02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? mağan etti. Kaçacak yerim kalmamıştı; Devrimciler Şık Olamaz(dı) adlı ilk dosyamı verdim. Korkum vardı; onlarca kitap okuyor, basılacakları seçiyordum; kim ne derse desin, editörlerin seçimi özneldir; çünkü sanatsal ürünlere bakış kişilere göre değişebilir. Nitekim Bilgi’de, Ümit Yayıncılık’ta basılmayan kitaplar başka yerlerde gün ışığına çıktı. İyi de oldu. Yaptığım iş korkumu büyütüyordu; bunu Erhan Bener kırdı. Ona gönül borcum var. Benim için ilk yazıyı da o yazdı; "Aramıza hoş geldin!" diyordu. Böylece öteki kitaplar için yüreklendim. Yayıncı ve dilci kimliğim, yazarlığımı biraz gölgelese de yakınıyor değilim; öykülerimin, romanlarımın konusunu, kurgusunu beğenmeyen olabilir; en azından Türkçesi güçlü yapıtlar kalacak arkamda. Kendimi MŞE, Orhan Kemal, Sabahattin Ali ve Füruzan damarından beslenen bir yazar olarak görüyorum. Edebiyatın işlevlerini sınırlayamayız, sokaktaki insanın sesi olmayı sürdüreceğim. İşte bütün bu nedenleri inceden inceye düşünerek geciktim biraz. BİR DEVRİMCİNİN ÖYKÜSÜ 1998’de Ümit Yayıncılık'tan ayrılmasının ardından deyim yerindeyse artık kendini Uğur Mumcu'ya adadı Sevgi Özel desem, yanılır mıyım? Keşke Sevgi Özel ve daha pek çokları Uğur Mumcu’ya gerçekten adayabilse kendini. Uğur Mumcu’nun yazdıkları ortada, hâlâ geçerli; savaşımı çok dürüstçe, çok yürekliceydi. Yaşadığım sürece çıktığım her kürsüde onu anacak, onun yurtseverliğini, savaşımını da anlatacağım. Çoğumuz, şimdi Mumcu olacaktı ki demiyor muyuz? O öldürüldü, alçakça, sinsice öldürüldü. Onun düşüncelerini özümseyerek hepimiz birer Mumcu olmak zorundayız; bu sözlerime bıyık altından gülen çıkarsa, baksın çevresine ve utansın! Bu adayışın bir ürünü belki, a'dan z'ye Bir Devrimcinin Öyküsü, ölümüyle aynı tarihe denk gelen 24 Ocak 2003’te okurlara sunuldu. Bir biyografik roman türündeydi, "Uğur Olsun!" Anlatır mısınız bu kitabın hazırlanış sürecini? Kitabın girişinde uzun uzun anlattım; böyle bir kitap yazılmalıydı. Yazdıklarımı herkes biliyordu; ama bilgiler dağınıktı. Bilinenleri bir araya getirirken Uğur Mumcu’nun yaşamının ülke yaşamından ayrı verilemeyeceğini düşündüm. Çünkü 12 Eylül’den sonraki kuşaklar yalnızca yalanla besleniyordu; onlar başka kaynak arayışına girmeden kolayca bir dönemi öğrenmeliydi. Onlara, 1940’tan 1993’e dek uzanan zamanda yaşananları anlattım; bu zaman dilimi içinde 1942’de doğan 1993’te öldürülen yiğit devrimci Mumcu’nun savaşımı özel bir yer tutmaktadır. Yaklaşık 4 yıl geceler boyu sabahlayarak, kimi bölümleri yazarken 24 Ocak’taki milyonlarla paylaşılan acıyı yeniden yaşayarak yazdım. "Yaptığın en doğru işlerden biri bu" diyenler arasında CUMHURİYET KİTAP SAYI Mumcu’nun en yakın dostları vardı; ben de böyle düşünüyorum. Derinlemesine bir Uğur Mumcu araştırması da diyebileceğimiz bu kitap üzerine ben de bir yazı kaleme almıştım o yıllarda ve Bilgi Yayınevi’nden çıkan "Uğur Olsun!" kitabını özellikle on sekiz yaşlardaki gençlere okumalarını salık veririm", demiştim. Nasıl oldu peki kitabın dönütleri, andığım hedef kitleye ulaştı mı örneğin? Kitabın çıktığı günlerde bir genç; "Kitabınızı okudum ve büyüdüm" dedi. Aldığım en değerli övgülerden biri budur. Hakkında çok yazı çıkan kitaplardan biridir; yazık ki okumasını beklediğim kesimler ya okudularsa renk vermediler ya da okumadılar. Mumcu, tarikat/siyaset/ticaret üçgenindeki pis, karanlık işleri kurcalıyor, meslektaşlarını kıyasıya eleştiriyordu. Onun için bu kitap "medyatik medya"nın ilgi alanına giremezdi. Hâlâ var olan dürüst gazeteciler, kitabı gördüler. Tanıtımında başarılı olamadık; bir haftada üç baskı yaptı, orada kaldı. Bir zaman bütün ülkede binlerce korsanı satıldı. Mumcu’yu bütün eylemleri ve yazdıklarıyla anlatan tek kitaptır bu. Sevgi Hanım, gelin biraz da yeni kitabınızı konuşalım. Geçen günlerde Çınar Yayınları arasında yayımlandı yeni romanınız, "Yıldızlar mı Suçluydu?" Geçmişinden yol alsın bu konu, nasıl bir hal içinde yazılmaya koyuldu? Konu olarak farklı ve ince olduğu için, öğrenmek istedim… Yüzyılın yıkımı denen 1999 depremi, yıkımdan öte bir şeydi; binlerce insan yok olmuştu. Gazeteci arkadaşım Betül Uncular da o günlerde o korkunç hastalıkla boğuşuyordu; "Ah, gidebilsem de yazsam, bu yıkım ve böyle büyük olmasına yol açanlar unutulmasa" diye üzülüyordu. O gün yazmaya karar verdim, bilgi toplamaya başladım. DEPREMİ YAZMAK Depremi yazmak zor zanaattır! Pek çok zorlu yollardan gidilir ve en önemlisi duygusal ağırlığı olan metinlerdir, bu bağlamda siz neler yaşadınız? Çoğumuz yedi gün önceyi anımsamayız; ama gelin yedi yıl önceye gidelim. İlk günler şaşkındık; devlet örgütü en şaşkınımızdı. O sırada Uğur Olsun’u yazıyordum, acı ve öfke arasında savruluyordum. Başımı kaldırıp da TV’ye bakınca, gazeteleri alınca, çokları gibi yönümü bulamıyordum. Tanışlarımızın, tanımadıklarımızın ölüm haberi geliyordu. İnsanlar yıkıntılar altındaki yakınlarına kendi soluğunu vermek için çırpınıyordu. Marmara Bölgesinden, yurdun her yerine acı ve tabut akıyordu. Bölge gibi devlet örgütü de sarsılmıştı, elin adamı ekmeği soğutmadan getiriyor, biz Ankara’dan yetişemiyorduk. Yardıma koşan yerli, yabancı kurtarıcılar bürokrasiye takılıyordu. Bir de fırsatçılar vardı kara sakallı yobazlar, ölü soyucular, beş kuruşluk suyu beş yüze satan ahlaksızlar… Ve can ? 886 SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle