02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan” (Çocuksun Sen / II) “Uğuldayan ve hep uğuldayan bir orman kadar üşüyorum şimdi yanlış rüzgârlar esiyor dallarımda yanlış ve zehirli çiçekler açıyor Kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık” (Kalbim Unut Bu Şiiri) “Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan kadınları güzelleştiren herhalde onlardı ‘Tükürsem cinayet sayılır’ diyordu birisi tükürsek cinayet sayılıyor artık ama nerede kaldılar, özledim gülüşlerini onların Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor Ve ne zaman yolum düşse vurulduğum yere kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık Biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri Ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa bir gün gelirsek hangi kent güzelleşmez şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük” (Belki Yine Gelirim) “Sen dostumdun benim, gülünce güneşler açardı Su gibi azizdin, yurdumun alnında ateşler yanan Işıklı bir ırmak gibi aktığımız o uzun yürüyüş Daha dündü sanki, her patlayan sağanak bunu anlatır Fabrika düdükleri bunu anlatır bana her vardiyada Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan Bulutlara rüzgâra asarım suretini her akşam Her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar Kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun Unutmadım bırakıp giderken söylediğin sözleri” (Kayıp Adresteki) “Selamsız saygısız yürüyelim sokakları Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar Geriye mapusaneler kalır, paslı soğuklar Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız Yüreğimize alırız onları, ısıtırız Gardiyan olmayız kendi ömrümüze her akşam” (Gidersen Yıkılır Bu Kent) “Buz tutmuş bir dünya ortasında Yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla Önünde dağlar, uçurumlar Ve günlerce süren okyanus fırtınaları Sarsılan gök, yarılan toprak Çelik uğultularla burgaçlanırken Yaşamak işte öylesine kucaklardı onu Ve her nasılsa keklik sekişli Bir aşkın sevinci dolardı yüreğine Çıkarıp atardı o zaman deli bir ırmağa Ne kalmışsa bir önceki serüvenden” Anılarım buz tutmuştur aşklarım kar yangını Ömrüm parmak uçlarımda eriyen bir kar tanesi” (Karda İzler) “Tarih de kekemeleşiyor bazen Ki o zaman aşktır tek bilici Aşksa yürümek gibi bir şey Duyabilmek kuşların gelişini Anısı eğer bizsek bu kentin Unuttuğu türküleri bizsek Acıyı rehin bırakıp bir güle Anımsatmalıyız bunları bir bir Sonra yürümeliyiz seninle Sokaklara caddelere çıkmalıyız Belki bir aşktır bu kentin Belleğini geri getirecek olan” (Özletiyor Seni Bu Yağmurlar) “Yine bir duman çöktü sokağa kent tutuştu Bütün sığınaklarda seni arıyorum nerdesin Aklıma dökülen hatıralar hattında bir yangın Bir yaylım ateşi başlıyor, Nevruz diyor birileri Dün bir demirciydim ufku eritirdim durmadan Bugünse ateş altındayım hatıralarımı yazma” (Hatıralarımı Yazma) “Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım (Soluk Soluğa) “Ve hâlâ sımsıcak durur anılar Sımsıcak ve biraz boynu bükük Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış Yasak bir kitap gibi durmaktadır Ve firari bir sevda gibi Şimdi duvarlarda resmin” (Hâlâ Koynumda Resmin) ??? Erdoğan AYDIN Kritik ‘Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan’ Şiire saldırmam Hrant Dink’i korumamış, sistematik olarak yasal ve yasadışı barbarlıklar üreterek önüne atmış muktedirlere inat, Hrant’laşma isteğimin kabına sığmazlığından. Varlığını karşımda düşünüp söyleşmek isteğimden... G eçen hafta yapmayı isteyip de yapamadığım şeyi yapmak, alanım dışına çıkarak (Cevat Çapan’ın da izniyle) şiirler okumak istiyorum bu hafta. Şiirlerle ruhumu soğutmak, yüreğimin dinemeyen sancısını sizinkiyle paylaşmak istiyorum. Böylesi zamanlarda elim önce Ahmet Telli’ye uzandığından, bu sefer de öyle yapıp, ruh esintilerimi Ahmet Telli’nin dizeleriyle aktarmak istiyorum. Aslında şiire saldırmam Hrant Dink’i korumamış, sistematik olarak yasal ve yasadışı barbarlıklar üreterek önüne atmış muktedirlere inat, Hrant’laşma isteğimin kabına sığmazlığından. Varlığını karşımda düşünüp söyleşmek isteğimden... “Bildim ama bilmeyip düştüm Yollara, ıslığımdaki gül kokusuyla Çünkü gül mağrur bir yalnızlık Yahut dalgın bir keder olarak Yakışırdı senin şehlâ sesine Dağlarımda yangın, ovalarımda Tufan hikâyeleri anlatılırken Masaldan masala, efsaneden Efsaneye sığınıyordun ve ben Sıfırı öğreniyordum Azteklerden” (Barbar ve Şehlâ – I) “Uzun uzun susuyorsun bir gülü koklarken Yüzün büsbütün gülistan oluyor ve bitti Sandığımız yerde yeniden ürperen bu aşk Hangi hatıralarla kanadı hangisinde sustu Biz hangi şehirde güller taşıdık odamıza Hangisinde yaralarımızı saracak bir dost Bir yoldaş aradık ölürcesine...” (Barbar ve Şehlâ – II) “Ölmek çocukların asıl işiydi Ağlamaksa kadınların nasibi Bu yüzden küskündür onlar Osmanlı mülküne ezelden beri Bu yüzden kadını erkeği, almıştır Yaşadığı toprağın rengini, Ezidi Süryani’ye benzer biraz, Asuri ise Ermeni’ye belki de hepimize” (Mardin) “Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün Bir uçurum kenarında vursunlar beni, ki dünya Bir uçurum değil miydi zaten Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün Adımı yazıyorum kar üstüne ve ıslığını çığlık Gibi incelterek yetişiyor ardımdaki tipi bana Siliyor adımı bir dal kırarak çam ormanından Geçmişim kar sessizliğiyle özetleniyor artık Şiir de, şiirin doruğunda bir Ahmet Telli de bahaneydi bu hafta; ben asıl dertleşmek, yüreğimi soğutmak istiyordum, kim bilir nasıl sorunlar, nasıl umutlarla dönenip duran sizlerle... Ama siz yine de kendinize bir iyilik yapın ve bir kitapçıya uğrayıp bir Ahmet Telli alın kendinize / sevdiklerinize; soğusun yüreğiniz diye bu boğucu, puslu havalara inat, ısınsın diye, unutmaya hakkımız olmayan ne çok şeyimiz olduğunu anımsasın diye, yurttaşlaşma maceramızın ne çok acılardan geçtiğini şiirin diliyle anlasın diye, her şeye inat, her şeye inat hayatı güzelleştirmek zorunda olduğumuz gerçeğini bilmenin sorumluluk ve cesaretini duyumsasın diye...? SAYFA 27 CUMHURİYET KİTAP SAYI 886
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle