Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? gesi’nde 73, Orta Anadolu Bölgesi’nde 45, Orta Batı Karadeniz Bölgesi’nde 23, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde 242, Doğu Anadolu Bölgesi’nde 69 ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 19 “Önemli Doğa Alanı” saptanmış. İki cilt boyunca her alan teker teker tanımlanıyor, habitat tanımı yapılıyor, canlı türleri sayılıyor, alanın bugün nasıl kullanıldığı anlatılıyor, alana yönelik tehditler ve koruma önlemleri sıralanıyor. İnançlarda Şahmeran/ Tankut Sözeri/ Asa Kitabevi/ 294 s. “İncelediğimiz öğelerin insanlığın kültürel kalıntılarından oluşu kaçınılmazdır. Bu nitelikleri ile de görünürde insan bilimi açısından antropoloji aralarında düzgüsel (normatif) bir ilişki kurulabileceği, kurulabilse de bunun zayıf ve rastlantısal olabileceği savlanabilir. İşbu mantık düşüncesine aykırı olarak, pek de rastlantısal olmayan bir var oluş var mıdır diye düşündük. Gördük ki, eskinin günümüz yaşamına baskın bir etkisi vardır.” Bu kitap, eskinin süregelebilen baskın etkilerinin iddiasız bir araştırması. Belgelerle Türk Eczacılığı V/ Mert Sandalcı/ Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı Yayını/ 342 s. Gülnur ve Mert Sandalcı’nın uzun süreli çalışmalarının ürünü olan “Belgelerle Türk Eczacılığı”, Eczacılık Okulu’nun ilk mezunlarını verdiği 1840 ve ilk Türk Eczacılar Almanağı’nın yayımlandığı 1948 yılları arasındaki döneme, her cildinde bir başka belge ve kategorisinden yola çıkarak ışık tuttu. Çalışma sonuçlarını kapsayan yayın dizisi, beşinci cilt ile sona eriyor. Bu son ciltte, hem daha önceki ciltlerin tümünü kapsayan bir indeks oluşturulmuş, hem de kendileriyle ilgili herhangi bir belge ya da objeye rastlanmamış binlerce eczacı ve ecza deposu tespit edilerek kayda geçirilmiş. Büyük İskender Tarihi/ Droysen/ Çeviren: Prof. Bekir Sıtkı Baykal/ Dharma Yayınları/ 648 s. Genç yaşta tahta geçip 12 yıl 8 ay süren hükümdarlık dönemine büyük çaplı seferleri sığdırarak Avrupa’nın ortasıyla Asya’nın uzak ucunu birbirine bağlayan Büyük İskender’in öyküsü yer alıyor bu kitapta. Askerlerini en zor işlere gözünü kırpmadan ve hiç tereddüt etmeden yöneltebilen güçlü bir irade ve yetenekle, esnek bir düşünce yapısını kişiliğinde toplayan İskender, koşulları kendi lehine dönüştürmesini bilen bir komutan. Bu kitap tarihçi Droysen’in titiz çalışması sonucu İskender’in neyi, ne zaman, nasıl yaptığını tarihsel süreç içerisinde gözler önüne seriyor. Gracia Mendes/ Marianna D. Birnbaum/ Çeviren: Mercan Uluengin/ Kitap Yayınevi/ 176 s. Bu kitap, Marianna D. Birnbaum’nun, Gracia Mendes’in yaşamı ve yaşadığı dönem üzerine yaptığı araştırmanın ürünü. Bu sıra dışı kadın, İspanyol Engizisyonu’nu körükleyen ve onu sonunda akrabalarıyla beraber Portekiz’den Türkiye’ye göç etmek zorunda bırakan Yahudi karşıtı atmosfere rağmen, XVI. yüzyıl Avrupa ticaretinin en önemli mevkilerinden birine geçmeyi başarmıştı. İstanbul’a yerleşen Gracia Mendes’in Pera’da ithal mobilyalarla, ipeklerle, brokarlarla döşeli, Avrupai, asillere yaraşır bir evi vardı. Ailesiyle hizmetlileri Avrupa’dan giyiniyor, aile bireylerine ‘Don’ ve ‘Sinyora’ diye hitap ediliyordu. Türkçe ve Farsça değil, İspanyolca ve İtalyanca yazışıyorlardı. Bizanslı Yahudilerinkiyle kıyas kabul etmeyen yaşam tarzları, ancak Habsburg Avrupası’nınkiyle karşılaştırılabilirdi. Gracia’yla dindaşları, bütün yabancılıklarına rağmen Osmanlı İmparatorluğu’nda zenginleştiler; halbuki Avrupa’da, kendilerinden hem tiksinen, hem de korkan Hıristiyan toplumunun ördüğü duvarlardan içeri bir türlü sızamıyorlardı. ? SAYFA 34 CUMHURİYET KİTAP SAYI 895