02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? mayan ve her sır gibi kendini de çözememiş bir kaçış... Doğru! Hayat onlar hep bir yerlere, hep bir adaya çekmiş. Bu nedenle hep bir kaçışta, birilerini bulmak istemişler. Kendilerini aramışlar zaman zaman. Başkalarını da. Belki bu aradıkları sadece hayalden ibaretti. Hikâyesi olan bir hayat.... Mösyö Jak için – ve belki bu hikâyenin tüm kahramanları için de "masalını kaybetmek istemeyen bir nefer" denilebilir mi? Evet, yapabiliriz. Aslında Mösyö Jak burada pek istemedi galiba. Hep hayatın gerçeği içinde olduğuna inanmak istedi. Aslında birçoğunun istemediğini istedi. Tabii onun da o büyük hesaplaşma zamanında başaramadıkları vardı. Belki de onun hayatının en büyük eksiği Olga’yı yaşayamamasıydı. Ama bunu dile getir(e)medi. Kendisine itiraf edemedi. Bu bir insan için, bırakın bir insanı bir âşık için en kötü şeydir. Ama bir kadını yaşayamamak bazen bedenlenir ve tanımadığınız kaldırımlarda sizin ardınızdan gelir. Geldi zaten. Hep onun arkasında gizil, kendini saklayan bir gölge gibi geldi bu yokluk Mosyö Jak’ın peşinden. Ve bu onun hayatının özünde vardı. Jak da ancak bu kadarını yapabilirdi. Tüm hayallerimize rağmen, bir yerden sonra sadece "yapabildiklerimize", ya da hayatın bize sunduğu şıkların insafına kalıyoruz. Sizin isteminizde (ya da değil), bütün kahramanların birbirlerine çıkan bir yolu olamaz mıydı? Sonu iki kutuplu olan her masal ihtimallerin insafı üzerine kuruludur.Ama ne çıkar ihtimallerden? "Anlatıcı", "Başkalarına çıkabildiğimiz yollar, bizim olan, kendimiz olabildiğimiz yollarımızdı" diyor. O yollar vardı galiba. Sarfettiğin bu cümle biraz, suskunluğun da cümlesi. Ama yapamadılar. Burada, bazen tercih edebilecek güçleri de olmadı onların. Ya da tercih ediyormuş gibi göründüler ve bizim hayatımız da bu dediler. Örneğin romanın beni en çok etkileyen kahramanlarından biri olan, Tant Tilda... Sonsuz bir karanlığın içine, yavaş yavaş çekildiğini gördü, hissetti. Ama ne gelirdi elden? Belki de o sürüklenişi bile bile kabullendi. Ama bunu yaparken de, belki de birçok kadının yaşayamayacağı, hayalden örülme gerçek bir hikâyesi olan, paha biçilmez bir hayat yaşadı. Kaç insan hayatının sonlarında hikâyesi olan bir hayat yaşadığını söyleyebilir? Kaçımız? Belki de masalını kaybetmekten korkmadığı için kaybetmedi damarlarında dolaşan hayatının en güzel ihtimali olan tutku’yu... Korkmadığı için tabii. Zaman zaman korktuysa da istediğini yaşadı. Yaşamak istediğiniz acı olduğunda, eğer acıyı yaşayabiliyorsanız, mutluluğun başka bir tanımı daha olamaz. Bir şey daha dikkatimi çekti, romanda "bazı yaşanmış/yaşanmamış" hayatlardan arda kalan“İstanbul hem umut, hem yalnızlık bu insanlar için. Hem doğum, hem ölüm. Ortak yanları, hepsinin hayatında bir veya birden fazla bir İstanbul’un olması” diyor Mario Levi. ları yazarken, "o cümleCUMHURİYET KİTAP SAYI 886 lerin" sonunda süreklilik kazanmış bir soru işareti var. "Zamanın" ve günlerimizin içerisinde, bize ya da aslında yine bizim olan başkalarına ait birçok cümlenin sonunda soru işareti vardır zaten ama bu soru işaretleri kişilerinbelki de her biri, "masal" gereği bir "looser" olmaya koşullandırılmış olan kişilerinizin, ödünç alınmış soru işaretleri gibi. Hiçbir hikâyenin "kaderi" tam olarak bilinmediği gibi tam olarak da "yazılmamış" sanırım burada. Belki de bilançodan, faturadan korkuluyor bir yerde. Neden o cümlelerin sonunda soru işaretleri var, düşündünüz mü? Bence anlatıcı burada hem kendisi o hikâyenin içinde sürüklenmek, hem de okuru bu hikâyenin tufanına kaptırmak istedi. Anlatıcı, şöyle bir konumdaydı bence. Yaşananların hem seyircisiydi hem tanığıydı, hem de zaman zaman oyuncusu. Üç kimlik kendisine ya verildi, ya da kendisi bu üç kimliği üstlendi. Hikâyeler kendisine "bir yere kadar" anlatıldı ve gerisini onun bulması istendi. Ve bu çaresizliği anlatıcı okura taşımak istedi. Sorular, okur bu hikâyenin, bu tufanın içinde kendi savrulacağı yönü bulsun diye sorulmuş olabilir. O kadar ki, zaman zaman sadece bu sorulardan yola çıkılarak bir roman daha yazılabilir diye düşünüyorum. Ama bunu yapmayacak bu romanın yazarı. Çünkü amaç okurun bu hikâyede kendi hikâyesini bulmak ya da onun bu hikayelerden başka hikâyelere, kendi hikayelerine, kendi hayatlarının ihtimallerine gitmesini sağlamak. Onu dışarıda tutmamak, ısrarla sürüklemek. Sorunuzun ikinci kısmı bence daha da önemli. Tam olarak yazılmadı mı? Ben de bunu sorguluyorum. Olabilir. Çünkü anlatıcı, hikâyeler karşısında kendini sorgulayarak, kendi çaresizliklerini, kendi koku ve yetersizliklerini de yansıtmaya çalışıyor. Belki bu korkular sadece kahramanların değil, anlatıcının da korkusu veya korkularıdır. Belki söylediğiniz gibi, bilançodan, çıkarılacak faturalardan da korkuyor anlatıcı ve kahramanlar da. Çünkü bitirmek istemedi anlatıcı. Belki bu yüzden, az önce dediğim gibi romanın hikâyesi, yani hikâyenin özü: "Anlat , anlat, anlat" diye biter. "Hayalleri olmayan bir insanın hakikatleri de olamaz" Bir "bitiş"ten sonra, romanın "sonundan sonra", "o hikaye" hâlâ devam ediyor mu kendinde asılı kalmış bir boşlukta? Bu romanın yazarı buna inanıyor mu? Tabii ki! Tüm kalbiyle inanıyor. Farketmişsinizdir, romanın sonunda bazı kahramanlar ölmedi. Okur "Peki şimdi ne yapıyorlar?" diye sorabilir kendisine. Julyet, Berti ölmedi. Nora ölmedi. Onlar, uzak veya yakın, ama ne olursa olsun artık çok uzak bir yerlerde, yarım veya huzurlu, buruk ya da mutlu yaşamaya devam ediyorlar. O nedenle şu da var; hikâyeleri bitmediği için olsa gerek, anlatıcı her ne kadar bir başkası gibi görünse de, okura bir başka kitabında bir oyun oynar. "Lunapark Kapandı"da Nora’yı okurun karşısına çıkarır. Ama sanki o bir başka hikâyenin içindedir ve onun hikayesi bir türlü bitirilemeycektir. Mösyö Rober’in anlatıcıya "o son mektubu", kayıtsızlığın satırlarını bıraktıktan sonra, kollarıyla, belki de bir hikâyenin içerisinde "yaşanmışlık saydıklarının" kolları olan kendi kollarıyla, "daha ne yapabilirdim ki?" dercesine yaptığı bir hareket var. Gerçekten de, daha ne yapabilirdi...? Sizce son’ların ve tükeniş’lerin hiç değilse biraz daha dizginlenebilir olması, acısının bir nebze olsun damıtılabilmesi yolunda karamanların yapabilecekleri herhangi bir şey var mıydı? Bu soruyu zaman zaman ben de sordum kendime. Yapabilecekler var mıydı? Az önce söylediğim gibi bu ve bu tür soruları, anlatıcı bilinçli olarak taşıdı metinlere ve satıraralarına. Burada amacıma ulaşmış sayıyorum şimdi kendimi. Siz bu romanı okuduktan sonra bu soruyu, "yapabileceği başka bir şey var mıydı?" diye soruyorsanız, evet, yapabilecekleri vardı. Mösyö Röber ise biraz daha farklı anlamda soruyor bu soruyu. Bir, "hayatım adına daha ne yapabilirdim?", iki "Sana hayatımı anlatırken ve verirken, daha ne yapabilirdim?". Belki bu kahramanlar, anlatıcıya tüm yaşadık larını anlatmadılar. Bu soruyu anlatıcı da kendisine soruyor aynı zamanda. Ve bu nedenle (hatta belki bir ihtimal olan yanıtsızlığın acısını, sızısını paylaşmak için) soruyu ve soruları okura taşımak istiyor. Anlatıcı okurla karşılaşmaktan, okurun aynasında kendi ışığını kırmaktan korktuğu için, bence araya kahramanlarını sokuyor... Bunu hiç düşünmemiştim. Ama mümkündür. Her ne kadar farklı hayatları anlatıyorsa da anlatıcı, her anlattığı hayatta kendinden izler buluyor. Şunu söyleyebiliriz; Mösyö Jak’ta da, Madam Esterya’da da, Tant Tilda’da da, Muhittin Bey’de de anlatıcı kendinden parçalar buluyor. Belki de kendi hayata bakış açılarını, bu kahramanları aracılığıyla "birilerine" ulaştırmak istiyor. Belki de her kahraman anlatıcıdan, anlatıcı da her kahramandan izler taşıyor. Her kahraman bu hikâyeye bir yerinden çekerek, bu romanı/aslında baştan yitirilmiş bir hikâyeyi kendi yaralarının isteğince eviriyor aslında.. Böyle olunca da, ortaya yaralı bir hikâye çıkıyor.. Ve bu yaralardan hem anlatıcı hem de kahramanlar pay alıyor. Katılır mısınız? Kesinlikle katılırım. Zaten anlatıcı yaralı. Yara almış ve yaralarını onarmaya çalışan biri. Yaralı insanların hikâyelerine sahip çıkma ihtiyacını duyuyor. Ve "bir yerlerde böle hayatlar yaşandı" demek, bunu haykırmak istiyor. "Seni seviyorum"... Ya da "beni sev"... Gerçekliği özünde hayal vardır. Bu hikâye her ne kadar belki bazı yaşanmışlıkların volkanından şiddetle püskürse de, biraz da "hayalin" romanı aslında. Şüphesiz öyle. Sadece bu romanın değil, edebiyatın özünde de bu var. Ben bazen kimi hayallerin, kimi çok çıplak ve yalınmış gibi görünen gerçeklerden çok daha çıplakmış gibi görünen gerçeklerden çok daha çıplak olduğuna inanırım. Hayallerimiz çok gerçektir. Çünkü onlar "bizim" hayallerimizdir. Boşu boşuna o hayaller kurulmaz. Ben hayalleri olmayan bir insanın hakikatleri de olamayacağına inanırım. Masalın sonunda, bu masal daha başlamadan ve yokken, tek bir ihtimalden doğan binlerce kombinasyon gibi, herkesin ayrı ayrı birbirine bıraktığı mektuplar var. İnsan yaşı ilerledikçe bu duyguyu daha çok yaşıyor. Ağır bir hastalık geçiren bir dostumla geçenlerde konuşuyorduk. O bu hastalığı geçirdiği, ölümle burun buruna geldiği günlerde, bana bir duygusunu anlattı. Bütün hayatını gözden geçirdiğini, zaman zaman hayatı adına ne kadar güzel şeyler yaptığını, ama yine de kaçırmış olduklarını, kaçırdığını anladığını söyledi. Sizin yaşınız belki bu soruların bir kısmını kapsamayabilir, ama yıllar geçtikçe ve yaş ilerledikçe bu soruları daha çok soruyoruz. Birtakım insanların, aynen sorunuzda tarif ettiğiniz gibi, bize bilinmezlikler bıraktıklarını görüyoruz. "Soru", çok yalındır. "Şunu yapsaydım hayatım değişir miydi?", "Beyazı değil siyahı yaşasaydım varlığım şimdi nerede ispatlanırdı, nerede yaşardım, nerede yaşanırdım?", " Kimlere hangi hikâyeleri yaşatırdım, kimlerce yaşatılırdım?". Bu sorular ve yanıtsızlıkları kaçınılmaz. Ama hayatın özü de bu yanıtsızlıkta belki. Kuşkusuz birçok insan bize bazı sorular bırakır ve hayatımızdan çeker gider. Düşünün bir kere, bir insan bunları yaşıyorsa, bir şehir nasıl yaşamaz. Bence bir yazarın anlatmaya ömrünün yetemeyeceği kadar hikâye dolu bir şehirde yaşıyoruz.? [email protected] İstanbul Bir Masaldı/ Mario Levi/ Doğan Kitap/ 804 s. SAYFA 21
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle