22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ahmet Erhan’dan “Buz Üstünde Yürür Gibi” “Göreceksen şimdi gör ‘onu’ Çünkü tabutlar ışık geçirmez” İlk kitabı “Alacakaranlıktaki Ülke”yle 22 yaşında Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan Ahmet Erhan, edebiyat yaşamının 30. yılı nedeniyle, “Buz Üstünde Yürür Gibi” adıyla bir seçme şiirler kitabı yayımladı. Şairin edebiyat yaşamının 30. yılını ve 49. yaş gününü, şiiri üzerine bir yazıyla kutluyoruz… ? İlknur KARAKUŞ Kalırsa bir soru kalır benden /Yanıtı var mıdır bilmem Denizine, göğüne, toprağına / Uçanına, kaçanına bu dünyanın Kalırsa bir soru kalır benden Ahmet Erhan On yıl önce doğmuş benden. On yedion sekizinde yazdığı şiirleri, ben o yaşlarımdayken okuyup anlayamamıştım bile… Çok ayıp biliyorum, ama itiraf etmek zorundayım; “Bugün de ölmedim anne” dizesini dahi nereye koyacağımı bilmiyordum. Bizlerden sadece onon beş yıl önce doğmuş bir kuşağın yaşadıklarını, ancak koca koca insanlar olunca öğrendik. Anlamamız hayli zaman aldı. Şimdi bugün başındaki tacı görebiliyorum, deniz köpüklerinden, ya da sabah yellerinden örüldüğü kesin. Şiirin gittiği yeri kim bilebilir... Bir dize ki, kâğıda kalemle yazılışından yirmi beş yıl sonra, gazetedeki bir şehit haberinde, kurşunlarla toprağa yazılmış haliyle çıktı karşıma. “Bugün de Ölmedim Anne”. Silahıyla objektife gülümsemiş genç bir askerin ayak ucunda... Afallamış, neye uğradığımı şaşırmıştım. Yetmişli yılların sokaklarından doksanlı yılların dağlarına gitmiş şiir. Bir de Güldünya Tören’in ölüm haberini okuduğum zaman böyle allak bullak olmuştum. Gülşiir’in bir yerinde diyor ya hani, Şu dağılgan yüreğimi, şu köpüklere imrenen/ Yüreğimi bir gün yollara atarsam/ Bir gün nehir yataklarına dolarsam, korkarım/ Suyumun çoğu senden yana akacak/ Bütün sözcüklere adını ekleyeceğim/ Güldeniz, Gülekmek, Gülyağmur, Gülşarap/ Gülaşk, Gülşiir, Gülahmet, Gülerhan, diye “Gül”lerin içinde “Güldünya” var mı diye merak etmiştim önce. O anda biri sorsa, var olduğuna yemin edebilirdim. Yazılışından yirmiiki yıl sonra “Güldünya”yı ekledim “Gülşiir”e. Şiirin gittiği yeri zamandan başka kim bilebilir… Hem nereye gidecek ki; hayattan gelir, hayata gider, diye sayıklayarak. HER GÜN YENİ DİZELER... Kendisinin de sık sık belirttiği gibi, yıllardır tek bir şiiri yazıyor Ahmet Erhan. Gücünü içtenlikten alan öyle bir şiir ki bu, çoğalarak yaşamaya devam ediyor. Hayat her gün yeni dizeler ekliyor ona. Gece uzun / Kahve buruk / Yolunu şaşırmış bir ayışığı/ doluyor pencereme / Türkiye…/Bir tren geçiyor sanki/ Kalbimin kıyısından / Uykusuz ve suskun / Ve kara / Işıkları ölgün / Gönlüm kırık / Metin Göktepeler’ i öldürdüler’ e ‘Hırant Dinkler’i öldürdüler’ i ekledi on dokuz ocak günü Onun dolaştığı yollara yağmur yağmasın / Yıllar sonra bulayım ayak izlerini Ankara’ya her gidişimde onun gezdiği yerlerde yakaladım kendimi kaç kez. Akdeniz’in, Ankara’nın, kova burcunun, Kybele’nin son oğlunun ayak izlerini aradım. 1976’dan bugünlere uzanan sanat yaşamı boyunca –birkaç çıkıntı girişimi saymazsak “övülmedi mi”, “çok övüldü”, “sevilmedi mi”, “sevildi”, “hem de pek çok…” Yine de ona karşı derin bir suçluluk duygusu içindeyim. Özellikle 30. sanat yılı anısına yayımlanan “Buz Üstünde Yürür Gibi” adlı seçkisini elime aldığımdan beri. 30 YILLIK BİR SEÇKİ Kitabın ilanını gördüğüm zaman pek çok kitapçı gezdim. Kimi gazetelerin orta sayfalarından “Top10”a giren dükkânlarda bile yoktu. Sorduğum zaman, bir avuç fındık hemen, yerseniz tabii “kalmadı, yeni sipariş verdik, bekliyoruz…” En sonunda yine internetten satın aldım. Kitap değil de sanki ansiklopedi. Militan dergisinde ilk sunuluşundan 2006’ya kadar olan dönemden bir seçki. “Buz Üstünde Yürür Gibi” otuz yıl geçmiş. Bu kitaba daha iyi bir ad bulunamazdı. Sanırım tüm şiirlerini tek bir kitap olarak göremeyeceğiz. Yine de bu kitap, şıklık ve zarafetiyle, kıskandıracak kadar kışkırtıcı. Soğuk gökleri hatırlatan mavinin altından buzulkıran bakışlarıyla kapaktan mıhlıyor Ahmet Erhan. Şimdi yıllardan kaç diyenlere “hadi kaçalım” der gibi hınzır, “niye kaçalım canım” der gibi vakur. Bilmesem, Ankaralılığından şüphe edeceğim Ahmet Erhan. Ne zaman şehrine yolum düşse, üşenmeden bakıyorum sağa sola. Koca Ankara’nın, o “meşhur” kitapçılarında bari herhangi bir kitabın olsa… Kendilerine benzemeyen aykırı çocuklarla “biz seni evlatlık aldık” diye ağlatıncaya kadar uğraşırlar ya hani küçükken, evlatlıkmışsın gibi yapıyor sanki sana Ankara . Neyi meşhur? Keçisi. Vallahi ben de hiç görmedim. Vefa diye bir semti de yok! sakarya’n, niyeyse hep sakarya’n / içerim belki bir gün, behçet’in koluma girdiği bir gün KİTAP SAYI B ir adamın ‘Ah’ı boynuma asılı kaldı. Beyin sahillerimde unutulmaz mısralar. “Yaraya tütün, kalbe hüzün” bir adam; “Atlasların bütün kıyılarından” bizi seyrediyor; “dünyayı durmadan eleyen bakışlarıyla. Uzun zamandır Ahmet Erhan denilse de kendisine, o, kısalttı birazcık, ‘Ah’ diyor. Ah Erhan! Hayat, yaramaz oğlunu azarlıyor. Ah Erhan,’Seni gidi’ demelerin özeti. Sekiz Şubat Bindokuzyüzellisekiz. Doğum nedeni: Bilinmiyor. Ülkesi: Akdeniz Anne niye doğurdun anne beni? diyen de o, Türkiye Ayağa Kalk, diyen de. Aslına bakarsanız, kuracağım her cümleye atfedilecek bir ya da birkaç dizesi vardır mutlaka. Türkiye şeklinde bir pastayla kapısını çalıp, mum üfletemeyeceğimize göre, doğumunu ancak böyle kutlayabiliriz, diye düşündüm. Türkiye, ayağa kalk, bugün onun doğum günü. Sorular sormak için geldim şu dünyaya/ Yaşım acıların yaşıdır / Boynumu üzgün bir çiçek gibi kırıp da/ Yollara düştüğümde, başımda deniz köpüklerinden / Ya da sabah yellerinden bir taçla yürüdüğüme inanırdım yanılırdım, demiş. Yanılan bizdik. Ben Sen O / Biz Siz Onlar. SAYFA 14 ? CUMHURİYET 886
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle