5”e “Arın” adlı öykü rastlıyor. Bence “Gitme” seslenişinin en vurgulu söylendiği bir öykü… Ederlezi çalıyor radyoda. Öykü kişileri Gül ile Nedim konuşuyorlar. Nedim’in ağzından öğreniyoruz, “arın”ın ne olduğunu; okur da kitapta bulacak tanımı. Arın, yerin altında ekmeğini arayanların her an ölümle yüz yüze olduğunu duyumsatıyor ve artık madenden kurtulmasına karşın yeraltında yaşadıklarını unutamayanları… Öykü kahramanı Nedim “gitmemiş” ama… O ve onun gibi emekçiler, yeraltından çıktıktan sonra nerdeler, aramıza dönebiliyorlar mı? “Arın”, kitabın beşinci öyküsü, madenci öyküleri onunla son buluyor. Sonraki öyküler başka gitmeler üzerine. Kitap da tıpkı Nedim gibi madenden o öyküyle “kurtuluyor.” Nedim’in bir tek bedeni “gitmemiş”, bedeni dışında neyi varsa “gitmiş.” Kanımca, o ve onun gibi emekçiler, toplumları yönlendiren sistemlerin birey üzerindeki dehşet veren yıkımını yaşıyor. Yaşamın değişim ve dönüşümü onların yaralarını sarmaya yet(e)miyor. Her kitapta dikkatli okuru etkileyen, o kitabı unutturmayacak bölümler, sayfalar; hatta birkaç söz vardır. Kimi kitapların adı, yazarın da kitapta yazılanların da önüne geçer. Örneğin Oktay Akbal’ın öykü kitabının adı Önce Ekmekler Bozuldu… Ataol Behramoğlu’nun, “Bir Gün Mutlaka” şiiri… Hatta kimi yabancı kitapların adı, her dilde yüzyıllarca dünyayı dolaşır; Hugo’nun Sefiller’i gibi… Senin bu kitabının adı, bana bunları çağrıştırdı; her sevilenin ardından içimizden geçen bu… Senin öykü kahramanlarının “gitme dönmezsin” çığlığı da okurda böyle kalıcı izler bırakır mı, ne dersin? Benzetmede amacı aştım mı? Bu benzetme hoşuma gitmedi desem yalan olur. Gitme Dönmezsin’in çığlığı kalıcı izler bırakır mı, zaman Tanrısı verecek bunun yanıtını… Kitap “Kırk” başlığı altında şöyle bitiyor: “On dört ayrı dilden seslenmiş yetmemiş, sağ yanına adını yeni öğrendiği rak şarkıcısını almış, soluna görmeyen adamı almış yazar… Var güçlerince söylüyorlar şarkıyı: GİTME DÖNMEZSİN! Bir şeyi kırk kere söylersen olurmuş…” Kitapta on dört öykü olduğunu düşünürsek, okurlarımıza on dört ayrı dilden seslenen bu yazarın kim olduğunu sen mi söylersin, yoksa okur mu bulsun? Her okur imgesel gücü oranında başka bir sonuca ulaşacak “Kırk” başlıklı kısa öyküde. Ben yazar olarak aradan çekiliyorum, sessiz kalmayı yeğliyorum. Gitme Dönmezsin/ Mavisel Yener/ Bilgi Yayınevi/ 104 s. NİSAN 2011 SAYFA 25 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1104
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle