04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? cektir. Sol ayak, kalktığı noktadan takriben 3235 cm. ilerde, tekrar yere basacaktır. Bu hareket esnasında ileriye doğru hareket ettirilmiş vücut da, neredeyse olanca ağırlığıyla sol ayağın ve bacağın üzerine binecek, bu esnada sağ ayağın topuğu yerden kesilmiş olacak ve ayak yere sadece ön kısmıyla, parmaklarıyla basarak, ikinci bir adımı atmaya hazırlanacaktır"(1801). Düzenli ve mesafesi hesap edilebilir bir yürüyüş için adımların ince esaslarla belirlenmesi ve belirlenmiş bu esaslara askerlerin tam bir disiplinle uyması sağlanmalıdır. Herhangi bir askerin disiplinsiz davranışı tüm düzeni bozabilir: "...burada söz konusu olan bir tabur askerin uygun adım yürümesidir; ölçülü ve uyumlu, biçimi ve hızı uyumlu, tüm bacakların aynı şekilde hareket edecekleri bir yürüyüşten söz ediyoruz. Böyle bir yürüyüş için bunun ilkelerinin ve yönteminin temelini teşkil edecek olan adımın belirlenmesi gerekir. Çünkü ancak böylelikle bir birliğin ne kadar mesafeyi ne kadar zaman zarfında yürüyebileceği, kesin olarak hesaplanabilir"(181). Silahın taşınması ve kullanımının ele alınması, adımlardaki standardizasyonu ve ayrıntılandırmayı takip eder. Asker, duruşuyla bağlantılı olarak tüfeğini bedenini en az zorlayacak şekilde taşımalıdır. Guibert, yapıtında tüfeğin nasıl taşınacağı, o zaman savaşlarının vazgeçilmez aksesuvarlarından biri olan süngünün nasıl olması ve hangi hallerde takılması gerektiğine dair de ayrıntılı çözümlemeler yapar (s.175177). Guibert’in ayrıntıya verdiği önem sırf silahın taşınmasıyla sınırlı değildir. Hedefe nişanın nasıl alınması gerektiği, merminin giderken aldığı eğimin en ince ayrıntısına kadar hesaplanması; merminin kaç metre yükselerek gittiği, kaç metreden sonra yerçekiminin etkisiyle ilk fırlatıldığı yüksekliğe tekrar düştüğü ve bu mesafeden sonra yere giderek yaklaşarak hızının düşüşünü rakamlarla vermiştir (18691). Burada amaç, askerin hedefini en iyi tutturabileceği ve dolayısıyla en az mermi israfının olacağı mesafenin hangisi olduğunu belirleyebilmektir. Ayrıntılara bölünüp ‘hesap edilebilir’ hale sokulan ve askerlerin disiplinli bir şekilde uyması talep edilen hareketlerin gerekli kıldığı önemli bir olgu vardır: eğitim. Hareketlerdeki ayrıntıların hayata geçirilebilmesi için sıkı ve disiplinli bir eğitimin gerekliliğine Guibert sık sık vurgu yapar. Ona göre bir devletin gerçek gücü, "sadece ve ancak, çok iyi eğitilmiş, fevkalade disiplinli ve yüksek savaşçı niteliklere sahip bir ordudur"(335). Ancak Guibert’in yaşadığı zaman düşünüldüğünde sağlıklı bir eğitim mekanizmasının işletilebilmesi için çok ciddi reformlar gerekmekteydi. Burada Guibert’in düşündüğü en önemli adım, ordunun merkezi, tek elden yönetilmesidir: "Eğer iktidar, bazı anayasal düzenlemelerde öngörüldüğü üzere, birçok el tarafından kullanılıyorsa, ordu hemen bunu hisseder. Böyle bir orduda tüm ilişkiler gevşer ve askeri nitelikler kaybolur. Böyle bir ordunun askerleri arasında birbirleriyle kaynaşma, ortak bir merkez, ortak etkinlikler diye bir şey kalmaz. Becerikli bir general, böyle bir orduya çabucak şekil verebilir; yeter ki o birçok ele dağılmış olan iktidar, onun ellerine teslim edilsin" (388). Ancak o dönem açısından düşünüldüğünde, ordunun merkezi bir yapıya kavuşturulmasının önünde bazı engeller vardı; böyle bir girişim için yerel zümrelerle çatışmayı göze almak gerekiyordu. CUMHURİYET KİTAP SAYI Asker toplama işini o zamana kadar yerel zümreler yapmaktaydı ve gelen askerler ancak o zümrelere tabi oluyordu. Bu işleyiş nedeniyle orduya komuta eden generallerin askerler üzerindeki yaptırımı sınırlıydı (Bu konuda bkz. General Menard’ın Guibert’in kitabına yazdığı giriş). Yerel zümreler ve merkezileşme arasındaki gerilim yalnızca askeriyede değil bürokraside ve toplumsal hayatın diğer alanlarında da görülmekteydi. Zira feodal Avrupa’da yalnızca askerlik değil, bürokrasi de yerel zümrelerin tekelindeydi ve modern bürokrasinin gelişim sürecinde ayrıcalıklarını kaybetmek istemeyen yerel zümreler merkezileşme eğilimine karşı direnmişlerdir (Weber, 1993: 2004). Eğitimin önündeki ikinci engel, düzenli bir ordunun yokluğudur. Lordlarıyla beraber savaşa gelen askerler, savaştan sonra gündelik hayatlarına tekrar dönüyorlardı ve dolayısıyla askerlikten kopuyorlardı. Sağlıklı bir eğitim için düzenli bir ordu şarttı ve bu düzenli ordu, ancak asker toplama işinin yerel zümrelerden merkezi otoriteye geçmesiyle sağlanabilirdi. Yerel zümrelerin inisiyatifinde olan ve bu nedenle herhangi bir düzen ve standardizasyona tabi tutulamayan askerlerin yerini merkezi otoritenin halktan doğrudan topladığı askerler almalıydı. GELİR MEKANİZMASI Kışlalarda barınan ve barış zamanında da sürekli eğitilen düzenli bir ordu için diğer bir koşul, o orduyu besleyecek ve ordu mensuplarına düzenli bir şekilde ücret verilmesini sağlayacak bir gelir mekanizmasının gerekliliğidir. Mo süresince ‘modern öncesi’ savaşma tarzlarıyla savaşan Avrupa dışı orduların Avrupalı ordular karşısındaki kronikleşen yenilgileri ve bunun arkasından gelen ekonomik ve siyasi bağımlılıklar, Guibert’in tanımladığı ordunun diğer ordulardan çok daha ‘rasyonel’ ve üstün olduğuna örnek olarak verilebilir. Weber’in ordu ‘verimliliği’ ve fabrika ‘verimliliği’ arasında kurduğu bağlantı tam da burada anlam kazanmaktadır. İlk defa orduda uygulanan hareketlerin ve işin parçalara bölünmesi; askerlerin de buna tam bir disiplinle uyması gerekliliğinin fabrikalara ve bürokrasiye uygulanmasıyla kapitalist üretimde muazzam bir atış sağlanmış, bunun yanında, modernleşmeyle bağlantılı gelişen merkezileşmenin yarattığı büyük ve hantal bürokrasinin daha ‘rasyonel’ ve verimli çalışması sağlanmıştır. Kapitalist üretimde bir devrim olarak tanımlanan Taylorizm ve adını Henry Ford’dan alan Fordizmin temel esası, askeriyede 1700’lerde yapılan uygulamaların fabrikaya uygulanmasından ibarettir. Ford’un fabrikalarında yaptığı işi çok küçük parçalara bölüp işçileri montaj bandının etrafında bu küçük işleri yapan bir ‘makine’ye dönüştürürken ilhamını ordudaki işleyişten almıştır. Tüm Yönleriyle Kamu Erki başlığındaki kitabın ikinci bölümünde Guibert’in kendi yaşadığı dönemdeki siyasal ve düşünsel ortama dair oldukça çarpıcı ifadeler kullandığı görülmektedir. Aydınlanmanın bireyi öne çıkarıp topluluğun kolektif bilincini geriye itmesi sürecini kentli bilincin gelişimi olarak tanımlayan Guibert, bu bilincin mutlak itaatin gerektiği ordu için tehli belirtir. Ona göre yurdun içini düzenlemekle görevli kamu erkinin amacı, kamu özgürlüklerinin korunması olmalı, bunun yanında, yurttaşların güvencesinde yaşadıkları, çalıştıkları, mülk edindikleri ve gülüp eğlendikleri yasaları korumaktır (412). Dış güçlere karşı ülkeyi korumakla görevli olan ordunun konumu da çok hassastır: "Fransa gibi bir ülkenin dış düşmanlarına karşı bir önlem olarak beslemesi gereken mükemmel bir ordu, eğer ulusun diğer tüm diğer güçleri tarafından frenlenmiyorsa ve karşı ağırlıklarla dengelenmiyorsa, kamu özgürlükleri açısından ciddi bir tehlike oluşturabilir" (412). KUVVETLER AYRILIĞI Guibert’e göre bu sorunun çözümü, kuvvetler ayrılığı temelinde toplumdaki farklı kurumsal yapıların birbirini dengelemesidir. 16891755 yılları arasında yaşayan ve diktatörlüğü önlemenin tek yolunun kuvvetler ayrılığı ilkesi olduğunu savunan Montesquieu’nun görüşlerinin Guibert’in yazılarında yankılandığını görüyoruz. O şöyle yazmaktadır: "Ordu birliklerine komuta etmek, orduyu yönlendirmek ve savaş esnasında yönetmek yetkilerinin krala verilmesinden söz ediyorum; ama burada işin yasal yanı için henüz hiçbir şey söylemedim. Öyle sanıyorum ki, işin bu bölümü tümüyle ona bırakılmamalıdır… Bu gücün ve yetkinin, yasama organıyla yürütme organı arasında paylaştırılmasında yarar olduğu kanaatindeyim. Bu fikrimi bir başka şekilde ifade edecek olursam, ulus ile kral arasında paylaştırılması da diyebilirim. Ordunun yasal olarak tabi olduğu düzen lafından, ana dern devlet, merkezileşmiş ve düzenli bürokrasiyle ordunun ücret ve diğer giderlerini karşılayabilmek için kendisiyle beraber vergi sistemlerini de dönüştürmüştür. Modern devlet, kendi tekelindeki bürokrasi ve ordunun giderlerini karşılamak için merkezileşmiş, sürekli, standardize edilmiş ve ayrıntısıyla hesaplanmış bir vergilendirme sistemine ihtiyaç duyar. Bu, modern devlet ile yerel zümreler arasındaki başka bir çatışmaya işaret eder. Zira feodal Avrupa’da vergi toplama hakkı, askeri ve bürokratik yükümlülükleri yerine getirilmesi koşuluyla yerel zümrelerin elindeydi. Guibert’in kitabında etraflıca anlattığı hareketlerin parçalara bölünmesi ve askerlerin bunlara disiplinli bir şekilde uymasını gerektiren uygulamaların Avrupa ordularını diğer ordulardan üstün kıldığı açıktır. Bunun yanında ordu yapısının da bir makine gibi ortak amaca hizmet eden farklı parçalara bölünmesinin başarıyı pekiştirdiği söylenebilir. Guibert’in yazdıklarından önce bu sistemi ordusunda uygulanan Prusya Kralı II. Fredrich’in diğer ordular karşısındaki başarıları, sömürgecilik faaliyetleri 895 keli olduğunu belirtir: "Ne var ki disiplinin temellerini oluşturan ilkeler ve asker ruhunu meydana getiren en temel varsayımlar ve ön kabuller, doğaları itibarıyla kentli insanların ruhsal durumlarıyla ve düşünceleriyle taban tabana zıtlıklarla, çelişkilerle örülüdür.. askerlerin savaşmayı çok büyük bir istek ile arzulamaları gerekirken, kentli insanlar, barışı, derin bir aşkla sevmektedirler. Eşitlik ve özgürlük, daha çok kentlilere özgü olan değerlerdir. Askerlerin temel görevleri ise üstlerine körü körüne itaat, yasal otoriteye karşı tam bir boyun eğmedir… Askerlerde bir iş, bir meslek bilinci olmalı ve buna göre ancak silah arkadaşları ile bir bütünlük içinde oldukları zaman bir değer ifade ettiklerini iyi bilmelidirler. Kentlilerin ise ulusal bir bilinç taşımaları ve bütünün içinde erimeyi bilmeleri, pek mümkün değildir" (387). Günümüz Türkiyesi’nde toplumdevletordu ilişkilerini hatırlatırcasına Guibert, ordunun toplumun diğer güçleri tarafından frenlenmemesi halinde bireysel ve toplumsal özgürlükleri baskı altına alan bir yapıya dönüşebileceğini yasanın ilgili hükümleri ve bu hükümlere göre çıkarılan yasaları anlıyorum" (390). Guibert’in Türkçeye yeni çevrilmiş olan bu eserinde yaşadığı dönemden çok daha ilerisini gören bir bakış açısıyla, modern topluma da kaynaklık eden modern ordunun dayandığı ilkeleri çarpıcı bir biçimde ortaya koymuştur. Yine bu eserde, yaşadığı dönemin siyasal, toplumsal ve düşünsel tartışmalarının analiz edildiği ve bu analiz doğrultusunda orduyla ilgili yaklaşımlar geliştirdiğini görüyoruz. Guibert’in bu kitabı, hem modern ordu, hem modern toplum hem de yaşadığı dönemin entelektüel ve siyasal hayatının anlaşılması açısından okunması gereken bir eserdir. ? Foucault, Michel (2000) Hapishanenin Doğuşu Çev. M. Ali Kılıçbay, İmge Yay. Ankara Weber, Max (1993) Sosyoloji Yazıları Yay. Haz. H. H. Gerth, C. W. Mills. Çev. Taha Parla, Hürriyet Vakfı Yay. İstanbul Jacques de Guibert Askeri Yazılar 17721790, Çev. Ahmet Şensılay, Anahtar Kitaplar Yayınevi, 2005, İstanbul SAYFA 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle