02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

"20. Yüzyıl Türk Şiiri" çok iddialı bir başlık, hele altında "100 Şair 100 Şiir" ibaresi de varsa. Enis Batur, Mehmet Erdoğan, Haydar Ergülen, Hakan Arslanbenzer, 100 Şairden 100 şiir seçerek Çağdaş Türk Şiirini temsil edecek bir antoloji hazırlamışlar. Üstelik bu antoloji Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın yayını olarak çıkmış ve amaç da Türk Edebiyatı'nın Dışa Açılması (TEDA) projesi kapsamında, 20. Yüzyıl Türk şiirinin tanıtımı. Bakanlık, mevcut Türk Şiiri antolojilerini yetersiz bulmuş olmalı ki böyle bir girişimde bulunuyor. Çünkü, Kültür Bakanı Atilla Koç, sık sık bakanlığın artık yayın yapmayacağını, ancak, Türk yayıncılarının yayın yapmadıkları alanlarda boşluğu doldurmak amacıyla prestij yayınlar yapacaklarını belirtiyor. Bu beyanlara itibar edersek, Memet Fuat, Mehmet H. Doğan, Ataol Behramoğlu, Refik Durbaş, Mehmet Çetin, İlhami Soysal gibi değerli araştırmacıların hazırladıkları kapsamlı antolojileri yetersiz bulmuşlar ve yayıncıların Çağdaş Türk Şiirini dünyaya tanıtmak amacıyla dört şairi bir araya getirip 100 şairden 100 şiir seçtiremeyeceklerini ve Türkçe yayımlatamayacaklarını düşünüyorlar. Metin CELAL Okuduğum Kitaplar 20. Yüzyıl Türk Şiiri larda ve tabii beğenide buluştuklarını görmek bile ilgi duymamız için yeterli. Her antoloji bir anlamda örneklerden oluşan şiir tarihidir ve hazırlayıcılarının şiir anlayışını yansıtır. Seçtikleri şairler, şiirler, yaptıkları sıralama ve bölümlemeler hep bu anlayışın göstergesidir. "20. Yüzyıl Türk Şiiri" antolojisi, "Serveti Fünun", "Milli Edebiyat", "Cumhuriyet Dönemi", "Garip", "İkinci Yeni", "1960 Kuşağı", "Bireysel Şairler" ve "1980 Kuşağı" başlıkları altında bölümlenmiş. Çağdaş Türk Şiirini böyle bölümlemek bile alışılagelmişin dışında bir anlayışla bakıldığını göstermeye yeterli. Serveti Fünun'un Çağdaş Şiirimizin başlangıcı olması iddiası da tartışmaya değer. "Cumhuriyet Dönemi" diye başlık açıp, Tanpınar'la başlayıp Ziya Osman Saba ile bitirerek sadece dokuz şair alıyorsanız, "Sizce Cumhuriyet başlayıp biten bir süreç miydi?" diye de sormamız gerekir. Melih Cevdet, Orhan Veli, Oktay Rifat'ın sadece Garip başlığı altında değerlendirilemeyeceğini, Metin Eloğlu'nun Garip şairi olmadığını, Ergin Günçe, Gülten Akın, Kemal Özer ve Özdemir İnce'yi "İkinci Yeni" şairi saymanın yanlışlığını ve daha nicelerini de söylemek gerekir. "Bireysel Şairler" bölümü ise tam bir muamma. Dağlarca'yla, Arif Nihat Asya'yı ve Hasan Hüseyin'i ve Şavkar Altınel’i aynı başlık altında değerlendirmeye Türk Şiiri tarihinde ilk kez rastlıyoruz. Esas göz ardı edilenin Türk şiirindeki toplumcu akım olduğu ise açık ve net. Nâzım Hikmet (şairin kullanmadığı Ran soyadını da eklemişler, bu bile siyasi bir mesajdır), Ahmed Arif, Arif Damar, Attilâ İlhan, Can Yücel, Enver Gökçe, Rıfat Ilgaz "Bireysel Şairler" bölümünde değerlendirilmiş. Çağdaş Türk Şiirini belirleyen anlayışlardan en önemlilerinden biri Nâzım Hikmet'in öncülüğünde gelişen toplumcu çizgidir. Bu çizgiyi oluşturan tüm şairleri, her eğilimden, hatta karşıtlarından oluşan "Bireysel Şairler" başlığıyla değerlendirirseniz ve onların yolundan devam eden Nihat Behram, Ahmet Telli gibi şairleri değerlendirmeye almazsanız niyetiniz ister istemez sorgulanır. Hele, girişte yer alan ve işledikleri konular/dönemler itibariyle birbirini tamamlayan nitelikteki yazılarından biri olan Mehmet Erdoğan’ın yazısında bu başlığın "Arada Kalan Bireysel Şairler" olarak tamamlandığını görünce bu antolojiyi hazırlatan Kültür Bakanlığı'nın ve hazırlayanların Çağdaş B aştan söylemeliyim, Türkçe yeni bir antoloji hazırlatmanın, hele 100 şairden 100 şiir seçerek, yabancı bir çevirmene ya da yayıncıya Çağdaş Türk Şiiri hakkında bilgi verilebileceğini hiç sanmıyorum. Bu nedenle de TEDA projesi kapsamında bu antolojinin hazırlatılmış olmasını projenin ruhuna aykırı buluyorum. TEDA'nın amacı Türk Edebiyatı'ndan yabancı dillere yapılan çevirileri desteklemektir, Türkçe kitap yayımlamak değil. Antoloji, bakanın önsözü ile başlıyor. Bakan Atilla Koç'un şiirin çağdışı bir edebiyat dalı olduğunu söylediğini, azgelişmişliğin simgesi saydığını hatırladığım için bir şiir antolojisine önsöz yazmasını anlamlı buldum. Anlaşılan sayın bakan, geçen yıl şiir hakkında söylediği sözlerden vazgeçmiş, hatta 180 derece dönmüş. "Modernleşmemizin yüz akı sayılabilecek modern şiirimiz, 19. Yüzyılın ortasından itibaren uç vermeye başlamıştır. Asıl atılımını ise 20. Yüzyıl boyunca yapmıştır. 20 yüzyıl boyunca pek çok değişim geçirmiş olan şiirimiz, uzun süredir zamanın ruhuna uygun, modern medeniyet içinde kendine has bir kişilik kazanabilmiş, kendi klasik geçmişiyle de barışık bir durumdadır" diyor Atilla Koç. Bu sözlerden kültür politikaları olmadığını ısrarla söyleyen Kültür Bakanlığı’nın en azından bir "şiir politikası" olduğunu anlıyoruz, ki bir şiir politikası varsa, buna kaynaklık eden bir kültür politikası da vardır. Antolojiyi Enis Batur, Mehmet Erdoğan, Haydar Ergülen, Hakan Arslanbenzer hazırlamışlar. Bakanlığın bu isimlerde nasıl karar kıldığını, bir şiir antolojisi hazırlamalarını istediğine dair bir bilgi yok. Bu şairlerin şiir anlayışlarının çoğunlukla çakışmadığını, uyuşmadığını biliyoruz. Bir araya gelip bir antoloji hazırlamış olmaları, hangi ortak payda Türk Şiiri'ni nasıl görmek istedikleri iyice merak konusu olur. 100 şairle sınırlayıp, onlardan da 100 şiir seçerek "20. Yüzyıl Türk Şiiri"ni anlatmak, her biri, Çağdaş Türk Şiiri'nin gelişimini belirlemiş ve şiir yaşamlarında birçok dönem olan büyük şairleri temsil eden birer şiir bulmak bence mümkün değil. Yahya Kemal'i "Erenköyü'nde Bahar", Dıranas'ı "Büyük Olsun", Necip Fazıl'ı "Bekleyen", Orhan Veli'yi "Gün Olur", Cemal Süreya'yı "Gül", İlhan Berk'i "Güzel Irmak", Sezai Karakoç'u "Balkon", Ahmed Arif'i "Sevdan Beni", Nâzım Hikmet'i "Salkım Söğüt" şiirini okuyarak, bir cümlelik, edebi yanlarına hiç değinmeyen yaşam öyküleriyle ve antolojinin ekinde yer alan İbrahim Sadri’yle arkadaşlarının pop müzik destekli şiir seslendirmeleriyle yapılmış DVD ile anlamanız mümkün müdür? "20. Yüzyıl Türk Şiiri"ni temsilen seçilen 100 şairin adları da oldukça tartışmalı. Kimi niçin seçtiklerini izah etmedikleri için örneğin Nigar Hanım'ın, Rıza Tevfik Bölükbaşı'nın, Abdürrahim Karakoç'un ve benzerlerinin yer almalarının da, Bedri Rahmi Eyüboğlu, A. Kadir, Ceyhun Atuf Kansu, Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Şükran Kurdakul, Özkan Mert, Yaşar Miraç, İhsan Deniz, Mehmet Ocaktan, Şükrü Erbaş gibi birçok değerli şairin antolojiye dahil edilmemelerinin de mantığını çözemiyoruz. Hele 20. Yüzyılı 1980'lerde bitirip 90'lı yıllarda yazmaya başlayan şairlerin hiç alınmaması garip. Yoksa 20. Yüzyıl, bakan Atilla Koç’un modern şiir tanımına uygun olarak 1850'lerde başlayıp 1990'da mı bitiyordu? Bir iddia vardır; antolojilerin tek bir kişi tarafından hazırlanmasının yanlış olduğu, tek kişi hazırlayınca ister istemez öznel davranıldığı, öznelliği önleyip objektifliği sağlamanın yolunun da özellikle bir dönemi ele alacak antolojilerin bir kurul tarafından hazırlanmasının uygun olduğu söylenir. "20. Yüzyıl Türk Şiiri" adlı çalışma bu iddianın tartışılması için güzel bir örnek; Farklı şiir anlayışlarındaki dört şair bir araya gelmişler ve birlikte bir antoloji hazırlamışlar. Peki, ortaya çıkan sonucun "öznel" bulunan ve sertçe eleştirilen Memet Fuat'ın ya da Mehmet H. Doğan'ın antolojilerinden daha iyi ve tartışılmaz olduğunu söyleyebilir misiniz? Hayır. "20. Yüzyıl Türk Şiiri" antolojisi bu iddianın da sonu oluyor. Bir antolojiyi kaç kişinin hazırladığı önemli değildir. Bir kişi yerine dört kişinin hazırlamış olması onun öznelliğini engellemez. Üstelik, bence, öznel olmanın da hiçbir sakıncası yoktur. Çünkü önemli olan antolojinin hangi bakış açısıyla hazırlandığıdır. "Kendine has bir kişilik kazanabilmiş, kendi klasik geçmişiyle de barışık bir" çağdaş şiirimiz olduğunu savunuyor bakan Atilla Koç. Antolojiyi hazırlayanların da kendi dünya görüşlerinden taviz verme pahasına bu bakış açısına koşut bir çalışma yaptıkları anlaşılıyor. Devlet, dolayısıyla bakanlar, bakanlıklar, tüm vatandaşlarına aynı mesafede olmalıdır. Hele kültür bakanlığı gibi devletin temel kültür anlayışını belirleyen, yürüten bir konumdaysanız bu aynı mesafede olma koşulu daha da önemlidir. Bakan Atilla Koç, ne kadar "bir kültür politikamız yok" dese de söze değil de işe, yani "20. Yüzyıl Türk Şiiri" antolojisine baktığımızda Kültür Bakanlığı'nın "muhafazakâr" bir kültür politikası olduğunu ve bu politikanın bakanlık icraatlarında uygulandığını, bu antoloji özelinde değerlendirirsek her şaire aynı mesafede durulmadığını, kendi kültür politikasına uygun olanlara çok yakın, muhalif eğilimlere ise tek gözünün kapalı olduklarını görüyoruz. ? KİTAP SAYI 886 SAYFA 12 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle