Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sedef Kabaş ile kitaplarını konuştuk ‘Kadınlarla ilgili pozitif ayrımcılık yapmak istedim’ Başarılı televizyon programcısı, söyleşi ustası Sedef Kabaş’ın Doğan Kitap tarafından yayımlanan "Zamanı Dize Getirenler" ve "Sessiz Düşünenler" adlı söyleşi kitaplarının ardından üçüncü kitabı 41 Kadın 41 Öykü okurlarla buluştu. Zirveyi görmüş iş kadını, başbakan, vali, balerin, vaiz, yazar, sanatçı kadınlarla yaptığı söyleşilerden oluşan kitap, Kabaş’ın 1000’e yakın televizyon söyleşisi içinden 41'inın seçilmesiyle oluşmuş. Kabaş’a en güzel anılarını, en mücadele verdikleri anları anlatan, en yeni cümlelerini kuran konuklar arasında Muazzez İlmiye Çığ, Türkan Saylan, Zeynep Oral, Nilgün Cerrahoğlu, Lale Aytaman, Tansu Çiller, Güler Sabancı, Ajda Pekkan, Meral Okay, Piyale Madra, Demet Akbağ ilk sayabildiklerimiz… Her biri için kahraman nitelemesini kullanan Sedef Kabaş, alanlarında kendilerini kanıtlamış, başarıya ulaşmış bu kadın portrelerinin umut vermesini, ışık olmasını amaçladığını söylüyor. Kadınlara uygulanan ve ta beşikte başlanan ayrımcılığın, kadına uygulanan şiddetin, töre cinayetlerinin hâlâ süregeldiği ülkemizde bu başarılı kadınların doğru örnekler olmasını ümit ediyor. Ve bir de bu kitabı aslında en çok da erkeklerin okumasını istediğini. Kör feministçe olmamakla ve olunmaması gerektiğine inanmakla beraber, Türkiye gibi bir ülkede yaşayıp feminist olmamak gibi bir şeyi kabul etmediğini söylüyor Sedef Kabaş. Sadece kadın öykülerinden oluşan 41 Kadın 41 Öykü’yü değil, başarılı erkek portrelerinin de yer aldığı diğer kitaplarında da önce insan olmayı, bunun kavranmasının önemini vurguluyor. Sedef Kabaş ile kitaplarını konuştuk. ? Gamze AKDEMİR ürkiye’de kadın olmak hem çok kolay hem çok zor diyerek başlıyor 41 Kadın 41 Öykü. Bu, kitabın yazılış amacına da göndermede bulunan bir söz diyebiliriz sanırım. Aslında kitabı yazma amacım, genelinde televizyonda yaptığım işler, suya yazı yazmak gibi. Dolayısıyla bunları kalıcı kılmak düşüncesiyle hareket ederek söyleşilerimden en azından bir bölümünü kitaplaştırmaya çalışıyorum. Her söyleşi için çok ciddi hazırlık yapıyorum, çok önemsiyorum, araştırıyorum. Programımda çok güzel açıklamalar, güçlü hikâyeler, anılar anlatılıyor ve bunlar izlenince çok büyük etki yaratıyor, büyük ilgi görüyor ama sonra unutulup gidiyor. Çünkü televizyon daha çok günlük tüketime yönelik bir alan. Dolayısıyla madem bu kadar çok şey paylaşılıyor bu programlarda en azından bir kısmını kitaplaştırayım diyerek bu projelere imza atıyorum. Üçüncü kitabımda özelinde şunu düşünerek hareket ettim. Konuklarımı davet ederken temel kriterim, kendi alanında söz sahibi olan, saygın, bilinir, ilginç ve aynı zamanda yeni sözü olan kişiler olması. Farklı alanlardan insanlar davet ediyorum dolayısıyla ortaya bir Türkiye tablosu çıkıyor. Düşünen, üreten, yeni sözü olan insanların tablosu bu. Bu tabloya baktığımda bir kadın televizyon programcısı olmama rağmen çağırdığım kadınların yüzdesinin daha az olduğunu gördüm. Daha doğrusu erkeklerin yüzde 6570 gibi bir ağırlıkta olduğunu gördüm. Özellikle kadın konuk çağırayım ya da erkek konuk çağırayım diye hareket etmedim. Kriterlerim başkaydı ama çıkan tabloda Türkiye genelinde, siyaset, iş, edebiyat dünyasında kadının sesinin daha az çıktığını, kadın sayısının daha az olduğunu canlı kanıtıydı. Farklı farklı alanlardaki üretimleriyle, hayatSAYFA 20 T larıyla, başarılarıyla ilgili konuştuğum tüm bu kadınların portreleri bir bütün içinde değerlendirildiğinde hakikaten Türkiye’de alanlarında zirveye oynamış, belli bir yere gelmiş, zirveye çıkmış kadınların yaşamöyküsü ortaya çıkıyor. Mücadelelerini ve başarılarını, kendileri ve kadınlar adına kazanımlarını doğal bir şekilde ortaya koydular, zirveyi anlattılar böylesi hedeflere kadınların da ulaşabildiğini ispat ettiler. Sadece "41 Kadın 41 Öykü"deki değil "Zamanı Dize Getirenler", "Sessiz Düşünenler”de de çok başarılı kadınlarla söyleşiler yer alıyor. Bir Muazzez İlmiye Çığ’dan Türkan Saylan’a, Yıldız Kenter’den Zeynep Oral’a, Nilgün Cerrahoğlu’ndan Duygu Asena’ya birGamze Akdemir ve Sedef Kabaş birlikte... çok kadın var aslında. Hepsi gerçek birer kahramandı. O nedenle diğer iki kitabımdan farklı olarak tamamı kadınlarla yaptığım söyleşilerden oluşan üçüncü kitabım 41 Kadın 41 Öykü’de kadınlarla ilgili pozitif ayrımcılık yapmak, sadece onlar üzerine bir kitap çıkartmak istedim. ‘KÖR FEMİNİST DEĞİLİM’ Kör feministçe bir bakış içermiyor. Hayır kesinlikle. Kör feministçe olmamakla ve olunmaması gerektiğine inanmakla beraber, Türkiye gibi bir ülkede yaşayıp feminist olmamak gibi bir şeyi ise kabul etmiyorum. Türkiye hâlâ gelişmekte olan bir ülke ve çözüm bekleyen pek çok ciddi sorun var. Bu ciddi sorunlardan biri de kadın sorunları. Bu aile içinden, kız çocuklarına uygulanan ayrımcılıkla, kız çocuklarının okula gönderilmemesinden başlıyor. Yetiştirilirken kızlar hep birilerine eş olsun diye yetiştiriliyor, erkekler gibi eğitim alıp bu ülkeye katma değer sağlayacak işlerde başarılı olabilecek bireyler olabilecekleri ihtimali bırakın kabul edilmeyi, akla dahi getirilmiyor. Sektöre girildiğinde ise hangi alan olursa olsun kadınlar hep ara eleman olarak görülüyor. Yönetici, üst kademe yönetici, CEO, iş sahibi kadın imgeleri hâlâ çok yaygın değil ve algımızda bu anlamda sınırlı. Vurulan bir diğer prangada ahlaki düzeyimizde kadınlarla ilgili haksız algılar. Hâlâ tırnak içi dul kadın gibi bir algı var. Ne demek dul kadın? Töre cinayetleri almış başını gidiyor. Siyasete baktığımız zaman vahim tablo ortada. Öte yandan parlamentodaki kadın sayısı itibariyle Afrika ülkeleri bile bizi geçmiş durumda. Dolayısıyla böyle bir ülkede yaşayıp da kadın meselesi hakkında duyarlılık göstermemek, feminist olmamak benim kabul edebileceğim bir şey değil. Kitapta yer alan kadınların hemen hepsinin alanlarında ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar, tedirgin oldukları dikkatimi çekti. Şu an işimi yapabiliyorum, başarılıyım, üretiyorum ama her an her şey değişebilir, yarın o zemin kayabilir ve yapayalnız bırakılabilirim diye bir yerde düşünüyor çoğu haklı olarak. Bu zorlu bir irade sınaması, ağır bir psikolojik bir savaş. Dolayısıyla tedirgin olmamaları mümkün değil. Daha kolay ve sık yargılarla mücadele ediyorlar çünkü. Bu yargılar ki çoğu kadının yaşamını zindan ediyor, başarısını baltalıyor, küstürüyor, yollarını tıkıyor. Bir Tansu Çiller örneği üzerinden hâlâ kadınların siyasetteki başarısızlığına yönelik yargılar beyan ediliyor bu ülkede. Tek bir model üzerinden bütün kadınlar yargılanıyor, yolları tıkanıyor. Ayrımcılığın daniskası bu, çok büyük bir tuzak. Eğer Türkiye’de siyasette başa ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 895