02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? verdiği gibi maldan da olan, çırılçıplak kalan insanlar… Çokları, dükkânını soyanın komşuları olduğunu öğrenince bir kez daha sarsılmıştı. İnsanları, dilini bilmedikleri yabancılar avutuyordu. Yalnızca bakışarak, dokunarak… Maden işçilerini anlata anlata bitiremiyorlar. İnsanlık fotoğrafları gazetelere yansıyordu. Daha anlatayım mı? Ne diyor bilimciler şimdi? Deprem yoldaymış, haberi kanıksamış gibiyiz; ya olursa? Öncekinden gerekli dersi aldık mı, ya önlemler? Türk Tabipleri Birliği’nin bir yazanağı vardı, bari şimdi dikkate alınsa… Ben, acıyı deşmek için değil, acıyı unutturmamak için yazdım bu kitabı. Ölenlere rahmet, kalanlara sabır diyenler utansın diye yazdım. Benim yazarken yaşadıklarım, depremzedelerin yaşadıklarının yanında ne ki… Bildiğim kadarıyla siz, Ankara’da oturuyorsunuz sürekli, o dönemde?.. Ankara bile bizleri sokağa dökecek kadar sallanmıştı. Deprem bölgesine çok sonra gittim; bir cumartesi tek başıma… Aylar sonraki görüntü bile insanım diyeni utandıracak gibiydi. Ankara’da yaşadığını sandığımız devletin temsilcilerini sormak gerek aslında, neredeydiler? Görüştüklerim arasında, onları ilk günlerden sonra gören yoktu. HALKTAN BESLENMEK... Şöyle geldi aklıma: Sanıyorum Sevgi Özel, toplumsal yara haline gelmiş olayları, topluma mal olmuş insanların hunharca katledilişlerini kaleme alarak, yani toplumdan/halktan besleniyor, yanılıyor muyum? Çok yerinde bir değerlendirme… Ben kendime böyle bir yol çizdim, yazınsal bir engelim yok, başka türlü engelim de… Hangi coğrafyanın yazarı olduğumu bilmek yeterlidir, diye düşünüyorum. Belgesel niteliği var mıdır bu kitabın peki, varsa ne kadardır? "Uğur Olsun", yaşamöyküsel bir romandır. Kurmacaya yaslandığım yerlerde kendi tanışıklığımı, Mumcu ile söyleşilerimi, saptamalarımı kullandım. Kişiler gerçek adları, olaylar gerçek tarihleriyle verildi. "Yıldızlar mı Suçluydu?" için de belgesel diyebilirim. Ancak acılı insanları düşünerek kişiler, olaylar üzerinde epeyce oynadım. Roman 16 Ağustos 1999’da başlar, 17 Ağustos 2000’de biter. Bu bir yıllık sürede aktardığım olayları, devleti temsil edenlerin saçmalıklarını, kitle örgütlerinin çabalarını, yayımlanan genelgeleri, bildirileri, gazete haberlerini sırasıyla ve zaman zaman doğrudan aktarmayı yeğledim. Bunun tek zorluğu istediğim gibi yazınsal manevra yapamamaktı. Ne yalan söyleyim, burada yazınsal değil duygusal yanım ağır bastı. Kalemimden çok yüreğimin sesini dinledim. Bu denli büyük bir acıyı yazmak için yıllarca uğraşan birini, okurun doğru anlayacağını düşünüyorum. Hekim arkadaşlarım yazarken sık sık SAYFA 6 uyardılar; çünkü depremle yatıp kalkıyor ve sandalyem kıpırdasa sıçrıyordum. Bir de anlatmaya çalıştığım insanları düşünün, hani yaralar sarılacaktı? Sarsıntıdan bunca uzakken, ben bile derinden yaralandım yazarken… Kitapta kalın kalın çizdiğim yerlerden sadece bir tanesi, buyurun: "Halk devleti beklemedi. Halk… Acıda tasada birleşebiliyordu ancak… Acı, tasa Sevgi Özel bu kez de Türkiye’nin kara bir günü olan 17 Ağustos’a götürüyor bizleri yeni kitabıyla... hafifleyince sepet koluna herkes kendi yoluna diyebilen halk… Güzellerim halk… Başına vurulmadan lokmasını veren güzellerim…" Sesinizi duyurdunuz, bu kesin! Ama asıl duyması gerekenler, duydular mı dersiniz? Sanmıyorum; ayrıca sesimin yeterince duyulduğunu da sanmıyorum. Sesimi önce içinde bulunduğum sınıf duymalıydı; ama kimse kimseyi okumuyor, duymuyor. Bu depremden önce bu denli çok ve yetkin yerbilimci olduğunu bilmiyorduk. Şimdi her gece TV’lerin her kanalında, yerbilimciler konuşuyor. Bilmem, onlar sesimi duydular mı? Bilmem, onları duyuyor muyuz? Bu kitabı depremi yaşayanların okumasını istemezdim, onlar duydu sesimi. Bu onların sesi değil, çığlığı çünkü. Yedi yıl önceki çığlık onlara geri dönsün istemezdim. Yukarıdaki alıntılar, bana o anlamlı sözcüğü hatırlattı, son söz, konuşmamız boyunca andığımız "bilge/büyük adam"dan olsun gelin: "Vurulduk ey halkım, unutma bizi…" Konuya benzer öğelerle anlamdaşlık kuruyor, ne dersiniz? Evet, dilerim onun seslenişi hiç unutulmasın. Yazık ki birileri, yağmurdan çok gözyaşının ıslattığı bu coğrafyanın insanlarını acıyı kanıksama, yok sayılmayı doğal karşılama arsızı gibi görmeyi sürdürüyorlar. Demek ki, "Vurulduk ey halkım" diyen devrimciyi, yalnızca ölüm yıldönümlerinde anmak yeterli değil, demek ki depremzedelere yalnızca ekmek su sağlamak yeterli değil… ? [email protected] Yıldızlar mı Suçluydu? / Sevgi Özel / Çınar Yayıncılık/ 214 s. KİTAP SAYI 886 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle