02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cesare Pavese'nin yapıtları Can Yayınları'nda 'Yaşama Uğraşı' kitabı, Pavese’nin ruhunun,düşünsel dünyasının gizlerini ortaya koymak için iyi bir anahtardır. Adı üstünde. Yaşam gerçekten bir uğraştır. Tıpkı yazarlık gibi. Ya da diğer meslekler gibi bir meslek. Getirileri ve götürüleri var. Başlangıcı ve sonu var. Veysel "iki kapılı bir han" demişti. Bu handa kazanmak var, kaybetmek var. Acısı ve tatlısı var. Meslek sahibi, dükkânını akşam olunca kapar ve ertesi sabah yeniden açar. Oysa yaşam bir kapandı mı bir daha açılmaz. Açılır açılmasına ama bir başkasının yüzüne açılır. 'Yaşama Uğraşı', bu kitaba verilebilecek en güzel isim. Günbegün tutulan bir günce. 1935’den 1950’ye kadar. Güncedeki gözlemler ya da fikirler bir yaşam deneyiminin ürünleri. Ama kitabın, dahası, yaşamın temel izleği "yalnızlık". Kuzey İtalya’nın yalnız yazarı ? Necdet ADABAĞ P avese, Yaşama Uğraşı adlı kitabında, 6. Kasım 1938’de şöyle yazar: "Yalnız kalmamak için tüm akşam aynanın karşısında oturdum". Yalnızlığın karanlığında her yalnızın başvurduğu bir yöntem olabilir mi? Yoksa Pavese’ye özgü bir yol mu ? Bunu kestirmek zor ama Pavese’nin yalnızlığa dayanamadığı;yalnızlıktan korktuğu ve yalnız kalmak istemediği yalın bir gerçek. Yalnızlığa ilişkin bir takıntısı var. Kimin yok ki, diyebilirsiniz? Ama kimi yazarlar/şairler yalnızlığı yeğler çoğu zaman, örneğin, Petrarca, düşüncesinde rahatsız edilmemek için. Laura’ya olan aşkını yüreğinin derinliklerinde biçimlendirebilmek için insan ayağının değmediği yerleri yeğlemiştir. Gerek dikkatini toplayabilmek için gerek o soylu aşkına soylu olmayan ellerin değmesini önlemek için. Leopardi de öyle değil miydi? Tabor tepelerinin eteklerine oturup tepelerin ardındaki gizi bulgulamak çabası içindeyken imgelem dünyasına devinim verir ve gene yalnız kalmayı yeğlerdi. Düşlerini gölgeleyecek hiçbir unsurun olmaması gereği yazarın duyarlılığı açısından önemliydi. Yazarken de öyle. Leopardi yalnızlık içinde yazmayı yeğlerdi. Yalnızlık içinde yazmak düşsel ve zihinsel etkileşimin kolaylıkla yol bulmasını sağlıyordu. Dal kıpırtısının bile yaşanılan gerçekliğe insanı itebileceğinin korkusunu yaşamış olmak imgelem dünyasını altüst etmeye yetebilirdi. GERÇEKLİKTEN KAÇMA Gerçeklik ve düş arasında gelgitlere açık patikaların her zaman insanoğlunun karşısında bir tuzak gibi durduğunu bilen yazar/şairler ne zaman hangisinden yararlanılması gerektiğini bilenler olarak yalın insandan farklılık gösterirler. Çünkü bilirler ki gerçeklik insanın içinden atamadığı ve gerçekliğin dışındaki her olgunun insanoğlu için bir oyalanma olduğu ve gerçeklikten kaçmanın yararı olmadığıdır. Ancak bu oyalanmanın da sonlu sonsuz eytişiminde insanı ayakta tutan ve SAYFA 8 yaşam sevinci sağlayan bir araç olduğunu da bilirler. Bunun adına, sıkıcı bir dersten sonra "teneffüse çıkmak" demiştik bir yazımızda Leopardi için. Bu açıdan bakıldığında Pavese’nin yalnızlık gerçekliğinden korktuğu gibi ya da biraz daha insaflı davranarak, kaçtığı gibi, diyelim, isterseniz;yazar duyarlılığının gereği olarak, yalnızlığı özlediği ve yalnızlığa kucak açtığı zamanlar da olmuştur. Tıpkı Petrarca ya da Leopardi ya da bir başkası gibi. Yaşama Uğraşı kitabının bir başka sayfasında (15 Mayıs 1939) "en büyük mutsuzluk"un yalnızlık olabileceğini söylediği gibi insanın kendi kendisiyle olabilmesi; kendi kendisini dinleyebilmesi için ya da aradığını bulabilmesi için yalnız kalması gerektiğinin altını çizer: "Bir başkasıyla ilişki kurmak neden daha iyi olsun, anlamak olanaklı değil. Belki de bir yanılsamadır, çünkü insan, çoğu zaman tek başına da huzur (mutluluk) bulabilir". Ama "cinsel yalnızlığın" üstesinden nasıl gelinir ki? Dayanamadığı bir şey varsa, o da"cinsel yalnızlık" tır. Mutluluğu törpüleyen ama gene de mutluluğa yol veren, bir başka deyişle, yalnızlığı ortadan kaldıran ve insana yoldaş olabilecek olan bir başka şey olabilir mi? Örneğin "acı" gibi? Pavese, mutluluğun, "acı" çemberinin dışında var olan bir olgu olduğunu söylüyor. Acı yoksa mutluluk da yoktur. Ama acının olmadığını bilmek hüzün verir insana. İlginç olan mutluluk için acıya çıkarılan çağrıdır. Pavese, Leopardi’ye öykünüyor. Leopardi "Fırtınadan Sonraki Dinginlik" adlı şiirinde insanların, mutluluğu, fırtınanın yarattığı korkunun atlatılmasından sonra bulduğunu anıştırırken durup dururken mutluluğa erişmenin olanaksızlığını göstermeye Yaşama çalışır. PaveUğraşı, Ay ve Şenlik Ateşleri, se’nin çemberi Leopardi’nin fırTepedeki Ev, tınasıdır belki Güzel Yaz, Yalnız Kadınlar de? Pavese, 1. Kasım 1938’de Arasında, gene güncesine Tepelerdeki şu notu düşer: Şeytan, Yoldaş/ "Acı çekmemek Can Yayınları. için herşeyin acı çekmek olduğuna inandırmamız gerekir kendimizi (Leopardi’nin mutlu bir yaşamı olabilirdi). Acı çekmemek için acı çekmeyi kabul etmek gerekir"der. Herşeyde acının olduğunu söylemekle yaşamın kendisinin acı olduğunu söylemek arasında bir fark var mı acaba? Bu saptamayı yaptıktan sonra Pavese’nin, Leopardi ile ilgili önemli bir ayrıntıyı görmezden geldiğini söylemek gerek: Leopardi, yaşamın, zaten acıdan ibaret olduğunu bilendir. Ancak acının mutluluğa yol veren olduğunu da bilendir. Fiziksel ya da ruhsal acıdan sıyrılmak mutluluğun ta kendisidir. Dahası, çoğunun inandığı gibi Leopardi mutsuz biri değildi, tersine yaşamla (acıyla) alay eden ve yaşamın boşluklarından yararlanarak acıyı (yaşamı) alt etmenin yollarını arayandı. Yaşama Uğraşı kitabı, Pavese’nin ruhunun, düşünsel dünyasının gizlerini ortaya koymak için iyi bir anahtardır. Adı üstünde. Yaşam gerçekten bir uğraştır. Tıpkı yazarlık gibi. Ya da diğer meslekler gibi bir meslek. Getirileri ve götürüleri var. Başlangıcı ve sonu var. Veysel "iki kapılı bir han" demişti. Bu handa kazanmak var, kaybetmek var. Acısı ve tatlısı var. Meslek sahibi, dükkânını akşam olunca kapar ve ertesi sabah yeniden açar. Oysa yaşam bir kapandı mı bir daha açılmaz. Açılır açılmasına ama bir başkasının yüzüne açılır. Yaşama Uğraşı, bu kitaba verilebilecek en güzel isim bence. Günbegün tutulan bir günce. 1935’den 1950’ye kadar. Güncedeki gözlemler ya da fikirler bir yaşam deneyiminin ürünleri. Ama kitabın, dahası, yaşamın temel izleği "yalnızlık". Başka bir temel izleği daha var: "İntihar". Yalnızlık ve intihar, Pavese’nin yaşamında koşut giden iki temel izlek mi ? Ona bakmak gerek. Bir başka deyişle, yalnızlık mı yoksa intiharı getiren ? ÖĞRETMEN CORRADO Pavese, Tepedeki Ev’i 1948’de yayımladı. Roman öğretmen Corrado’nun öyküsüdür. İkinci Dünya Savaşı bitmek üzeredir. İç savaş sürmektedir. Kentin karmaşasından kaçıp kurtulmak için kırsal alana, köyüne döner. Eski bir sevgilisiyle karşılaşır. Aslında Corrado yalnızlığından kaçmaktadır. Yalnızlığını köyünde gidereceğini sanarak gerek kentin yozluğundan, acımasızlığından ve askerler arasında yaşanan yargısız infazdan kurtulmak gerekse alışık olduğu ortamlarda sığınabileceği bir kucak bulmak için bir kaçış içindedir. Yalnızlığı içinde savaşın acımasızlığı daha etkileyicidir. Ölenlerin hesabını kim verecektir. Daha da ötesinde bir başka sorgulama var. Saklı kalmış ama su yüzüne çıkması gereken bir gerçeklik, yalnızlık duygusu var : "Savaş beni yapayalnız olmaya, yılları ve yüreğimi tek başıma yiyip bitirmeye mahkum etti ve günün birinde fark ettim ki koca köpeğim Belbo elimde kalan tek ve son sırdaşımdı (Tepedeki Ev). Pavese’nin yalnızlık konusunda ikilem yaşadığı, gelgitlerinin olduğunu söylemeye çalışmıştık:"Oysa ben yalnız başıma yemek yemekten hoşlanıyordum, karanlık odamda, tek başıma ve unutulmuş, kulaklarımı dikip geceyi dinleyerek, zamanın geçişine kulak vermeyi seviyordum. Uzakta kentin üzerine bir alarm çığlığı kopunca benim ilk tepkim, elimden kayan inatçı KİTAP SAYI ? CUMHURİYET 886
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle