Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Oktay Akbal'ın yapıtlarını okurken... Sözcüklerle yolculuk Oktay Akbal, yapıtlarıyla, günlük yazılarıyla yazınımızı zenginleştiren, dilimizi güzelleştiren yazarımız. Cumhuriyet’in yeni kuşakları, onun yapıtlarıyla dilimizi, yurdumuzu, Atatürk’ü, önemli yazarlarımızı tanıyıp gelecek kuşaklara aktaracaklar ve Atatürk Türkiyesi’nde yaşamanın onurunu duyumsayacaklardır. Onunla, çağdaşlığı, yaşama sevincini, insan olmanın onurunu yaşıyoruz. Oktay Akbal’ı, "İlkyaz Devrimi"nde (4) öyküleriyle karşılıyoruz. İlkyazı, devrim olarak niteleyişi yer ediyor belleğimizde:"…Uykuda bir doğaydı, öyle görünürdü. İçten içe kaynıyordu oysa. İlkyazın coşkusu derinlerdeydi. Hep, gizli gizli beslenir devrimler. Birden patlar. Doğa da her yılki gibi ilkyaz devrimine hazırlanıyordu… (s.6) …İlkyaz geldi yine. Su yürüdü dallara. İnsanların içinde de çiçekler açar kimi zaman. Bir devrim doğar birden…" (s.10) Doğanın, insanlığın, yurdun her durumunu bulmak olası öykülerde. Hem de Akbal’ın su gibi akan sözleriyle. le güzel bir düşten sonra uyanmak korkunç bir kabus…Atatürkçülüğü ödüncülerden, rötuşçulardan, inkârcılardan, Ulu Hakancılardan, kendilerini sol sayıp en gerici düşünce ve davranışlardan kaçınmayanların elinden çekip almak gerek. Atatürkçülüğü düş olmaktan kurtarmak gerek…" (s.4) 27 Mayıs 1960’ı "Bir dönüm noktası" olarak değerlendiren Akbal, 12 Mart’ta sorgulanmaktan, 12 Eylül’de hapis yatmaktan kurtulamıyor. Hep doğru bildiklerini açıkça savunduğu için başına geliyor bunlar. Nadir Nadi’nin de "Ben Atatürkçü Değilim" demesi boşuna değil o yıllarda. Oktay Akbal, yazılarıyla gençleri özendiren, onlara umut veren bir yazarımız olarak da biliniyor. Ben de 20 Şubat 1984’te, Cumhuriyet’teki "Evet/Hayır" köşesinde onurlandırıldığımı anımsıyorum. Yeditepe’de yayımlanan bir şiirimi köşesine alarak şunları yazıyordu: "…Hasan Akarsu, öğretmen midir, bilmem. Ama bir bayan öğretmenin, öğretmenlik yaşamından bir kesiti ne güzel vermiş! Yer değişince, yeni anılar yaşanacaktır. Yazılar, öğrenciler giden öğretmenin ardından sessiz kalacaktır…" Akbal’ın "Lunapark" adlı kitabında (8), anılarıyla iç içe yer alan öykülerini, anlatılarını buluyoruz. Yine yazarların sözleriyle, yapıtlarıyla yaşamımızı zenginleştiren anlatıları zevkle okuyoruz. "Bir Dost" yazısı yine umut aşılıyor: "…Aristoteles ‘Dostlarım, bu dünyada dost yoktur’ demiş. Bir zamanlar inanır gibiydim bu söze. Ama, nice yanılgılara, aldanışlara karşın hayır diyorum, dünyada dost da vardır, dostluk da…Her koşulu, her engeli aşan dostlar ve dostluklar…" (s.48) "Hey! Vapurlar, Trenler…" adlı yapıtı da (9) öykülerini kapsıyor. Yaşamın değerini, uzun yaşamakta değil, iyi yaşamakta buluyor Akbal. İstanbul’un tramvaylarını anımsamaz oluşumuzu kınıyor. Bu taşıtları anlatırken çocukluğuna özlemli: "Tramvaylardı en büyük dostumuz. Özellikle geceyarısı tramvayları…" (s.64) Oktay Akbal’ın "Sözcüklerle Yolculuk"u (10) insanın yaşamını güzelleştiren içeriğiyle sürüyor. 19961998 yıllarında yazdığı yazılardan oluşan bu yapıtında kimleri anmıyor ki: Cemal Süreya, Erdal İnönü, Ercüment Uçarı, Yaşar Kemal, M. Tayyip Uslu, Rüştü Onur, Vedat Günyol, Necati Cumalı, Attilâ İlhan, Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Arif Damar, Sait Faik, Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Emre Kongar, Memet Fuat, Cahit Külebi, Nahit Ulvi Akgün, Bülent Ecevit, Demir Özlü, Nail V (Nail Çakırhan), Mustafa Ekmekçi, Nurullah Ataç, Bahri Savcı, Cahit Arf, Ali Ulvi, Fikret Otyam, Mina Urgan, Ahmet Oktay, Can Yücel, Bekir Yıldız, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yakup Kadri, Hasan Âli Yücel, Mehmet Kemal vb. Kuşkusuz her yazardan, ozandan herhangi bir nedenle söz ediyor Akbal. Yaşayan ve aramızdan ayrılan sanatçıların dünyasına götürüyor bizi. ‘ANI DEĞİL YAŞAM’ "Odamda Bir Güvercin"de (11) öykücükleri, anlatıları yer alıyor Akbal’ın. Geçmiş anların bir daha yakalanamayacağını, korkularını, yazınla ilgilenmenin mutluluğunu, çocukluk yıllarını, umutlarını, doğadaki güzellikleri, şiddet olaylarını, sevgilerin yüceliğini, dostlukların değerini, yurdumuzun kötü yönetilişini vb anlatan yazarımız, "Yazdım da ne oldu?" diye sormaktan alıkoyamıyor kendini: "…Hangi birini, hangi birini yazmalı? ‘Hangi birini?’ Elli yıl yaz, oku, konuş, birazcık aydınlık, birazcık umut yaratmaya çalış, sonra kalkıp hem de bir arkadaş sana ‘Yazdın da ne oldu?’ desin!... Yazdık da ne mi oldu? Yazacaksak ne mi olacak? Ne dersiniz?" (s.122) Oktay Akbal yazdıklarına "Anı Değil Yaşam" (12) diyor. O, zamanla, içinde bulunduğu an’la yarışan bir yazar. Yazar olma yoluna nasıl girdiğini, 2. Dünya Savaşı yıllarında 10. sınıftayken yazdıklarının nasıl beğenildiğini anlatıyor. 1946’da, Genç Yazarlar Derneği’ni kurma çalışmalarını, dergi yayımlama girişimlerini, ServetifünunUyanış Dergisinin yazmanlığını yaptığı yılları anlatırken eleştirmen yetiştirmeyişimizi irdeliyor: "…Uğraştık, didindik, çırpındık kırk yıldır bir ‘eleştirmeci’ çıkaramadık. Denecek ki, yazarlara eleştirmeci beğendirmek mi gerek? Hayır. Zaten ben eleştirmeciden bir şey öğreneceğimi sanmam. Hiçbir zaman da sanmadım. Eleştirici, okurlar için yararlı bir görev adamıdır…" (s.4041) Akbal, Yaşar Nabi Nayır’la yaptığı yurtdışı gezilerini anlatıyor. Tanıdığı sanatçılarla ilgili gözlemlerine yer veriyor. Behçet Necatigil, Özdemir Asaf, Cavit Orhan Tütengil, Sait Faik, Naim Tirali, Nuri İyem, Nedim Günsür, Agop Arad, Asaf Halet Çelebi, Bedri Rahmi, Cahit Sıtkı, Nurullah Ataç, Lütfi Özkök bunlardan birkaçı. Oktay Akbal, yapıtlarıyla, günlük yazılarıyla yazınımızı zenginleştiren, dilimizi güzelleştiren yazarımız. Cumhuriyet’in yeni kuşakları, onun yapıtlarıyla dilimizi, yurdumuzu, Atatürk’ü, önemli yazarlarımızı tanıyıp gelecek kuşaklara aktaracaklar ve Atatürk Türkiyesi’nde yaşamanın onurunu duyumsayacaklardır. Onunla, çağdaşlığı, yaşama sevincini, insan olmanın onurunu yaşıyoruz. ? 1. Önce Ekmekler Bozuldu Oktay Akbal, E Yayınları, 1970 2. Yeryüzü Korkusu Oktay Akbal, Sander Yayınları, 1974 3. Yaşasın Edebiyat Oktay Akbal, Sander Yayınları, 1977 4. İlkyaz Devrimi Oktay Akbal, Milliyet Yayınları, 1977 5. Yaşamı Yeniden Kurmak Oktay Akbal, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1979 6. Ölümsüz Oyun Oktay Akbal, Yazko, 1981 7.Atatürk Yaşadı mı Oktay Akbal, Varlık Yayınları, 1981 8.Lunapark Oktay Akbal, Varlık Yayınları, 1983 9. Hey! Vapurlar, Trenler Oktay Akbal, Yazko, 1983 10. Sözcüklerle Yolculuk Oktay Akbal, Cumhuriyet Kitapları, Ocak 1999 11. Odamda Bir Güvercin Oktay Akbal, Cumhuriyet Kitapları, Mart 2006 12. Anı Değil Yaşam Oktay Akbal, Cumhuriyet Kitapları, Nisan 2006 KİTAP SAYI 895 GENÇLİK EN BÜYÜK GÜÇ... "Yaşamı Yeniden Kurmak" (5) Oktay Akbal’ın önceliği. Şiiri "sözcüklerle yaşam kurmak" olarak algılayan yazarımız, El Biruni’nin en sevdiği özdeyişi anımsatıyor bize: "Edindiğin bilgiler, giysilerine benzememeli, sen yıkanırken akıp gitmemeli." (s.89) Yazılarında, ünlü yazarların, ozanların yapıtlarına değinen Akbal, ilk öykülerini değerlendirirken gençlik dönemini önemsiyor:"…İlk öykülerimle son yazdıklarım arasında bir ayrım varsa yılların kazandırdığı ? Hasan AKARSU Y azarımız Oktay Akbal, Cumhuriyet’le yaşıt. 20 Nisan 1923 İstanbul doğumlu. 1940’lı yıllardan günümüze değin gazeteciliğini ve yazarlığını sürdürüyor. Onunla bilinçli tanışıklığım 1970 yılı. Daha önceleri, Cumhuriyet Gazetesi’ndeki yazılarını okuyordum. 1970 yılında, Balıkesir’de öğretmenliğimin ilk yılında aldığım "Önce Ekmekler Bozuldu" (1) adlı öykü kitabını severek okuduğumu anımsıyorum. Ne güzel başlıyordu o öykü: "Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey…Çünkü yeryüzünde savaş vardı…" (s.9) Savaş gürültüleri içinde okulların açılışını, o günkü heyecanlarını, sürekli savaşın konuşulduğunu anlatıyordu. Umutlarını yitirmeyen, "yarı barış, yarı savaş insanları" olduklarını belirtiyordu. "Yeryüzü Korkusu"nda (2) 19701973 yıllarını kapsayan günceleri yer alıyordu. Günce yazmayı onunla sevmeye başlamıştım. "Gerçek günceler yazılmaz hiçbir zaman" diyordu. (s.12) Cansever’in şiirine değinirken yalnızlığı yüceltiyordu:"…Hep şiirden konuşulur Edip’le. ‘İnsanın insana verebileceği en değerli şey Yalnızlıktır.’ Öyledir, yalnızlıktır en değerli olan. Galiba sanatçı için tek gerçek bu. Ne varsa yalnızlıkta, yalnız olmada…" (s.17) Öyle çok şiir kitapları geliyor ki Akbal’a:"…Şiir denizi taşacak beni de boğacak…" diyor. (s.91) Şiir bolluğu günümüzde de sürüyor tartışmalı olsa da. 13 Temmuz 1971’de Selimiye Kışlası’na sorgulanmaya gidişini anlatıyor "Yeryüzü Korkusu"nda. Gazetede çıkan bir yazısında, halkı suç işlemeye kışkırtma nedeniyle sorgulanışını. Güncelerini şiirlerle, özlü sözlerle zenginleştiren Akbal, insanımıza, yaşama sevincini, umudu aşılamayı sürdürüyor. "Yaşasın Edebiyat"ta (3) Oktay Akbal’ın birbirinden güzel denemelerini buluyoruz. "Şiir Yazmak" adlı yazısında, şiir kitaplarına saygı duyduğunu belirtiyor:"…Masamda yine birikti şiir kitapları…Bakıyorum şiir eleştirisiyle ilgilenen pek az, hatta hiç yok gibi bir şey. Şairler bile ‘poetika’ adı verilen, şiir üzerine derinlemesine incelemeler, şiiri anlamak, anlatmak deneyleri yapmıyorlar. Oysa gerçek şair bilinçli bir kişidir, ne yaptığını, nasıl yaptığını açıklayabilir, böyle bir güce sahiptir…" (s.11) Şiirler sevilir diyen Akbal, Baudelaire’in bir sözünü anımsatıyor bize: "Sağlıklı bir insan yirmi dört saat ekmeksiz durabilir, ama şiirsiz duramaz." Sağlıklı olmak için ön koşul şiirle yaşamak değil mi? Yazarımızın tüm yazılarında şiirin evrensel tadını duyumsuyoruz. belirli bir ustalığın ağır basmasıdır. Yoksa ben o gençlik öykülerimin insanıyım yine. Ama bugün bu denli içten olamam, bu denli yalın, bu denli açık, bu denli arı…Gençliktir, gençliktedir en büyük güç…" (s.147) "Ölümsüz Oyun"da, (6) denemelerini, kitaplar üzerine yazılarını buluyoruz Akbal’ın. Ünlü yazarların, yapıtlarından, sözlerinden yansıttığı bilgilerle zenginleştiriyor yaşamımızı. Sürekli okuyup yazan birisi olarak algılıyoruz böylece onu. Yoksa bu değin yazı, bu değin yapıt, bu yaşama sığabilir mi? Oktay Akbal’ı öğrenciler, okul kitaplarındaki yazılarından tanıyorlar. "Gazi’yi Gördün mü?" adlı yazısı buna bir örnek. Diyebiliriz ki, Atatürk ve Cumhuriyet üzerine, en çok yazıyı Akbal yazmıştır. Bu tür yazılarını, "Atatürk Yaşadı mı?" (7) adlı yapıtında bulabiliriz. Bunca yaşananlardan sonra, yazarın "Atatürk Bir Düş müydü?" sorusuna hak vermemek elimizde değil: "…Öyle günler oluyor ki, öyle olaylarla karşılaşıyoruz ki, kişi kendi kendine sormadan edemiyor: Bu ülkede Atatürk diye büyük bir adam gerçekten yaşadı mı? Sanki toplumca bir düş görmüşüz, sonra uyanıvermişiz. Öy SAYFA 26 CUMHURİYET